14 Kasım 2012 Çarşamba

Fırça Yeme ve Aşağılanma Diyeti


Yağ ile savaşınızda, en büyük düşmanınız çikolatalı kek veya çikolata parçalı kurabiye veya kırmızı şarap .........nutella......veya patates kızartması.........veya çikolata...........veya kola falan değil. Ne yani? Pardon. Ne diyordum? Ha şey yağ ile savaşınızda dimi? Tekrar deneyelim dur bakayım.
Yağ ile savaşınızda, en büyük düşmanınız çikolatalı kek veya kola falan değil. En büyük düşmanınız kendi yaratıcılığınız.
Birçok insan gibi ben de hemen her zaman diyetteyim, ve birçok insan gibi son verdiğim kiloların dışında ben de bu sürekli diyet haliyle pek kilo veremiyorum. Nedeni güzel yemek ve güzel içeceğe karşı koyamamam kadar basit değil.
Matematiği seviyorum. Fakat çoğunlukla çok matematik yapamıyorum. Fakat biliyorum ki her 7000 kalori harcadığında 1 kilo veriyorsun. Şimdi genel diyet yapma stilime bakarsanız nerde problem var görebilirsiniz.
Eğer sadece canlı kalarak günde 1600 kalori harcadığımı gözönünde bulundurursanız şöyle görünüyor:

Pazartesi: Diyete başla, 1000 kalori ye, 500 kalorilik de egzersiz yap. Günün toplamında: -1600 + -500 +1000 = -1100 kalori bu gün için. İyi bir başlangıç.
Salı: Hala motiveyim, aynı şey. -1100
Çarşamba: Hala motiveyim, fakat biraz laçkalaş. Biraz fazladan ye. Bu iyi tabi çünkü yeterince yemezsem vücudum ''açlık moduna'' girer ve daha yavaş kilo veririm yalanına kendini kaptır. Bugün için , -900.
Perşembe
: Dışarda hava harika. Hadi ya. Bu hiç adil değil. Arkadaşım öğle yemeğine çağırır. Egzersiz yapma güdümü tamamen içimden çıkarır. Arkadaşın tabağından patates kızartması aşır, ama onlar kaloriden sayılmaz çünkü onları ben ısmarlamadım. Bu parti evde kocamın ve çocukların tabaklarından aşırdıklarıma devam eder. Bu gün için: +500
Cuma: Yuppiiii! Bugün Cuma! Kimse gerçekten Cuma günleri diyet yapmaz ki. Günlük toplam: +500
Cumartesi: Waaaauw! Bugün cumartesi! Bugün biraz kaçırmanın hiç kötü bir tarafı yok. Dün gece birazcık azcık fazlamı kaçırdım ne? Bugün açım. Günü otlayarak ve koca ile filmler izleyerek geçirmece. Günlük toplam: +1000
Pazar: Suçluluk ile tüketildi. Yarın çok ciddi şekilde diyete başlamaya kararlıyım. Günlük toplam: -200.
Bir haftalık kilo verme maceramda, Pazartesiden Çarşambaya küçük bir kız gibi zorlandıktan sonra. HİÇBİRŞEY oldu. Kilo bile almış olabilirim. Emin değilim, rakamlar orda. Matematiği anlayanlar yapsın. Ben pek sevmem. 
Neden başkalarının patates kızartmalarını yemenin sayılmadığı ile ilgili yaratıcı nedenler çıkarmanın limitsiz yeteneği ve 300 kalorilik bir egzersizin 500 kalorilik bir hamburger yemeye yeteceğini düşünmekle, kilo verme konusunda çok çaresizim. 
Bu nereye kadar gider? İnanırmısınız ben eskiden çok ciddi spor yapardım. Haftada 3 gün 1 saat koşardım. Ela doğmadan önce. Ama şimdi koşmaktan nefret ediyorum. Koşmak bana şimdi ayakları olan matematik gibi geliyor. Ama belki bir mp3 listesi ve biraz gazla eski durumuma yaklaşırım. 
Başka bir örnek... geçen gün bir klip gördüm. Diyor ki Margarita (500 kalori) yerine Mojito (200 kalori) içerseniz her seferinde 300 kalori kazancınız olur. Burdan hangi sonucu çıkarmalıyız. Mojito içmek 300 kalori yaktırır. Güzel dimi. 
Sonunda yeni bir diyetim var. Fiziksel ve zihinsel olarak çok zor ama başladım. Adı: Koca tarafından fırçalanma ve aşağılanma diyeti. Çok işe yarıyor. Kocanız, sevgiliniz artık o an hayatınızdaki kişilik kimse size günde bir öğün yemek yerine verip veriştiriyor. Japonlarda nasıl kilolu insanları işe almadıklarından ve iradesiz sayıldıklarından bahsediyor. İnanın gurur kırılması işe yarıyor. Tabii siz de karşılık olarak ona öyle iğrenç şeyler söyleyeceksiniz. Şimdiden koca 7 kilo, ben 2 kilo verdim bile. Üstelik motivasyonum var, havuza gidiyorum. Koşmaya bile başlayacağım sanırım. Bakalım nasıl vakit bulcaksam. Çocukları parka götürdüğümde çevrelerinde koşsam iyi olacak sanırım. Aslında ben başka birşey yazmak için oturmuştum ama hayatımdaki bu önemli olayı yazmadan duramadım.
Hedef mi: Benim hedefim o 36 beden 501'in içine girmek.

