30 Aralık 2010 Perşembe

2011'e Geçerken

Bakalım geçen sene neler ummuşuz, neler olmuş. İşte geçen sene bloguma yazdığım dilediklerim tablosu.

1. Mutlaka Zayıflamak (hahahahahahaha - bebek doğurduğum için mazeretli sayılırmıyım)
2. Evimize taşınmak. (oldu..)
3. Sağlık, sağlık sağlık -küçükden büyüğe hepimiz için - 2010 bize iyi davransın lütfen. (fena değildi, ciddi bir sağlık problemimiz çıkmadı)
4. Az çalışmak, çok kazanmak (yarım sayılır, az çalıştım ama çok kazanmadım:))
5. Yeni bir bebek (en azından karında) (buna yıldız koyabiliriz, yeni yılın ilk günlerinde bebek haberimizi aldık ve bebeğimiz doğdu.)
6. Çok gezmek, az oturmak, çok seyahat etmek (aslında az gezmedim, özellikle hamileyken)
7. Daha çok eğlenmek, daha çok arkadaşlarla vakit geçirmek (elimden geleni yaptım, yapıyorum)
8. Eşimle daha da keyifli vakit geçirmek (şu son 3 aydır biraz az görüşebiliyoruz ama bu konuda da çabalıyoruz)
9. Kızımı hep eğlenirken, mutlu görmek (çok şükür)
10. 1 kere de olsa yurtdışına seyahate gitmek (malesef bu sene hamilelik, bebek sınırları aşamadık)
11. Kayak olayını çözmek (malesef, yine hamilelik bebek kayak olayına da giremedik)
12. Yardıma ihtiyacı olan herkese özellikle çocuklara yardım etmek (elimden geleni yapıyorum)

Evet çok uçuk şeyler istememişiz hayattan bu sene, hayat da bize iyi davranmış. En güzeli istediğimiz bebeği hemen bize verdi. Çok şükür ciddi bir sağlık problemimiz de olmadı..

Gelelim yeni seneye işte aşağıda bu seneden beklentilerim..
1. Yeni bir bebek - şaka şaka - bu bebek bildiğiniz doğurulan bebeklerden değil, benim kafamda oluşturduğum bir proje bu sene doğmasını çok istiyorum. Yani bu sene beklentim, işle ilgili.
2. Yeni bir araba - olur mu olur biz evrene gönderelim de.
3. Ela'nın artık okula gitmesi
4. Bir kere yurtdışı seyahati
5. Uzun bir yaz tatili
6. Sağlık, sağlık, sağlık - çocuklarım, ben, cocam, ailem herkese sağlık.
7. Cocamın bu sene de askere gitmemesi
8. Cocamla bir kere başbaşa küçük bir kaçamak.
9. Mutlaka zayıflamak - bu sene bunu da çözmek çok istiyorum..
10. Cocamın projesinin de gerçekleşmesi.

Evet geçen sene bize iyi davranmıştı umarım seneye de böyle güzel sonuçlar alırız.
Herkese mutlu ve sağlıklı yıllar.

28 Aralık 2010 Salı

2010

2010 yılında

* 2 kere kar yağmış ve biz dışarı çıkıp oynamışız.
* 2010'un ilk günlerinde 2. bebeğimizin geleceğinin haberini almışız, 9. ayda 2. bebeğimiz doğdu.
* 2010'un başında Ela 3 kelimelik cümleler kurarken, şimdi bize hikayeler anlatıyor. Kendi şarkılar uyduruyor.
* Kocam dahil kimseyle kavga etmedim, bir kere birine darıldım çabuk geçti.
* İlk 4 ayını bir evde sonraki 2 ayını başka bir evde son 6 ayını da bu evde geçirdik.
* 1 çocukluyduk, 2 çocuklu olduk.
* 9 ayını hamile, 3 ayını lohusa geçirdim. Ela ilk 3 ay meme emdi, sonraki 6 ay emmedi, son 3 ay yine emdi:)
* 5 kere şehir dışına çıktım. Hepsinde hamileydim.
* 1 kere gazeteye çıktım.
* 10 yıl önce elimde saçma bir jelli oyuncakla tanıştığım o çocuktan şimdi 2 çocuğum var. İlk gördüğüm zaman aklıma geliyor da inanılır gibi değil.
* Ekonomik olarak zorlandığımız bir yıldı, ama ruhsal ve duygusal olarak çok zenginleştik.
* 2010 bizim için güzel bir yıl oldu. Yenisi için de herkesin güzel geçmesini dilerim.

