30 Mart 2011 Çarşamba

Organik Strafor


Strafor sizce organik mi?

Çünkü Ece bugün bir parça yedi ve sadece organik gıda yemesi gerekiyor.

Yemin ederim bu çocuk yerdeki herşeyi buluyor. Bu evde strafor olan bir şey de yok. Nereden geldi hiçbir fikrim yok. Ama bugün baktığımda küçük bir para kadar bir parça vardı ağzında.

Telefonda konuşuyordum ve aşağıya baktığımda Ece'nin ağzında beyaz birşey gördüm. ''Bu da ne ya? Ece'nin ağzında birşey var'' dedim.

Tabii ki, ben çıkarmaya çalışınca ağzını kitledi.

Ve işte orda. ''Bu da nerden çıktı böyle?'' dedim. Eka bilmediğini ama birkaç gün önce de ahşap birşey yakaladığını söyledi.

GERÇEKTEN.

Bu çocuğun ağzına bir parça çorba koymakda zorlanıyorum ama küçük parçalar halinde ahşap ve strafor. Ağzının tadını çok iyi biliyor.

28 Mart 2011 Pazartesi

Ela'nın İlk Kütüphanesi

Ela bir lunatik olmakdan çıkmaya yakınlaştı. İlk kez biryere gittik ve biryerlere tırmanmadan, pencerelerden sarkmadan, normal insanlar gibi davrandı. Kitaplara zaten çok ilgisi var. Ali Dayı Kütüphanesi çok güzeldi. Beraber kitaplar okuduk, yapbozlar yaptık. Gittiğimiz saatte de masal saati varmış. Bir abla masal okuyor, çocuklarla konuşuyor. Gördüğüm en hipnotize saatlerini yaşadı. Kesinlikle ordan çıkmak istemedi. Evimize yakın olsa sürekli götürürüm ama malesef arasıra gidebileceğiz.

Ela'nın inanılmaz bir hafızası var. Eski oturduğumuz evin alt sokağından geçerken orasının eski evimiz olduğunu hatırlıyor ve o söylüyor ''eski evimiz diye''. Tam 1 sene önce 1.5 yaşındayken Binbirçiçek kreşinin ritm dersine götürmüştüm. Geçen gün o sokakdan geçerken bana ''Anne bak burda tavşan sevmiştik'' dedi. Ben bile sonradan hatırladım orada tavşan olduğunu ki, onun yaşı için bu kadar net lokasyon hatırlaması bile çok ilginç. Babama benzediğini düşünüyorum. Babamın da inanılmaz bir hafızası vardır. Antalya'dan Ankara'ya gelirken kaç km sonra hangi levha olduğunu ordan kaç km sonra sağa hafifçe kıvrılacağını ve soldaki mesire yerinin adını ve altından su aktığını anlatır. Km km herşeyi bilir. Benim de görsel hafızam çok iyidir ama Ela tamamen hafıza konusunda babamdan birşeyler almış diye düşünüyorum. Yaşının çok ötesinde bir hafızası var. Evdeki herşeyin yerini biliyor, neyi nereye sakladığımızı hatırlıyor. Umarım bunu işleyebiliriz.

Ela kendini kurtardı diyebilirim. Dişlerini kendisi fırçalıyor. Çişi geldiğinde tuvaletine kendisi çişini yapıyor, kilodu ve pantolonunu kendisi çekiyor, lazımlığını kendisi tuvalete döküyor ve yükselticinin üstüne çıkıp ellerini yıkayabiliyor. Yemeğini kendisi yiyor. Abuk subuk şeyler giyinse de artık kendisi giyiniyor ve soyunuyor. Zaten soyunma kısmı hala favorisi. Sürekli soyunuyor ve kendi istediği şekilde giyiniyor. Geçen gün dizaltına kadar inen bir kazakın altına eşofman altı ve yağmur çizmeleri giyerek dışarı çıkmak istedi. Hiç ellemedim, o kadar komik gezdi ki. Biliyorum yargılayıcı gözleri ben alıyorum ama önemli değil. O mutlu bir çocuk gerisi hiç umrumda değil.

