30 Temmuz 2010 Cuma

Asansör

Dün bir asansöre binip gideceğim 4.katın düğmesine bastım. Kapılar kapanırken, bir adam kapıyı durdurdu ve bir elinde gazetesi bir elinde bir kahve ile içeri girdi. Asansörün kapıları kapandı ve yükselmeye başladık.

"İyi misin?" diye sordu adam birden. Adama kafam karışmış şekilde baktım. Heryer gibi son zamanlarda sokaklarda arkadaşça davranıp hal hatır soran insanlarla karşılaşmıyorsun.

Aynı zamanda bu adamın neden benim iyi olmayacağımı düşündüğünü de anlayamamıştım - kötü mü görünüyordum? Dün gece birşey izlemekle meşgulken geç yatmıştım fakat gözlerimin altındaki torbaların yabancıları meraklandıracak kadar rahatsız edici olduğunu düşünmüyordum.

"İyiyim," dedim asansörün numaralarına bakarak.

Cevap vermedi. Ne yani, soruyor ve cevabını bile merak etmiyor mu? Tipik erkek işte.

Kapılar 4. katta açıldı, ve adam yana kayarak bana yol verdi, işte o zaman kulağında bir Bluetooth gördüm:)

Evet, bu açıklıyor.

------------
Gebeliğin son zamanlarında olduğum anlaşılıyor. Dün coca da bana "o filmi izleme bence nasılsa anlamayacaksın" dedi. Haklı. Geçen sefer de doğumdan 7 ay sonra falan izlediğim dizileri anlamaya başladığımda aslında algılarımın yeni açıldığını o sene izlediğim hiçbirşeyi tam anlamadığımı farkettim. Coca sonra dedi ki "sen eğlenceli şeyler izle". :)

28 Temmuz 2010 Çarşamba

32 Haftalık Gebeyim

  1. 2 aydan az kaldı!
  2. Uyku sorun olmaya başladı. Listemde bir numaraya oturdu çünkü bugün hem baldırımda hem kalçamda aynı anda bir krampla uyandım ve ne yapıcağımız bilemedim bir süre.
  3. İki tarafa da yatabiliyorum, hatta hala düz bile yatabiliyorum. Ve buna kendim bile şaşırıyorum. Birinci hamileliğimde 5 yastıkla yatan bir insan olarak şu anki durum beni çok şaşırtıyor. Amaa eğer gecenin bir yarısı kalkarsam yeni bir pozisyon almak istersem önce ayaklarımı sallandırıp aşağı iniyorum sonra yeni pozisyon için ayarlama yapıp tekrar yatıyorum. Uyku bile yorucu bir iş oldu.
  4. Yatmadan önce okuduğumda oturuyorum. Kollarımı başımın üstünde dinlendiriyorum. Bu da göğüslerimin ağırlığını karnımın üstünden 10 güzel dakika kaldırmamı sağlıyor.
  5. Son randevuda doktor çok sakin olduğumu söyledi. Göbeğim büyüdükçe daha az sakin hissediyorum. Bebek büyüyor ama çıkış yolu büyümüyor.
  6. Bu son 2 ayı benimsiyorum. Haftalardır çok konforlu değilim fakat bebeğimle bu şekilde birlikte olmak için bu son şansım, umursamıyorum. Ve bir şekilde tekme tokatları mesaneme bile olsa çok çok güzel. Bu kayıt altına alınamıyor işte tek başına yaşadığım bir deneyim ve harika hissettiriyor.
  7. Daha sık, daha küçük yemekler yiyorum. Karnım dolu olduğunda, daha da rahatsız hissediyorum.
  8. Birkaç hafta önce, bir gecede üç kere bebeğin hareketleri ile uyandım ve coca horluyordu. Bu geleceğin bir provası mı acaba?
  9. Kendimle ilgili işleri yardım alarak yapmaya başladım. Bu biraz sinirimi bozuyor. Eğer ayakkabım bağlanamazsa başkası bağlıycak, bacaklarımı kendim yıkayamıyorum, Ela'yı artık kucağıma alamıyorum. Bunun gittikçe artacak olması da cabası, ama çok şükür ayaklarım bu sefer şişmedi o görüntü geçen sefer çok sinirimi bozuyordu. Bakalım son 1.5 ayda bu durum değişecek mi?
  10. Eğer bu yazılarda özellikle birşeyler sakladığımı düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Bir gebenin vücudunda olup biten çok şey oluyor, bazılarını cocaya bile söylemiyorum.
  11. Çok şanslı hissediyorum. Bu hamileliğimde hiçbir büyük problem yaşamadım ve bebek de sağlıklı.
  12. Pedikür yaptırdığımda masaj da yapıyorlar. Sizi tanımayan insanlar hamile insanlara çok iyi davranıyor.
  13. Göbeğimin üstünde dalgalanmalar oluyor ve bunlar dışardan bile belli oluyor. Babası dokunduğunda hemen tepki veriyor, kungu fu ile cevap veriyor. Bu bebek çok güçlü. Dün gece ben uyurken bile babası onunla iletişim kurmuş.
  14. Bebeğin bayram tatilinde doğma ihtimali beni ürkütüyor. Herkes tatile gidebilir ama lütfen doktorum gitmesin. Başbaşa bile olabiliriz farketmez.
  15. Hala iyi hissediyorum ve buna çok şaşırıyorum. Hala enerjikim, arabamı kendim kullanıyorum, ağır hissetmiyorum, ayaklarım şiş değil.
  16. Toplam 5 kilo aldım. Başta verdiğim 3 kiloyla birlikte +2'deyim. Umudum en fazla 7.5 kg'la bu işi bitirebilmek. Bebek 2 kiloya yaklaştı. Cuma kontrolüm var belki de 2 kg olmuştur.
  17. Fazlasıyla hamileyim. Karnım yine çok çok büyüdü. Yakında resim koyucam.
  18. Çok sıcak, yazı pek sevmezdim, bu sene nefret ettim. Serin bir yayla varsa ışınlanmak istiyorum.

