29 Haziran 2010 Salı

28 Haftalık Gebeden İçerdeki Bebeğe

Henüz burda değilsin ama yine de sana bizden yani ailenden bahsetmek istiyorum. Ben annen, 33 yaşındayım. Senin doğacağın yerde doğdum, büyüdüm. Baban Yozgat'ta, sonra Ankara'ya gelmişler burda büyük adam olmuş. Büyük adam derken yaşı büyümüş hala çocuk ruhuyla beni ayakta tutuyor. Ben yunus eğitimcisiydim tatlım, yunuslarla oynarken dalgıç olduğu için su altından baban beni görüp güzelliğime vurulmuş, öyle tanıştık desem de bunu rüyamda gördüm. Aslında annen sıradan bir tasarımcı, biraz gezgin ruhlu, özgür kafalı bir deli; baban da hergün hobi değiştiren, komik, doğadan ve teknolojiden hoşlanan tezatlıklarla dolu bir adam. Seni çok güldüreceğine eminim. Her türlü elektrikli alet elinden kurtulmaz tatlım. Einstein'ın merakına sahip. Eğer eski zamanlarda yaşasaydı birşeyler zor gelir kesin bir buluş yapardı. Öyle herşeye kısa yol bulur. Umarım bu özelliklerinden almışsındır. Benim başka insanlardan tut, birşeyin nasıl çalıştığına kadar hiçbirşeyi merak etmeyen dünyam çok da ilerlemeyi sağlamıyor.

Ablan kesinlikle merakını babandan almış, tırmanma güdüsünü de benden. AA evet bu detayı atlamışım bir tane de ablan var. Yaşlarınız çok yakın olacak. Bence onu çok seviceksin çünkü çok fırlama, sana bir sürü yaramazlık öğreteceğine eminim. Kimbilir beraber başıma ne çoraplar öreceksiniz. Herkes bana çok cesaretli olduğumu söylüyor.

Evet aslında hayat karşısında cesaretli sayılırım, ama senin varlığın bana göre cesaret isteyen birşey değildi. Ben hiç tereddüt etmedim ki bunu göze alayım, ben her zaman ikinizi de istedim. Hatta elimden gelse ailemizi daha da büyütürüm ama bu şartlarda senden sonrası cesaret değil cahillik olurdu.

27 Haziran 2010 Pazar

Anekdotlar

Bugün Ela arabayı çalıştırdı. Evet yanlış duymuyorsunuz. Hergün bu çocuk yüzünden bir yaşıma daha giriyorum. Aşağıda arabayı kapının önüne çektim, arabayı durdurdum. Anahtar üstündeydi. İndim eşyaları bagaja koyuyorduk. Ela da aşağıdaydı. Hangi arada yaptı bilemiyorum. Ön kapıyı açıp ön koltuğa oturdu, bir de baktık ki araba çalıştı. Nasıl öne uçtuğumu bilmiyorum. Bu gebeliği bir sakatlık olmadan bitirebilirsem çok şanslıyım. Allahdan araba boşdaydı. Yoksa öne fırlayıp bir yere çarpardı. Ela'nın yapabileceği şeyler, ağzını açıp ağzına alabileceği kremler, tırmanıp düşebileceği yerlerle ilgili öngörülü olduğumu düşünürdüm. Ama 2 yaşına henüz basmamış bir çocuğun 20 sn'de ön kapıyı açıp ön koltuğa tırmanıp arabayı çalıştıracağını gerçekten düşünemedim. Sanırım Ela'nın 20 adım sonra neler yapabileceğini bir şekilde öngörmem gerekiyor. Neyse bugünü de bu şekilde atlattık.

-----------------------------------------------------------------------

Kuzenimle bir AVM'de birşeyler bakıyoruz. Mağazada çalışan kadınlardan biri, "yardım edebilirmiyim" gibi birşey sordu. Normalde hiç sevmem rahatsız edilmeyi ama gerçekten birşey sorucaktım, o yüzden "bunun büyüğü var mı" dedim. O da "yok ama şu renk var" diye acaip bir renk gösterdi. Ben de "zaten bana şu an çok az şey oluyor o yüzden herşeyle giyebileceğim bir renk olsun istiyorum" dedim. O da karpuz yutmuş gibi olan karnım nerdeyse gözünün içinde duruyorken, "yoksa hamile misiniz" dedi. Kuzenimle yanlara kaçıştık gülerek. "Evet" demek bile abesken bu soruya "ilk kez birisi hamilemisiniz diye soruyor, genelde doğum ne zaman" diye soruyorlar dedim. Kadın birşey demedi. Sonra aynı kadın yanımızda olan bebek arabasının üstüne attığımız kendi eşyalarımızı göstererek "bunları beğendiyseniz kasaya götüreyim" de dedi. Biz de zeka seviyesini tahmin ederek artık daha fazla birşey demedik. Bu tipler gerçekten beni buluyor. Karnımın yine büyüklüğünü anlatmak için de şöyle eklemeliyim. Geçen gün biryerde sırada beklerken karnı benimkinden büyük bir hamile kadın benim de doğumumun geldiğini sanmıştı. Ben daha 3 aya yakın var diyince çok şaşırdı. Ben de anlamıyorum gerçekten nasıl bu kadar büyüyor karnım, bu seferki hamileliğimde kilo da almadım ama beni görürseniz anlayacaksınız.

----------------------------------------------
Dün ilk "seni sevmiyorum" u yedim. Elayı yatırmak için yatağına götürdüm bana "git oğdan seni sevmiyorum" dedi. Gülerek uzaklaştım. Bunu da bekliyordum ama bu kadar erken değil.