Ece'nin Google Araştırması

Ece tamamen anne babasının kızı oldu. Bugün ilk Google araştırmasını yaptı.

Tabii ki, “Britney Spears kafayı yedi” veya “Yetenek Sizsiniz'e nasıl katılabilirim” veya en popüler olan “Anne Babamı nasıl süt allerjisi ile deli ederim?” değildi.

Onun yerine, “‘gq1fcyt2′5” idi.

Çok gururluyuz.

24 Mart 2011 Perşembe

Yeni Cicim

- Sonunda coca yurda, biz de eve dönebildik. Ve San Francisco'ya gitmesini ve benim gidemememi bana affettirdi. Bavulundan şimdiye kadar sahip olduğum en işlevsel, en işime yarayacak harika bir hediye çıktı. Ve şimdi bu yeni cicimle çok mutluyum. Gidemeyişimi unuttum ama çektiği fotoğraflara hala biraz sinir oluyorum. Kaç gündür cicimle duygusal bir bağ bile kurdum:)


- Bu hafta Ela inanılmaz yorucu oldu. Taleplerinin arkası kesilmiyor ve huysuzluğu arttı. Ece'nin daha çok insan içine çıkıp ilgi görmesi Ela'yı çok kıskandırıyor. Bugün Ece'ye sert bir davranışı üzerine ''Ela'cım o çok küçük, ona birşey olursa naparız? Üzülmez misin?'' diye sordum. ''Yenisini alırız.'' dedi. Çok üzüldüm gerçekten, ama o da çok küçük. Bugün çok sorgulayıcıydı. Yeni kavramlar kafasında oturuyor. Yukardaki sözü söylediği günün sabahında ''Ben bir kardeş daha istiyorum anne'' dedi. Bir de ''Biz aile miyiz?'' diye sordu. Elimden geldiğince anlattım. Bakıcıyı biryere sığdıramıyor. Onu soruyor. ''O bize yardım ediyor. Sizlere bakıyor'' dedim. Sonra ''anneler ne yapıyor?'' diye sordu. Anlattım. ''Sen Ece'yle beni çok mu seviyorsun?'' diye sordu. ''Benim babam senin kocan mı'' diye sordu. Sordu da sordu. Aile ve akrabalık olaylarına takmış durumda. Yeni bir algı dönemi açılınca hep biraz hırçın, huysuz oluyor. Bir de babasının 10 gün olmaması, düzeninin bozulması derken toparlayamadı düzeni..


- Öte yandan Ece'ye de üzülüyorum. Gönlümce sevemiyorum, gönlümce ilgilenemiyorum onunla. Ona kitap okumak istiyorum, onu öpmek koklamak istiyorum ama istediğim kadar yapamıyorum. Saçına toka takıyoruz, Ela gelip alıyor. Eline oyuncak veriyoruz, Ela gelip alıyor. Ezik gibi büyüyecek diye korkuyorum. Ama öyle güzel gülüyor ki. İçimi alıp götürüyor. İyi ki doğurmuşum seni diyorum. Onun aşkı da bambaşka.


- Dün kardeşime ev bakmaya giderken Ela'yı da yanımızda götürmek durumunda kaldık. Emlakçıya girince içerdeki bayan annem ve benimle tanışmak için elimizi sıktı. Biz de isimlerimizi söyledik. Sonra koltuklara oturunca kadın Ela'ya ilgi göstermek istedi. Ela kafasını çevirdi. O sırada telefonu çaldı ve kadın telefonla konuşurken Ela bana ''Ben neden ismimi söylemedim anne?'' diye sordu. Çok şaşırdım ve gurur duydum. Onun bir birey olduğunu ona hissettirir şekilde davranıyoruz ama bu kadar farkında olduğunu bilmiyordum. Kendisi ile tanışılmadığına, elinin sıkılmadığına resmen bozuk attı. ''Haklısın kızım seninle de tanışması gerekirdi, telefonunu bitirince sizi tanıştırayım'' dedim. Sonra kadınla telefon bitince tanıştılar. Elini uzattı, sıktı ve ''Ben de Ela'' diye resmen laf soktu. O büyürken en çok istediğim şeydi, özgüveni yüksek olsun, bir birey olarak kendini ezdirmesin, saygıyı her yerde istesin diye. Sanırım ona olan davranışlarımızla doğru yolda gidiyoruz.

