31 Aralık 2009 Perşembe

2009'un Yıldızı "Öykü" Bebek


Öykü bebek geçen hafta kendi öyküsü ile geldi. Tam 2 senedir bu bebeğin doğmasını bekliyoruz. Canım arkadaşım 2 senelik bir sabır, mücadele ve dik duruş ile bin bir çetrefilden geçerek sonunda geçen hafta "Öykü''süne kavuştu. Erken doğduğu ve çok hassas bir durumda olduğu için henüz bebeği göremedik, ama zaten annesi bile dün ancak kollarına alabildi. Küvözdeki hayatından sıyrılıp inşallah çok yakın zamanda evinde, annesinin sıcacık kucağında yerini alacak. Çok şanslı bir bebek olacak Öykü. Çok güçlü ve sevgi dolu bir anneye sahip, onu çok seven bir babası, çok komik bir halası (ki o da arkadaşım), onu emzirmeye niyetli bir kuzeni var. Ve onu yıllardır bekleyen çok seven ailesinin diğer üyeleri ve yine çok sevecek olan bizler. Annesi benim çok çok eski can arkadaşım, umarım Öykü ile Ela da çok güzel arkadaşlık kurup onlar da kardeş gibi yakın olurlar. 2009 bizim için güzel başlamıştı, Öykü bebekle güzel bitiyor.

-------------------------------------------------------------------------------------
Önümüzdeki seneden beklentilerim
(bakalım 1 yıl sonra bu satırlara baktığımızda hangileri gerçekleşmiş)

1. Mutlaka Zayıflamak
2. Evimize taşınmak.
3. Sağlık, sağlık sağlık -küçükden büyüğe hepimiz için - 2010 bize iyi davransın lütfen.
4. Az çalışmak, çok kazanmak
5. Yeni bir bebek (en azından karında)
6. Çok gezmek, az oturmak, çok seyahat etmek
7. Daha çok eğlenmek, daha çok arkadaşlarla vakit geçirmek
8. Eşimle daha da keyifli vakit geçirmek
9. Kızımı hep eğlenirken, mutlu görmek
10. 1 kere de olsa yurtdışına seyahate gitmek
11. Kayak olayını çözmek
12. Yardıma ihtiyacı olan herkese özellikle çocuklara yardım etmek
----------------------------------------------------------------------------
2010 herkes için çok keyifli ve sağlıklı geçen bir yıl olsun.. Mutlu yıllar

29 Aralık 2009 Salı

Çocuk Dediğin Böyle Eğlenir

Geçen sene kuzum 5 aylık bir bebekken bu seneye girerken 1.5 yaşında olmak üzere çocukluğa geçiş durumunda bir enerji mekanizmasına dönüştü. Son günlerde sözcük dağarcığı acaip arttı. Ve onunla vakit geçirmek daha da eğlenceli hale dönüştü. O da artık arkadaşları ile daha çok eğleniyor. Geçen hafta spontane bir şekilde Efe ve Ela'yı biraraya getirdik. Pipetlerle iletişim kurdular. Bize de komik hallerini fotoğraflamak kaldı. Bu kısa görüşmenin arkasından Ela sürekli "Efi gel" diyip durdu.

Bizim oyun grubu buluşmaları nedense çok hareketli geçiyor. Çocuklar tam anlamıyla azıyorlar. Ama çocuk dediğin işte bu fotoğraflardaki gibi eğlenir.
Özlem ve Eren'in evinde topladık bu manyakları. Eren bu kadar kızın arasında prens gibiydi. Anladıkki çocukların çok yere ihtiyacı yokmuş bir tane yatak eğlenmelerine yetiyormuş. Tırmanıcıgillerden SpiderNaz Ela Hanım beşiğin önüne kendi yöntemi ile sandalyeyi çekip tırmanıp beşiğe atlayınca diğerlerinde de bir ışık yandı. Bir baktık Lemmings gibi hepsi birden ağır abla İpek hariç kendilerini yatağın içinde yatakta zıplama ve bilumum birbirlerine dalma oyunu içinde buldular. Bir süre yatakta oyalandıktan sonra birden çok kültürlü çocuklar haline gelip kitap okuma ve lego faaliyetlerine giriştiler.
Şunu da unutmamak lazım İpek sürekli kitap okuma aktivitesi yaptı. Çok entellektüel maşallah.

Bu da kesmeyince MeralGym devreye girdi. Ondan sonra bizimkilerde devreler yandı. Yastıklardan atlamaca, şarkılarla zıplamaca, yerlerde yuvarlanmaca, birbirleriyle boğuşmaca sonrasında hepsi kendilerini bilmez bir şekilde davranmaya başlayınca biz de günü tatsızlaşmadan bitirmemiz gerektiğini anladık.

Ela aşağıdaki bisiklete 372 kere çıktı

Hayır biz bu çocuklara kafayı bulmaları için eroin vermiyoruz noluyor anlamıyoruz. Bir itiş gücüyle bizler dahil herkes kendini saçmalar buluyor. 2010'da da eylemlerimiz devam edicek gibi görünüyor. Herkese mutlu yıllar diliyorum.

------------------------------------------------------------
Ela dün bana ilk esprisini yaptı.
Bir dergide ona resimleri gösteriyordum ve anlatıyordum. Bir heykel resmi gördüm ve
"Aaa Ela bak heykel" dedim..
Sonra "Sen hiç heykel gördün mü?" diye sordum.
Kafasını evet anlamında aşağı yukarı salladı..
"Nerde gördün kızım?" dedim.
Dergideki heykeli gösterdi:)

28 Aralık 2009 Pazartesi

Güzel Hediyeler

Füsun'un yaptığı çekilişte Başak ve Ada'ya biz çıkmışız. Hediyelerimiz elimize geçti. Çok özenle hazırlanmış hediyeler paketleri ve yanındaki kartı ile el yapımı ve çok zariflerdi. Özellikle kart için çok teşekkür ederim, ne kadar güzel Başak elleri ile hazırlamış benim için çok güzel bir hediye. Hediye paketlerimizden de iki güzel hediye çıktı. Özellikle domino taşları Ela'nın favorisi oldu.

Hem taşları yapıp yapıp devirdik, hem de üzerindeki hayvan resimlerinden kuzuya mee, ineke möö diyerek eğlendik. Bir nevi birbirine eşleştirdiğimiz eşleştirme kartları gibi oldu. Tekrar teşekkürler Başak ve tatlı kızı Ada.

27 Aralık 2009 Pazar

Selin'den Öpücükle Birlikte

Montessori grubumuzun hediye çekilişinde bize hediyemizi verecek Çiğdem ve Selin'di. Ela grubun en şanslısı olacakki Selin'ler bize 5 dk uzaklıkta oturuyor. Ela ile oynamaya ve hediyemizi almaya Çiğdem'lere gittik. Çiğdem daha önce kibar bir davranışla bana alacağı hediyenin Ela'nın yaşı için biraz büyük olduğunu ama kaçırmamamız gerektiğini söyledi. Ben de oyuncağın fikrine bile bayıldığım için seve seve "Tabi tabi kaçırma 2 yaşından sonra veririm" dedim..

Selin'le Ela artık birbirilerini tanıyorlar, hiç yabancılık çekmeden direk oyuna girdiler. Yeni tanışdığımız Görkem ve Yiğit de geldiler. Yiğit hemen kızlarla oyuna daldı. Sonra hediyemizi alma zamanımız geldi.

Çiğdem hediyeyi Selin'in boyadığı kağıda paketlemiş. Çok çok hoşuma gitti. Kağıtların bu şekilde tekrar kullanılması da çok hoşuma gidiyor aynı zamanda Selin kendi elleriyle yapmış olduğu bir hediye daha vermiş oldu.
Ela hediyesini çok heyecanla açtı. İçinden çıkanları da biraz kurcaladı ama sonra hediye ile ben oynadım, biraz da Selin oynadı:).. Ela'ya 2 yaşında tekrar vermeyi düşünüyorum ki zaten şu an yapamayacağını bekliyorduk.. Resimde görülen ayıya tahtadan iğnelerle çeşitli kıyafetleri giydirebiliyorsun. Çok eğlenceli bir oyuncak. Elayla birlikte oynayacağımız günü bekliyorum.

Selin ve Ela birbirleri ile çok güzel oynadılar, öpücükler sevmeler falan çok keyifli bir gün geçirdiler. Selin gibi Ela da yola çıkar çıkmaz uyudu. Çocukların eğlendiği ve yorulduğu sonra hemen uyumasından anlaşılıyor. Bu güzel aktiviteyi yaptığımız ve bizim gibi bunu birebir paylaşma şansı yakaladığımız için çok memnunum.





25 Aralık 2009 Cuma

Çocuğunuzun Gözünden Tuvalet Alışkanlığı


Çocuğunuz hazır olduğunda tuvalet alışkanlığı kazandırmak önemli mihenk taşlarından biridir. Tuvalet alışkanlığı sözkonusu olduğunda siz değil çocuğunuz hazır olana kadar beklemeniz gerektiği ile ilgili çok söz var.

Ela'nın dili daha çok çalışıyor olsaydı aşağıda çıkardığım listeyi elime tutuştururdu diye düşünüyorum. Bazı sinyaller vermeye başladı, mesela kaka diyor tuvalete götürüyoruz ııh ııh diye ses çıkarıyor. Ama yine de sonra bezine yapıyor. Olsun bu da bir aşama. Sinyal vermeyenler de olduğunu düşününce. Zorlama yok sadece alışkanlık yaratmaya çalışıyoruz.

Çocuğunuzun Gözünden Tuvalet Alışkanlığı
Çocuğun Ağzından

1) En önemli kural...Şimdi çıkıp açıkça söyleyeceğim. Kontrol bende. Sende değil. Babamda değil. Gökyüzündeki ay ve yıldızlarda değil. Miyav'da, havhav'da eğil.. BEN. Kontrol bende. Hazır ve iyi olduğumda lazımlığı ben kullanacağım... bir dakika önce değil. Evet evet..Sen beni doğurdun falan filan.. Nefesini başka birşey için harca çünkü umrumda bile değil.

2) Ödüllendirme sisteminin üstünden geçelim. Dürüst olmak gerekirse (biliyorsunuz benim için NADİR olan birşey) benim için en çok anlam ifade eden ödül sizi inanılmaz mutlu görmek. Yani, lazımlıkda minicik bir çiş görmek sizi gururla güldürecekse, yaparım ne var ki.