23 Haziran 2010 Çarşamba

2 Yaş Çocuğuna Göre Dünya

2 yaş civarı kızım beni ayaklarımın üstünde tutuyor. Söylemelim ki şu anki aşaması şimdiye kadar olan en güzel aşama bence. Sonunda konuşmayı anlamlı şekilde çözmeye başladı, süper bir espri anlayışı var ve hala tanıdığı en süper insanın ben olduğumu düşünüyor.

Sanırım bu yaşın bu döneminden bu kadar çok hoşlanmamın sebebi sonunda birşeyleri halletmeye başladığımdır. Eğer yeni annelerin bilmesini istediğim birşey varsa o da, bu yaşdaki çocukdan ne beklememiz gerektiği aslında daha çok 2 yaş çocuğuna göre dünya.

Yani işte burda... "2 yaş çocuğuna göre dünya". Bilmeniz gereken herşey, bilmeye ihtiyacınız olan herşey ve bildiğinizi sandığınız ama sadece kendinizi kandırdığınız herşey..

2 yaş çocuğunun gözünden dünya..
1) "Hayır", benim sözlüğümde çok kabul edilir bir sözcük. Fakat, sizin kullanmanız için uygun bir sözcük değil malesef.

2) Bana bir çubuk kraker vericekseniz, herhangi bir çubuk kraker veremezsiniz. Daha önce açılmış bir paket olduğunu bilsem de, vereceğiniz henüz AÇILMAMIŞ olan paketden olmak zorunda. Ve en alttakilerden biri olmalı, bir de kırılmış kraker yemem. Üsttekiler benim için yeterince iyi değil. Onları babama sakla.

3) Bugün tabağıma koyduğunuz fındıkları yedim diye çok heyecanlanmayın. Emin olun ki bir daha tabağıma fındık koyduğunuzda, fındık insan nesli için en iğrenç gıdaymış gibi teker teker yere atacağım.

4) Klozetin tamamen iğrenç olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Fakat ben, bunun aksine çok cool olduğunu düşünüyorum. Sifonu da oraya tırmnıp çekmeye bayılıyorum... Seni uyarıyorum.. Benim için hiç farketmez rahatlıkla elimi sokup karıştırabilirim.. Onca su nereye gidiyor zaten merak ediyorum.. Klozet adaptörü de benim adaptörüm, istersem sarılırım, istersem odama götürür beraber yatarım. Bir de evde ilgi çekici olduğunu düşündüğüm başka şeyler de var. Fırının altındaki bölme, çöp kutusunun içi, kuş yuvası, yatağınızın yanındaki dolabın en üstü. Buralara ulaşmam an meselesi.

5) Evde çıplak koştuğumda harika oluyor. Sen çıplak koşarsan harika olmaz ama.

6) 100. kere söylüyorum bana bir daha elindeki yiyeceğin yarısını bölüp verecek misin. Eğer bana muz veriyorsan tüm ver. Aynı kural peynir, krakerler için de geçerli... bana yarım kraker vermek kabul edilmez. Lütfen arkanı dönüp yarıya keserim diye de düşünme.. Küçük bir çocuk olabilirim ama aptal değilim. Yarımdan anlıyorum. Şimdi anlaştık mı? Tamam.. hadi bakalım denemeye devam et.

9) Üzgün olduğumda oraya oturup neye ihtiyacım var veya ne istiyorum anlamaya çalışmanı bekliyorum. Aşağıda bana sorman gereken sorular var:

--karnın ağrıyor mu?
--susadın mı?
--acıktın mı?
--yorgun musun?
--Sarılmak, öpüşmek ister misin?
--korktun mu?
-- çişin geldi mi?

Bunları artırabilirsin, yaratıcılığını kullan.

Yine de hıçkırarak ağlamaya devam edebilirim... belki kontrolsüzce.. belki anlaşılmaz bir sözcüğü mırıldanarak... Sadece tahmin etmeye devam et ve bir yerde sesini duymaktan yorulduğumda, istediğim şeyi gösterebilirim ve sen de gidip onu bana getirebilirsin, olur mu?

10) Benim olan şey benimdir. Anladın mı? Paylaşmamı bekleme. Tamamen düşünceli ve cömert olmamı bekleme. Oyuncaklarım benim oyuncaklarım başka kimsenin değil. Oyun arkadaşımın olması benim fikrim değildi.. senin fikrindi. Sırf sen oyun grubundaki anneleri seviyorsun diye benim hep süper davranmam gerekmiyor. Ben 2 yaşında bir çocuğum. Kaba ve bencil olabilirim, dünya BENİM etrafımda dönüyor.. başka türlüsünü bekleme.

11) Sürekli seni şaşırtacağım. Eğer bana karşı iyi olursan.. ama iyiden kastım SÜPEER DÜPEER iyi...belki tuvalete çişimi yaparım. Ama bilmen gerek ki her gün de yapmayabilirim. Evet, mucizelerin her an olmasını beklememek lazım.
Bir çok gün, seni bütün gün benimle takılmaktansa trafiğin ortasına kendini atmak isteyecek kadar rahatsız etme hakkımı da saklı tutuyorum.

12) Su nereye dökülürse dökülsün israf edilmemelidir. Ben suyu heryerden içerim. Yerden, halıdan, masadan, senin bacağının üstünden. Bana karışamazsın. Ben suyu harcatmam.

13) Tuvaletimi istersem balkona yaparım, istersem tuvalete. İstersem tutarım, istersem yaptıkdan sonra söylerim. Bu arada istediğim yere tırmanırım bana sakın çıkma deme. Çıkmadan nasıl bilebilirim nasıl biryer olduğunu. Bu büyükleri anlamak çok zor.