27 Temmuz 2010 Salı

Duru'nun 2. Yaş Günü

Tatiller, bizim yoğunluğumuz, yaz sezonu derken uzun zamandır çocuklar biraraya gelemiyordu. Biz de tabii ki. Tatilden dönmemizle Duru'nun doğum günü de gelince kendimizi Duru'nun doğum günü partisinde bulduk. Anneler, babalar ve çocuklar biz bize bir akşamüstü geçirdik.
Tabii ki çocuklar daha çok eğlendi. Bir adet kamyonu 6 çocuk paylaşamadı ve her kombinasyonla kamyonun tepesine çıktılar desem yeridir. Nerdeyse bir senedir bu çocukları biraraya getiriyoruz ve artık oyun grubumuzdaki tüm çocuklar 2 yaşlarını doldurdular. İnanılmaz bir hızla büyüyorlar ve artık onların oyunlarını seyretmek daha eğlenceli hale geldi. Çünkü artık konuşuyorlar, savunuyorlar, tepki gösteriyorlar. Çok tatlı birer küçük birey haline geldiler.

Biz de birbirimizi özlemişiz tabii ki. Sanırım biz onlardan daha çok buluşmak istiyoruz. Çünkü artık bu küçük canavarlara vakit geçirtmek gittikçe zor olmaya başladı. Çok güzel bir gündü. Teşekkürler Bige & Arda. İyi ki Duru'yu yapmışsınız, Ela'nın arkadaşı olmuş.


Not: Bugün hava inanılmaz sıcak bugünü atlatabilirsem, bu yazı da geçiririm herhalde.. Herkese bu sıcakda kolaylıklar, en çok da bana..:)

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Ağaç, Tulumba, Kuaför

Bu fotoğrafları kullanmakda aslında biraz geç kaldım. Ama yerleşme, Ela ve iş arasında süregelen yoğun tempom yüzünden herşeyi gecikmeli yapıyorum şu sıra. Bu fotoğraflar Antalya'dan dönerken yolda çekildi. Ela kızımızın gözünün daha da yükseklerde bıraksak ve bir mekanizma olsa gökyüzünde olduğunu gösteriyor. Bir mola yerinde oraya kadar araba koltuğunda nasıl oturduğuna bizim bile şaşırdığımız küçük kız ağaca tırmanmayla biriken enerjisini attı. Siz ilk ağaca tırmandığınızda kaç yaşındaydınız?

Aynı yerdeki tulumba da çok ilgimizi çekti. Olanca kuvvetini suyu çıkarmak için uğraştı. Çok gayretli. Altta da ilk saç kestirme maceramız. Aslında sadece önlerini kestirdik ama ben o koltuğa oturup durucağını hiç düşünmezdim. Gıkını çıkarmadı. Bi de "amca beni güzelleştir" dedi. Konu güzellik olunca uslu duracağa benziyor. Aksini iddia etmek boş, genlerimize işlemiş işte.

23 Temmuz 2010 Cuma

Çocuklara Vurmak

Hayır, şaplak disiplin değil çocuklara tacizdir, şiddettir. Çocuğu tüm hayatı boyunca yaralayan bir taciz.

Çocuğa Şaplak Atmak

Şaplak atmak şiddettir ve aynı zamanda bir taciz şeklidir. Çocuğunuza şiddetin normal olduğu fikrini verir. Çocuğa bir disiplin sağlamak için çeşitli yollar vardır ve şaplak bunlardan biri olmamalıdır.

Peki Neden?
  • Çocuğa şaplak attığımızda, vurduğumuzda bu çocuğun iyiliği için değil öfke ve hüsranımızı dışavurmak içindir.
  • Ebeveyn olarak biz bir güç hissederiz. Onların iyiliği için diyebiliriz ama çocuklarımızı taciz ediyoruz ve öğretme ve sevgiyi, acı ve reddetme ile karıştırıyoruz.
  • Hızlı bir çaplakdan daha uzun sürse de bir çocuğa anlatarak öğretmek daha sağlıklıdır.
  • Gelecekte, şaplak yüzünden, çocuğunuz şiddet davranışları yönünden sınırsız davranışlar gösterebilir.
  • Çocuklar disiplin ve kontrol ile değil korkuları ile büyüyecekler.
Biz anne babalar olarak çocuklarımızı sakinleştiririz. Ne yaparsak veya söylersek, çocuklarımızın büyüyüp öğrenme şeklini etkileyecektir. Eğer dolaylı olarak vurmanın normal olduğunu söylersek ve vurarak istediğimizi aldığımızı gösterirsek, çocuğunuz muhtemelen gelecekte aynısını yapacaktır. Sabır bazen edinilen zor bir erdem olsa da, işler kontrolümüzden çıktığında durup sakinleşene kadar nefes almamız çok önemlidir. Sakinleşene kadar başka bir odaya gitmek en iyisidir. Bu çocuğunuza kişisel kontrolü ve doğru disiplini öğretecektir. Bu sözleri bitirmek için aşağıya yazdığım şiiri İngilizce'den çevirdim umarım anlam kaymaları olmaz:

ÇOCUKLAR NE YAŞARSA ONU ÖĞRENİR
Bir çocuk ELEŞTRİ ile yaşarsa,
Kınamayı öğrenir.