İmza: Eski hayatını ve kıyafetlerini geri isteyen saçma kişilik.

31 Ekim 2012 Çarşamba

Ece'nin tuvalet eğitimi - Ela'dan haberler



Gerçekten yazamıyorum değil mi? Diyorum ki her hafta bir kere yazayım. Bir bakıyorum haftalar geçmiş. Kendime bile yetişemiyorum.
Ece'den biraz haberler var. 2. çocukların nasıl büyüdüğünü gerçekten anlamıyor da insan. Bugün öğretmeni ''artık Ece tuvalet eğitimine hazır'' dediğinde yüzüne nasıl aval aval baktım. Sanki Ece o kadar büyümüş gibi değildi. Halbuki Ela tam 2 yaşında bunu halletmişti bile. Neyse dedim ki ''siz nasıl isterseniz, biz uyarız''. Dedim ama Ece daha tuvalete yapmadı hiç. Hep konuşuyor, ''Eveet, tuvayete yapıcam'' diyor. Ama hadi kızım dediğimizde oturup bir de ''yaptım'' diyip kalkıyor. Resmen dalga geçiyor bizimle. Bakalım bu çocukla nasıl olacak bu iş. Ela ''hayır'' derdi, hayır olurdu. Ece ''evet'' deyip kendi bildiğini okuyan çocuklardan. Yani uğraşması daha zor. Çocuk görünürde sürekli işbirliği halinde ama napıcağını kestiremiyoruz ki.

Neyse sonuçta bu hafta sonu Ece'nin bezini çıkarıp atıcaz. Bir daha da takmıycaz. Başımıza neler gelicek bilmiyoruz. Ama ne gelirse yapıcaz napalım. Ben artık çocuğun yakasını bırak işletim sistemini kurdum ve o kanalda ilerliyorum. Daha az stresli. Bu bez sürecini de halledersek, evde 4 yıl sonra bezsiz bir dönem başlıycak. Ve galiba bebek dönemimiz biticek.

Konuşması iyiydi de, mantıklı şeyler söylemeye başlayınca şaşırıp kaldım ben artık. Son diyalogumuzu yazıyorum, siz karar verin artık.
Ben: Ece sen kaç yaşındasın?
Ece: Kaç yaş oldu saymadım.