22 Haziran 2010 Salı

"Anne, Beni Hastaneye Götüy"


Çoğumuz dersimizi zor yoldan öğreniyoruz. Dokunulmaz olduğumuza inanıyoruz... bize veya sevdiklerimize kötü birşey olacağına inanmıyoruz.

Nasılsa, tanıdığımız birinin başına birşey geldiğinde üzülüyoruz, kalbimiz ona gidiyor ve "bana veya sevdiğime olsa nolurdu düşünemiyorum" diyoruz.

O deneyim bakış açımızı değiştiriyor... masumluğumuza leke vuruyor.

Bir süre daha dikkatli olmaya, çocuklarımızı daha yakından ve dikkatli takip etmeye çalışıyoruz. Fakat sonunda kötü birşeyin bize dokunmayacağına inanmaya devam ediyoruz.

Bir süredir benim ve cocanın Ela'nın yaramazlığı ve hareketliliği ile ilgili durumu buydu sayılır. Oldukça rahattık.

Düne kadar..

11 aylıkken havada uçarak takla atması ve üstüne kocaman dolap devrilmesi dışında sürekli tepelere çıkan bir çocuğa göre yine de sicili temiz sayılırdı.

Akşamüstü 7'ye geliyordu. Balkonda Ela ile oynuyorduk. Annem ve kuzenim de mutfakta yemek hazırlıyorlardı. İçerden telefonum çaldı ve telefonumu açmak için içeri girdim, telefonu açtım (ne kadar geçmiştir 10 sn) ve güüm diye bir ses duymamla telefonu fırlatıp balkona koşmam bir oldu. Ela o sırada zaten çığlık atmaya başlamıştı. Önce sadece düştüğünü sandım. Sandalye devrilmişti, muhtemelen sandalyeye çıkmaya çalışırken düşmüştü. Kucağıma alıp içerde bir koltuğa oturmamla ellerimin kan olduğunu gördüm.. Kanın kafasının arkasından geldiğini anladım. Kafasını balkondaki mermere çarpmıştı.

O anda nasıl hissettiğimi detaylıca açıklama ihtiyacı duymuyorum. Eminim tahmin edersiniz.. Ensemin en ucundaki saçıma kadar titredim, kalbim boğazımdaymış gibi atmaya başladı ve nefes alamadım. Kafasına bakmaya cesaret edemedim, kuzenim baktı ve "biraz yarılmış gibi hemen acile gidelim" dedi. Ela'yı kucakladığım gibi bir yandan da gözyaşlarıma engel olamadan kendimizi arabaya attık. Yolda kucağımda bana sarılan kızım bana "Anne, beni hastaneye götüy" dedi. Daha da kötü oldum. Oraya nasıl gittim, doktorun kucağına Ela'yı nasıl verdim bilmiyorum. Hep "lütfen önemli birşey olmasın" diyordum içimden. Doktor pansuman yaptı, bize "yaranın çok derin olmadığını, ucuz atlattığını, dikişe de gerek olmadığını" söylemesi beni biraz rahatlattı. Yaraya bakma cesareti de buldum. Gerçekten çok derin olmayan ama kanayan bir yaraydı. Bir bandajla yarayı kapattı ve "24 saat boyunca gözlemleyin, kusması, havalesi veya ateşi olursa hemen geri getirin, 4 -5 saat de uyutmayın" dedi.

Her ne kadar yaranın çok derin olmadığını bilsem ve Ela'nın iyi halini görsem de ilk 6 saati nefes alamadan geçirdim. İlk yarım saat Ela çok durgundu. Ben de acaba birşey mi var diye düşünüp durdum. Ama birinci saatin sonunda Ela yine koltukların üzerinde zıplamaya başlamıştı. Geceyi çok kötü geçirdim, sabah uyanıp herşey yenilendiğinde kendimi daha iyi hissetmeye başladım.

Şimdi 24 saatimiz dolmak üzere ama Ela çoktan eski haline geri döndü. Umarım bu yaşadığımız son kaza olur. Şimdiden biraz yaşlanmış hissediyorum kendimi..

21 Haziran 2010 Pazartesi

Vayyy.. 3. Trimester..

Zaman nasıl geçiyor anlamak zor. Muhteşem 2. trimester sonunda bitti. Gerçekten düşündüğüm kadar güzel ve rahat geçti. Hareketlerim hızlı, enerjim yüksekti. Bol bol gezdim. Ama bu da bitti. Bu hafta 27. haftamdayım ve 3. trimester'a merhaba dedik. Bu merhaba ile birlikte Ela'nın da çılgınlığının artması da birleşince enerjimde ciddi bir azalma oldu. Antalya'ya geldiğimden beri kilo aldımmı bilmiyorum ama hala kendimi ağır hissetmiyorum. Hala yatakta düz yatabiliyorum ki bu bana acaip geliyor çünkü Ela'ya hamileyken 21. haftadan sonra dik yatmak zorunda kalmıştım. Şimdi anlıyorum ki hızlı kilo almamın bunda çok etkisi varmış. Hamilelikte hiç de ekstra kilo almanıza gerek yokmuş. İşte toplam 3 kilo aldım ve bebek normal ölçülerde büyüyor. İddia ediyorum hamilelikte iştah bile psikolojikmiş. Ahh keşke birinci hamilelikte bu bilinçde olsaydım. 22 kilo nasıl almışım inanamıyorum. Şimdi alt sınırı zorlarken o zaman da üst sınırı zorlamışım. Kendime hiç durak vermemişim. Şimdi o kadar iştahım da yok. Normal öğünlerde birşeyler yiyorum, kalkıyorum. Aralarda meyve yiyorum ve tatlı hiç yemiyorum. Bu kadar; hiç başka birşey yapmaya gerek yok. Bu sefer doğumdan sonra bu kiloların hepsini vericem, çok kararlıyım.