21 Mart 2011 Pazartesi

Evli, Uyuz ve Çocuklu Ajan

Geçen hafta içinde cocanın Amarikanya çıkartmasını fırsat bilip biraz gezdim sanırım. En son cumartesi akşamı evli, uyuz ve çocuklu olarak 10 yıllık arkadaşlarımla fasıla gittim. Evet, ben fasıla gittim. Bünyeye çok ters bir hareket yaptığımdan ortamdaki muhabbet dışında ilgimi başka şeyler çekti diyebilirim. Öncelikle arkadaşlarımı çok özlemişim, ama en son bıraktığımız yerden aynı geyikle devam edebilmek çok güzel. Sadece yaşlarımız artık 30'un üstünde. Onun dışında eğer mizah ve geyik kapasitem yüksek kaldıysa birinci suçlu cocamdır ikinci suçlu ahan da bu gruptur.

Herneyse gece tiplemeleri ben gitmeyeli çok değişmiş. Eskiden kızlı erkekli gruplar olurdu. O gün akşam ortam bildiğiniz kadınlar matinesi gibiydi. Biz zaten 6 kişilik bir masaydık. Yanımızda 15 kişilik başka bir masa daha vardı ama yaşları bizden 10-15 yaş daha gençti. İncelemelerime göre yeni nesil kızları şöyle.

Hepsi birbirinin aynı. Bildiğin kopyala yapıştır gibiler. Saçlar genelde sarı veya platin, koyu renk çok az. Genel olarak aynı şekilde açık bırakılmış ve bukle bukle bir fön çekilmiş. Bir de dağınık, yüzün gözükmese de olur. Zaten kimse yüzlerine de bakmıyor. Ben bakmadım açıkçası. Kısa elbise giyilecek. Mümkünse siyah, biraz iddialıysan leopar desenli giyebilirsin. Ama en uzunu dizden 10 cm yukarda olucak. Daha uzun birşey giyen görmedim. En az 10 cm topuklu ayakkabı giyilecek. Ve mümkün olduğu kadar zayıf olunacak. Kemiklerini görsek en iyisi. Obezite bu yaş grubuna uğramıyor. Bak en sevdiğim kısımları bu, ama ne yemeyerek veya ne yiyerek bu kadar zayıflar orayı bilemiyorum tabii. Her türlü müzikte aynı figürlerle dansediyorlar. İşte benim gececi yüzüm bu kadar. Arkadaşlarımla da bir kuple geyik yapabildim. Sonra gay bir solist çıkıp da detone sesiyle bağrınınca balkabağına dönüşmeden zaten kafası sessizlik arayan 2 çocuklu öbür arkadaşımla ordan kaçtık.

Mümkünse beni sessiz yerlere davet edin anacım. Doğayla içiçe yerler de olur. Deniz kenarına da gelebilirim. Ama bir 7-8 senedir böyle bir yere gitmiyordum. Bir daha da gitmem herhalde. Kızımın peşinden ajan olarak cocayla gitmemiz gerekmezse tabii.. Neyseki henüz hala 9.30'da poposunu devirip yatacak yaşta..