Bir çocuk DÜŞMANLIK ile yaşarsa,
Savaşmayı öğrenir.

Bir çocuk ALAY ile yaşarsa,
Utangaç olmayı öğrenir.

Bir çocuk UTANÇ ile yaşarsa,
Suçlu hissetmeyi öğrenir.

Bir çocuk tolerans ile yaşarsa,
Sabırlı olmayı öğrenir.

Bir çocuk cesaretlendirme ile yaşarsa,
Özgüveni öğrenir.

Bir çocuk tarafsızlık ile yaşarsa,
Adaleti öğrenir.

Bir çocuk güvenlik ile yaşarsa,
İnançlı olmayı öğrenir.

Bir çocuk onay ile yaşarsa,
Kendini sevmeyi öğrenir.

Bir çocuk kabul ediliş ve dostlukla yaşarsa,
Bu dünyada sevgi bulmayı öğrenir.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

İnsanlık

Kendi içimde insanlar veya insanlık için büyüyen bir hoşnutsuzluk var.

Çok kolay yalan söylüyorlar. Vefasızlar. Sahtekarlığa korkutucu bir eğilim var. Finansal, duygusal veya fiziksel olarak en çok veren insana iyi davranmak gibi bir eğilim var. Benciller, çok gaddar olabiliyorlar ve onlar için kullanışlı olduğunuz sürece sizi hayatlarında tutuyorlar.

Güvenin kalpsizce kırıldığını ve sevginin boşlukta mücadele ettiğini gördüm. Evli değilken apartmanımızda bir kadının ailedeki bir erkeğe karşı geldi diye şamar yediğini gördüm. Ve daha nicelerini duydum. İnsanın kendisinden daha çok insanlık dışı başka ne var?

Ama insanlar iyilik de saçıyor. Hayır kurumları, sosyal yardım grupları, hayvan hakları dernekleri. Fakat bunların çoğu bu işkenceden geçip başkalarına bunun olmasına izin vermemeye yeminli insanlar tarafından başlatılmıyor mu? Sadece sosyal doğamızdan gelerek başka birine yardım edemeyecek kadar empatiden yoksun muyuz? Neden bir şanssızlığın bizi başka birinin acısına yakınlaştırmasını beklemek zorundayız?

Hayvanlık insanlığın doğasında olmasına rağmen bazen hayvanların kendi doğalarına, biz kendimize insan diyen ve sosyalleşmiş olduğunu belirten insanlardan, daha doğru ve adaletli davrandığını düşünüyorum.
--------------------------------------------------------
Antalya'da aynı garaj kapısını kullandığımız komşumuz defalarca garaj kapısı çok ağır annemin kolları rahatsız ben de hamileyim "lütfen garaj kapısını biz gidene kadar kapatmayın, arkaya ferrari mi parkediyoruz, açamıyoruz, çok zorlanıyoruz" dememize rağmen 1. günün sonunda yine garaj kapısını kapatmaya devam ettiler. Bir gün kendilerini yakaladığımda sordum. "Çocuklar arka bahçeye giriyor" dediler. " Ne varki dedim girsinler, çocuklar nerde oynayacaklar." Kıytırık Toyota marka arabalarının çizildiğini söylediler. "Çizmez çocuklar, bakın bir bebeğimiz var, annem de rahatsız ben de" diye yine rica ettim. Suratıma bön bön baktı kadın. Üstelik apartmanın girişine yazı astım, benle soğuk savaş yapar gibi kapıyı kapatmaya devam etti. Yazıyı da söküp atmış. Bununla da yetinmedi arka bahçedeki hortum için çalışmıyor demesine rağmen çalıştırdığını gördüm. Muhtemelen üzerine zimmetliymiş gibi başkasının çalıştırmasını istemiyordu. Şimdi bu davranışlar hangi insanlığa sığar söyler misiniz. Hangi insan evladı başka insanların zorluk çekmesinden, başka insanların mağduriyetinden bu kadar zevk alır. Görmediği sevgiye mi, hoşgörüye mi bağlamak lazım bilemiyorum. Bugün düşünürken aklıma geldi bu yazıda öyle bir anda çıkıverdi. Komşuma sevgilerimi yolluyorum. İstediği kadar garaj kapısını kapatabilir, arabasının da yalnız ve sevgisiz sefasını çeksin.. Bazılarına empati kurulamıyor malesef. Eğer senin mağduriyetinden yararlanıyorsa.

20 Temmuz 2010 Salı

Ece Kesinlikle Ela'nın Kardeşi


Hamilelik kadına nerdeyse bir blogu olduğunu bile unutturuyor.