Bunu söylemiş olmakla birlikte eğer ödül vermekte ısrarcıysanız, aşağıya yardımcı olabilecek bir liste yazıyorum:

-- Şeker (lolipop olabilir.. çikolata olabilir) vermediğinizi biliyorum ama şansımı zorluyorum.

-- Stickerlar (tüm sevdiğim tv/sinema karakterlerinin olabilir)

-- Geçici dövmeler ("Annemi seviyorum" yazanlardan değil ama köpek, maymun, kedi olanlardan)

-- Oyuncaklar (Açık olalım.. güzel şeyler küçük paketlerle gelmez.. ne kadar büyük, o kadar iyi!)

3) İç Çamaşır - tamam. En önemli şey beni mağazada rahat bırakmanız ve nasıl iç çamaşırı istersem seçmeme izin vermeniz. Sizin seçtiğiniz iç çamaşırları ile dolu bir çantayla eve gelmeniz beni hiç heyecanlandırmıyor ve birşey ifade etmiyor. Söylemedi demeyin.

Eğer siz seçerseniz muhtemelen salona yaparım. Evet evet sanırım öyle olur. Hatta sendeki şansla üzerine basana kadar farketmeyebilirsin.

4) Lütfen, lütfen, lütfen bu lazımlığa yapma alışkanlığı olayını benim için eğlenceli hale getirin. Aşağıda nelerin kabul edilemez olduğu var:

-- Karşımda oturup, yüzüme sanki beynin idrar keseme veya kolonuma hızlı davranması için aksiyona geçirebilecek şekilde telepati kurabilirmiş gibi bakman ama yemezler, gidip blogunda tuvalet alışkanlığı konusunda ne kadar mükemmel olduğunu yazmak için başımda bekliyorsun.

-- Tüm aileyi banyoya performansımı seyretmek için çağırman. Biliyorum dayanmak zor çünkü lazımlık üstünde feci halde şirinim. Yani ben de olsam bana bakmak isterdim. Fakat şimdi bezleri bırakmaya ikna olduğuma göre, tuvalette mahremiyet isteme hakkım var. Bunu hakkettim. Hmm ama sen düşünme bile.. Senin herhangi bir şekilde mahremiyet hakkın yok.

-- Sakın sakın kakamın fotoğrafını çekip işteki babama e-mail atmaya kalkma. Kakam ancak yüzyüze takdir edilebilir.

-- "Nasıl bu kadar küçük bir vücut nasıl bu kadar büyük kaka yapar?" demek. Hatırlatmak isterim ki yemekleri sen pişiriyorsun. Pişirdiklerinizin çoğunu vücudum atıkdan sayıyorsa benim suçum ne.

-- Aptal şarkılar söylemek (belki 10 kere söylersen çişimi bir gece tutmayı düşünebilirim ve sen de 8 saat kesintisiz uyursun - fakat çok da umutlu olma)

Hmm çok eğlenceli olduğunu düşündüğüm birşey söyleyim - Ben bir Disney hayranıyım. Yani annem alışverişde kendi iç çamaşırımı seçmeme izin verirse Disney karakterlerini seçerim. Buna laf etmek yok.

5) Bir gerileme olacaktır...en az beklediğin zamanda, tabii ki. Mesela, bir oyun grubundayken veya başka birinin evindeyken. Veya tüm aileyle bir akşam yemeğine çıkacak kadar cesur olduğunda. Tuvaleti nasıl kullandığımı unutucak değilim tabii ki... daha çok bir şekilde kafanda kontrolün sende olduğunu düşünüyorsun. Sen öyle san haha.

Kontrol bende ve sen izleyeceksin (#1 i tekrarlayalım mı?) Hayal kırıklığına uğrayacaksın ve şöyle diyeceksin "Neden şimdi bunu yaptın? Lazımlığa yapmayı biliyorsun!

Ama sorun bu değil. Tabii ki biliyorum. Bu oyunu nasıl oynadığımızı unutan sensin. Zaman zaman sana gerçek patron kim hatırlatmam gerek.

6) Son olarak, beni tuvalet alışkanlığı sürecinde telaşa sokma. Unutma, kısa süre bu kadar küçük kalacağım. Bu zamanların keyfini çıkar ve takdit et.

Güven bana, ergenlikte seni sokacağım cehenneme oranla tuvalet alışkanlığı bir esinti olacaktır.

Tamam işte kurallar böyle devam edebilirsin..

22 Aralık 2009 Salı

Montessori'nin "Bağlantı Kurarak Öğrenme" Kuramı


Emici Akıl; Montessori'nin, bir bebeğin nasıl düşünen bir canlıya dönüşmesinin gizemine verdiği cevaptır. Ve duyarlılık dönemleri, nasıl temel insan yeteneklerinin sistematik olarak geliştiği hakkında Montessori teorisinin temelleridir. Fakat şimdi şunu sormalıyız. Temel bir idrak ve belli genel yeteneklerle, daha sonra belirli bilgi ve birikim edinmek için ne çocuğu hazırlamaktadır ? Emici aklın nasıl açılan, kalıtsal yapıyı beslediğini ve duyarlılık dönemlerinin genel yeteneklerinin inşası için doğru materyalleri sağlamaya yardımcı olduğunu daha önce belirtmiştim. Fakat nasıl ve ne zaman bu genel yetenekler, bilgiyle ve gerçek dünyada bu bilgiyi yararlı kılacak anlayışla entegre olur, genişler ve dolar?

2,5 veya 3 yaşlarında özel duyarlılıklar; açılımının her fazında emici aklın kalıtsal içsel yapısı tarafından ihtiyaç duyulan belirli etkiler bilinçli şekilde ifade edilmeye başlanır. Bunlar, çocukda merak ve ilginin ifadeleri ve amaçlı aktiviteleri olarak belirmeye başlar. Örneğin, çocuk kendisine mutfakda ne yaptığımızı göstermemizi, blokları bir hizaya nasıl dizeceğini göstermemizi, telefon alıcısından hangi seslerin geldiğini dinletmemizi ve banyoda su akıp kaybolduğunda nereye gidiyor keşfetmeyi ister. Bu yaş genel olarak "öğrenme" dediğimiz hamleyi işaretler.

"Öğrenme" tam olarak anlamını bilmeden kullandığımız sözcüklerden biridir. Bir insan bir yeteneğe sahip değilken bir sonraki anda bu yeteneği gösterebiliyorsa, biz buna "öğrendi" deriz, ve "öğrendi" derken o insana yeni yeteneği yükleyen bir çeşit operasyon oldu anlamında kullanırız.

Fakat nasıl bir operasyon bunun üstesinden gelir ve bunu nasıl yapar? Tekrarlamanın çoğu zaman öğrenmeye yol açtığını biliriz, fakat öğrenmenin tamamıyle tekrardan ibaret olduğunu söylemek istemeyiz. Hatta öğrenen biz olsak bile, o anlama anında - eğer varsa veya uzun zaman pratik yaptıktan sonra - kafamızda tam olarak neler olduğunu tanımlamakta zorluk çekeriz. Tek bildiğimiz, daha önce yapamadığımız birşeyi artık yapabiliyor veya düşünebiliyor olduğumuzdur.

Montessori'nin açısından, öğrenme eylemi herhangi birşeyin elde edilmesini içermez. Basitçe dünyaya uyanık olarak, emici akıl küçük çocuk tarafından öğrenilen herhangi birşeyin içeriğini devamlı olarak elde eder. "Öğrenme"'nin kendisi bu daha önceki kazançlara bağlanma ve katılma eylemidir ki bu şu şekilde olur: Bunlar birbirine kullanım veya anlam olarak bağlanır ve daha büyük bir kullanım veya anlamlar sisteminde bir yerleri olur. Şimdi herne öğrenildiyse, (her önceki kazanç gibi) daha sonraki öğrenme hareketlerinde başka parçalara bağlanabilecek herbir bilgi parçası halini alır.

Öğrenme; (daha önce emilenlerle birlikte bağlanma) uzun zamandır eğitimcilerin gözlemlerine göre 3 aşamada oluşur. Montessori'nin teorilerine göre, bu aşamalar aşağıdaki gibi tanımlanır.

Birinci faz, emici akıl tarafından yapılan"emmek", daha sonra katılacak çeşitli ayrı tüm bileşenlerin bir tam etkisidir. Bu aşama doğal olarak birçok ayda oluşabilir veya isteyerek birkaç dakikada sağlanabilir. Çocuğun hareket eğilimi nedeniyle bu; bir pasif karşılama olmasından daha çok herzaman çocukta bir katılımcı olaydır. Aynı zamanda, bir tüm emmenin gerçekleşmesi için, bir konsantrasyon çabası gereklidir ve çocuğun dikkati dağıtılmışsa gerçekleşmeyecektir. Bu ilk aşamada ne emilmişse, kalıtsal içsel yapısı mirasından işlendiği için, çocuğun aklının arkasında gevşekçe birleşmiş olmaya çoktan başlamaktadır. Sonuç olarak, çocuk bu birleşenleri tamamlamak ve güçlendirmek için bir motivasyon hisseder. Kısaca, bu ilk aşama eğer tamamlanırsa, öğrenme için bir motivasyon yaratan belirli bileşen fenomenin emilmesidir.

Öğrenmenin ikinci aşaması; emilen fenomen arasındaki (ki bu küçük çocuk için fiziksel aktiviteyi içerir) bağlantıların tekrar tekrar yerine getirilmesidir. Bu, ilk aşamada sadece gevşekçe birleşmiş olan emilen fenoneme kesin olarak bir köprü olur. Tekrar ederek, çocuk sonunda değiştirilmez şekilde katılsınlar diye bileşen fenomen'in birbirine uyması için tüm farklı yolları keşfeder ve yerine yerleştirir.

Alfabenin bir harfi ve sözcüksel bir ses gibi iki şey arasında bağlantı kurmak için, çocuk neyin bağlandığını ve neyin bağlanmamış kaldığını açıkça algılamalıdır. Benzer olarak, çivi çakmak gibi herhangi bir bilinçli aktivitenin ilk görünüşü her etki üstünde kesin kontrolüdür ve ne etki olmadıysa katılımcının aklında birbirinden ayrılır. Daha sonra işin aslı, öğrenmenin bu ikinci aşaması, tekrarlanan ve dikkatlice kontrol edilen aktivitede, daha önce emilen belirli fenomen yoluyla iyice bağ kurar ve bunların çevresinde, bunları birleşmiş bir konsept yaparak açık ayrımlar çizer.