27 Aralık 2010 Pazartesi

O an

Asansördeki o an var ya hani birisi için asansörün kapısını tutmazsın ama onlar asansörün düğmesine basarlar ve birden kapılar tekrar açılır ve bir anda içeri girerler ve sana ''Sen bir hayvansın'' bakışı atarlar ve sen de aslında bilirsin ki haklılar, sen bir hayvansın ama aynı zamanda acelen vardır ve elinde içleri dolu 45 tane market torbası vardır ve bir ton ağırlığındadırlar ve sen çok yorgunsundur ve çişin de gelmiştir. Biliyormusun bu iş bir kişiyle başlar ama nerde biteceğini hiç bilemezsin, kapıyı bir kanı donuk idiot için tutarsın ve onlar bir sonraki kağnılar için tutarlar ve sonunda farkedersin ki aslında 15. katta evine çıkmak için merdivenleri kullansan daha hızlı olacaktır fakat artık çok geçtir ve şimdi bir asansörde senden nefret eden bir insanla takılıp kalmışsındır ve tüm o kötü hisler kafanın etrafında dönüp durmaktadır ve kendini suçlu hissedersin ve o diğer insanı suçlamak zorundasındır ve çok garip bir atmosferdir kimse konuşmaz ve herkes ya tepeye ya ayaklara ya da asansörün katlarını gösteren levhaya bakıp bir an önce gelmek ister yani gerilim yüksektir ve sen çok sinirli, üzgün ve aldatılmış hissedersin. Mesanende hoşnutsuz bir basınçla sinirlerin gereksizce bozulmuş bir şekilde yukarı çıkarsın. Asansörden kızgınca çıkarken, market torbalarını son bir kez yüklenirsin insan ırkından nefret edersin ve arkandan o yabancı, kapıyı onun için tutmadığın komşu seslenir ve nefret ede ede ''İyi akşamlar'' der ve sen de utanarak ''Size de'' diye mırıldanırsın ve daha da büyük bir hayvan gibi hissedersin. Çünkü aslında asosyalliğinle ve o anki sıkıntılı durumunun verdiği gereksizce aşırı sinirlenmenle sen gerçekten bir hayvansın. İşte o andan nefret ediyorum.

26 Aralık 2010 Pazar

Emzirme Reformu Sobesi

Elif her bir kimseyi sobelemiş. E ben de emzirmenin çok tutkulu destekleyicisi olarak cevaplamam gerek.

İşte soru ve cevaplar

1. Türkiye'de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)
Ben aslında Anadolu'yu falan da düşünerek %40'dır falan diye tahmin ediyordum ama UNICEF'e göre 1.3'müş. İnanılır gibi değil. Ben bu %1.3'ün içine mi giriyorum şimdi. Gurur duydum.

(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?

İlk kızımı ilk 7.5 ay sadece anne sütü ile besledim. Şimdi bir bebeğim daha var henüz 3 aylık ve şu ana kadar anne sütü ile besledim. Yine ilk 6-7 ay ek gıda vermeden anne sütü ile beslemeyi planlıyorum.

(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?

İlk kızımda normal doğum iznimin üstüne 8 ay daha ücretsiz izin kullandım.

(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?

Gerek kalmadı evdeydim.

(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?

Hayır aslında ücretsiz iznimi de çok rahat verdiler. Sonra da part time çalıştım.

(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?