Enerjimi bitiren bir faktör de Ela. Tuvalet eğitimimizle ilgili kaosumuzu sonra yazıp yardım istiycem, şimdi şikayet edicek bile enerjim yok. Yine de Antalya'da (sıcağa rağmen) zaman daha rahat geçiyor, çünkü Ela'yı denize, bahçeye veya parka atıyoruz o zamanlar rahat ediyoruz ama inanın ki evde 3 kadın (ben, annem ve kuzenim) Ela ile zor başediyoruz. Uyumamak için tuvaleti kullanması, tuvaletini istediği zaman tutması istediği zaman yapması ve inadı dışında bir problemimiz yok..

Elondor dün gece otururken birden paldır küldür, takır tukur birşeyler yaptı ve sanırım yerine yerleşti. Karnım çuval gibi şekilden şekile girdi ve durdu. Ela çok hızlı hareketler yapardı karnımda ve sürekli tekme atardı. Elondor çok ağır ve tok hareketlerle sanki bütün vücudu ile kıvrılarak hareket ediyor. Hamileliğin başından beri çok çok farklı iki hamilelik yaşadım ve şimdi eminimki Elondor Ela'dan çok farklı bir çocuk olucak. Umarım Ela'yı mumla arayacak şekilde farklı olmaz. Napalım ikisi de sağlıklı olsun da halledicez.

Şeker testinden de aklandım çok şükür. Şu an hamilelikte ilgili tek problemim ara sıra tansiyonumun oynaması ve demir eksikliğinden dolayı bazen olan çarpıntılarım. Şimdi kalan 3 ayımda umarım durabildiğim kadar çok dimdik ayakta ve enerjik dururum. Bu son ayların yaza gelmesi biraz moralimi bozuyor ama zaman çok çabuk geçiyor. Bu dönemin de keyfine bakmaya çalışacağım.

18 Haziran 2010 Cuma

Ela'nın Kıyafetleri


Meral & Melisa bize bir mim göndermiş. Boş zamanıma denk gelince hemen yazıverdim. Teşekkür ederiz, eğlenceli oluyor. Ben de uyduruk bir mim başlatıcam bir saçma konu bulursam.

1-Nasıl Giydiriyorsunuz?

Valla ben birşey yapmıyorum. Kendi nasıl isterse öyle giyiniyor. Şöyleki ben ona daha çok spor kıyafetler alıyorum. Çünkü küçük bir çocuğa spor kıyafetlerin uygun olduğunu düşünüyorum. Ama zaten günde 8 kere kıyafet değiştiren fırlama bir çocuk için aksi de çok zor olurdu. Fakat son zamanlarda Ela evde ne isterse onu giyerek evden çıkıyor. Aksi halde problem çıkarıyor. Üstünde puantiyeli bir tshirt ve çizgili bir pantolon görürseniz yemin ederim benim seçimim değil.

2-Marka mı? Pazar mı? Semt butiği mi? Nerelerden alışveriş yapıyorsunuz?

Mümkün olduğunca iyi markaların veya organik markaların indirim dönemlerinde gelecek sene için toptan alışveriş yapıyorum. Mesela geçen yaz 2 yaş kıyafetlerinden alıp zulaya attım sezon başladığında alabileceğim kıyafetlerin 2 katını almış oldum. Ela doğduğundan beri buna gayret etmeye çalıştım. Ama park veya çamur, kum aktiviteleri için birkaç tane pazardan alınmış tshirt ve tayt var. Onun dışında Mothercare, Zara, Marks & Spencer en çok alışveriş yaptığım yerler. Bir de yine özellikle organik markaların Markafoni veya Limango'daki ürünlerinden hoşuma gidenler olursa alıyorum.


3-Terlik mi? Sandalet mi ?
Ela ayağından zaten ayakkabı çıkarma hastası bir çocuk olduğu için terlik kullanmamız imkansız. Giymez yani. Geçen kış Markafoni'den çok cici iki tane İpanema sandalet aldım. Her gören bayılıyor. Parmak arası sandaletleri çok da rahat giyiyor. Hergün hangisini tercih ederse onu giyiyor.

4-Haftada 3-5 defa makine döndüren çamaşır canavarlarının cicilerini ütülüyor musunuz?
Evet ütülüyoruz. Haftada 3 kere gelen bir yardımcımız var herşeyini ütülüyor. Ama ne yalan söyleyim tatildeyken ben bodylerini ütülemiyorum. Sürekli ıslak çünkü. Kurutup tekrar giydiriyorum, ütüye yetişmek imkansız.

5-Şapka sorun mu? Nasıl çözüyorsunuz ?

Şapka sorun. Ela şapka, ayakkabı ve çorap sevmiyor. Tamamen çıkarmak istiyor. Ama bir tane şapka aldık ona sanırım daha rahat etti. Denizde çıkarmıyor çok şükür. Kaybedicez diye çok korkuyoruz.



6-Malum deniz mevsimi açıldı? Mayo kullanıyormusunuz? Öneriler?
Kullanmıyoruz, Muhtemelen seneye başlarız. Ela renkli kilotları ile denize giriyor. Zaten çoğu zaman onu da çıkarıyor. Bizim kızın çıkarma huyu var. Önce üstünde tutmayı başaralım sonra bikini mayo olayına geçicez.

Ben de Çiğdem & Selin'i, Banu & Mira'yı mimliyorum. Vaktiniz varsa yazarsınız.

17 Haziran 2010 Perşembe

Antalya Yanıyor!!!