------------------------------------
Ela ise uzay oldu artık. Dedim ya takip edemiyorum artık bu çocukları. Bana mantık gerektiren sorular soruyor. Anne satrançda piyonlar düz gider falan diyor. Hızlandırılmış bir bu dönem çocuklarını anlatan kurs alsam iyi olacak galiba, çünkü eskisi gibi önceden hazırlanamıyorum artık.
Ela, çok rahatladı artık. Kardeşine bile gözkulak oluyor. Kreşe devam ediyor. Problemli hiç bir hali kalmadı. Jimnastik ve yüzmeye başladı. Zaten evdeki zamanlarını da Ece ile oynayarak geçirdiğinden sıkılacak ve bizi yoracak vakti de yok. Kendisinden ailecek çok memnunuz diyebilirim.

Kardeş olarak artık ikisi tam istediğim kıvama yaklaştılar. Evde bir organizma gibi davranıyorlar. Arkadaş aramalarımız bile geçti. Birlikte yatıp kalkıyorlar. Arada dalaş dövüş oluyor tabii ama bu durumu öngörerek yaptığım 2. çocuğun meyvelerini sonunda toplamaya başladım. Çocukla oynama zorunluluğum kalmadı. Artık ben onlara sadece imkan sağlıyorum. Evde kazı çalışmaları, ormanda gezintiler, danslar, boyamalarla artık kısmen rahatlamış bir anneyim.

Gerçi şu çocuklar bir toplasınlar, 3 ay  çalışmıycam kendimi bir spor salonuna kapatıcam diye düşünüyordum ama şimdi de işlerden çok yoğunum. Neyse napalım spor olayına yüzmeden haftada birle başladım, bu bile birşeydir.

--------------------------------------

Fizik tedavi olayı bitti. Fizik tedavi falan değil bildiğin rusların işkence metodlarını kullanıyorlar. Önce kafanızı birşeye takıp yukarı doğru çekebildikleri kadar çekiyorlar. Hani kafanızın kopma noktasında bırakıyorlar. Sonra sırtınıza bildiğin elektrik akımı veriyorlar. Yani öldürmeyecek kadar. Sonra kaynar havlular koyuyorlar bir de sırtınızı yakıyorlar. Ya işkenceyi başlatan insanlar bu insanları tedavi etmeye çalışıyordu, ya da fizik tedavi bir yalan. Neyse Fiziki işkence olayımız bitti, problemlerim tam bitmedi ama ağrılarım azaldı. Kilo vermeye başladım. Kolumdaki uyuşukluklar da azaldı. Vücuduma biraz süre verip ağırdan alıp neler olacak bakıcaz.

İşler güçler ful. Bakalım bir sonraki yazım ne zaman olacak.

17 Ekim 2012 Çarşamba

Diyaloglar

Şu sıra evdeki laf ebesi sayısının birden ikiye çıktığını çok net görebiliyoruz. Çok fazla çalıştığımdan yazmaya vakit bulamıyorum ama bundan sonra arada kaydetmen istiyorum.
İşte Ela ve Ece'nın dörtlüklerinden.

Ece'nin şarkısı : İyi ki doğduuun tu yuuu.
*********************
Ela: Annecim burda hamambocegi yok cunku burda hamamlar uzak. Antalya'da vardi cunku orda hamamlar yakin.
***********************
Ben: Anne ritmik jimnastik için 2008'lileri alıyorlarmış.
Annem : 2800 liramı alıyorlamış. çüş

********************************
Ela : Dede senle oyun oynayalım mı?
Dede: Ne oynıycaz?
Ela: Sen kral ol ben kraliçe. Merak etme evlenmiycez.

********************************
Ben: Bu su sana armagan olsun.
Ela: Ama bir sise beni nasil bilebilir?

1 Ekim 2012 Pazartesi

ECE 2 Yaşında!!!


Evvveeet Ece bari 3 yaşına gelmeden bu yazıyı ekleyelim istedim. Aslında kızım 15 gün önce 2 yaşına bastı. Ama ben biraz işlerin yoğunluğu, biraz da fizik tedavi ve kolum ve boynumdaki rahatsızlık yüzünden ancak kısa bir vakit yaratabildim. Çok istiyorum aslında eskisi gibi yazmak ama bir kapılıyorum işlere ve çocuklara bir bakıyorum günler geçmiş.