Evet, yaşıyorum. Kendimi rahat hissetmiyorum. Emzirme önlüğüm var yine de hissetmiyorum. Haa takmıyorum emziriyorum. Ama bakışlardan rahatsız oluyorum. Neden bakarlar anlamıyorum. Bir annenin bebeğini doyurması kadar doğal ne olabilir ki. AVM'lerdeki emzirme odaları baya iyi oldu ama bence her restoranda emzirme ve alt değiştirmek için bir bebek bakım odası olmalı.

(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?

Evet tabi. Herkesin oluyor bence. En büyük destekçim eşim oldu. Bana zorlandığım zamanlarda çok destek oldu. Bu kadar uzun süre emzirebildiysem onun bunda payı çoktur.

(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan "sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?

Ela'yı ilk emzirmeye başladığımda ''Acaba sütün yetmiyor mu?'' ''Bu çocuk doymuyor''lar la, 1 yaşından sonra ''Ne gerek var artık''lar çok oldu. Sırf bunlar için iki adet yazım var. İsterseniz sizde bakın.. Bu ve Bu.. Ela'yı 19 ay emzirdim şimdi Ece'yi ve Ela'yı emziriyorum. Kimse bana bu konuda birşey anlatamaz. Emzirmek bir mucize.

(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?

Biliyorum ve destekliyorum. Bu ülkede annelerin bu konuda bilinçlenmeye ve desteklenmeye ihtiyacı var. Sonuna kadar arkasındayım.

(10) Emzirme Reformu'nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak içinwww.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli.

Destekledim, destekliyorum, destekliyeceğim.

İsteyen herkesi ben de sobeliyorum.

24 Aralık 2010 Cuma

2010'un Son Buluşmaları

Aman allahım ne kadar da büyüdüler. Bu grup biraraya gelmeye başladıklarında 1-1.5 yaş arasındalardı, şimdi 2,5-3 yaş arasındalar. İlk buluşmalarda birbirinin elinden birşey almalar, birbirini itmeler, tekmeler ağlamalar çok oluyordu. Biz anneler hiç yerimizde oturamıyorduk.

Şimdi biz oturuyoruz, onlar oynuyorlar. Hala zaman zaman arıza çıkaranlar, bir oyuncak için ağlayanlar oluyor. Ama çabuk toparlıyoruz. Beraber sandalye kapmaca, boyama, çıkartma yapıştırmaca, dans, kutu kutu pense gibi birçok oyun oynayabiliyorlar. Herşeyden daha güzeli artık birbirlerine kızıp bağırmıyorlar.

Artık birbirleri ile KONUŞUYORLAR. Hem de çok tatlı. Birbirlerini ikna etmeye çalışıyorlar. "Onu bana ver, bunu sen al" gibi. "Hayır o benim" de çok söylenen laflar arasında. Birbirlerinin isimlerini biliyorlar. Birbirlerine gitmek istiyorlar. Öpüyorlar, ayrılırken ağlıyorlar. Arkadaşlığı öğreniyorlar gözümüzün önünde. Hepsi çok tatlı birer çocuk haline geldi.

Ya biz. Biz de hergün birbirimize birsürü mail atan, aynı problemleri paylaşan, birbirini merak eden çok iyi arkadaşlar olduk. Bu oyun grubunu başlatırken hatta çocuğum olduğunda böyle sosyal bir ortamım olacağını düşünmemiştim. Güzel günler, eğlenceler geçirdik beraber. Tabii sadece beraber eğlenmiyoruz. Hastalıklarımızda, sıkıntılarımızda da konuşup, dertleşiyoruz, birbirimize sırtımızı yaslıyoruz. Herkese tavsiye ederim.

Bu fotoğraflar Aralık ayındaki buluşmalarımızdan. Çocukların ne kadar büyüdüklerini konuşup duruyoruz. Umarım arkadaşlıkları uzun süre devam eder, tabii bizim de. Ela, Beren, Eren, Melisa, Duru, İpek, Can, Efe ve Doruk. Birlikte büyümenizi diliyorum.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Son Bebeğim

Son bebek, ilk bebeğin olmadığı bir şekilde özel.