  • Bebek yapmanın ikinci roundu harika ama ilk hamilelik gibi kadın ırkının muhteşem bulduğu bir deneyimden daha az heyecanlı. Bebeğimiz büyümesinin nerdeyse 31. haftasını doldurdu. Göbeğim bu sefer daha büyük görünüyor. İnsafsızca tekmeleyip manevralar yaptığı zamanların dışında tüm zamanımı bebeği düşünerek geçirmiyorum. Hatta evde bir canavarla çoğu zaman hamile olduğumu unutuyorum. Ama iç organlarınızı kontrol eden birine aldırmamazlık da edemiyorsunuz. Bu da Ela gibi çok aktif bir bebek. Hiç kendini unutturmuyor, sürekli tepinme halinde. Bir kızımız daha oluyor söylemiştim değil mi.. Şu günlerde ne yediğimi bile unutuyorum. Bu bebeğin kendisini düşününce bazen çok duygusal oluyorum. Ela'ya benziyor mu? İçerdeki tekme tokatları, hareketliliği çok benziyor. Bu da yandığımızı gösteriyor. Çünkü Ela'nın hareketliliği içerde nasılsa dışarda da öyle devam etti. Bu bebekden sonra kilolarımı vermekde pek problem yaşayacağımı sanmıyorum. Ne diyorduk? Benim gibi düz saçlı mı olacak, babası gibi kıvırcık mı? Kızlar birbirlerini çok sevecekler mi? İlişkileri nasıl olacak? Benim kadar inanılmaz harika olacaklar mı:)
  • Yansımam bakıyorum da biraz homurdanıyor gibi görünüyorum. Ama değilim. Hayatımda birçok pozitiflik var. Yakında ailemize bir bebek daha katılıyor olmasından son derece mutluyuz. Ela tanık olduğum en ilginç küçük insan evladı oldu ve çok akıllı olduğuna eminim. Artık çok güzel konuşuyor, çok iyi yürekli (birimize birşey olunca gerçekten üzülüyor gelip sarılıyor) ve uzlaşabildiğimiz yumuşak bir karakteri var. Onun yaş grubundaki çeşitli yaptığı noktalara baktık; konsantrasyonu iyi değil, kendi yaşının yaptığı puzzleları henüz yapamıyor, bir çok çocuk boyama yaparken bizimki duvarları çiziyor, tuvalet alışkanlığında ortalamada gidiyor ama dil yeteneği ve yerinde cümle kullanma konusunda yaşıtlarından çok çok ilerde bir çizgi gösteriyor. Yüklemleri, isimleri, sıfatları, hükümleri, bağlaçları yerinde kullanıyor. Tek bir cümlesi yok, karmaşık cümleler ve tüm paragraflar kuruyor. Anlamlı cevaplar veriyor. Bugün "güneş burdan batıyor" dedim, "sonra yatıyoruz" dedi. Bağlantıları güzel kuruyor. Konuştuğunu duyan hemen herkes 3 yaş civarında olduğunu sanıyor. Bitkiler, kaldırımlar, arabalar, kuşlar, komik olan şeyler, pişirme ve birşeylerin nasıl yapıldığını merak ediyor. İçindeki birşeyleri öğrenmenin inanılmaz ihtiyacını görüyorum, ve gururla doluyorum.
  • Bense keyifliyim. Çok yorgunum, çok sıcaklıyorum. Ama 2. kere anne olmak herşeyi daha bilinçli yaşamanı sağlıyormuş. Her duyguyu daha bilerek yaşıyormuş insan. Doğumdan sonrası beni biraz korkutuyor ama napalım sağlıkla doğsun da bu zamanı bir şekilde geçiricez. Şu sıra internetim yok pek yazamıyorum. Yakında sahalara dönücem umarım.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

2 yaşında çocuğunuzdan duymak istemeyeceğiniz birşey..

..."T-shirt'ünün üstündeki ne?" sorusuna...

"Tualet suyu, Anne" diye cevap vermesi.

----------------------------------------------------------------
Not: Evimize yerleştik. Son 2 günde çok kademe kaydettik. Ev yaşanılır hale geldi. Çok çok yorulduk. Ama henüz telefonumuz ve internetimiz bağlanamadı. Uzun zamandır ilk kez internetsiz günler geçiriyorum. Aslında güzelmiş. Eminim bu sayede evde daha çok iş yaptım. Herneyse birkaç güne bağlantıda olurum. Bir de burası harika esiyor. Evden çıkasım gelmiyor. Bir hamileye en büyük hediye. Oh be!

15 Temmuz 2010 Perşembe

Birşeyler Kaybediyorum.

Gerçekten yakınlarda 2 şey kaybettim. Büyük şeyler. Önemli şeyler. Kendimi kaybolmuş hissettiğim şeyler.