Her neyse Ece hanım 2 yaşına geldi bile. Bu kadar büyüdüğüne inanmakta zorlanıyorum ama oldu işte. Ece kendi kendine ayakkabılarını giyen, çok düzgün cümle kurabilen, 2 yaş sendromlarının esintilerini görmeye başladığımız bir birey haline geldi. Evde artık çok net varlığını ortaya koyuyor. İstekleri ve beklentileri var. Hepsini söylüyor. Kreş işini bu kadar rahat çözdüğümüze inanamıyorum dersem umarım erken konuşmuş olmam. Ama Ece şu an bayıla bayıla okuluna gidiyor. Evet burnundaki sümük hiç bitmiyor, ilk antibiyotiğini bile aldı ama ablası zaten okua gidip eve virüsleri getirirken Ece'yi evde tutmak bana haksızlık gibi geliyor. 



Ela ile araları çok iyi. Gerçekten beklediğimiz iki kız ilişkisini kurmaya başladılar sanırım. Bir saat boyunca birlikte oynuyorlar ve ikisi de anne ya da baba demiyor. İnanılmaz keyifli onları beraber seyretmek. Son bir hafta içinde de beraber uyumaya başladılar. Ece'nin bazen itirazları oluyor ama genel olarak çok keyifliler. Biz de kurtulduk yatırma hapislerinden.



Kreş öğretmeni ince motor gelişiminin çok iyi olduğunu söyledi. Hatta ailenizde ''el becerisi çok iyi olan birisi var mı'' diye bile sordu. Kime çektiğini anlamak zor değil. Tabii ki ben değilim, babasının neler yapabildiğini az çok biliyorsunuz değil mi? Sanırım Ela'nın örümcek adamlığa soyunan fiziki becerilerine karşılık, Ece daha çok el becerilerinde başarılı olacak. Benim isteğim ise, spor yapsınlar ve mutlu olsunlar. Neyle olacaklarsa.



Ece Hanım'ın 2 yaş doğum günü kutlluuuu ve de mutlu olsun. Nice yıllara koca bebeğim.



22 Eylül 2012 Cumartesi

Hayattayım....

En son ne yazmışım.. Hmm tatildeyim, değil mi? Evet uzun bir tatil yaptık. Ve Akdeniz, ege sonra tekrar Akdeniz yaparak yuvamıza geri döndük. Belki bir gün elim değerse yazarım. Antalya, Alaşehir, Çeşme, Sığacık, Foça, Nazilli, tekrar Antalya sonra ANkara. Hem çalıştım, hem gezdik. Güzeldi tatil. Çok çalışmanın üstüne çok da iyi geldi.

Tatilin son bir iki gününde kolumda bir ağrı başladı. Önce kas tutulması sandım, fakat yavaş yavaş arttı. Eve döndüğümüzde çok ciddi kol ağrılarım vardı. Üstüne bir de parmaklarımda ve kolumda uyuşmalar başladı. Bir iki gün takıldım, hem de söz verdiğim işler vardı. Onları hallettim. Sonunda dayanamadım doktora gittim. Bu arada da ağrılar dayanılmaz oldu, uyuşukluk tüm koluma yayıldı. Doktor muayene edince hemen boynunda bir problem var dedi. MR, röntgen falan derken 2 gün önce sonuçları aldık.

Doktor sonucuma bakakaldı. Boynumda tam 4 tane fıtık, kolumda da tenisçi yırtığı var. Ağrılarım, uyuşmalarım, duruşum az bile. Nasıl bu hale geldin diye de sordu. AŞırı çalışma diyebiliriz. Buna da şükür. Fizik tedavi ile oldukça toparlayabiliyormuş insan. Gelecek hafta fizik tedaviye başlıyorum. 15 gün sürecek. Birlikte iğnelerim ve egzersizlerim var. İşleri hafiflettim. Tedavi olmadan çok çalışamıyorum ama çok yakında geri döneceğim. Yine iyi tarafından bakmaya çalışıyorum. Bu benim için belki de kaçınılmazdı. Şimdi tedavi olursam, spor da yaparsam belki çok daha sağlıklı devam ederim işime.