Öğrenmenin üçüncü aşaması, çocuğun dünyasında ona anlamlı bir yer veren durumlar ve görevlere çevresi çizilmiş konsept ve şimdiki sınırın bilinçli bir uygulamasıdır. Bu, örneğin çocuğun yarattığı bir hikayede bir sözcük yazmak için bir yeni ses-harf kombinasyonu kullanması veya çocuğun bahçesinde bir "Cindy Evi" yapmaya yardım etmek için çekiç ve çivi kullanması anlamına gelebilir. Bir soyut matematiksel ilişki gibi bir konseptin açık pratik bir uygulaması olmadığında, çocuk yeni konseptin kullanıldığı bir oyun icat ederek bir uygulama yaratabilir. Bazen, konsepti dilin içine koymak çocuğun aklında anlamlı bir yer yaratmak için yeterlidir. Alternatif olarak, çocuk başkasına öğretmeyi deneyerek yeni konsepte bir uygulama getirebilir. Nasıl yapılırsa yapılsın bu son aşamanın anlamı; konsepti, buna çocuğun günlük yaşamında bir amaç ve çocuğun öğrendiği diğer konseptlere bir ilişki vererek çocuğa anlamlı kılmaktır.

Yani öğrenmek esasen bağlanmaktır. Montessori'nin çocuk gelişimindeki daha geniş bakışına dönersek, emici aklın 2. fazındaki bir çocuğun şimdi nasıl ilk fazda yaratılan yetenekler ve becerileri genişletip, entegre edebildiğini ve gerçek bilgi ve beceriler yaratmaya başladığını açıklayabiliriz.

Daha önce belirttiğimiz gibi, 3 yaş çocuğunun aktiviteleri daha amaçlı olmaya başlar çünkü çocuğun gelişimi şimdi iradeyi uyandıran bir noktaya ilerlemiştir. Amaçlı aktivite, çocuğun yeteneklerini dünyayla kişisel yönetilmiş bir ilişkiye getirerek entegre etmeye başlar. Aynı zamanda, hareketin koordinasyonu için duyarlılık dönemi bu aktiviteleri sürdürmek için gerekli fiziksel yetenekleri geliştirmektedir.

Yani şimdi bu noktada, 3 aşama öğrenme çalışmasına başlar: Çocuğun konsantrasyonunun yeni güçleri ilk aşamayı destekler, koordinasyon için olan duyarlılık döneminin karakteristikleri olan kontrol için tekrarlama ve mücadele, ikinci aşamanın yürütülmesine yardım eder ve istek tarafından yol gösterilen amaçlı aktivite 3. aşama için temel olur. Hepsi birlikte çocuğun "bağlantıyla öğrenmesi" (anlamak ve bilgi ile erken temel becerilerle dolan 3 aşamalı süreç) için uygulama yapmasına olanak sağlar.

20 Aralık 2009 Pazar

Patronuma Mektup II

Patronuma


Ela,
Anormal Derecede Kontrolsüz Enerji Departmanı CEO'su ve Her Kendinden Yüksek Yere Tırmanma Şampiyonu

Kimden: Kendini adamış, çalışkan, inanılmaz derecede yorgun çalışan (aka Anne)

=============================

Yazdığım bir önceki mektubum çok iyi anlaşılamamış sanırım. Önceki mektubumda, mesaimde bir indirim, daha çok boş zaman ve hastalık izni olan yeni yararlı kuralların uygulanmasını ve iş sorumluluğumda bazı değişiklikler rica etmiştim.

Bir önceki personel toplantımızda bu isteklerimi tartıştıktan sonra, isteklerim yüzünden hiddetle parlamıştınız. Bu arada tekrar kendimi gözaltında buldum. GÖZALTI?? Hadi ama, içerdeki hizmetlerimi de sayarsan şu ana kadar 2 senedir hizmetindeyim. Biraz haksızlık olmuyormu bu?

Bana isteklerde bulunurken stratejimi yeniden düşünmemi, açıkça patronun kim olduğunu ve bu şirkette nerde durduğumu unuttuğumu söyledin. Yine de seviye atladıkça daha fazla şey hakkettiğime inanıyorum... aslında şirket yönetiminde söz hakkı olarak demek istiyorum. Bu aile şirketine 100% bağlıyım ve herkesin mutlu ve tatmin olduğu gelişmeler için her türlü öneriye açık olduğunuza inanmak istiyorum.

Yakınlardaki davranışlarımı açıklamak ve hareketlerim için savunma yapmak istiyorum. Davamı savunurken lütfen bana karşı sabırlı olun.

1) Çalışanın olarak, sana sağlıklı, dolgun yiyecekler sunmamın sorumluluklarım arasında olduğunu biliyorum. Bu çok ciddiye aldığım bir sorumluluk. İki günde bir yumurta çok sıkıcı gelebilir sana ama biraz peynir, meyve ve atıştırmalıklarla renklendirmeye çalışıyoruz napalım. Sağlıksız olduğunu söyleyebilirmisin? Bence bu sağlıklı bir yemek... Ananas sevmiyorsunuz diye o kavunu dilimlemek için de ekstra bir sürü vakit harcadım.

2) Yaptığınız veya söylediğiniz birşeye güldüğümde size saygısızlık ettiğim için özür dilerim. Bazen malesef elimde olmuyor. Ne derler, gülmek en iyi ilaçtır. Mesela size "çalışma alanınızı" temizlemezseniz birinin incineceğini söylediğimde, bezli totonuzu dönüp "umrumda değil" der gibi giderken çalışma alanınızdaki oyuncağa takılmanız bence biraz komikti. Tamam tamam büsbütün çok gülünçtü. Biliyorum bir çalışanın haklı olduğunu kabul etmek zor olmalı yani şu an hissettiğiniz utancı çok iyi anlıyorum. Ama kabul edin bu karma'nın çok hoş bir örneğiydi.

3) Oyun hamurunuzu saklayıp size bitti derken isteyerek küstahlık etmedim. Dürüstçe hiç kalmadığını düşünüyordum. Yani aslında sadece çok iyi sakladığım için fakat yine de... kendin için çok yüksek dolaplara tırmanıp elindeki aleti kullanacak kadar akıllı olduğunu nerden bilebilirdim? Açıkça seni çok hafife almışım, bu da başka bir hatam benim.

4) Takım işini çok önemsiyorum. Biz bir TAKIM'ız değil mi? Ben senin sırtını kaşıyım, sen benim sırtımı kaşı gibi. Bana ev işlerinde yardım edicek kadar comert hissettiğinde, sen oraya atmadıysan bile yerde bırakılan şeylerden sen de alsan çok güzel olur. Eğer birlikte çalışmazsak nasıl şirketimizin başarılı olmasını bekleriz ki? Ve yeni eklemiş olduğunuz teneffüs saatlerimin temizlik saatleri ile çakıştığını farketmemiştim. Demek siz temizlik yaparken ben olmıycam, üzgünüm bilerek olmadı masum bir yanlışdı.

5) Son olarak, babanız olmadığım çok nadir durumlarda yerime bakarken bana sürekli "babama akşam yemeğinde muzlu muhallebi yiyebilir miyim diye sordum sana sormam gerektiğini söyledi" ve "bu akşam banyo yapmak istemiyorum ama babam sana bağlı olduğunu söyledi" gibi sorularla telefon ederseniz bu benim için bir dinlenme olmuyor. Gördünüz mü bu benim "anneyi kötü polis yapma" dediğim stratejidir ve babanız bundan sürekli yaparak sorumludur. Benim yerime bakarken TÜM kararları en kolay kararlardan en zor kararlara kadar onun vermesi gerektiğini bir türlü anlamak istemiyor. Bunu yapmaya kesinlikle son derece yeteneği var.. gayet süper bir beyni var, hadi süperi geçtim beyni var.

Tamam, barış içinde ilettim..umarım küçük kalbinizde beni affedersiniz ve neden bu şekilde davrandığımı anlarsınız. Aynı zamanda umarım biliyorsunuzdur ki tüm hatalarımla birlikte dünyanın tanıdığı en iyi çalışan olmak için elimden geleni yapıyorum. Şirketimizin devamını korumak için ve başarılı olmasına yardım etmek için %100 adanmış durumdayım. En abudik gubudik isteklerinize bile "çok eğlenceli" diyen bir çalışan adanmışdan çok hatta biraz manyak oluyor.

Umarım üstteki tüm maddeleri gözaltımı kaldırıp kaldırmama kararında gözönüne alırsınız.

Not - Yarın gece kız arkadaşlarımla dışarı çıkmak için izne ihtiyacım var. Anlıyorum ki hala gözatımla ilgili bir karara varmadınız ama aynı zamanda molalarla ilgili de çok istekli değilsiniz. Bu isyancılık DEĞİL... bu sadece berabere olmak.

17 Aralık 2009 Perşembe

Suyun Büyüsü ve Yapıştırmayı Öğrenmek

İlk aktivitemizin adı :"Suyun Büyüsü". "101 Fun, Easy Games That Help Learn Kids To Focus" kitabında gördüğüm aktivite kitapta da bu adla geçiyor.

Materyal çok basitmiş görünse de sünger ve bir tas su 1.5-3 yaş arası bir çocuğun odaklanması için eğlenceli zamanlar yaratıyor. DİKKAT: Bir tas suyun yanında bile asla çocuğunuzu yalnız bırakmayınız.

Uyarmaya çalıştığımız ilgi noktası: Odaklanma
Materyaller: İki tas, biri yarı dolu
Temiz, kuru sünger parçaları

Süngerleri çocuğunuzun rahatlıkla sıkabileceği küçüklüklerde kesin. Islanmanın çok önemli olmadığı biryerde çocuğunuzun önüne bir dolu bir boş tas koyuyorsunuz. Süngerlere suyu toplayıp diğer tasa sıkarak eğlenmesinin tadını çıkarıyorsunuz. Çocuk burda süngerler yaşken ve kuruyken nasıl olduklarını da görüyor. Suyu öbür tasa aktarması da çok hoşuna gidiyor.

Varyasyonları
* Plastik bir şişenin iki tarafını kesin. Plastiği içi görünmez bir malzemeyle kaplayın. Suyu plastik tünelin içine doğru akıtıp öbür tarafdan nasıl aktığını seyretmesini, yaşına göre kendisinin de yapmasını sağlayabilirsiniz.
* Tenis topu veya benzeri bir topu tasın içine atın.. Çocuğunuz yakalamaya çalıştıkça kaçışına tanık olup, eğlenecektir.
* Tasa mantar tıpalar atıp, bir tarafdan üfürebilirsiniz. Tıpaların suyun yüzündeki hareketi çok hoşuna gidebilir.
Bu oyunlar banyoda da veya çocuk küvetinde de güzel oynanabilir. Oyunlar oynanırken kaymamasına dikkat edin. Kaymaz bir mat güzel olabilir.