17 Mart 2011 Perşembe

Ela ve Ece’yle Yalnız Günüm – Taksi’de Kaos


Bugün Ece doğduğundan beri ilk kez Ela ve Ece ile yalnız bir öğleden sonra geçirdim. Bakıcı izinliydi, annemin de işi vardı. Kaldık 2 bebe ve ben başbaşa. Ne garip birşey insanın çocukları ile başbaşa kalmaktan ürkmesi. 3 çocuk, 4 çocuk tek başına büyütenler nasıl yapıyor bilmiyorum. Ama benim gibi höt demeyen bir anne için iki çocuğu birden mutlu bir şekilde akşama ulaştırmak zor. Aslında korktuğum şey Ela’nın hırçınlığa başlarsa, önlenemez bir krize girip çok zor saatler yaşamaktı.

Neyse gün hasarsız geçti. Detaylarıyla şöyle zuhul etti. Sabah parka gittiğimizden öğlen eve dönerken Ela arabada uyudu. Şanslıyım ki kendisini eve götürüp yatağa attığımda uyumaya devam etti. Skor 1. Ece’nin altını değiştirip, emzirdim. Biraz oynadım ve yarım saat sonra onu da uyuttum. Skor 2. Tam 45 dakika iki çocuk da uyurken kendi kendime kaldım. Şanslı olduğumu düşündüm. İlk gün ve karşılaşmadılar nerdeyse. Sonra Ela uyandı. Onunla biraz kitap okuduk. Birşeyler yedik. Ece genelde uzun uykusunu öğlen uyurken bu sefer yine şanslıyız ki akşamüstü uyuyacağı tuttu. Skor 3. Ece uyandı. Üçümüz yatakta yarım saat gülüşüp, oynadık. Ben onlarla vakit geçirirken bakıcı geri geldi. Yani hiç birşey korktuğum gibi olmadı ve rahat bir öğleden sonra geçirdik.

Aklıma gelmişken dün yaşadığımız kabus tam anlatmalık. Öğleden sonra Kuğulu Park’a ve ordan da yürüyüşe gittik. Ela o kadar çok yoruldu ki sonunda taksiye binmek zorunda kaldık. Herşey takside meydana geldi. Ece’nin araba koltuğunu arabanın içine koyup, Ela’yı da yanına oturttuk. Ben arabaya binip kapısını kapatır kapatmaz, sesini pek duymadığımız Ece bağıra bağıra ağlamaya başladı. Bakıcı önden arkaya döküp ”Ece noldu kuzum” gibi müdahale etmeye çalışırken, Ela da bir yandan bağırmaya bir yandan da bizden bilgi almaya çalışan taksi şoförünün kafasına kafasına elindeki balonla vurmaya başladı. Ela’yı mı durdursam, Ece’yi mi sakinleştirsem karar vermeye çalışırken sonunda Ela’nın elinden balonu almayı başardım. Ama bu sefer de Ela da bağırarak ağlamaya başladı. Ece daha da korkup ağlamasını artırınca bakıcı önden arkaya hafif ayağa kalkarak sarkıp Ece’yi almaya çalışırken, Ela da ayakkabılarını ve çoraplarını çıkarıp çoraplarını şoförün direksiyonuna attı. Bu taksicinin kesin çocuğu vardı, yoksa kenara çekip bizi nasıl taksiden atmadı bilmiyorum. Sonunda hiç hoşlanmadığım bir şey oldu ve Ece ön koltuğa bakıcının yanına gitmek durumunda kaldı. Ela o sırada Ece’nin boş kalan araba koltuğuna sığmaya çalışırken gidiceğimiz yere vardık da. Ela’nın çorap ve ayakkabılarını toplamak ve Ela’yı karga tulumba kucağıma alarak inmemiz 10 dakikamızı aldı. Bu arada Ece yine bağırmaya başladı, o sırada beni de bir gülme krizi tuttu. Tutamıyorum kendimi resmen kahkaha atarak gülüyorum. Taksiciye ne kadar zor para verdim bilmiyorum. Adam çatlak bunlar diye düşünmüştür herhalde. Ben gülmeye başlayınca iki bebe de birden durdular. Demek ki işe yarıyormuş. İşte dünkü utanıp yerin dibine girmek istediğim saatlerden sonra bugün neden ikisi ile yalnız kalmaktan korktuğumu anlamışsınızdır. Demek ki kontrol edemiyeceğin yerlere gitmiyeceksin. Kendi arabamızda olsak kenara çeker müdahale ederdik. Tekrarını yaşamayız inşallah.