Tamam, sanırım abartıyorum. Önce bir kısım saçımı kaybettim. 1 kg saç diyebiliriz. Bir el boyu kadar kesin demiştim, bir ayak boyu kadar kestiler. Hatta bir goril ayağı boyu kadar diyebilirim. Adam'a "hani el boyu kadar" kesicektiniz dediğimde "ama abla kimin elinin boyu kadar demediniz ki, ben kendi elim kadar kestim" dedi. Sonra baktım aman allahım adamın elleri gerçekten kocaman. Bunu nasıl farketmedim bilmiyorum, halbuki çok kocaman ellerden çok korkarım. Hayatta saçımı kestiremem. Gebelikten olacak herhalde. Zaten adam saçımı keserken ben nerdeyse uyudum. Hatta bir ara kesin uyudum da o aralık ne kadar bilemiyorum. Her zamanki kuaförüme gitmediğim için nerdeyse ağladım sonra. Olmuyor işte istediğim gibi yapamıyorlar. Zamana, fırsata ve yakınlığa yenilip nolucak sanki keser diye gittim. Sonuçta tatilde çok rahat ettim ama hala istediğim gibi değil.

Bir de. Eski saçımı özlüyorum. Bir denizkızı gibi özel hissediyordum kendimi. Şimdi sıradan birisi gibiyim. Saçmaladığımı düşünüyorsunuz biliyorum ama zaten uyduruyorum. Eskiden de sıradan birisi gibi hissediyordum sadece o zamanı daha çok seviyordum. Yine de pişman değilim. Yine uzayacak nasılsa. Artı kim takar. Sadece aptal bir saç işte.

Kaybettiğim 2. önemli şeyse bir ayak boyu saç kadar görünür değil. Ama neye bakacağınızı bilirseniz siz de görebilirsiniz. Yürüme şeklimde, arabadan inme şeklimde, oturduğum yerden kalkma şeklimde vardı ve evet dansetme şeklimde bile vardı. Az mı dansediyorum sanıyorsunuz, kızımı eğlendirmek için çılgın danslar yapıyorum. Birlikte çok gülüyoruz, sonra o azıyor ve durduramıyoruz. Sonra uyumakta zorluk çekiyor ben de "acaba niye" diyorum:)

Konuya gelelim, ağrımı kaybettim.

Bir süredir olan kuyruk sokumumdan kalçama doğru inip hayati aktivasyonlarımı tehdit eden muhtemelen içerdeki dingonun bir sinirimi yakalayıp bırakmamakda inat ettiği o kronik siyatik ağrısı. İşte onu kaybettim. Gitti. Kız bıraktı sinirimin ucunu tutmayı. Şimdi ara sıra ordaki burdaki sinirlerle oynuyor, ben de abuk subuk acılar hissediyorum. Ben bunun hesabını sorarım ondan.

Biliyorum bu geçici. Biliyorum yarın başka bir yerim ağrıycak. Biliyorum, biliyorum. Çok hamileyim. Bunun da yeni farkına vardım. Hala zıpçıktı gibiydim. Ama bugun yattığım yerde öbür tarafa dönerken göbeğim ağır bastı fırt diye düştüm. İşte o zaman anladım benim için pozisyon değiştirmek demek ayağa kalkıp tekrar yatmak demek olan günler başladı.Tek tesellim daha geç başladı.

Şimdilik ağrım geçti. Ayağa kalkıp planlamadan direk yürüyebileceğim, bir egzersizi bir yerim ağrımadan veya uyuyakalmadan bitirebileceğim, bir restoranda göbeğime birşeyler dökmeden sırtıma ayrı yastık popoma ayrı yastık aramadan oturabileceğim günler tekrar gelicek. Gerçi o zaman da oturacak zaman olmayacak muhtemelen. Emzirdiğim dakikalarda dinlenirim diye planlıyorum. Birisi yandan gelip kafamı tutarsa daha iyi olur tabi.. İşte o zaman denizkızları nasıl hissediyor anlarım herhalde.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

7 Aylık İştahsız Gebe

Antalya'dan döndük, ayağımın tozuyla kontrole gittim. Antalya'da yaşadığım enfeksiyon ve çok yorulmam yüzünden biraz endişeliydim. Ama çok şükür herşey yolunda 7 aylık fetus Ece Hanım buda pozisyonunda oturuyor. Bu ay 1.5 kg almışım. Artık son 3 ayda olduğumuz için bunun en alt sınırda ama normal olduğunu söyledi doktor. Ve asıl güzel haber Ece hanım 1.5 kg olmuş ve şu an itibariyle ortalamanın üstünde bir bebek. Boyu da kilosu da nerdeyse 1 hafta önden gidiyor. Benim kaderim babaları gibi iri bebekler doğurmak sanırım. Şu anki durumuyla giderse Ece de Ela gibi 4 kg'yu bulucak görünüyor. Bu da hamilelikte kilo almanın bebeğin kilo almasıyla hiç alakası olmadığını bir kez daha gösteriyor. Kızım benden bağımsız çok güzel beslenmiş çok şükür. Şu an itibariyle toplam 4.5 kg aldım ve başta verdiğim 3 kg'ı da sayarsak +1.5 kg'dayım. Eğer bu şekilde gitmeyi başarabilirsem bu gebelikten üstümde kilo kalmayacağına eminim ama daha vermem gereken bir sürü kilo var. Ama artık Ela'nın şu anki aktivasyonu ve Ece'nin de gelmesiyle artık onu da dert etmiyorum..

Çok iştahsızım, bu nasıl hamilelik anlamıyorum. Bir önceki gebeliğimde canım bir sürü şey isterdi ve çılgın gibi de yerdim. Bu sefer canım hiç birşey istemiyor. Resmen yemek yemek için yiyorum. Önüme birisi birşey koymazsa kendim birşey yeme isteği duymuyorum. Bu da bana gebelikde canının birşey istemesinin psikolojik olduğunu düşündürtüyor. O aşermeler, sürekli yemek istemeler sanki psikolojik.