Ne öğreniliyor?
Çocuklar eşyaların ıslandığında nasıl şekil ve özellik değiştirebildiğine dair ilk derslerini alıyorlar. Bu örnekte, kuruyken yüzen bir şeyin ıslandığında nasıl battığını da gözlemliyor.
Aynı zamanda, suyun nasıl çeşitli kapların içinden veya dışından geçtiği gibi özelliklerini öğrenme imkanları oluyor.
Dünyada keşfedilecek çok güzel şeyler olduğunu da gösteriyor..

Ela uzun süre süngerlerle oynadı. Ordan oraya su taşıdı. Topu yakalamaya çalıştı. Sonra suya çırparak eğlendi.. Çok keyifli zaman geçirdi.


Küçük Çocuğa Yapıştırmayı Öğretmek


Bir kartona yapıştırılmak üzere bir sürü kare ve üçgen kestik birlikte. Önce makas kullanmanın ne kadar ilginç olduğunu gördü.. Keserken çok eğlendi. Sonra ağzına almadığına emin olarak ve her yapıştırdığımız karede beraber "kare, her üçgende "üçgen" diyerek ev şeklinde beraber yapıştırdık.. Yapıştırmak da hoşuna gitti. Üstüne de biraz makarna ve kürdanla süsleme yapıp çok eğlendik..

Sonra beraber pamukları topak topak hale getirdik.. Ve kağıdımıza yapıştırdık. İki tane göz, bir süpürge, bir de burun kestik. Ela sonra kar kar diye dolandı bütün gün. Keşke kar görüp öyle yapsaydık ama olsun çağrışım yapar diye düşünüyorum..

15 Aralık 2009 Salı

FLAŞ! FLAŞ! FLAŞ!

FLAŞ! FLAŞ! FLAŞ! Geçen hafta içinde tekrar insan içine çıkan Tiki Ela uzun zamandır olan sessizliğini bozdu. "Arkadaşlarımla eğlenmemi hiç kimse engelleyemez" diyen Ela,"" ilahi adalete inandığını" da ekledi.:) Önce arkadaşı ...gil'lerin kızı İdil Hanım'la hasret giderdi. Kendilerini o bisikletten öbür ata atan ikili, kuklalarla oynayıp, una da bulandılar ve felekten bir gece çaldılar.


Dur Durak Bilmiyorlar! Geçtiğimiz günlerde İdil hanımla tekrar sosyal hayatına dönen Ela Naz sonra evinde Selin'i de ağırladı. İkili eski günleri yadettiklerini, pisilere şavşanlara burdan selam söylediklerini de ekledi. Objektiflere verdikleri neşeli pozları ile sayfaları renklendiren bu ikili daha adından çokça sözettirir.


Dikkat! Dikkat! Neler oldu neler.. Ela Naz Hanım yeni imajıyla TikiCan gözde bekar Efe Bey'in davetine konuk oldu.. Olanlar oldu..

Bu gece daha çok konuşulur. Ela Naz Hanım arkadasları Efe, Duru, Beren, İpek, Melisa ve Doruk ile felekten bir gün çaldılar. Çılgın danslar ve son moda oyuncakların damgasını vurduğu gecede vukuat çok az oldu.. Yemeklerin ne kadar güzel olduğunu ballandıra ballandıra dile getiren İkoncan Ela "her giydiğim ertesi gün yok satıyormuş. Lütfen beni rahat bırakın. Atla deve değil herkes yurtdışından giyinir" diye veryansın etti:)

Fotoğraflar: Ela'nın Uydusu
Kıyafetler
Ela'nın Body'si : Gucci 8500$
Ela'nın pantolonu : Chanel 3200£
Ela'nın çorabı: Prada 7000 TL
Ela'nın gülümsemesi : Aynı annesi - Paha biçilmez

13 Aralık 2009 Pazar

Ela 17 aylık

Ela, Anneannesinin gözlüğü ile


Ela 17 aylık oldu. Ne zamandır gelişimi ile ilgili hiçbir şey yazmadığımı farkettim.. Son günlerde çok gelişim katetti, bunları yazmazsam unutucam elimizde bir veri olsun istedim. Kendisi de büyüyünce okur bunları.

Öncelikle bu hafta Ela'yı doktor kontrolüne götürdük.. Önce fiziksel muayenesini yaptı ve çok sağlıklı olduğunu söyledi. Sonra bize gelişimi ile ilgili sorular sordu.

Fiziksel Gelişim: Bu aydaki bir bebek için şu soruları sordu. Koşuyor mu?, Zıplıyor mu?, Tırmanıyor mu? Oturduğu yerden hafif atlayarak iniyor mu? Geri geri yürüyor mu? Bunların hepsini Ela çok uzun zamandır yaptığı için hiçbir problem yok. Hele tırmanmak ah o tırmanması yok mu.. Acaba benim yapay kaya tırmanışına olan ilgimi mi aldı bu çocuk. Kendinden yüksek heryere tırmanma güdüsü var. Büfeye tırmanıp ordan masanın üstüne atlamaya çalıştığı için salondan büfeyi kaldırdık. Zaten bu konuda da bir yazı yazmayı düşünüyorum.

Kilosu : 10.700
Boyu : 81.5 cm (2.5 ayda 4.5 cm uzamış ve % 75 persentile girmiş. Çok mutluyum belki de benim gibi kısa boylu olmaz.)

Her neyse fiziksel gelişiminde zaten her zaman beklentilerimizin üstünde olan Ela için aslında biz konuşma becerisinde mi geri diye düşünüyorduk. Öyle değilmiş.

Konuşma Becerisi: Kaç kelime söylüyor diye sordu.. Biz de anne, baba, anane, dede, gel, git, kalk, ver, kelimelerini çok güzel söylediğini bunun dışında da düzgün söyleyemediği ama söylediği çok kelime olduğunu söyledik. Doktor bu ayda 3 kelime söylemesinin bile normal olduğunu bu kadar kelimenin çok güzel olduğunu söyledi. Hatta "anne gel, baba kalk" gibi iki kelimeli cümleler kurduğunu söylediğimizde bunun 18 aylık bir bebekte beklenen gelişim olduğunu söyledi. Biz de yakın çevremizdeki çok yakın arkadaşlarımızın 2 yaşındaki kızlarının konuşma becerilerini çok yakından takip edebildiğimiz için Ela'nın bu konuda ilerlemesi gerektiğini düşünüyorduk ama Ela zaten çok iyi konuşuyormuş. Ultra güzel konuşan, konuşma becerisi çok çok iyi olan arkadaşımızın kızıymış:) Ben her bebeğin kendi gelişiminin normal olduğunu bildiğim için bu konuda bir takıntım yoktu ama güzel konuşması da hoşuma gidiyor..

Son bir iki günde bir aşama daha kaydettiğini düşünüyorum çünkü artık manalı cevaplar vermeye başladı. Örnek diyaloglar :
Ben: Kızım napıyorsun ?
Ela: Kaka
Ben : Noldu şimdi kalktın?
Ela : Bittiii

Ben: Kızım neren ağrıyor?
Ela: (Gösteriyor)
vs.

Gelişiminin de iyi olduğunu söyleyen doktor daha ne desin bizi postaladı. Aşı da yaptırtmadığı için hastalanırsa hemen gitmemizi söyledi ve 2 yaşına kadar lütfen anne sütüne devam edin dedi.
---------------------
Ela şu sıra bizi kandırmaya bile başladı. Sürekli kaka olayını kullanıyor. Kaka diyor götürüyoruz oturuyor, gülüyor sonra kalkıyor ve bunu yemek yememek ve yatmamak için kullanıyor. Gerçekten kakası geliyormu numara mı yapıyor zor anlıyoruz. Gerçekten kakası geldiyse ve tuvalete yaparsa diye bu fırsatı kaçırmak istemediğimden şu sıra zorlanıyorum. Ama sanırım bir süre takmıycam tuvalet alışkanlığını erteliycez.

"Baba, kalk" diyor. Bir yere götürücek diye kalkıyor babası. Geçip kendi oturuyor.

Öksürük konusunda çok hassas olduğumu bildiği için öksürüyor taklidi yapıyor. Beni sinir ediyor.
"Anne Meme" sözünü de hoşlanmadığı durumlardan kaçmak için kullanıyor.
Birşey elinde diyelim, aldık elinden ve başka biryere koyduk. Bize onu istediğini unutturmaya çalışıyor ve başka yere bakarken birşeyle uğraşırken gidip tırmanıp onu almaya çalışıyor. Asla unutmuyor ama plan yapıyor ağlamak sızlanmak yok. Bu özelliğini seviyorum aslında kendi işini kendi yapıyor.

Başka çocuklarla oynarken de sesi çıkmaz. Sessiz yaramazdır o. Birisi elinden birşey aldı mı asla ağlamaz veya bana gelmez. Gidip o da onu almaya çalışır. Düşerse kalkar, biryeri acımadıysa asla ağlamaz. Ama bunda benim Ela düştüğünde yerimden bile kalkmamamın ve bunu özellikle yapmamın çok payı var. Geçen gün yere düştü ve ağzı kanadı. Ne kadar az ağladığına arkadaşlarım inanamadı.

Çok sıcak kanlı. Girdiği ortamlarda insanlar ona bakmıyorsa nerdeyse kendine baktırıp güldürene kadar insanların yüzüne bakıp gülüyor. Bu nasıl bir özellik bilmiyorum, genleriylemi gelmiş. Ben insanların yüzüne hiç bakmam. Hatta soğuk görünüşlüyümdür. Arkadaşlarının elini tutmayı, onlara sarılmayı çok seviyor.

Sürekli elinde dergi ile geliyor. Deygi deygi diye hergün sayfaları anlattırıyor bana..
Hayvanları taklit ediyor ve çok güzel yapıyor. Sanırım beraber belgesel seyretmemizin faydasını görüyoruz. Penguen gibi yürü diyoruz. Ayaklarını kırmadan yanlara eğilerek yürüyor.
Kurbağa napıyor diyoruz. Yukarı doğru zıplıyor..
Köpek diyoruz, parmak uçlarına kalkıp pati pati yürüyor.
Tavşan diyoruz, öne doğru zıplıyor.
Köpek ve kedilere özel ilgisi var. Sürekli miyav ve haf diye geziyor. Evdeki hayvanlarını öpüyor.