Kızlar sonunda okula başladı. Ece yarım kaldığı kreşine hastalıklarla yarım yarım devam ediyor. Ama öyle keyifle gidiyor ki, bunu bozmak istemiyorum, umarım çok hasta olmaz. Ela ise zaten tam bir çocuk oldu. Büyük büyük konuşuyor. Gerçekten büyüdüler. Ve galiba biz de gerçekten yaşlanıyoruz.

24 Ağustos 2012 Cuma

Tatildeyiz

Yıllardır hatta nerdeyse Ela doğduğundan beri ailecek böyle uzun bir tatil yapmadık. Koca, çocuklar ve ben ilk kez bir haftadır biraradayız. Antalya'ya gelip Ela'mıza kavuştuk. Şimdi Ece'yi annemin yanına bırakıp biraz daha gezeceğiz. Bizler küçük bir sürü olarak daha 1 hafta daha tatilde olacağız. İşler güçler yüzünden birbirimizin yüzünü göremiyorduk, gerçi şimdi de çocuklarla ilgilenmekten göremiyoruz ama olsun. Yine de bir arada bulunmanın keyfini çıkarmaya çalışıyoruz. Eylül'de görüşmek üzere. Kararlıyım artık daha çok yazacağım.






23 Ağustos 2012 Perşembe

Moskova Notları'ndan


Arbat Sokağı
Moskova'nın en ünlü sokağı.


Christ the Savour Katedrali
Moskova Nehri'nin kenarında, Kremlin'in tam karşısında harika bir bahçesi olan çok güzel bir katedral. Bahçede fotoğraf çekimleri yapılıyordu. Ne kadar şanslı olduklarını düşünüp durdum.



Christ The Savour Katedrali 


Herhalde bu amca da Christ the Savour.


Bu da kocamın çiçek katedral fotoğraf denemesi.


Bu da kocamın koskoca aslanı kaldırma denemesi.


 
Bu katedralin tam karşısında Pushkin State Museum of Fine Arts var. 10 numara 5 yıldız bir müze. Ağzım açık kapatamadan tam 2.5 saatte gezdim. Ve orayı gezdiğim sabah başka biryer gezemedim. Fotoğraf çektirmedikleri için böyle sadece dışının fotoğrafını çekebildim ama içerisi çok etkileyici. Sanat eserleri harika. Her esere 3 dakika baktım diyebilirim. Bir de koridorlarda hologramlı gibi havada asılı görüntüler oynatıyorlardı. Bu müze Moskova'nın en görülmeye değer yeri imiş. Bence de öyle.




Bilmemne binasının önü, biz doğa seven fertler olduğumuzdan çiçenkleri beğendik de durduk.


Şu tipi kaymış benim arkada da bir tarafda Moskova Nehri bir tarafta Kremlin Sarayı'nın surları var.


Kızıl Meydan'dan bir bina.


Kocaman bir kütüphane. Arbat sokağından.

 Kremlin Sarayı Ön kısım.



Otelimizden akşam bir görüntü. Otelimiz metronun dibinde olduğu için bence çok iyi bir seçimdi. Lokasyon sayesinde çok rahat gezdik. 


Pokrovsky Katedrali. Bu katedralin yanına yaklaşamadık. Kızıl Meydan'da (Red Square) bir konser olacağı için bir kısmı kapatılmıştı. 




Konser hazırlıklarını görüyorsunuz.

20 Ağustos 2012 Pazartesi

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Ece Tam 23 Aylık..


Şu küçük bebenin 23 aylık olması çok garip gelmiyor mu size de? Daha dün doğdu. Daha dün 1 yaşını kutladık. Hele son 1 senesi inanılmaz bir hızla geçti. Üç haftadır okula gidiyor. Alıştı bile. Ece bugün bana sebilden su bile getirdi ve anladımki benim küçük kızım bile büyümüş. Kocaman olmuş.