16 Mart 2011 Çarşamba

Ece Yarım Yaşında


Sevgili Ece;
6 ay önce bugün, hayatımıza girdin.

O günden beri, herşeyimiz değişti. Ama ben senden önce nasıldı yine hatırlayamıyorum. Buna da anneliğin hediyesi diyorum. Her çocukdan önceki halini hatırlamıyorsun ki ''Allahım ben ne yaptım'' demeyesin.

Bu ay çok değiştin. Dökülen saçların yerine yenilerini doldurmaya başladı. Ablanın saçını kesme denemelerinden sağlıkla kurtulabilirsen yaşına girdiğinde güzel saçların olacak sanırım. Daha uzun ve daha ağırsın ve artık daha hareketlisin.

Yeni bir seyahat şekli buldun. Dönerek, kıvrılarak, kendini ittirerek ilerliyorsun. Karnının üstünü daha çok seviyorsun. Sanırım farklı bir bakış açısı kazandığından.

Birkaç sefer seni biryere koyup gittik ve geri döndüğümüzde başladığın yerden 1.5 metre falan ötedeydin. Genelde biryerde sıkışı kalıp hoşnutsuzluğunu acı feryadınla belli ettiğinde gelip seni kurtarıyoruz.

Fakat bu ay kazandığın en büyük gelişim oturabilme becerin. Bir gün kendi dengeni sağlayamazken ertesi gün 30 sn boyunca oturabilir oldun.

Küçük filin bu sıralar ağzına aldığın bir sürü şeyden biri. Eline geçirdiğin herhangi birşey - oyuncak, battaniyen, annenin saçı, Ela'nın eli, şişe, terlik - direk ağzına sokuyorsun.

Büyüklüğün sence bir önemi yok onu anladık. Tüm vücudundan büyük objeleri çekip, kartları doğru oynarsan ağzına tıkıştırabilirsin umuduyla kaldırmanla biliniyorsun.

Bu ay için de iki de diş patlattın. İki tane inci gibi parlayan dişlerin seni yenidoğan tatlılığından çıkarıp bebek tatlılığına soktu.

Ellerini yemediğin zaman, birşeylere patlatmak için kullanıyorsun. Kolunu kafanın üstüne kaldırıyorsun ve yüzüme ''Anne bak şimdi kontrolümü kaybedeceğim'' der gibi bakıyorsun sonra kollarını vahşice yukarı aşağı sallıyorsun. Senden gözümüzü ayıramıyoruz çünkü o kadar hızlı yapıyorsun ki eline geçirebileceğin birşeyi kafana geçireceksin diye korkuyoruz.

Bir oyuncağını bir elinden öbür eline geçirmekte ustalaştın. En favori oyununsa emziğini ağzından çıkarıp evirip çevirip öbür eline alıp başka bir açıdan tekrar ağzına sokmak.

Bu ay artık bütün gece uyumaya başladın. Bana bunu tattırdığın için artık bunu bekliyorum bak. Akşam 19.30'da yatıp sabah 6.30'a kadar bir kere emerek uyuyorsun. Bir anne daha ne ister. Hele de iki çocuklu bir anne. Ablan da çok iyi uyurdu artık birşeyleri doğru yaptığıma nerdeyse eminim. Ama düzeninizi bozmamak için azami gayret gösteriyorum. Gösteriyoruz, hayatımızı ona göre ayarlıyoruz.

Şarkı söylemeyi çok sevdiğini anladık. Özellikle sabahın köründe hortladığında. Ağladığında müzikle susuyorsun.