Çok yoruluyorum. Antalya'dan döneli az oldu ama tempom inanılmaz. Şu sıra işlerim de çok yoğun. Bütün gün çalışıyorum. Bir yandan Ela'yla uğraşıyorum. Bir yandan evi yerleştiriyoruz. Daha ne kadar çok iş var, anlatsam bitmez. Yeni evin hele de daha önce hiç oturulmamış evin ihtiyacı çok oluyor. Dün bir kağıda sadece evle ilgili yapmam gereken işleri kabaca yazmaya çalıştım. 1.5 A4 kağıdı doldurdu. Herhalde bu işler biter ve ben dinlenemeden Ece doğar. Doğum iznime başlayacağım Eylül başında Ece'yle ilgili hazırlıklara başlasam ancak toparlarım diye düşünüyorum. Umuyorum bu arada biryerde kuzumuz bize sürpriz yapmaz. Bu arada ASKİ'yi kutluyorum. İnsanlar su saati alamasın su harcanmasın diye elinden geleni yapıyor. Yeni bir evin su saati için ne kadar ödeniyor biliyormusunuz. Siz siz olun en azından birkaç yıllık ev alın. Biz tam olarak 3 bin 300 tane türk lirasını su saati alabilmek ve suyun musluklarımızdan akabilmesi için verdik. Kardeşim harcadığımız suyun parasını veriyoruz, vergi de ödüyoruz. Siz manyak mısınız? Zaten varımızı yokumuzu verip aldığımız bir evde oturmak için bana en çok koyan masraf bu oldu. Su saatini altınla kaplı falan da vermiyorlar. Ama ben ona özel kilitli bir kutu yaptıralım diyorum. Bu evde nerdeyse LCD parası kadar olan bu saatden daha değerli çok az madeni eşya var sanırım. Herneyse çok kızgınım daha çok konuşmak istemiyorum. Yerleşiyoruz derken daha henüz sadece bizim yatak odamız ve mutfağın bir kısmı yerleşti. Dün ilk kez evimizde yattık tam anlamıyla sabah kalktıkdan akşam sırtım yer görene kadar çalışıyorum. Zaten bu tempoyla benim kilo almam çok zor umarım bu ay vermem.

Ece çok kuvvetli vuruyor. Sürekli de hareket halinde artık dışardan da çok rahat görülüyor hareketleri. Ela hareket ettiğinde babası ona dokunduğunda durur pek karşılık vermezdi. Ece acaip karşılık veriyor. Hemen itmeye başlıyor. İçerde kendi imparatorluğunu kurdu resmen dışarı doğru itiyor beni. Şu günler hamile olmak çok keyifli. Ela da pek yan gelip yatmıştım bu sefer ayakta doğurucam sanırım. İşte bizden günler böyle. Artık şehrimizdeyiz ve bir yere de gitmiyoruz. Görüşmek isteyenlerle sosyal olarak aktive olmaya açığız.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Ela 2 Yaşında

Küçük kızımız, bir tanecik bebeğimiz çocuk olma yolunda bir adım daha attı. Doğumunun üzerinden 2 sene geçtiğine inanmak bile çok zor geliyor. Şu günlerde kendi kararlarını kendi vermek isteyen, her yaptığımız şeyi o da yapmak isteyen, bir birey olduğunun farkına varmaya başlayan bir çocuk oldu. Her zamankinden daha hareketli, her zamankinden daha geveze tam bir cadı oldu.

Ela'nın 2 doğum gününü aile arasında biraraya gelip biraz eğlenerek geçirdik. Ela daha çok eğlendi tabi. Bu seneki yoğun tempomuz daha fazlasına izin vermiyordu zaten, enerjisi gittikçe azalan bir gebe kadın için de en iyisi bu oldu. Yeni yaşı bir öncekinden daha güzel geçsin kuzumun. Bu seneki umutlarım arasında (hayal ama) biraz daha sakin bir Ela var. Bakalım Ece'nin gelişi hayatımızda neleri değiştirecek.


Nice yıllara, sağlıkla büyü kuzum. Hep gözlerin böyle gülsün, insanlara sıcak tavrın hiç değişmesin, hayat seni çok zorlamasın tatlı bebeğim. Seni çok seviyoruz.



9 Temmuz 2010 Cuma

EkoAnne Radikal'de

1.5 yıl önce bir blog açıp, kendimdeki yazma zevkini keşfettiğimde, sonra bir eksiklik var bu mecrada diyip araştırmalarımı yayınladığım EkoAnne'yi açtığımda bir gün bir röportaj isteği ile bir gazeteden arayacaklarını, bana artık EkoAnne deneneceğini, Ela'nın blogundaki yazılarıma güzel yorumları olan hatta "sen bir komedi dizisinde yazmalısın", "Ayça Şen'den bi eksiğin yok sen de biryerde yaz" diye mailler alacağımı hiç düşünmemiştim. Anneliğin zorluğunu paylaşmak için kendime bir nefes alma amacıyla amatörce başlattığım bu hobim bugün bana gurur verdi. Önce Gülüş'ün dergisi Alternatif Anne geldi, şimdi de Radikal'deki bu röportaj. Kızımdan sonra en büyük gururum bu hobim artık.