Temizlik imandan gelir.

Eline aldığı her bezle biryerleri siliyor. Yerleri, gökleri, kendini, beni. Çamaşır sepetini beraber taşıyoruz. İçinden çamaşırları alıp bir de silkip bana veriyor asmam için. Bulaşık makinesini birlikte boşaltmaya, çamaşır makinasını birlikte doldurmaya çalışıyoruz. Ücretsiz işçim biraz daha büyüse daha rahat edicem sanırım.

İlk kez bir lego yaptı. Lego, puzzle türü oyuncaklarla pek ilgilenmiyordu. Yeni yeni ilgilenmeye başladı. Oyuncağın üstünde kaç yaş için yazarsa yazsın, çocuk hazır olduğu zamanı kendi belirliyor. Henüz bir puzzle'ı kendi yapabildiği olmadı bu arada. İlgisini çabuk kaybediyor. Ela'nın oynamayı sevdiği şeyler aksiyon üzerine. Hoplasın, tırmansın, karıştırsın, koşsun, una bulansın, dansetsin.. Sanırım bu yönde ilerlemememiz daha doğru olacak. Biz de bu yüzden ona sportif faaliyetleri daha çok sunuyoruz ama yine de zaman zaman bu tip aktivite de sunup deniyoruz.

1.5 yaşına bir ay kaldı ve geçtiğimiz ay içinde çok değişim oldu Ela'da. Hergün bana öğrenme ve bir insanın keşfetmesi ile ilgili yeni şeyler düşündürüp, öğretiyor. Bu maceraya tanık olmak çok zevkli gerçekten.

10 Aralık 2009 Perşembe

Aborjinler Ev Bastı....



Valla o gün sabah herşey normal başlamış gibiydi. Ela Hanımla şıkşıkıdım eşofman giyindik ve MyGym'e gittik. Hafta içi sakin oluyor diye gittik bi baktık herkesler orda. Melisa orda, Selin orda, hatta Amerikanya'da uçarken görülen Mira bile ordaydı. Neysem efendim bizim hiç yerinde durmayan Ela ve Melisa zıpçıktıları dün MyGym boyunca yine ordan oraya savurdular bizi. Mygym sona erince dedikki bugünkü aktivite bunlara yetmez. Meral ve Melisa ile birlikte bize geldik.

Sözde önce onları uyutup biraz sohbet edicektik. Onlar bizi uyuttu. Öğleden sonra yine iplerini kopardılar. Sandalye kapmaca, kutu içinde devrilmece derken baya oynadılar.


Melisa Ela'ya harika bir ayranlı nar hazırladı. Ela da afiyetle yedi. Artık sakinleşip aktivitemizi sonlandırmak üzereydik kii..

Evimizi Aborjinler bastı. Bu aborjin ırkı çok tatlıymış kardeşim. Boyları 1 metrenin altında, haliyle dilimizi bilmiyorlar. Yüksek enerji sahibi bir yapıları var. Bir anda 5 m2'ye dağılma kağasiteleri de çok yüksek.
Bazen çok tehlikeli olabilen bu ırk kendi içlerinde çok şakacı ve neşeli yaratıklar. Şarkılar yoluyla ağızdan ağıza birçok bilgi aktarıyorlar. Ellerinin ayaklarının hiç kontrolü yok, çok da gamsızlar.
Bizim eve de bir süre neşe saçan bu yaratıklar. Birbirilerinden ayrıldıktan sonra pıt diye bayılıp gittiler.. Demek ki neymiş. Aborjinleri zayıflatmak istiyorsan birbirinden ayıracaksın. Çünkü gücü birbirlerinden alıyorlarmış.

8 Aralık 2009 Salı

Patronuma Mektup


Kime: İşverenim
Heryerden düşme hükümdarı ve yüksek oranda istemenin başkanı Ela Naz Hanım.

Kimden: Kendini adamış, çalışkan çalışan (aka-Anne)

================================================

Öncelikle mektubuma sizin için çalışmanın ne kadar harika olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. "Anne" pozisyonunda işe alındığımda, ne kadar doyurucu ve tatmin edici olduğunu çok hafife almışım. Her gün başka şeylerin yanında yeni maceralarla dolu.

Sizinle konuşmak istediğim bazı şeyler vardı ve şu anın iyi bir zaman olduğunu hissediyorum. Yani, beni kovamazsınız değil mi?

1) İş Saatlerim: İlk işe alındığımda, 24- saatlik vardiyalar halinde çalışacağımı anlamıştım. Bir problemim yoktu. Benim için yeni bir işti... daha önce yapmadığım ve iş saatlerini açık yüreklilikle kabul ettim. Fakat, zaman geçtikçe, benden yararlanıyormuşsunuz gibi bir hisse kapıldım. Bu 24 saat vardiyaların hiç bitmeyeceğini hiç belirtmemiştiniz. Hemen her gece en garip zamanlarda göreve çağrılıyorum (mesela sabah 4:15) ve çok sık fazla mesai yapmam bekleniyor (tabii hiç bitmeyen 24-saatlik vardiya ile çalışırken fazla mesai oluyormu bilemiyorum tabii.)

Saatlerimde değişiklik istiyorum (senin kararınmış gibi gösterip aslında olmadığı zamanları sevmiyor musun?). Sabah 7'den önce çağrıılmazsam ve akşam saat 8.00'de daha önce olsa da olur işe paydos verebilirsem çok sevinicem. 5 aydır kuaföre gidicem gidemedim. Geceleri sadece acil durumlarda çağrılmak istiyorum mesela burnunda sümük var da çıkaramıyorsan veya gözlerin çok kapalı kaldığında kirpiklerinin yokolacağından korkuyorsan veya kabus gördüysen ya da biryerin ağrıyosa gibi. "Popom kaşınıyor" un acil durum olup olmadığına henüz karar veremedim. Sanırım neden poponun kaşındığına bağlı, fakat büyük ihtimalle sabaha kadar bekleyebilecek birşeydir.

2) Benim Çıkarlarım: Bu yukardaki saatlerimle çok bağlantılı. Zaman zaman ihtiyacım olduğunda kişisel günlerim olsun istiyorum. Tabii ki, önceden kendine geçici güvenli bir yer bulman (babanı tavsiye ederim, süper bir şekilde yerime bakabilir) için sana haber vermek kaydıyla. Bu arada tam kapıdan çıkarken "Anneee, anneee" diye bağırman, sızlanman ve ağlamana izin yok. Suçlu hissettirme politikası artık yemezler. Aynı zamanda çalıştığım her 2 saat için 15 dk- yemek ve 5 dk tuvalet molası alırsam çok mutlu olurum. Oldukça makul bence. Bunun dışında ihtiyaç olduğunda hastalık izni kullanmak istiyorum. Fazla değil ama kör edici bir başağrısı tutarsa (alınmayın ama büyük ihtimalle sizin sebep olduğunuz) bütün gün çalışmam gerektiğinin baskısını da taşımak istemiyorum. Yine tekrarlıyorum babanız benim yokluğumda yerimi seve seve alır ve alabilir (kendisi istediğinden ve yapabileceğinden haberdar olmayabilir, ama bana güvenin öyle). Ücretli bir pozisyon olmadığını biliyorum ama zaman zaman sizden bir manikür zamanı gibi hoş bir zaman için bir hediye sertifikası alsam çok hoş olur (tüm çok çalışmamın karşılığındaki memnunluğunuzu göstermek için).

3) İş Sorumluluklarım : İş sorumluluklarımı kabul ediyorum ve elimden geleni yapıyorum. Zaman zaman bana çok yüklenmezseniz sevinirim sadece.

4) Mahremiyet Hakkım: Şimdi sayın patronum bu çok güçlü hissetiğim ve uzun zaman önce elimden gitmiş olduğunu düşündüğüm bir hak. Şimdi özellikle banyodayken, tuvalleteyken, giyinirken tam mahremiyet rica ediyorum. Ayaklarımdan çekiştirmek, efendime söyleyim kapı kapalıyken arkasından ""anneeeee anne" diye bağırmak yok. Herşeyimi aceleyle yapıyorum. Uğradığım günlük taciz çok uygunsuz ve kaba oluyor. Artık meme istemenin de bir zamanı olmalı dimi ama.

Şu dakikadan sonra ben banyodayken içeri girmenize izin yok ki buna kapının altından parmaklarınızı sokup, "annee, anne" demeniz de dahil. Konsantre olup işimi bitirmekde zorlanıyorum.
Son olarak beni içine soktuğunuz muhteşem öğrenme imkanları için size çok teşekkür ederim. Bazen ben işimin sorumluluklarını yapamazken bile beni hiç bitmeyen gülümsemeniz, sarılmanız ve öpücüklerinizle cesaretlendirmeniz için de müteşşekirim Ela Naz Hanım.

Bu pozisyonumun bitmeyeceğini biliyorum ama birgün oturduğum yerden de emeklerimin karşılığını alacağım zamanların geleceğini umuyorum.

7 Aralık 2009 Pazartesi

Sucuk Aktivitesi

Siz nasıl sucuk yapılıyor biliyor musunuz? Ben de bilmiyordum. Biz sucuğu çok severiz. Ama çok uzun zamandır sucuklardaki renk ve tat artırıcı özellikle nitrat gibi katkı maddeleri yüzünden kesinlikle almıyoruz. Gerçek anlamıyla yılda bir kere tanıdığımız bir kasap kendi köyünde yaptığı katkısız sucuktan getiriyordu ondan alıyorduk. Onda bile ben katkısız ama etin hangi kısımları ile yapılmış acaba diye düşünmeden edemiyordum. Salam, sosis türü gıdaları zaten hiç tüketmiyoruz ama sucuk resmen aşerme kıvamında sevdiğim için cocam sağlıklı sucuk yemenin yollarını bulmaya çalışıyordu..

Sonunda bulduk. Cocamın amcası da uzun yıllar Kayseri'de yaşamış nasıl sucuk yapılır biliyor. Bir de kıyma makinesi var biz dedik yaparız bu işi.. Öncelikle sağlıklı olduğuna emin olduğunuz etin güzel kısımlarını kıyma yapıyorsunuz sonra miktarlarını benim bilmediğim oranda eti korumak için baharat, sarmısak ve tuz koyuyorsunuz. Bu eti koruyormuş. Bir de bağırsak alıcaksınız. Bu da satılıyormuş. Ama gerçek bağırsak olucak bir de plastik benzeri bir malzeme satılıyormuş, onu düşünemiyorum. Bağırsak'a da kıymayı makineden geçirerek dolduruyorsunuz. Sucuğun kuruması için uygun bir hava varmış. Hem biraz güneş olucak ama öyle bozulacağı kadar değil hem de rüzgar olucak ki astığınızda et hızla korusun. Sonra da tabii pişirerek yiyorsunuz. Tadı harika oluyor.. Bu arada benim anlattığım gibi üstünkörü yapılmıyor ben anafikrini anlattım. Korumak için eklediğiniz doğal malzemeler, rüzgar ne kadar kuruyacağı gibi detaylar çok önemli. Bir gün sucuk ekmeğe beklerim.