Bu yakınlarda Antalya'ya gelmeyi düşüneniniz varsa, tek bir sözüm var. Sakın gelmeyin. Dün itibariyle sıcaklıklar öyle bir fırladı ki insanı oturduğu yere yapıştırıyor. Dün sokakta sıcaklık göstergesini 52 derece gördüm. Akıl almaz bir sıcaklık. Zaten beklenen sıcaklıkta 41 derece gözüküyor ve önümüzdeki birkaç günde böyle gidicekmiş. Hamileliğimin son zamanlarını yaz aylarında geçirmek benim kaderimmiş bunu anladım. Bir önceki hamileliğimde de betonlara yapışasım gelirdi, ama Antalya zaten içerde 36.5 derece su ile gezen bir kadın için aşırı sıcak bir noktada. 2 gündür hiçbirşey yapasım gelmiyor. Sabah 7.30'da denize gidiyorum 9'da eve bir giriyorum akşam 6 olmadan dışarı çıkmaya korkuyorum. Bütün gün klimanın altında dolaşıyorum.Tansiyonum sürekli oynuyor. Bu sıcakta insan bu vücuda nasıl su yetiştirsin.

Bizden haberler böyle. Akıl sağlığımı korumaya çalışıyorum.

Dünden Ela ile aramızda geçen iki diyalog aklımdayken:

Ela: Ben babayla uyumak istiyoyum.
Ben: Kızım baban Ankara'da. Sonra gelicek.
Ela: Babam işde mi uyumuş?
Ben (dumur) : Hayır kızım evde uyumuş.
Ela: Uçakla hemen gelsin..

Ela : (Banyoda havalandırmayı göstererek) Bu ne?
Ben: Havalandırma kızım.
Ela : Ordan kaçalım.
Ben : (dumur)

Şaka gibi değilmi söyledikleri. Bunları 2 yaşında bir çocuğun söylediğini bana söyleseler ben de inanmazdım ama Ela son zamanlarda çok çılgın şeyler söylüyor. Eğer yazmazsam unutucam diye kaydetmek istedim.

14 Haziran 2010 Pazartesi

6 aylık Hamileyim - Kalan 100 gün


Selam Bebek,

Zor bir haftaydı. Öyle derin bir yorgunluk hissediyorum ki kemiklerim bile uykulu hissetmeye başladı. Bazen bir şeyler yapmanın tam ortasında en yakın yumuşak yüzeyi bulup ve gidip uyumak zorunda kalıyorum. Şu anda duyduğun seslerin seni daha sonra çok etkilemediğini okudum. Bu demek oluyorki ablanın evde yerliler gibi bağırarak dolaşması şu an seni pek etkilemiyor. Anneannenin çalıştırmadan duramadığı elektrik süpürgesi seni korkutuyor olmalı ama ne yalan söyleyim beni de korkutuyor. Geceleri sadece sen ve ben kaldığımızda çok aktifsin. Tüm hareketlerin üstüne odaklanabildiğim ve tadını çıkardığım o "bizim saatlerimiz"i çok seviyorum. Bunu sadece annenin karnındayken yaşayabiliriz. Beni çok güldürüyor. Sen sağlıkla doğ da bir daha hamile olmayacağımı düşününce bu zamanların uzun sürmesini tadını çıkarmayı istiyorum. Hiç acelen yok tatlım. Biz sana yavaş yavaş hazırlanıyoruz sen de dünyaya yavaş hazırlan.

Annenin notu: Geçen hafta kontrole gittik. 2 nomerolu bebemiz 800 gr ve ortalama bir bebek. Herşeyi yine normal görünüyor. Gelişimi de çok ortalama bir bebek olduğunu gösteriyor. Toplamda 3 kg aldım ve hamileliğin ilk 3 ayında verdiğim 3 kilo ile artık kilomu 0'lamış bulunuyorum. Bundan sonraki dönemde de bu istikrarı göstermeyi umuyorum. Şeker testini de geçtim çok şükür. Çok yoğun ve yorgun geçen bir dönemden sonra tatilde biraz dinlenebilmek çok güzel. Hergün yüzüyorum ve yürüyüş yapıyorum. Birazcık açılan iştahımı bunların kapatacağını umuyorum. 26. haftasının içinde olduğum gebeliğin ağırlığını yavaş yavaş hissetmeye başladım. Eğilmekte zorlanmaya başladım. Karnım iyice büyüdü ve artık enerjim de azalmaya başladı. Yine de birinci hamileliğimden çok daha hareketli bir gebelik geçiriyorum. Ela'nın katkıları yadsınmaz tabii ki. Tam gaz enerjisi ile beni pek oturtmuyor akşam yatana kadar ayaklarımı uzatıp dinlendiğim pek olmuyor. Akşam da sinek gibi yatağa yapışıveriyorum tabii. Umarım yaklaşmakta olan 3. trimester da bu 3 ay gibi enerjik ve rahat geçebilir.

12 Haziran 2010 Cumartesi

İzlemeye Devam Et!

Nasıl oluyor da çarpma tablosunu öğrenmek, yürümeyi öğrenmekten daha farklı?
Fiziksel bir gelişme olmadığı için mi? Yoksa bunlar çocuğunuzun aklında olduğu için idrak etmeye başlamasının basamaklarına tanık olmak daha zor olduğu için mi?