İlk bebek ilklerle doludur. İlk olduğu için özeldir. İlk bebek sürprizle ve merakla doludur. Son bebek, her nasılsa, kalbinizin acımasına neden olur çünkü bu şekilde tutacağınız son bebektir o. Gecenin bir yarısında kollarınızın arasında içinize sokacağınız - sanki siz bir aymışsınız gibi sadece parlak gözleri ile size bakan son bebektir. Bir daha bu aylık bir bebeğinizin daha olmayacağını bilmek onunla geçirdiğiniz zamanı daha doya doya geçirmenizi sağlar. Geceleri kalktığınızda bile daha sabırlı olursunuz. Bu, o bebeği daha çok sevdiğinizden değil anne olmanın anlamını bu bebekle daha iyi kavradığınız içindir. İlk bebekte anlamadığınız şeyleri artık bilerek yaşadığınız içindir. İkisini de çok çok çok seversiniz ama ikisine olan sevginiz kesinlikle farklıdır.

Yanakları o kadar dolgun ve doludur ki onu öptüğünüzde biryerden fırtlıycak sanırsınız. Gülümsemeleri ve gülmeleri son bebeğinizin gülümsemesi ve gülmeleridir. İlk bebeğinizde uykusuz gecelerle ve saat başı emzirmelerle nasıl başa çıkacağınızı düşünürsünüz. Son bebeğinizde ne olacağını bilirsiniz. İlk bebekte onunla yalnız kalmaktan korkarsınız. Son bebekte bir daha süt kokulu bir bebeğin kucağınızda olmayacağını düşünerek onu içinize çekersiniz. İlk bebekten sonra hep belki bir gün doğururum düşüncesinde olduğunuzdan bunların hiçbirini yaşamazsınız. Birinciye annelikle, ikinciye annelik farklıdır.

Sonuncuyla birlikte, geçirdiğiniz günleri özleyebilirsiniz. Yumuşak bir bebeğin sizi emmesi, minik bir elin parmağınızı kavraması ve memnuniyet içinde bir iç çekiş olmadan yalnızca ikinizin geçirdiği o sessiz geceyarıları olmadan ne yapacağınızı merak edersiniz.

Çok mu duygusal oldu. Her zaman bu kadar yoğun duygulu değil. Ama genel duyguları anlatmanın bir yolu bu kadar abartarak anlatmak. İkinci bebeğin nasıl olduğunu soranlara duyguların nasıl olduğunu anlatmak için. Son bebeğe duyulan aşk daha fazla sanılmasın sadece ikisine de aşkın farkına varıyor ve değerini biliyor anne.

Son bebeğiniz son bebektir. Bir daha doğurmak istememek, bunun için kalbinizin kırılmasını engellemez. Bir kez daha hamile olmayacağını, bebek kucaklamayacağını düşünmek insanı biraz acıtır. Yine de 2 bebeğimi sağlıkla büyütmek nasip olsun başka birşey istemem.

18 Aralık 2010 Cumartesi

Ece'm 3 Aylık

Minik Ece'miz 3 aylık oldu. Bu ay bizi geçirdiği idrar yolları enfeksiyonu ile çok endişelendirdi. Zor bir 2 hafta geçirdik. Antibiyotik bitip tekrar kontrole gittiğimizde tekrar bir üreme olmadığını gördük. Şimdilik biraz rahatladık. Bu hafta bir ultrasonumuz var ve sonra her ay tahlil yaptırıp bir süre takip edeceğiz. Umarım bir seferliktir de problemimiz kalmaz. Allah herkesin çocuğuna da benimkilere de sağlık versin.