Neyse biz de 5 kişi cocamın ailesinin evinde bu işe giriştik.. Yukarıda sağlıklı olduğuna emin olduğumuz sucuklarımızı görüyorsunuz..
Bu yazıları da (yazı 1, yazı 2 gibi) okuduktan sonra bir daha asla marketten sucuk almamaya yemin edebilirsiniz benim gibi.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Bebeklere Fısıldayan : E.A.S.Y

Bebeklere Fısıldayan'ın Sırları kitabı'nda Hogg düzenli bir rutin öneriyor. Rutinine İngilizce harflerle E.(Eat), A(Activity), S(Sleep) ve Y(Your time) diyor. Yani sırasıyla Yemek, Aktivite, Uyku ve Sizin zamanınız. E.A.S.Y bölümünde yazanlarla ilgili sevdiğim bazı şeyler var. Bir tanesi annenin kendine ayıracak vakti olması üzerinde odaklanması. Bence bu anneler için mükemmel bir fikir. Şekerleme yap, hobilerinle ilgilen, yemek pişir, temizlik yap, bahçenle ilgilen, oku, dinlen, vs. Seni ne mutlu ediyorsa ve seni ne sen yapıyorsa onu yap. Bu bölümde başka bir sevdiğimde bir rutin oturtmanın harika nedenlerini veriyor. Eğer bir rutinin faydaları konusunda süpheliyseniz, bu bölümü okuyun derim. (sayfa 39) Aynı zamanda bir hiper programlamacı veya saat takipçisiyseniz, bu bölüm sizin için çok iyidir. Ben size ufak bir özet yazıcam. Hogg hiper programlama konusunda uyarıyor, fakat bir çok anne kendini bu tuzağa düşmüş bulur. Bu bölüm açılmanız ve herşeyi bir perspektifde tutmak için faydalıdır.

E.A.S.Y Çizelgesi
Aşağıda Hogg'un yapmış olduğu doğumdan 3 aylık olana kadar bekleyebileceklerinizin listesi var. Bakıp ilk 3 ayınızda tartabileceğiniz bir liste:
  • Beslenme. Bebeğinizin beslenmesi 25-40 dk. sürer. 3 kg ve üstündeyse beslenmelerinin arasında 2.5-3 saat dayanabilir.
  • Aktivite: Bezinin değişmesi ile birlikte 45 dk oynar. Buna tamamen katılmıyorum. Bazı bebekler beslenme ile birlikte 45 dk aktivite zamanına dayanabiliyorlar.
  • Uyku: Uykuya geçmesi 15 dk alır. Sonra 30-60 dk uyur. 2-3 haftalık bebek olduktan sonra, bebek geceleri daha uzun süreler uyumaya başlar.
  • Sen: Bir saat veya biraz daha fazla kendine ayıracak vaktin var.

Rutinin Çalışma Nedenleri

  • Herşeyin doğal olarak çalışmasında bir sıra vardır. Dünyadaki herşeyin bir işleme sırası ve kalıbı vardır. Gününüzün bir rutini vardır ve bebekde böyle sevecektir.
  • Bebekler sürprizleri sevmez.
  • E.A.S.Y. bebeğinizin herşeyin doğal düzenine alışmasını sağlar. Tabii ki E.A.S.Y Hogg'un Yemek/Uyanmak/Uyku düzeninin aynısıdır. Bebeği doyurur doyurmaz yatağına yatırmamak konusunda uyarıyor yoksa uyumak için emme'ye bağımlı olur diye. Sonra biz de genelde yemekden hemen sonra aktivite yaparız. Bu insanlar tarafından doğal olarak izlenen sıradır aslında. Çocuklarınıza aynı doğal ilerlemeyi önerin.
  • Yapı ve organizasyon ailedeki herkese bir güvenlik hissi verir. Bebek neyi bekleyeceğini bilir ve anne ve baba hayatını planlar. Aynı zamanda, başka çocuklarınız varsa işleri organize edebilirsiniz böylece büyük çocuklar gözardı edilmezler. Sadece bir bebeğiniz varken tüm dikkatinizi, ilginizi ona odaklamak kolaydır. Fakat birden çok çocuğunuz varsa, zaman ve ilginizi bölüştürmek zorundasınız. Bir rutinle bu çok daha kolaydır. İnanın bana.
  • Rutin ebeveynlere bebeklerini anlatmaya yardım eder. Bebeğiniz tahmin edilebilir rutin içindeyken, belli şeyler oluşunca anlayabiliyorsunuz artık. Yorgun bir ağlama ne zaman gelmeli anlıyabilirsiniz. Acıkma ağlamasını tanıyabilirsiniz. Bu bebeğinizin ağlamalarını tanımanıza da yardımcı olur. Bebeğinizin dilini daha çabuk öğrenmenizi sağlar.
  • E.A.S.Y. bebeğiniz için kesin ama esnek bir temel kurar.
  • Bir rutin yardımlaşmalı anne babalığı kolaylaştırır. Eğer herhangi biriniz benim gibiyse yeni bebeğinizi babayla bırakmak bile zordur. Fakat bir rutininiz olduğunda, bakan kişiye adımları öğretip bir sonraki adımı yapmasını rahatlıkla sağlayabilirsiniz. Fakat bakan herkes aynı şekilde rutine uyacak. Çocuklarınızı bakıcı ile daha rahat bırakabilirsiniz. Annem çok sık kızıma bakar. Programı bildiği için her zaman onun için kolay olmuştur. Ne bekleyeceğini ve nasıl yorumlayacağını iyi bilir. Eşimle 2 günlüğüne kayağa gittiğimizde bile programı tamamen belirli olduğundan ailem kızıma bakmakta hiç zorlanmadı. Kızım da anne ve baba ortalıkta yokken bile bir sonraki adımı bildiğinden hiç zorluk çıkarmadı. Rutin bir takım işi yapabilmek için de çok rahattır. Baba işten geldiğinde bile rutinin neresinde olduklarını bildiğinden kolayca adapte olup yardımcı olabilir.

Rutin ve Bebeğinizin Huyu
Daha önce huy hakkında yazmıştım. İşte herbir çocuk tipi ve rutinler hakkında bekleyebilecekleriniz. Bu arada bunlar sadece Hogg'un söylemleridir:

  • Melek Bebek: Kolayca adapte olur. Hastaneden gelir gelmez programa sokulabilen bir bebek biliyorum. Zor zamanları da oldu ama genelde çok kolaydır.
  • Kitap Bebek: Kolayca şekil verilebilen bir bebektir çünkü önceden tahmin edilebilir bir yapısı vardır. Bir kere önayak olursanız, fazla problem çıkarmadan takip edecektir. Ela bir kitap bebekti, ve çok kolay rutine alıştı. Ve rutinle, bir rutin olmadan yaptığından çok daha iyisini yaptı.
  • Huysuz Bebek: En kırılgan bebektir. Rutinin önceden tahmin edilebilirliğini sever. Tutarlılık bu bebekte bir anahtardır. Bir rutinde olmayan huysuz bir bebeğin anlaşılamayan ağlamaları mutlaka olur. Huysuz bir bebeğin ipuçlarının iyi takip edilemsine ihtiyacı vardır doğru zamanda yatağa yatırılmalıdır. Ela bir huysuz bebek olmamasına rağmen eğer yatırılması gereken zamanda yatırılmazsa çok arıza çıkarabilen bir bebektir. Fazla yorulduğu için çok enerjikleşip uyumayı da reddeder. Normalde hiç uğraşmadığımız halde bu zamanlar çok uzun zaman onu uyutmak için uğraşmak zorunda kalırız.
  • Hareketli Bebek: Programa karşı koyabilen veya rutin esneme gösterirse rahatlıkla değiştirmeye meyilli bir bebektir. Eğer kendisi için uygun olmayan birşey yapıyorsanız bunu size hemen anlatır. Sakinleşmesi ve uykuda kalması en zor bebektir.
  • Nazlı Bebek: Önce kolay kabul etmez görünebilir ama rutine başladığınızda daha mutlu olacaktır.

Rutini Oturtmak

  • Önce hepsini yazın. Log tutun. Bebeğiniz ne zaman besleniyor, ne kadar besleniyor, ne kadar sürüyor, dışkı hareketleri, ıslak bezleri, yapılan aktiviteler, banyo zamanları, ne kadar uyudu, siz kendi zamanınızda ne yaptınız ve iç yorumlarınızı da ekleyerek not tutun.
  • Bebeğinizi bir insan olarak tanıyın ve olduğu gibi kabul edin. Olmasını istediğiniz bebek olması için çalışmayın. Daha önce bebeğinizi tanıyın ve çocuğunuzun kişiliğini tanımak konularında yazmıştım.
  • Sakin olun. E.A.S.Y. Bebekleri tatlı, basit ve yavaş hareketler severler. Hareketlerinizi onun hızına ayarlayın.
  • Tutarlı bir program yapın. Daha sonra bununla ilgili de bir yazı yazacağım.

3 Aralık 2009 Perşembe

2018'den Diyaloglar

Bayramda Ela, 82 yaşındaki dedemle

2018'de
Ela
: Babam yerine bugün beni okula sen bırakabilirmisin anne?
Ben: Bugün bırakamam fakat yarın bırakacağım.
Ela: Bugün yarın mı?
Ben: Hayır, bugün bugün ve yarın da yarın. Bugün Pazar, yarın Pazartesi.
Ela: Yani dün ne zamandı?
Ben: Dün Cumartesiydi. Dün bir önceki gündü, bugün içinde olduğumuz gün, yarın da ertesi gün canım.
Ela: Yani... eğer bugün yarın değilse yılbaşının ne zaman olduğunu nasıl bilicem?
Ben: NE? Yılbaşı mı? Ne zaman yılbaşı olayına geldik?
Ela: Hayır, Olaydan bahsetmiyorum. Yılbaşından bahsediyorum.. ki yarın veya sonraki gün mü, ki o da dündü, değil mi? Tamam o zaman ne zaman tek boynuzlu atlar burda olucak onu söyle.
Ben: BU GEZEGENDEN MİSİN ACABA?!! NEDEN BAHSEDİYORSUN?