Bu ay bir kaç katı gıda ile tanıştırdık seni. Elma ve havuç suyunu çok beğendin. Fakat yoğurt deneyip de bütün gece uyanıp ağladığında babandan fırça yiyip oturduk yerimize. Daha küçüksün yoğurt yemesen de olur, nasılsa annenin sütü var. 1 ay daha başka birşey yemesen olur. Ela'ya da 7.5 aya kadar katı gıda vermemiştik. Nasılsa sonra herşeyi yiyeceksin.

Bu yarım yılın nasıl geçtiğine hala inanamıyorum. Seni kocaman bir 6 aylık yapmayı başardık.

6 ay önce senle ilk kez tanıştığımda, seni de bu kadar büyük bir aşkla sevebileceğimi bilmiyordum. Şimde sen de içime işledin. İlk fotoğraflarına bakıyorum da daha 6 ay önce ne kadar mini minnacık bir bebekmişsin. Sen çok değiştin. Ben çok değiştim.

Gülümsüyor, gülüyor ve oturuyorsun. Yardımımızla ayakta durup, zıplamakda ısrar ediyor. Eğer ağzından bir ses çıkmıyorsa bu kesinlikle uyuduğun içindir. Gözlerin uyandığın anda pörtlek gibi açılıyor ve uykuyla savaşıp kaybedene kadar kapanmıyor. Ama uyurken çook huzurlu görünüyorsun.

Bazen seni uyurken seyrediyorum ve o zamanlar hep bebek kalmanı istiyorum. Seni tamamen rahatlamış gördüğüm bu anlar en favori zamanlarım. Minik ağzın görünmez birşeyleri emer gibi yapıyor ve küçük göğsünün inip kalkmasını izliyorum.

Karanlıkda farkediyorum ki, siz, ablanla sen benim tüm hayatımsınız. Sizi mutlu ve güvende kılmak için herşeyi yaparım. Herşeyi sizin için kolaylaştırmak için dünyanın öbür ucuna bile giderim. Sizi hayatın kendisinden bile çok seviyorum. Bir gün ne dediğimi anlayacaksınız. Büyüyünce bir arabayı, bir hayvanı veya bir erkeği sevdiğinizi düşüneceksiniz. Ama bir gün çocuğunuz olacak ve karanlıka onu uyurken seyredecek ve neden bahsettiğimi anlayacaksınız.

Sevgiler,

Annen

14 Mart 2011 Pazartesi

Çılgınlık

Çocuğumu son 24 saatte 15 kere emzirdim. 2 kere de öbürünü emzirdim. Yok mu başka çocuk.

ONYEEEDİİ kez.

Evet emzirmeyi seviyorum ama bu bir eziyet.

Onu yatarak, oturarak, ayakta, ayık, uyurken, ağlayarak, gülerek, çalışma masamda, çorba yerken, gündüz ve gece emzirdim.

Gerçekten insanmıyım, inek mi? Bu çılgınlık. . Hala göğüslerim var sanırım. Fakat onları göremiyorum bile çünkü eniğim her zaman ağzıyla kapatıyor onları.

Benim de suçum bu. Huysuz olduğunda da emzirdim onu, diş çıkarıyor sakinleşir diye. Uyusun sakinleşsin diye de emzirdim. Göğsüme bluzumun üstünden saldırıyor diye de emzirdim. Emzirdim de emzirdim. Son büyüme atağını yaşıyor diye emzirdim. Altı ayımız bitiyor yakında diğer gıdaları artıcak, aramızdaki bu güzellik azalıcak diye de emzirdim.

Şimdi sakinleşmeyi memeyle bir tutuyor. Ve ben sakinleşmesine ihtiyaç duyduğum için çok emzirdim. Kafayı bozdum dimi.