Ece onun dışında çok sağlıklı görünen bir bebek. Zaten o yüzden anlamakda gecikdik. Ancak kilo almadığını farkedince enfeksiyondan şüphelendiler. O kadar çok gülüyor ve konuşmak istiyor ki hasta olması herkesi şaşırtıyor. Neyse dediğim gibi bize çok güzel tepkiler veriyor. Gülüyor ve ses çıkararak bizimle konuşuyor. Her çocukda yeni birşey görülürmüş ya, bu bizim deneyimlemediğimiz birşeydi. Ela da çok güleryüzlü idi ama bu aylarında bu şekilde sesle iletişim kurmazdı. Ela'nın yürüdükten sonra çenesi bir anda açıldı. Ece şarkı söyler gibi sesler de çıkarıyor.

Artık belli oldu ki Ela'nın tersine Ece'nin doğası çok sakin. Neredeyse hiç ağlamıyor. Kendi kendini sakinleştirebiliyor. Anakucağında 30 dk kadar önüne koyduğum renkli oyuncaklarla oyalanabiliyor. Tabii ben de farklı bir anneyim. 2. kere anne olmanın verdiği sakinlik ona da yansıyor.

Geçtiğimiz ay kilo alamamanın farkını kapatıcak sanırım 14 günde 450 gr almış ve 5.450 gr oldu. Tepkileri ve gelişimi ayının önünde görünüyor. 3 ay geçmiş bile inanılır gibi değil. Zaman çabuk geçiyor, çocuklar büyüyor. İkisi de kalbimdeki aşklarını daha da büyütüyorlar her gün. Hala çok çok yoğun bir yaşantım var ama umarım biraz daha sık yazabilirim. Herkese sağlık ve yılın son günlerinde bol eğlence diliyorum.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Bisiklet ve Dayım

Küçükken arkadaşım Cenk'e 7. yaş gününde bisiklet almışlardı. Cenk çok yaramaz bir çocuktu. Bisiklet alındıktan az sonra alıştırma tekerlekleri olmadan bisiklete binmeyi öğrendi ve mahallenin en havalı çocuğu haline geldi. Bazen annem işte iken anneannemlerin evinde karşı komşumuz olan Cenk'lerin evine giderdim. Ondan bir yaş küçüktüm. Cenk benimle hiç resim çizmek istemezdi veya oyun da oynamazdı. Ama apartmanda diğer kızlarla oyun oynarken de gelip herşeyimize burnunu sokardı. Yandaki yokuşdan bisikletini hızla sürer ve biz kenarda dururken önümüzden geçerken motorsiklet sesleri çıkarırdı.

Bir gün, oturup Cenk'in havalı olmasını seyretmekden çok sıkıldım. Ben de havalı olmak istedim. Cenk'den bana bisiklete binmeyi öğretmesini istedim. Yeterince kolay görünüyordu.

Bana nasıl oturulacağını ve nasıl pedal çevrileceğini anlattı. Üzerinde ben oturuyorken beni itti. Sanki kendim sürüyormuş gibiydim! Nerdeyse en iyi bisiklet sürücüsü olduğuma dair emin olmuştum.

Yandaki yamaçdan bir kaç kere beraber indik ve çıktık. Fakat 3. seferde, Cenk beni yamaçdan aşağı hafif itti ve "Bakalım tek başına yapabilecekmisin" dedi. Hafif çimenlik yamaçdan aşağı kendimi bıraktım sonra bisikletin bir tarafı bir meşe ağacına çarptı, ben bir tarafa bisiklet bir tarafa düşerek durduk. Cenk, niye böyle birşey yaptı bilmiyorum. Şakacılığı ve çocukluğunun verdiği öngörememe olduğunu düşünüyorum.

Yamacın sonunda yüzümde 2 yerden kan akarak yatıyordum ve bisikletlerin çok tehlikeli olduğuna, hiç yanaşmamak gerektiğine karar vermiştim. Nasıl o yaşdaki aklım böyle bir şeye karar verdi bilmiyorum ama o zaman bisikletlerin şeytan makineler olduğuna ve beni yokedeceğine ikna olmuştum.