Hikayeden çıkarılan ders:
Bunun gibi dialoglar sadece kafanızı şiddetlice duvara vurmanızı sağlar. Hiç iyi bir tarafı yoktur ve çocuğunuz ilk soruyu sorduğunda olduğundan daha çok kafanız karışmış olarak sona erer.
====================
Ela: Anne, yazarken neden aynı zamanda konuşuyorsun?
Ben: Öylemi? Nasıl yani?
Ela: Yazıyorsun ama aynı zamanda konuşur gibi ağzını oynatıyorsun. Sanki fısıldıyor gibi.
Ben: Yaptığımın farkında bile değilim.
Ela: Valla, yapıyorsun... neden yapıyorsun?
Ben: Seni gıcık etmek için. Hayattaki hedefim bu. Seni gıcık etmek.
Ela: Valla başarılı oluyorsun.. Mutlu musun şimdi?

Hikayenin anafikri
: Armut dibine düşermişi çok hızlı bir şekilde öğreneceksiniz.

Bunlar da 2009'dan ve çok yakın zamanlardan

Ben: Hey, Canım, Markete gittiğimizde daha fazla kağıt havlu almamız gerek.
Coca: ......
Ben: Beni duydun mu?
Coca: Evet
(5 dakika sonra) Coca: Hey tatlım, markete gittiğimizde daha fazla kağıt havlu almamız gerek.
Ben: Aman Tanrım, Bunu 5 dk önce söyledim sen de bana duyduğunu söyledin.
Coca: Öyle mi dedim?

=====================================

Ben: Hayatım aşı olmayalım, Ela'ya da yaptırmak istemiyorum. Şuraya gitmek istemiyorum, buraya da gitmek istemiyorum.
Coca: Tamam canım nasıl istersen.
Ben:
Canım biz bu çocuğu koruyamayız. Acaba aşı yaptırsak mı? Hatta sen de yaptırmalısın onu korumak için.
Coca: Olur canım yaptıralım..
Ben: Canım ya içinde ayı çişi varmış ben vazgeçtim Ela'ya yaptırmayalım. Korumaya çalışırız. Ama sana çişden birşey olmaz sen yaptır bence.
Coca:
Tamam yaptırmayalım.
Ben: Yok yok yaptıralım kimin değdiği belli olmuyor kıza.. Ay ama bak yaptıran bir çocuk da yengeç gibi yürümeye başlamış yaptırmayalım.. Ama ya hasta olur da yaptıralım. Ama içim rahat etmiyor yaptırmayalım. Yaptıralım.. yaptırmayalım.. Yaptırmasak da biz yaptırsak ben antikorları ağzına tükürsem..
Coca: Ebeninki Esra.. Yeter artık... Şu dakikadan itibaren hiçbir kuvvet ne bana ne Ela'ya aşı yaptıramaz.. Geçirirsek geçiririz.. Ne bu be.
Ben: Ben gidip kendim yaptırayım o zaman.. Antikor kusarım
Coca: Ne b.k yersen ye.

1 Aralık 2009 Salı

Ela ile Kaotik Günümüz

Yukardaki fotoğraflar Ela'nın çektiği ilk fotoğraflar. O gün hava çok güzeldi ve bizim için çok hoş başladı. Coca bizi 3 4 km uzaktaki parka bırakıp gitti. Planım parkta oynaması, sonra da eve kadar gezerek gelmemiz ve çok yorulmuş olacağı için hemen uyuması idi. 16 aylık bir veletle herşey planlandığı gibi gitmiyor..

Önce gerçekten parkda oynadık. Banka oturup fotoğraflar çektik. Sonra az trafik alan bir bölgesinden o ağaca bakıp bu köpeke laf atarak biraz dolaştık. Bir süre sonra Ela kendisini bana taşıtmaya başladı zaman zaman. İşte o sıralarda bu kadar yolun bu çocuk için fazla olduğunu anladım ve bir daha asla bebek arabası olmadan çıkmamaya karar verdim. Ama daha yolun yarısındaydık ben indiriyorum o tekrar kucağıma çıkıyor. Sonra sitelerin içindeyken en son " Annee Anneee" diye yere oturdu demek çok yorulmuş. Bazen çok salak olabiliyorum. Sonraa kucağıma aldım ve pıt diye kafayı koydu ve uyudu:)

Haydaa etrafda bank yok, heryer villa bulunduğum yer sitenin içi taksi geçmez ana yola kadar ela boynumda asılı yürüdüm.. Ama güneş de çıktı. Çocuğu biryere bırakıp üstümdekini çıkarmam da mümkün değil.. İyice yapıştık terliyorum. Ana yolda yürümeye devam ediyorum ama herzaman fıldır fıldır taksi bir tane taksi geçmiyor. Ela'yı pozisyondan pozisyona sokuyorum ama sırt çantamdaki telefonuma ulaşmam mümkün değil. Kızı düşürmem lazım. Telefona ulaşabilsem taksi çağırıcam. Bizim sitenin girişine kadar geldim.. 1 km yürüdüm yani. Şimdi sitenin içine girdiğimde taksi bulma umudum hiç yok.. Sonuçta eve kadar 1 km daha yürüdüm. Sırtım, kollarım, bacaklarımda hal kalmadı. Kendimden geçtim, Ela da nasıl mışıl mışıl uyuyor anlatamam sanki saray döşeğinde yatıyor. Ela'yı nasıl bir pozisyona sokup anahtarımı çantamdan çıkardığımı çizsem bile beceremem. Yukarı çıktım tamam oh geldim diyorum. Allahım bu sefer de anahtar girmiyor, tek elimi kullandığım için elim de terlemiş itemiyorum. Bir komşum kapısını açtı o da denedi yine anahtar girmiyor. Ela'yı onun kucağına verdim hanfendi tınmadı nasıl yorulmuşsa. Öcünü iyi aldı benden. Sonra ben de açamadım ve komşuya girip Ela'yı yatırdık da elimi yıkayıp kurulayıp yarım saat bi kahve ile dinlendikten sonra evimize girebildik.

Siz siz olun bu yaşda bir bebeğe güvenip birşey yapmayın ya sizin arabanız ya onun bebek arabası yanınızda olsun. Neyse ben çok ders çıkardım. Size de deneyim olsun.
---------------------------------------------------------------
Uzaydan izleyince izimiz nokta gibi olan bir bayram geçirdik.. Ama babamız yanımızda çok keyifliydi. Herkese iyi bayramlar.

27 Kasım 2009 Cuma

Montessori'nin Duyarlılık Dönemleri

Aşağıdaki yazı Montessori'nin yazdığı kurallar çerçevesinde "duyarlılık dönemleri"'ni anlatıyor. Çocukların büyürken geçtikleri dönemleri bilmek ve çocukları öğrenmek için okumanızı öneririm. Montessori kitaplarından çevirdiğim bir yazı oldu. Çok faydalı olacağına inanıyorum..

Sıralı Bir Büyüme
Emici bir akılla doğarak küçük çocuk, o anki çevresinde olan biten şeylerin çoğunu zihniyle emer. Ama çocuğun aklı olduğunu söylemek bir bebeğin nasıl bunu kullanarak tüm insan karakteristiklerini geliştirdiğini anlatmak için yetersizdir. Açıkça çocuk, emici aklın aldığı herşeyi bir video veya ses kayıt eder gibi kaydedip oluşturmaz. Emici aklın nasıl kültürün süregelen etkilerini kendine o kültürde yer açacak bir bilgiye dönüştürdüğünü sormamız gerekir.

Montessori'nin cevabı şöyle idi: Çocuğun emici aklı gerçekten etkileri toplar fakat aynı zamanda bunları işler, kategorize eder ve filtreleyerek tercüme eder, sonra da entellektüel yapının içine oturtur. Aynı zamanda bu yapının statik olmadığını fakat çocuk büyüdükçe değişip, açıldığını da söylemiştir. Her çocuğun entellektüel gelişimini farklı yapan şey, bu yapının her açıldığı fazda emici aklın maruz kaldığı değişik deneyimleridir.

Yani emici aklın ilk fazı bilinçsiz olsa da, yönetilmemiş değildir. (Emici aklın fazları için "Absorbent Mind" yazısına bakabilirsiniz.) 3 yaş civarında başlayan, 2. fazla birlikte yapının gelişimsel işi çocuğa belli deneyimlerde ilgiyi bilinçli olarak göstermesi için yeterli zihin melekelerini yeterince geliştirmesidir. Yani 3 yaştan 6 yaşa kadar, çocuk çevreden gelen ve 0'dan 3 yaşa kadar yaratılan temel yetenekleri arıtmak ve birleştirmek için ihtiyacı olan uyaranların tipleri için ayrı tercihler hisseder ve gösterir.

Bu basit bir benzerlik kullanımı ile izah edilebilir. Ev inşaasını düşünün. Ev yapmak için gerekli materyalleri biraraya toplamanız yetmez. Elinizde sadece tuğla, ahşap, metal ve cam yığını olur. Bir ev yapmak için 3 şeye ihtiyaç vardır. Önce, bitmiş evin ayrıntılı bir yapısal projesi, ikinci olarak bir yapı programı ki bize önce temel atılır desin, sonra iskelet, sonra su tesisatı, dış duvarlar, elektrik işi ve böyle gider; ve son olarak da yeterli emek ve ev için gerekli materyaller. Fakat evi yaparken yapanların artık projeye ve programa ihtiyaç duymadıkları bir zaman gelir. Evin kendisi belirgin bir şekil almaya başlar ve yapanlara sırada neyin olduğu kendini belli eder.

Doğa çaresiz bir bebekten bir insan oluştururken, projesi kendi içinde yatan kalıtımla gelmiş entellektüel yapı, yapı programı, zamanla bu yapının açılarak tanımlanması ve emek ve materyaller ise emici akıl tarafından alınan deneyimler ve etkilerdir. Eğer işler yolunda ise, doğa çocuğun isteğini uyandırıp egzersiz yaptırarak bir sonraki adımın yapılacağını garanti eder.