Ve bu sütler birşey yapıyor olmalı. Son günlerde çok değişti Ece. Hiç durmuyor, elleri, kolları bacakları ile çok heyecanlı. Yeni bir döneme girdi. O da biliyor. Ama oturmaya çalışıyor tam oturamıyor, dönmeye çalışıyor zorlanıyor. Popoyu kaldırıp kendini itiyor da itiyor. Hiç susmuyor. Yeteer dedi 5.5 ay boyunca sakin sakin oturdum, şu manyak ortalıkta zıpladı durdu. Artık ben de durmıycam.

Onu tutuyoruz, kendini öne arkaya sallıyor. Bacaklarının üstünde zıplıyor da zıplıyor. Delirdi benim munise kızım. Bir Ela'yı daha kaldıramam. Lütfen sen sakin kalsaydın. Neyse bakıcaz. Beynim döndü. Üstelik Ece'nin 80 kere emmesini gören Ela da kafayı yedi 2 kere de o meme emdi. Bugün ne yaptığımı tahmin ediyor olmalısınız. Gün sonunda tansiyonum fırladı. Bu çocuklar beni kullanıyor galiba. Gez babası sen oralarda, ben koltuktan kalkmadım.

Sen San Francisco’ya, Ben Esat’a


Bu nasıl adalet kardeşim. Biz efendime söyleyim hani son derece eşitlikçi bir aileydik? Ailemizin bir bireyi diğer üç bireyin toplamından daha fazla yol yapıyor. Yarın sabah itibari ile coca San Francisco’ya uçuyor, biz çoluk çocuk annemin yanına gidiyoruz. Dilekolay 10 gün coca yok, e annem de yalnız böylesi benim için daha kolay olur diye kalkıp oraya gidiyoruz.

Biz seyahat etmeyi çok seven bir çiftiz. Ela’ya hamile kalmadan önce iki kişi oldukça fazla gezerdik. Ama cocanın daha fazla seyahat etmek için beklediği birşeyler varmış. Benim hamile olmam.

Hamile kalmam ve Ela’nın doğumuyla birlikte coca o sene 9 kere İrlanda’ya, bir kere Londra’ya gitti. Ela biraz büyüdü seyahat edebilicek konuma geldik coca’nın seyahatleri durdu. Tam kayağa başladık biraz kayıcaktık. Ece’ye hamile kaldım. Ben gidemedim coca bir hafta kayak tatiline gitti. Ama hiçbirinde bu seferki kadar gidemediğime sinir olmadım. Hem Ece’yi bırakıp gidemiyorum hem Ece’yi götürsem Ela’yı bıraksam olmaz. Zaman çok uzun. Orda coca’nın iş zamanlarında ikisiyle birlikte başa çıkamam o yüzden ikisini birden de götüremiyorum. Yani burda ben takılı kalmış vaziyetteyim ve bu sefer de coca San Francisco’ya gidiyor. E cocanın hamile kalıp evde kalmak zorunda kalacağı bir durum da olmayacağından bu seyahatlerin öcünü alamıyacağım ama umarım bir gün ben de rahatlar, bu seyahatlere katılırım.

Size son yıllardaki uzaydan ayak izimi çizecektim fakat cocayla ikimizinkini yanyana koyunca çok sinirim bozuldu çizemedim. Ben yine önümüzdeki 10 gün buralardayım. Şu adaletli dünyada çocuklarımı sırtıma bağlayıp geziyor olacağım.

8 Mart 2011 Salı

Mahsur Kaldık.


Fotoğraflar bugünden. Kar yağıp da mahsur kaldığımız anlarda Ela ile kendimizi dışarı atıp biraz karda gezdik. Burda inanılmaz bir tipi var. Mahsur derken gerçekten mahsur kaldık. Coca işte mahsur kaldı eve gelemedi. Annem burda mahsur kaldı evine gidemedi. Uzun zamandır böyle birşey yaşamadık. Biz yine de evde ve dışarda eğlenmeyi denedik. Poğaçalar yaptık. Taklalar falan attık. Sonuçta çocuklar o kadar azdı ki, ikisi de çok zor uyudu akşam. Şimdi asayiş berkemal elimde çay İstanbul yolundaki arabaların yolda kalışlarını seyrediyorum. Yine de güzel bir manzara var dışarda. Kar bütün pislikleri örtüyor sanki. Ama aklıma dışarda yatmak zorunda olanlar geliyor. Çok üzülüyorum öyle düşününce. Herkese sıcak bir yuva diliyorum.