6. doğum günüm birkaç ay sonraydı. Ve geldiğinde çok heyecanlıydım. Bir midilli veya uzay gemisi istemiştim (şimdi ne kadar gerçekçi olduğumu anlıyorum, aslında kendi küçüklüğümü biraz deşsem Ela'nın kime benzediği ortay çıkar) ve bana bir midilli alacaklarına nerdeyse emindim. Kalkar kalkmaz mutfağa, annem ve babamın yanına gitmiştim.

Annem bana hediyem için dışarı çıkacağımızı söylediğine bir midilli aldıklarına emin olmuştum. Canlı ve sürülebilir bir hayvanım olacağı için o kadar heyecanlıydım ki kapının yerini unutup bir süre içerde ata binermiş gibi koşturup durmuştum.

Kendimi kontrol etmeye muvaffak olup evin dışına doğru yolumu bulduğumda, arka bahçeye koşup orda bekleyen midillimle kavuşmak için can atıyordum. Hayretimi düşünün midilli yerine bir bisiklet orda duruyordu. Bir kaç zilisaniyede aşırı yüklenmiş doğum günü modundan annem babam beni öldürmeye çalışıyormuş gibi bir ruh haline geçmiştim.

Çığlık atarak ve ağlayarak doğum günü hediyemden uzaklaştım. Ailemin beklediği reaksiyon bu değildi tabikine.

Ailem muhtemelen ilk bisiklet maceramın beni nasıl travmatize ettiğini hafife almışlardı. Hemen zarar kontrol moduna girdiler. Çok güzel bir ses tonuyla annem ''Sana bisiklet binmeyi öğretmeme ne dersin?'' diye sormuştu. Yüzümü annemin bacağına gömüp daha çok ağlamıştım. Dayım ''Ben seni tutarken pedalleri çevirebilirsin! Çok eğlenceli olur'' demişti.

En sonunda beni nasıl ikna etti bilmiyorum, hatırladığım bir sonraki şey kuzenimin büyük bisikletinin selesinde oturmuş teröre uğramış gibi dayıma asılmamdı.

Dayım arkada oturarak yavaşça pedal çevirmiş ve beni bisikletlerin eğlenceli olduğu ve tüm kanımı emmek isteyen tehlikeli şeytansı yaratıklar olmadığı konusunda sakinleştirmek için elinden geleni yapıyordu. 5 dakika geçti ve hala bisiklet tarafından hunharca öldürülmemiştim, böylece biraz rahatlamaya başladım. Annem yolumuzun üstünde durup hayranlıkla seyretti. Bir anlığına harika bir aile zamanıydı.

Sonraki bir kaç dakika hayatımda bir dönüm noktasıydı. Dayım ve ben başka bir yüzeye doğru yelken açmıştık. Hafızamda sesini şöyle hatırlıyorum : "Haaaaaa... haaaaaa... haaaaaaa... çok eğlenceliiiiiiiii! Süüüpppppeeerr! Hayyyydddii çimleerdee süüüreeliiim!"

Sanırım yani öyle tahmin ediyorum ki bisiklet deneyimimi zenginleştirmek için dayım değişik yüzeylere doğru yönelmek istemiş, ve bisikleti çimlere doğru kırmıştı.

Nasıl oldu da kayaya çarptık ve ikimiz de alaşağı olduk ve yerlere saçıldık bilmiyorum; kesinlikle çok hızlı falan gitmiyorduk. Bildiğim tek birşey var ki dayımın ön tekeri kayaya çarptığı anda, zor kazanılmış güvenim de bir atılmış bir muz kabuğu gibi büzüştü.

Dayımın 110 kg'lık tüm bedeni dirseğimin üzerindeydi. Zorlukla dayımın altından kendimi kurtardım ve anneme koştum. Dayım utanç çuvalı gibi yüzüstü yerde yatıyordu.