Geçtiğimiz cumartesi günü yaptıkları röportajın bir kısmı Radikal'de yayınlandı. İnternetteki sayfasına da burdan ulaşabilirsiniz. Annelerin yazarlıklarını konu alan yazıda Alternatif Anne ve Feminist Anne de yer alıyor. Ne diyeyim Ayça Şen'i bilmem ama bir gün Gülse Birsel gibi senaristlik yapmak çok isterim:) Okuyan, gelen, yorum bırakan, güzel dostluklar kurduğum herkese teşekkürler..


7 Temmuz 2010 Çarşamba

Antalya Günlerimiz


Antalya günlerimizin sonuna geldik. Tam 1 ay kaldığımız Antalya'da günlerimiz genelde suyun içinde, parkda, bahçede geçti. Ela'nın suyun içinde olduğu her an ben de suyun içinde olduğumdan pek fotoğrafını çekemedim. Ela bir ay daha burda kalsa sanırım yüzmeye başlayacaktı. Geldiğimizde dalgadan korkup suya pek yanaşmayan çocuk son günlerde kendi kafasını suya sokmaya, bir ağaç dalının peşinden suy atlamaya başladı.

Bu tatilin Ela için çok iyi olduğunu düşünüyorum. Sürekli dışarda ve aksiyondaydı. Şimdi eve döndüğümüzde onu nasıl oyalayacağımızı kara kara düşünüyorum. Yaramazlıklarına hiç ara vermedi. En son kafasını yardığından sonra yine salıncaklarda ters sallanıyor, yine tırmanıyor, yine olmadık yerlere giriyor. Son günlerde çok daha zor zamanlar yaşıyoruz çünkü artık iyice kendisini hissettiren 2 yaş sendromumuz nedeniyle tamamen anlaşılmaz bir moda girdi. Ona araba kullandırmıyoruz diye (sanki normalde araba kullanıyor) ağlama krizine giriyor, tuvaletini istediği yere (ister beze, ister tuvalete) yapıyor, üstünü istemezse giymiyor ve 1 sn dahi oturmuyor. Şu sıralar bir de "ben de yapıcam" modumuz var. Herşeyi o da yapıcak. "Ben de portakl suyu sıkıcam, ben de domates doğrıycam, ben de ıvır, ben de zıvır..". Yatmamak için yaptığı numaralar başlı başına bir yazı olucak sanırım. Öyle böyle doğuma 2.5 ay kala ne yapıcağımı gerçekten çok merak ediyorum.

Antalya'lı Nurturia Anneleri bir buluşma düzenledi. Fakat son anda çocukların bir kısmı hastalanınca buluşmaya bir ben gittim bir de Antalya'dan bir bayan. Antalya-Ankara buluşması oldu yani. Gazihan'la Ela'nın aralarınd sadece 7 gün var. Birlikte oynadılar, tek bir dalı paylaşamadılar. Antalya'nın dinozorlu parkında güzel vakit geçirdik.

Antalya sıcağa rağmen benim için de güzel geçti. Bol yüzme imkanım oldu. Eve gelen giden kuzenlerim sayesinde uzun zamandır yapamadığımız bir aile kaynaşması yaşadık. Ama artık evimizi, babamızı şehrimizi çok özledik. Ayrıca Antalya'nın sıcağına ve nemine daha fazla dayanamadığım için dönme vaktimiz geldi. Ankara'da bizi bekleyen çoook iş var. Hamile bir kadın için Antalya'nın suyu çoooktan ısındı zaten.

6 Temmuz 2010 Salı

SSVD 2

Genel olarak sezaryen; vajinal doğumun güvenle tamamlanmasının mümkün olmadığı durumlar söz konusu ise veya vajinal doğum ile birlikte maternal ve/veya fetal morbidite ve mortalitede belirgin artış riski varsa uygulanır.

Türkiye’de 2003 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına (TNSA) göre %21.2 olan sezaryen oranının, son doğum sayılarına bakıldığında yer yer % 40’lara ulaştığı görülmektedir. Mevcut oranın gelişmiş ülkelerin oranlarının ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından konulan hedefin (%5-15) üzerinde olduğu bilinmektedir.

Uygulamaya Yönelik Temel Öncelikler
• Sezaryen ile doğum cerrahi bir girişim olup tıbbi gerekçelerle yapılması esastır ve vajinal doğumun alternatifi değildir. Sezaryen planlanırken, gebeye ve gebeliğe özgü yararları ve riskleri göz önüne alınmalıdır.

• Annenin istemi, sezaryen için tek başına yeterli bir neden olmamakla beraber, kişiye ait aşırı korku, endişe, panik gibi psikolojik durumların varlığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumlarda yeterli ve doğru danışmanlık verilmelidir.

• Sezaryen kararı, her hastanın bulguları bireyselleştirilerek verilmelidir.

• Tüm tıbbi müdahalelerde olduğu gibi, sezaryen olgularında da bilgilendirilmiş ve aydınlatılmış hasta onam formu alınmalıdır.