Alternatif Anne'deki bu son yazımın hepsini okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

10 Haziran 2010 Perşembe

Ela 23 Aylık


Ela 2 yaşına yaklaştığının sinyallerini iyiden iyiye göstermeye başladı. Bir kere bizi memnun etme güdüsünün azalıp, "hayır"larıın ve "benim"lerin çoğaldığını çok net görüyoruz. Yapmak istediği birşeyi dolaylı olarak bile engellesek bizimle güç savaşına girmeye başladı. Duygusal durumu çok değişken bir gün melek gibi oluyor, ne dersek uzlaşıyor, yardımcı oluyor, öbür gün çok rutin konularda bile zorluk çıkarıyor. "İstemiyorum" diyor, "yapmıycam" diyor. Gerçekten bicirik boyu ile bize çok zor anlar yaşatıyor. Özellikle hamileliğim ilerlediği için gün geçtikçe daha çok zorlanıyorum. Çünkü gerçek anlamı ile yerinde oturan bir çocuk olmadığı ve sürekli birşeyleri karıştırır modda olduğu için enerjim yavaş yavaş tükeniyor. Ama yapıcak birşey yok, onun doğası böyle ve merak ettiğine bakıcak ki o konuyu kapatsın. Benim hamile olmam onun sorunu değil. Ben kalan zamanı idare etmek durumundayım.

2 yaş doktor kontrolüne seyahatlerimiz yüzünden erken götürdük. Boyu 87 ile %65'de, kilosu 11.250 ile %25'de. Özellikle boyunun iyi olması benim için yeterli. Çünkü ben Ela'nın yeme sistemini de, ne kadar hareketli olduğunu da biliyorum. Ela şekerli gıdalar yemiyor, ona ekstra kalori yükleyecek gıdaları, hele abur cuburu hiç yemiyor. Normal ne gerekliyse proteini, meyvesi, sebzesi ve ekmek grubundan yiyecekler tüketiyor. Bu da gelişimi için yeterli. Ekstra kilolu olmaması hiç umrumda değil, çünkü yeme sisteminde bir bozukluk yok ve ben de sırf kilo alsın diye şekerli ve hamurişi gıdalar yediren bir insan değilim. Neyse sonuçta doktor da bir problem olmadığını söyledi, diğer kontrolleri de gayet normal çıktı. Çok şükür durumumuza. Özellikle gelişme yönünün konuşma olduğunu doktor orda 2 dakikada çenebazlığı yüzünden farketti. Ve istatistiki olarak konuşmasının ilerde olduğunu söyledi. Zaten biz de bunu çok net görebiliyoruz. Her çocuk birbirinden farklı zaten, bizim için gelişimi normal olsun yeterli. Çok büyük beklentilerimiz yok, hatta hiç beklentim yok benim nasıl bir çocuksa öyle bir çocuk. Göz kontrolü de gayet normal çıktı bizim de gönlümüz rahat etti. Şimdi sırada Ela'nın bezden kurtulması var ama ben o kadar enerjimi yitiriyorum ve Ela o kadar uzlaşmayan bir döneme girdi ki bakalım bu konuyu bebek doğana kadar çözebilecekmiyiz. Çünkü benim de tahmin ettiğim gibi doktor, "kardeşi doğup duygusal olarak bu dönemi kabul edene kadar kendine müdahale ettireceğini sanmıyorum" dedi. Ve bence de öyle olucak ve işimiz uzayacak. Bakalım ben ne kadar başarılı olabileceğim.. Bebeğin doğumunun yavşdan yaklaşması ile hafiften tırsmaya başladım ne yalan söyleyim. Ama yapıcak birşey yok, dünya üzerinde yüzyıllardır insanların kardeşi oluyor, benim de oldu hiç de travma kalmadı üstümde. Demekki biz de bir şekilde halledicez. Ama acılı mı acısız mı zaman göstericek.

Bu ay Ela ne gelişme gösterdi hiç bilmiyorum çünkü ailemiz için tam tempo çalışma dönemiydi. Açıkçası yoğunluktan ve yorgunluktan sanırım daha az ilgilenebildim ama bu tatilde bu arayı kapatmayı planlıyorum. 2 gündür burdayız şimdiden daha mutlu bir tipleme sergiliyor.

Bazı diyaloglar
Babası : Kızım doktor ne dedi? Gözün nasılmış?
Ela: İyiymiş

Anneanne: Hava biraz serin üstüne birşey giydirsek mi.
Anne: Hava bence güzel.
Ela: ııh. Hava bence güsel.

Zamanları çok güzel kullanmaya başladı. Hemen zamanı uygun hale çeviriyor. Renkleri de çakmaya başladı ama bazen uyduruyor:)
Babası: Seni şu parka getireyim mi?
Ela (Annesine): Babam beni şu parka götüycek.

Babası : Bak sana kitap getirdim.
Ela (Anneye) : Bana kitap getirmiş.

Anneanne: Bak bekçi gelcekmiş.
Ela: Bu ne ya, yeter, gelmesin.

Bir de şarkı:
Yağmul yağıyol
şelley akıyol
ayap kıjııı
camdan bakıyool

9 Haziran 2010 Çarşamba

Son Buluşmalar

Çok yoğun bir taşınma gündeminin içinde 2 gün fırsat bulup artık sıkıntıdan patlamakta olan Ela'yı arkadaşları ile biraraya getirdim. Cuma günü uzun zamandır biraraya gelmeye çalıştığımız Neslihan & Zeynep, Çiğdem % Selindrella ve Umur & Ada ile buluştuk sonunda. Ben kolilerimi yarım bırakıp gittim. Gittiğimiz yerdeki adamlarla biraz tartışsak da çocuklar da biz de güzel eğlendik. Zeyneple Ela birbirlerine biraz taktıklarından komik görüntüler yaşadık. Zeynep Ela'nın kafasına şapkasını takmak için tutturdu, Ela kaçtı. Ela Zeynep'in bebeği Münire'yi almak için taklalar atınca Zeynep itirazlarda bulundu.. Selindrella tam prenses kendi havasında oynadı durdu. Ada da annesine doğru ona buna laf etti. Tam laf ebesi kendisi. Ama çok şekerler. Bana da bu yoğunlukda biten sosyal hayatım açısından çok iyi geldi.