Tatlılığının doruklarında şu sıra. Sürekli sürekli konuışuyor. ''Tık tık tık, Kim o? Ben Ece'miyim?'' diyor. Diyalogu kendi kendine yapıyor şu ara. Ela'nın da Antalya'da olmasını fırsat bildi biraz, babası ve annesiyle aşk yaşıyor şu günlerde. 



Büyük kızımızı da çok özlediğimiz için bayramla birlikte işlere biraz ara verip tatile çıkıyoruz. Zamanı biraz yavaşlatıp kızların büyümesini biraz içimize çekmek istiyoruz. Herkese iyi bayramlar.





Not: Fotoğraflar Eymir Gölü kenarında çekilmiştir.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Ece Okullu Oldu.


Sonunda olan oldu ve şu fotoğraftaki egzotik melez güzeli daha fazla evde tutamadık. Tutamadık derken tabiisi bayıla bayıla gitmedi. Sadece ablası okula gittiği için ''okuya ditcem'' diyip duruyordu. Ama iş ciddiye binince ilk gün kreşi birbirine kattı. Orda müdürün odasında 45 dakika oturabildim. Sürekli ağladı. 2. gün 1.5 saat kalabildi. 3. gün 2 saat kaldık. Çabuk sustu. Gezerken ''anne oğda'' diyip bana el salladı durdu. 4. gün kreşe girerken ağladı ama öğretmeni arkadaşlarının yanına götürünce sustu. Onu bırakıp 2 saat sonra geri döndüm. Bir arıza çıkmadı. 5. gün ağlamadan öğretmeninin kucağına gitti. Bana bay bay yaptı ve öğretmenine sarıldı.

Sanırım öğretmenine alıştı biraz. Tabii ki geri dönüşler bekliyorum ama artık bir yola girdik. Bunun geri dönüşü bence yok. Benim çalışmam onun suçu değil. Ben işe gidiyorum diye bütün gün bir kadının suratına baksın istemiyorum. Çocuklarla birarada olsun, gelişimine katkı sağlasın istiyorum. Ece'yi Koru Mahallesi'ndeki Yuva Gelişim'e gönderiyoruz. Çok deneyimli sahipleri var. 1976'da kurulmuş ve tüm sınıfları bahçeye açılıyor. Sürekli dışardalar. Bu benim çok hoşuma gitti. Sonrası nasıl olur bilmiyorum ama şimdilik memnunuz. Ece de böylece ablasından çok çok daha erken okula başladı. Bakalım önümüzdeki günler bize neler göstericek. Ece'nin kreş maceraları çok yakında burada. Tek endişem küçük bir tatilimiz var önümüzde. Bu tatilden dönüşte ne yaşayacağız. Ama yapıcak birşey yok birşekilde atlatıcaz. 



21 Temmuz 2012 Cumartesi

Ece 22 Aylık ve Son Tütücü Baba


Günleri bırak ayların nasıl geçtiğini anlamıyorum artık. Aylar bir gün kadar çabuk geçiyor. İşlerim çok yoğunlaştı. Şu kızların büyümesini artık kaçırıyorum gibi geliyor. Malesef eskisi kadar onlarla vakit geçiremiyorum. Bu duruma üzülmekle birlikte iyi ki diyorum, iyi ki doğduklarından itibaren yanlarında olmuşum. Gelişmelerinde, büyümelerinde ellerim hep üstündeydi. Şimdi bir ivme var işlerimde. Çok da planlamadan gelişti. Artık geri dönemem. Bunu da yakalamak istiyorum. Artık biraz akışa bırakmak zamanı. Ela en azından okula gidiyor. Yüzmeye başladı. Şimdi anneannesinin yanına Antalya'ya gidecek. Onun hayatı güzel ve dolu. 