Montessori; çocukları izlediği uzun yıllarda, "yapısal program"la ilgili çok genel bir özet çıkarma imkanı buldu ki bu, hayatının ilk 6 yılındaki çeşitli noktalarda ne gibi melekeler geliştirdiğini anlatır. Gelişimin bu zor düzeninden yarar sağlayabilecek ne gibi deneyimler ve aktiviteler olduğunu not ederek daha büyük çocuklara da uygulanabilecek fikirler çıkarmıştır. Küçük çocuklarda olan gizli yapı işinin genel düzeni, uyarıların belirli kategorilerine tavsiye edilen özel duyarlılıklardır. Montessori bu geçici duyarlılıklara "duyarlılık dönemleri" der.

Montessori " duyarlılık dönemleri"nin 6 tanesini çıkarmıştır.
İlki, duyumsal algının gelişimi için olan duyarlılık dönemidir, doğumda başlar ve 5 yaşına kadar sürer. Bu dönemde, çocuk tüm duyu organlarını mümkün olduğunca çalıştırma ihtiyacındadır. Birçok küçük çocukda oluşan büyük ölçüde hayal kırıklığı çoğunlukla ailelerin hiçbirşeye dokunmamalarına dair yaptıkları sürekli uyarılardan ve plastikleştirilmiş, kokularla dolu ve yüksek derecede korumalı çevreden kaynaklanmaktadır.

Dil için olan 2. duyarlılık dönemi, 3 aylıkdan önce başlamaz fakat bu da 5-5.5 yaşına kadar sürer. Montessori'nin ayrıntıyla izini sürdüğü bu duyarlılık döneminin birçok seviyesi, insan sesi ve konuşan insan ağzının görüntüsünü içerir. Bebeğin duyduğu konuşan sesleri taklit etmeye çalışacağı açık gibi görünür. Fakat bebek, mutfak sesleri, köpek havlamaları ve müzik melodileri gibi sesleri de duyar. Bu seslerin taklit edilmemesi veya çocuğun iletişim davranışlarına adapte olmaması gerçeği, bebeğin çevresindeki çeşitli seslerden insan sesini ayırıp sadece onu seçebildiği ve özel bir duyarlılığı olduğu teorisini desteklemektedir.

Düzen için olan duyarlılık dönemi genelde 1 yaşında başlar, 2 yaşında zirve yapar ve 3 yaşında yatışır. Bu duyarlılık çok nadir anne-baba tarafından fark edilir ve muhtemelen 2 yaş sendromu ile birleşmiş olan yatıştırılamaz ağlama & uzun huysuzlukların nedenidir.
Etkileşimler ve deneyimler düzenli kalıplara yerleşir ki bunlar çocuğun yeni çıkan dünya gözünün temelini oluşturur. Gündelik deneyim düzeni sabitse, bu; çocuğun farkettiği kalıpların temellerindeki hayat anlayışını oluşturmasına izin verir. Dışarıdaki düzen, düzenin içerideki duyularının çocuk gelişimini kolaylaştırdığı görülür.

Bu demek oluyor ki eğer çevresindeki dünya, kalıpları ve tüm düzenlemeleri ile sabit olursa 1 ve 2 yaşındaki bir çocuk çok mutlu olacak ve bundan büyük yarar sağlayacaktır. Dışarıdaki düzen; mobilya, oyuncaklar ve kıyafet gibi çoğu materyal objenin günbegün aynı yerde saklanması; nerde ve ne zaman yemeklerin yendiği, nasıl ve ne zaman ailedeki günlük işlerin yapıldığı ve ne zaman aile fertlerinin gelip gittiği ve çocuğun nasıl tutulup kaldırıldığı, nasıl beslendiği ve nasıl banyo yaptırıldığı gibi çocukla ilgili işlerin nasıl yapıldığı v.b günlük rutinleri takip etmek gibi sabit şeyleri içerir.

2 yaşındaki bir çocuk hiçbir sebep yokken üzgün görünüyorsa bu büyük oranda bir küçük sabit şey hayatında değiştirilmiş olduğu içindir - öyle küçük birşey ki muhtemelen ebeveyn için tamamen önemsiz fakat çocuğun hayatının nasıl idare edildiği anlayışındaki tutarlılığın hayati önem taşımasıdır. Küçük çocuğun çevresinde bir düzen değişikliği gerekliyse, empati kurulması, destekleyici olmalı ve değişmeyen şeyler vurgulanmalıdır.

Tam 2 yaş civarında olan açık ve çok önemli bir duyarlılık dönemi ise "küçük detay" duyarlılık dönemidir. Şimdi duyumsal algı, dil ve düzen duyarlılıklarının; açılan içsel yapının, emici aklın kombinasyonu ile insan idrakına yardım ettiğini görmek biraz daha kolaydır. Fakat "küçük detay"'a geçici duyarlılık'ın yaratıcı değeri çok açık değildir.

Öncelikle Montessori "küçük detay" diyerek ne demek istedi?
Bu duyarlılık döneminde, çocuk; örneğin aşağıdaki şehrin nefes kesici manzarasını kapatan bir patikada sizinle birlikte yürüyecektir. Çocuk hevesle detaylara yönelecektir. Örneğin kucağınızda 2 yaşında bir çocukla, siz hayvanat bahçesinin görüntüleriyle bezeli büyük renkli bir resimli kitabın sayfalarına göz atıyorsunuz ve her sayfadaki hayvanları isimlendiriyorsunuz. Fakat kükreyen turuncu kaplan hakkında soru sormak yerine çocuğunuz sayfanın en alt sol köşesinde çizilmiş küçücük kızın kaplana uzattığı "lolipop" u kastederek "loli" diye soru soracaktır.

Neden çocuk bu belirgin olmayan detaylarla kafasını meşgul ediyor?


Kurgu dedektif Sherlock Holmes'u düşünün. Holmes her zaman iki nedenden dolayı çok akıllıdır: Önce ne kadar belirgin görünürse görünsün her kanıta aynı önemi verirdi ve 2. olarak bir kerede bir spesifik probleme çok derin konsantrasyon gösterecek özel bir yeteneği vardı. Sherlock'un arkadaşı Watson sadece çok belirgin ipuçları ile ilgilenir ve her zaman tüm gizemi bir anda cevaplanmayan bir sürü soruyla çözmeye çalışırdı. Sherlock Holmes hikayeleri insan zekasının 2 hayati bileşenine parmak basar: Durumun anlamı her zaman en belirgin fenomende bulunmadığından tüm fenomenleri içermek için gözlemin tüm güçlerini genişletmeye yeteneğimiz olmalı ve 2.si spesifik problemler üstündeki entellektüel güçlerimize konsantre olabilmeliyiz. Erken gelişme için bu çok önemlidir ki, çocuk emici akıla müsait gözlem alanını genişletmektedir. Bu "küçük detay"'ın duyarlı döneminin amacı, çocuğun dikkati üstünden zihnin kontrolünü uyandırmaktır. Küçük detay'a duyarlılık en küçük objelere, ayrılmış parçalara, kısık seslere, saklanmış köşelere yani daha önce en parlak, en büyük, en hızlı hareket eden veya en gürültülü objeler tarafından gölgede kalmış tüm fenomenlere çocuğu çeker. Aynı zamanda bir çocuk küçük birşeye çekildiğinde; duyarlılık, tüm diğerlerini dışarıda bırakır ve o bir küçük uyaran üzerinde odaklanma yeteneğini besleyen uzatılmış bir dönem için çocuğun ilgisini üstünde tutar.

Bu duyarlılık dönemi işini bitirirken yaklaşık 2.5 yaşlarında, çocuk "hareketin koordinasyonu" için bir duyarlılık dönemine girer ve bu yaklaşık 4 yaşına kadar sürer. Hareketin koordinasyonu vücudu isteyerek kontrol noktasına getirmektir. Kendi isteğiyle kendi parmaklarını, ellerini, bacaklarını, ayağını, ağzını v.s kullanabilme yeteneği.
Bu; bu yaştaki bir çocuğun daha kolayca kompleks fiziksel yeteneklerini kazandığı anlamına gelmez. Başka bir deyişle bir prima balerin veya viyolin virtüözü olmak için ideal yaş olmak zorunda değildir. "Hareketin koordinasyonu" için bir duyarlılık dönemine sahip olmak demek sadece büyük ve belirli kontrol kazanmanın gerekliliği için hareketleri yapmak ve tekrar etmeye bir iradedışı eğilimi olmak demektir. Örneğin, 3 yaşlarında bir çocuk ellerini yıkamayı sever ama bunu temizleme işlemi için değil, musluk açmak, kaygan sabunu tutmak, köpük çıkarmak için oğuşturmak, durulamak ve parmakları kurutmak gibi manipülatif yetenekleri içeren işleri yapabildiği için sever. Buna kontrast olarak, 4 yaş ve üstü daha büyük çocuklar ellerini sadece temizlemek için yıkarlar (eğer yaptırabilirseniz). Bu duyarlılık döneminin önemi çocuğun açılan en büyük faydayı sağlamak için bilinçlice seçilen sürekli aktivitelere fiziksel yeterlilik kazanmasına yardım etmesidir.

Emici aklın hayatındaki son duyarlılık dönemi "sosyal ilişkiler"e duyarlılıktır ki bu 2.5 yaş civarı başlar 5 yaşa kadar sürer. Bu, çocuğun 6 yaş sonrası entellektüel gelişimine yönelmesine yardım eder. Bu duyarlılık döneminde küçük çocuk, başkalarının hisleri ve aksiyonları üzerindeki davranışının etkisine özel ilgi gösterir ve nasıl davranışının bir grup çocuğun hassasiyeti ve yargıları tarafından etkilendiğini görür.
3 yaş altı olanlar yalnız ve sadece yanyana oynayabilirken, bu duyarlılık döneminin işi tanınabilir yakınlıkların ve arkadaşlıkların gelişmesine, beraber oyun oynanabilmesine ve yaramazlıkların planlı olarak ortaya çıkmaya başlamasına olanak tanır. 2.5-5 yaş arası çocuk aynı zamanda sosyal ilişkilerin temel kurallarını yaşam biçimi, yemek zamanı gelenekleri, nazik hareketler ve başkaları için düşüncelilik göstermek gibi faaliyetlerle hazır olarak emer ve bunlara ilgi gösterir.

24 Kasım 2009 Salı

Deli miyim Ben?

Neden Ela olayım

Naz olmak varken

Neden yerimde yatayım?

Sandalye ile Masa arası dururken?

Neden kaydıraka çıkayım?


Onca yüksek duvar dururken?

Neden oyuncaklarla oynayayım?

Elektrik prizleri dururken?


Neden salata yiyeyim?


Deniz gözlüğünün plastik kenarı dururken?

Deli miyim ben?

Çocuklar... Hayatın en büyük gizemlerinden biri.