Cumartesi günü ailemizde bir düğün olması ve bizim taşınma ile ilgili yine bir sürü işimizin olmasına rağmen asosyallikten bunalan Ela'ya da kıyamadığım için yeni dergimiz "Alternatif Anne"nin yazarları ve çocukları ile bu sıcakda bir cennet olan Papazın Bağı'nda buluştuk. Banu & Mira ve Çiğdem & Selindrella dışında yeni tanıştığım yayın yönetmeni Gülüş ve çocukları ve Özge ve minik kızı bir de Gülüş'ün annesi vardı. Kızlar cici bizi oynarken bizim cadı Gülüş'ün oğlu Barış ile çeşmenin altından ayrılmadığı için günü pis, ıslak ve çıplak tamamlayan tek kız çocuk oldu. Bu sıcakda çok iyi geldiğini tahmin ediyorum. Bizler de dergiyle ilgili, kendimizle ve çocuklarla ilgili konuşup biraz da birbirimizi tanıdık. Yine biraraya gelmek dileği ile.

Taşınma faslımızın ilk kısmı olan toparlanma olayımız bitti. Ben yorgunluktan bitmiş bir halde kendimi Ela ile birlikte Antalya'ya attım yine.. Ben burdayken fiziksel olarak da taşınacağız ve cocam bu işi alnının akıyla halledebilirse yeni evimize geçmiş olacağız. Tabii ki döndüğümde yerleşmekle ilgili yapmam gereken 1500 tane iş daha var. Ama bu arada 3 hafta burda dinlenip biraz Ela ile vakit geçirmek istiyorum. Gebeliğim de ilerlediği için ve son haftalarda çok ilgilenemediğim için ikimizin de buna ihtiyacı var.

8 Haziran 2010 Salı

Türk Teyzelerine Gıcığım

Küçük kuzenim evleniyor. Geçen hafta içinde kına gecesine gittik. Geleneksel adetlerde pek bezim olmamasına rağmen, rahat bir ortam olduğu için kına gecelerini severim. En son bir arkadaşımınkine gideli 4 sene oldu sanırım. Bu seferki daha rahat bir ortamdı.

Akşam başlar başlamaz, biz de attık kendimizi piste. Pist derken halı tabi.. Ama ortamda bulunan bazı teyzeler bana taktı kafayı. Tanımadığım bir tanesi tutturdu "Oynama sen diye". "Neden" dedim. Doğumdan sonra oynarmışım. Bu teyzeyi kibarca "birşey olmaz" diye geçiştirdim. Başka bir tanesi halay çektiğimi görünce önce kaş göz hareketiyle bana mani olmaya çalıştı. O da yetmedi yanıma geldi, "kızım dikkat et zıplama, çocuğa birşey olur dedi". Bu teyzeye "birşey olmaz teyze, sen kendine dikkat et" dedim.. Artık bir üçüncüsü de karışınca ona "sizi ilgilendirmez" diye patladım. Sonra başka bir abla da gelip, nanemolla olmadığım için beni tebrik etti.

Neden, ama neden başkalarının işine karışırız. Neden başkalarının hayatına burnumuzu sokarız. Neden orda burda herşeyle ilgili işime karışıyorlar benim. Bunlar sadece benim başıma mı geliyor, siz de sinir oluyormusunuz bu tip şeylere. Ben mi fazla tepki gösteriyorum. Sevmiyorum sormadığım sürece işime karışanları. Müdahaleden hoşlanmıyorum. Geçen gün bu konu bir masada açıldığında herkesin de bu konuda baya dertli olduğunu gördüm. Umarım bizim neslimizle birlikte bu herkesin işine karışma biraz azalır.

Kına gecesi demişken valla çok eğlendim. Bütün gece oynadım, tepindim. Çok da keyifliydi. Doktora da dün gittiğimde sordum, "iyi yapmışsın dedi:)". Hem neden Ebru Şallı 5 aylık hamileyken hala pilates yapıyor da, ben halay çekemiyim.

7 Haziran 2010 Pazartesi

Bulaşık Makinesi Timsah Değildir.

Bunu söylüyorum çünkü benim dışımda bizim evde yaşayan herkes bulaşık makinesinden korkuyor. Çünkü her zaman ya kirlilerle dolu ya da temizlerle. Ve benden başka kimse kapağını açmıyor. Çünkü alenen ben çok cesurum ve süper görünüyorum ve evdeki timsahın ağzını açıp dikkatle bakabilen tek kişi benim. Ve sonra o cesaretle bakabildiğimde ve kirlileri gördüğümde? Küçük bir hazneye deterjan doldurup bir yıkama döngüsü başlatıyorum. Daha da muhteşemi ne biliyormusunuz, işi bitince içindekileri ben "cesur Esra" boşaltıyorum. Muhteşem. Bulaşık makinelerinin timsah avcısı gibiyim, ama eğer bir iğneli vatos mutfağımda bana doğru yüzerse, ona bir et bıçağı ile saldırıp başımın etrafında çevirebilirim, işte ben bu kadar cesurum. Timsah Avcısı'ndan daha cesur. Bu timsah avcısına bir hakaret olabilir. Belki de özür dilemeliyim?

Avcı, özür dilerim adamım!

Bilmiyorum, dış ilişkilerde iyi değilim.

Nasıl timsahları kullandım dikkat ettiniz mi? Bu yazımla bir ödül falan kazanmalıyım.

5 Haziran 2010 Cumartesi

25. Haftada Hamilelik

Son zamanlarda, vücudum sızlıyor.

Oturmam, ayakta durmam, yürümem veya uzanıyor olmam hiç farketmiyor.

Kaslarım esniyor. Sırtım sallanıyor. Kalçam bükülüyor. Akciğerlerim bebekle savaşıyor.