Ece'ye bir sistem oturtmalıyım. Şu sıra kafam çok karışık. Her çocuk gerçekten farklı bir anne ile büyüyor. Ece daha fazla kendi kendine büyüyor. Bazı şeyleri kontrol edememenin de çok faydası var herhalde. Görücez. Ece'ye bir kreş bulmanın zamanı geldi diye hissediyorum. Küçük aslında evet, eskiden 22 aylık çocukları çok küçük bulurdum. Ama anne evde olamıyorsa daha ne kadar bir kadınla evde vakit geçirmeli ki bu çocuk. Hislerim kreşe göndermenin daha doğru olduğunu söylüyor. 2 ay daha, 2 yaşına kadar idare edip sonra uygun bir kreşe başlatmayı düşünüyorum artık.



Ece daha hızlı büyüdü sanki. Bir baktık ki konuşuyor. Şu sıra hafifden 2 yaş sendromları gösteriyor. Ama onu dışında çok tatlı. Çişine ve kakasına takmış durumda. Her yere bezlerini çıkarıp bırakıyor. Kafası karışık çiş kaka nereye yapılır oturtmaya çalışıyor. Sürekli ''anne okula gidicem'' diyor. ''Hadi'' diyoruz ''o zaman çişini tuvalete yap''. Kafa sallıyor. Gidip oturuyor. Kalkıp ''yaptım'' diyor. Bir de ısrar ediyor yaptım diye. Çok komik buluyorum bu durumu. 



Konuşması çok iyi durumda. Şu sıra bir de sürekli ''Anne, yapoorsun?'' diye soruyor. Anlatıyorum bir dakika sonra tekrar soruyor. Düşünüyorum Ece'nin yaşındayken Ela'nın kardeşi olmuştu ve acaba ne olacaklar vardı kafamızda. EE Ece'nin doğduğundan beri kardeşi var. Herşeyi paylaşmak durumunda. Yazık be bu 2. çocuklara. 



Bu arada Ece'nin giydiği tütüyü babası yaptı. Çekimlerde sürekli yeni aksesuara çeşitli süslere ihtiyaç duyuyorum, etrafımdakiler de sürekli bana yardım durumundalar çok şükür. Hele coca. Çok komik bir hayatı var. Ciddi ve sorumluluğu olan bir iş yapıyor. İşe gidiyor çalışıyor. Ama akşamları bana kağıt kesiyor, tütü yapıyor, fotoğraf kağıdı almaya gidiyor, makinamı şarj ediyor, ikinci bir makine ile gelip bana asistanlık yapıyor. Doğuma gidiyorum kızlara bakıyor. Hakkını ödeyemem. Eğer işlerim gelişebiliyorsa benim kadar onun da emeği desteği var. Bahçıvanlık, marangozluk, balıkçılık, maketçilik, bonzaicilik, dalgıçlığa şimdi bir de son olarak tütücülük eklendi. Kendisi bir son tütücü. 



Şu sıra daha büyük bebek ve çocuklarla yeni projelerim olduğu için bir sürü kostüm ve aksesuara ihtiyacım oluyor. Annelerinin işinden kızlar çok karlı çıkıyor değilmi. Baksanıza şu tatlılığa. 



11 Temmuz 2012 Çarşamba

Ela 4 Yaşında!!!

Ela kız dün 4 yaşına bastı. Okulunda minik bir kutlama yaptık. Arkadaşları ile oynadı, eğlendi. Zamanın geçme hızı korkunç. Her ne kadar miniklikleri çok tatlı olsa da Ela'nın geldiği rahat konuma değişmem. Geçen hafta yüzme dersine de başladı. Onun yerine kendimi koyuyorum da hayat ne kadar eğlenceli ve güzel. Umarım sağlıklı ve eğlenceli bir çocukluk geçirir. Onun için dilediğim en büyük şey budur. Oynamaya doysun, mutlu olsun. Mutlu yıllar bebeğim. Kucağıma aldıktan sonra şu 4 sene içinde bana ne büyük mutluluk yaşattın bilemezsin. Seni çok seviyorum.