Bisikletlere karşı korkum yaklaşık 6 yıl daha devam etti. Tüm arkadaşlarım bisiklete binip hava atarken, ben arkalarından koşup gururumu korumaya çalışıp fakat başarılı olamayan garip çocuktum. Yıllar sonra 12 yaşımda tekrar bisiklet denememi yaparken yine bana özgüven vermeye çalışıp bu sefer başarılı olan ve ondan sonraki 10 yıl boyunca bisikletin tepesinden inmememi sağlayıp aileme nerden aldık bu bisikleti dedirten yine dayım oldu. Bugün bu olayları hatırlayıp kendi kendime gülümsedim. Onu ne kadar az andığımı düşünüp üzüldüm biraz. Deli derlerdi ona; o deli, ele avuca sığmaz kişiliği ile bundan 14 sene önce 39 yaşında bizleri yine şok ederek aramızdan ayrıldı. Yaşasa şimdi 53 yaşında olacaktı. Yine eğlenceli başlayıp hüzünlü bitirdim yazıyı ama bu sefer elimde olmadı. Nur içinde yat dayıcım. Bana ve ailedeki tüm çocuklara sonsuz cesaret veren tek insan. Onun çocukları ile benim aramdaki farklara bakıyorum ve ondan çok ders alıp çocuklara vermek istediğim en önemli şeyin cesaret ve özgüven olduğunu artık biliyorum.

10 Aralık 2010 Cuma

Burnuna Cicek, Kulagına Taş.

* Verdiğim araya kücük bir ara verdim. Ela icin önemli sayılır degisiklikler oluyor. 2.5 yaşına yaklaştığının sinyallerini veriyor. Merakı cok cok cok cok arttı. Artık her kapağın icini, her deliğin arkasını görmek istiyor. Buna kendi vücudu da dahil. Bu hafta burnuna cicek soktu. Şu yapma ciceklerden. Allahdan gördük. Yoksa söylemeyecek. Ben sordukca "hayır" diyor. Ama bir yandanda sanırım kendince cıkarmaya calısıp, elini burnuna sokup ciceği daha da derine itiyor. Bir operasyonla yatırdık. Bir kişi kollarını tuttu, bir kişi kafasını, bir kişi de burnundan cımbızla cıkardı. Bayağı da büyük bir cicek. Görmesek soktuğunu kimbilir nelere yol acıcak. Gecen gun de parkta kulagına tasları sokuyormuş. Sanırım nereye gideceğini merak ediyor. Artık Ela her zamankinden daha fazla gözümüzün üstünde olmasını gerektirir bir durumda. Herkesin cocuğu büyüdükce rahatlıyor. Biz büyüdükce daha da tehlikeli şeyler yapıyoruz. Mygym'de o kadar yükseklere tırmanıyor ki ben indiremiyorum, her seferinde yardım alıyorum. Daha neler neler.

* "Nerde" dönemimiz bitti. Artık cıldırtası "neden" dönemimiz resmi olarak basladı. Yavruvatan ve anayurtta şölenlerle kutlanıyor. Bugün sanırım 786 defa neden dedi. Herseye "neden" diyoruz artık. "Bu masa kızım", "neden". Nasıl cevap veriyorsunuz. Ben her zaman hazırlıklı olurdum, ama su an o kadar yogun bir gundemim var ki, "neden" sorularının cevaplarının bir kısmını uyduruyorum, bir kısmına da "bilmiyorum" diyorum. Biliyorum merakını gidermemiz lazım ama bu bitmezki. Uyanık olduğu her saniye konuşuyor artık.

* Bugün düşündük. "Cok şükür" dedik. Sonunda bizim de cıngıraklara bakan, gösterdiğimiz şeylerle oyalanan, kendi kendine duran bir cocugumuz oldu. Ela'da biz böyle şeyleri hic goremedik. Onu bu kücük aylarında sakin tutabilmemizin tek yöntemi gezdirmekti. Mutlaka birisi kucağında gezdiricek. Ece gercekten sakin görünüyor, bakıcaz.