Bu diyaloglar da bugünden..
Ela: Anne, kaka popomdan mı çıkıyor?
Ben: Evet, canım.
Ela : Yemeklerde mi oraya gidiyor?
Ben: Evet, tatlım.
Ela: Kakaları mı sıkıştırıyor?
Ben: Hayır, Miden alıyor kaka olucak yemekleri popona gönderiyor. Popon da kaka yapıp tuvalete atıyor. (o sırada dua ediyorum cevaplayamayacağım birşey sormasın, çünkü çok açıldım).
Ela: (Bir süre sessiz) Anne, benim kakam konuşuyor!
Ben: Hayır tatlım konuşmuyor.
Ela: Evet tabii konuluyor. ”viiiii” diyo.
Ben: (gülerek) Bazen kaka çıkarken o sesi çıkarır canım haklısın.
Ela: Anne, Bazen de çok BÜYÜK ses çıkarıyor!



Akrabalar hakkında konuşuyorduk. Ela’ya deden kimin babası, kimin kocası, baban kimin kocası, yok şu kimin neyi diye soruyoruz o da cevap veriyor. En son
Ben: Eka kim peki?
Ela: Bildiğin Eka işte:)

4 Mart 2011 Cuma

Ece'nin 2. Dişi ve Rocky Ela

Bu yerde yatan tembel kızın enerjisini nereye harcadığı belli oldu. Bütün vücut diş çıkarmaya çalışıyor. Bugün de 2. dişinin kenarını gördük. Bu ortalamayla devam etmeyiz umarım. Yeterince mızmız, acılı ve zorlanıyor görünüyor çünkü.

Ailede her hafta bir kişi tepetaklak düşmezse gelenek bozulur. Geçen hafta benim sıramdı. Bu hafta düşmelerin kraliçesi Ela hanım yine liderliği ele aldı ve 800 kere çıkma dediğim yere çıkışının 800.'nün şerefine alnını ve burnunu öncelikli olarak vurarak tepetaklak düştü. Bir gün kalp krizi falan geçirdiğimi duyarsanız şaşırmayacağınıza ve Ela'nın yine biryerden düştüğünü anlayacağınıza eminim. Bakalım daha ne kadar ucuz kurtulacağız ve o güzel burnunun güzelliğini koruyabileceğiz. A be kızım zaten bizim aileden seninki gibi bir burun 100 yılda bir gelmiş, neden bozmaya çalışıyorsun anlamış değiliz. Allah herkese rahatlık versin.

3 Mart 2011 Perşembe

Ece'nin İlk Dişi


Benim çocukların bir acelesi var. Bu da ablası gibi 6 aylık olmadan ilk dişini gösterdi bizlere. Alt dudağında pıtırak gibi bir diş duruyor dünden beri. Ela'dan daha rahat çıkarıyor. Salyası dışında hiç alarm vermedi kuzum. Biraz iştahsız o kadar.

Katı gıdası olayına da bugün itibariyle birazcık elma suyu ile başladık. Kaşığa da hiç hayır demedi. Elmanın da tadını sevdi sanırım. Bu dönemleri unutmuşuz. Daha çok işimiz var bakalım.

Bu blog taşıma olayına kılım. Kim nerden yayın yapıyor anlamıyorum. Ben ikisini de kullanacağım sanırım.

1 Mart 2011 Salı

Bloguma Dokunma!

Eğer yarından itibaren gerçekten bloglara ulaşamıyor olursak, Ela'nın blogunu aktardığım yeri Ekoanne.com'da yayınlarım. Bu tip şeyler ne kadar saçma. Şimdi fazla yazamıyorum sonra ağzıma geleni sayacağım.