Bir filin gururuyla ve kaplumbağanın hızıyla yürüyorum.

Vücudum sızlıyor.

Eğer biryerlerde uyuyakalmazsam ılık bir suda dinlenmek çok istiyorum.

Ahhhhhhhh.

Suda oturup, şişmiş göbeğimin yeni çıkan bir ada gibi suyun yüzeyine çıkmasını seyredip, rahatlamak istiyorum.

Bebeğin içerdeki hareketi ile şişen cildime hayretle bakakalıyorum. İnsan deforme oluyor.

Bir tarafa yumuşakça bastırıyorum ve çekilme ve dönme görüyorum.

Avucumun büyüklüğünde küçük bir popo olduğunu tahmin ettiğim yere pat diye vuruyorum.

İçimde başka bir insan varlığının olduğuna inanamıyorum.

Kavramanın ötesinde birşey.

Vücudum sızlayabilir.

Ama küçük bir mucize ile sızlıyor.

2 Haziran 2010 Çarşamba

Sezaryen Sonrası Vajinal Doğum 1

- Biri: "AAA ilk doğumunu sezaryenle mi yaptın? O zaman normal doğuramazsın, çok tehlikeli."
- Ben: "Nerden biliyorsun? Araştırdın mı? Kanıtın var mı? Oranı ne biliyor musun?"
- Biri: "Hayır ama doktorlar öyle diyor".
- Ben: Hangi doktorlar? Kaç tane doktorla konuştun?

Ülkemizde ve birçok yerde sezaryen sonrası vajinal doğumun çok tehlikeli olduğu, dikişlerinin patlama ihtimali olduğu, asla yapılmaması gerektiğine dair yanlış yönlendirilmiş bir inanç var. Daha hamile olmadan önce bile kafama bu konuyu takıp ssvd ile ilgili bir gruba üye olmuş, o günden bugüne bu konuda çok şey öğrenmiştim. Demiyorum ki hiç riski yok. Diyorum ki sezaryenin risklerinden çok değil, diyorum ki en azından gerçekleri öğrenin, diyorum ki en sağlıklı doğum normal doğumdur.

Sezaryen sonrası vajinal doğum yapabilirmiyim bilmiyorum. Herşey yolunda giderse yapmak istiyorum. Bu konuda daha önce sayısız kadına normal doğum yaptırmış güvendiğim bir doktorum var. Son aşamada ona güveneceğim ama geçen seferki gibi bir doğum yapmış ve hala doğum sancısı nasıl birşey bilmeyen bir insan olmak istemiyorum. Bebeğimin kendi istediği zaman dünyaya gelmesini istiyorum. Ela'da da bu kadar bilinçli olsaydım beklerdim. Doktorumun (o zamanki doktorum başkaydı) 40. haftan bitiyor, bebek 4 kiloyu geçmek üzere, çatın dar ama sen bilirsin safsatalarına kanmazdım. Çok istiyordum o da kendi istediği zaman gelsin ama hamile bir kadın eğer yeterince de bilgiye sahip değilse çabuk ikna olabiliyor. Oysa şimdi biliyorum ki 4 kiloyu geçen bebekler çok rahat doğuyor, dünyada 42. haftanın sonuna kadar doktorlar beklemek zorunda ve çatının dar olduğunu kolay açılıp açılmayacağını hiçbir doktor doğum başlamadan bilemez. Gerçi Ela'da sezaryenle doğması hayırlısı olmuş olabilir bir bakıma beni teselli ediyor çünkü Ela kakasını yapmış o gün. Neyseki yutmamıştı ve ciğerleri temiz çıktı. Ama içimden bir ses de diyor ki bence o gün doğum başlayacaktı. Vücut bir problem olduğunda artık daha fazla tutmuyor. Neyse artık bunları düşünmek için çok geç. Bu bebeğin kendi istediği vakitte gelmesi için elimden geleni yapıcam, sonucu normal doğum olsun olmasın. Ama belki bir kaç kişiyi daha uyandırabilirim bu konuda. Gerçekleri bilin.

Sezaryen bir ameliyattır, öyle bebek açılıp alınması değildir. 9 kat deriniz kesiliyor, ve bir açık kalp ameliyatı kadar ciddi riskler taşımaktadır. Bu kadar kolay ameliyat olunmaması gerekiyor.

Bu başlangıçtı. Devamı gelecek.

1 Haziran 2010 Salı

"Alternatif Anne" Yayında


Gülüş Türkmen'in Yayın Yönetmenliği'ni yaptığı benim de yazılarımla katkıda bulunacağım "Alternatif Anne" yayına açıldı.

“Annelik tarzınız, hayat tarzınızdır” sloganıyla yola çıkan ALTERNATİF ANNE e-dergi, çocukları kaç yaşında olursa olsun tüm annelerin daha huzurlu, dengeli, bilinçli ve özgür olmalarına katkıda bulunmak arzusuyla oluşturuldu. Çünkü kendi hayatını akıllıca yönetebilen anne, çocuğunu da hayıflanmadan büyütür. Çünkü çocuk, mutluluğunu ve geleceğini ancak ailesinin kendisine sunduğu dünyada bulabilir.
Anneler için ve anneler tarafından hazırlanan ALTERNATİF ANNE’de her ay yeni röportajlar, tartışma konuları ve öneriler bulacaksınız.

Severek izlemeniz, paylaşmanız, çoğalmanız dileğiyle!

Annelik tarzınız, hayat tarzınız.
Alternatiflerinizi bilin!

Kendimi hep bir alternatif anne olarak gördüğüm için bu e-dergide kendime güzel bir yer buldum. İlk yazım ise "Kontrol etmeyi bırak, koçluk yap", yayında. Herkesin kendinden birşeyler bulmasını dilerim..