* Ece, bir idrar yolları iltihabı geciriyor. Son haftalarda düzgün kilo alamıyordu zaten ve bu enfeksiyondan olurmus. Cok kucuk oldugu icin tek seferlik bir enfeksiyon da olabilir, yok böbreklerine de vurabilir diye bizi cok strese soktular. Hala stresim gecmis değil cunku bu konuda hic fikrimiz yok ve antibiyotiği bitip de sürekli idrar tahlili ile kontrol edilmeden bunu bilemeyeceğiz. Bu enfeksiyonun tek problemi cocugun hasta olması degil. Antibiyotik yüzünden cok istahsız. İlk ay 1 kg alan bebeğimizin yerini, emzirmek icin uyuklatmak zorunda kaldığım bir bebek aldı. O kadar zorlanıyoruz ki anlatamam. Rutin falan yemişim. Tüm gün emzirmeye calısuyorum biraz daha alır belki diye. Sürekli ağlıyor, gündüzleri düzgün uyuyamıyor. Onunla 7/24 ilgilenmek zorunda kalmam Ela ile durumları da zora sokuyor. Cok huysuz ve hırcın bir durum aldı. Bu da yetmezmiş gibi kendisi de nezle oldu, burun falan ceşme gibi akıyor. Bari Ece'ye bir de bu gecmesin diye ücbucuk atıyorum. Şu antibiyotiğimiz bitip de beslenmemiz düzelsin ve enfeksiyon tekrarlamasın diye dua ediyorum. Bizden durumlar budur. Bazı arayanlara dönemedim. Umarım kusuruma bakmazsınız. Gecen gün yardımcımız arayan bir arkadaşıma "merhaba, vakit yok" demiş ve kapatmış. Güldük aslında ama kadının bu lafı özetliyordur sanırım evdeki durumu. Mesaj atanlara, soranlara, arayanlara cok tesekkurler. Umarım hersey normale dönünce herkesle konusabiliriz.

5 Aralık 2010 Pazar

Biraz Ara

Çok yorgunum ve keyifsizim. Ece bir enfeksiyon geçiriyor. Ne boyutta bir şey olduğunu henüz bilemiyoruz. Bir süre yazabileceğimi sanmıyorum. Bazıları her daim yazabiliyorlar. Benim için bir keyif işiymiş. İçimden yazmak gelmiyor. Yakında görüşmek üzere.

2 Aralık 2010 Perşembe

Kadınlar kendilerini sevmeli

Haftada bir gün birkaç dakika ayırıp kendimiz hakkında neleri sevdiğimizi düşünmeliyiz. Favori bir fiziksel özellik olabilir, bir kişilik özelliği olabilir, yetenekler veya herhangi bir şey. Çekingen olmayın. Sizin tarafınızdan size yazılan bir şükran günlüğü gibi düşünün. Dove Özgüven Fonu tarafından görevlendirilmiş "Gerçek Kızlar, Gerçek Baskı: Özgüven Üzerine bir Ulusal Rapor,"'a göre:
  • 10 kızdan 7'si, görüntüleri, okuldaki performansları ve aile ve arkadaşlarla ilişkileri de dahil olmak üzere kendilerinin yeterince iyi olmadığını düşünüyor.
  • Kızların %57'si kendi görüntülerini eleştiren anneye sahip
  • 8-12 yaş aralığındaki kızların %91'ine kıyasla 13-17 arası kızların %67'si kendilerini kötü hissettiğinde annelerine sığınıyorlarmış.

Kadın olarak ne kadar özgüvenimiz yüksek olursa, çocuklarımızı da o kadar kendine güveni yüksek yapabiliriz. Tamam, ben başlıyorum. Espri anlayışım olduğu için çok mutluyum. O olmadan hayatı çok ciddiye alırdım. Beni tanıyanlar, cıvıtmaya ne kadar hazır olduğumu, geyik yapmayı ne kadar sevdiğimi bilir.

Şimdi sıra sizde. Siz kendiniz hakkında ne seviyorsunuz?

Yorumları istatistik gibi yayınlayacağım. Hadi kızlar. Herkes kendi hakkında neyi seviyor. Kendiniz hakkında olucak ama çocuklarım olduğu için çok mutluyum falan değil.