Sezeryan gerektiren durumlar ve bebeği sıkıntıya düşüren gerçek durumlar için buraya tıklayabilirsiniz.
----------------------------------------------------------------
Amerika Birleşik Devletleri'nde her yıl bir milyondan fazla kadın yani her 3 kadında 1'i sezeryanla doğum yapıyormuş. Sezeryan ülkedeki en çok yapılan operasyonmuş. Şu anki kanıtlar gösteriyor ki kadınların çoğu sezeryandan sonra güvenli bir vajinal doğum gerçekleştirebiliyor fakat Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi'ne göre son 10 yılda SSVD %67 oranında azalmıştır. Daha fazla bilgi için - http://www.vbac.com/

Gebelik.org'daki soru cevap bölümünden bununla ilgili bir örnek - Gebelik.org'dan alınmıştır.

Soru

Merhabalar; Ben Radyoloji uzmanı doktorum. İlk doğumumda kendi isteğimle sezaryan oldum. Mayısta ikinci doğumum olacak ve normal doğumdan aşırı derecede korkuyorum. Üstelik doğumum İngiltere'de olacak. Orada bu konuda nasıl bir uygulama yaptıkları konusunda bilginiz var mı?

Bir problem olmadığı için beni normal doğuma zorlarlar mı acaba? Bu konuda sizin düşüncelerinizi de merak ediyorum. İlk doğumumdaki doktorum normal doğumun fizyolojik bir olay olduğuna inanmıyordu. Şu anki doktorum normal doğum için ısrar ediyor... Şimdiden teşekkürler...

Cevap

Dünyada (özellikle de gelişmiş ülkelerde ) anne adayları ve doktorlar arasında VBAC (vaginal birth after caesarean-sezeryan sonrası vajinal doğum) sıklıkla duyulan bir olgu haline geldi, ancak ülkemizde nedense tam tersi bir eğilim var. Yani anne adayları "benim ilk doğumum çok ağrılı oldu, ikincisini kesinlikle normal doğurmam!" diyorlar. Bu, A.B.D.'nin literatürden okuduğumuz kadarıyla 20 yıl önceki durumu... En büyük neden de ülkemizde doğumda epidural gibi analjezi/anestezi yöntemlerinin yaygın kullanılmaması. Bu yüzden de anne adayları ağrı çekmek istemiyorlar ve sezeryan istiyorlar.

İngiltere'deki doktorunuz elbette sizi zorlamayacaktır, ancak VBAC nispeten düşük riskli bir uygulamadır. İlk sezeryan altsegment transvers uterus insizyonuyla yapılmış ise doğum esnasında uterus rüptürü riski binde 2'dir. http://gebelik.org/dosyalar/sezeryan/sca.html

Benim görüşüm normal doğumu denemeniz yönünde. Doktorunuza kliniğin ve kendisinin VBAC konusundaki tecrübelerini (kaç yıldır yapıldı, kaç doğum oldu, kaçında ve ne tür komplikasyonlar gelişti gibi) anlatmasını istemenizi gayet doğal karşılayacaktır.

Bu konuyla daha da fazla ilgileniyorsanız şu linktekileri okumanızı öneririm. - http://www.childbirth.org/section/VBACindex.html

3 Temmuz 2010 Cumartesi

2 yaş Çocuğuna Mektup

2 yaş çocuğuna mektup

Sevgili Ela;
Hayatıma sürpriz girişini yapalı, hayatlarımıza ve kalbime birdenbire oturalı nerdeyse 2 yıl oldu. Önümüzdeki günlerde yeni yaşını kutlayacağız.

Çok tatlı bir çocuksun. Seni arkadaşlarınla oynarken seyretmeyi çok seviyorum. Her zaman iyi geçinmeyebiliyorsun ve istediğin zaman çok atılgan oluyorsun (evet, aynı annen ve baban gibi kuvvetli iradelisin), fakat asil ve nazik bir ruhsun. Bu 2 sene içinde kendi kişiliğini oluşturmanı zevkle seyrettim.

Hergün yeni bir çizikle veya vurukla geliyorsun karşımla. Birçok çocuğa göre o kadar çok düşüyorsun ki buna bile çok alıştırdın beni. Hiç yadırgamıyorum. Mobilyaların üstünden vahşice zıpladığını izliyorum, sanırım bu çizikler son olmayacak. Umarım hep küçük olurlar. Son yarattığın kazan dışında tabii. Düştüğün yerden hemen sonra aynı yere tekrar tırmanabiliyorsun.

Şu son 6 aydır konuşmandaki inanılmaz ilerleme ile beni çok şaşırtmanla beraber bazı şeyleri söylemen beni çok güldürüyor. Arabada bana sanki yolu biliyormuş gibi yol göstermen, 1 ay önce olan artık izi bile kalmamış çiziklerini bile hala gösterip "uf oldu" demen çok komik, "kocaman"'a "çokaman" demen beni güldürüyor, sabah kalkar kalkmaz "ayput" (ipod) neğde, kungfu panda aç" demen de çok komik. Şirin şirin söylediklerini unutmak istemiyorum ama biliyorum ki böyle yazmazsam unutacağım.

Seni bir yere bırakırken ayrılık endişesi yaşayıp biraz sorun çıkarsan da biraz sonra hemen ses çıkarmayıp ortama ayak uyduruyorsun. Hiç tutturmuyorsun, seninle gurur duyuyorum ve bir gün kreşe başladığında geçişin kolay olacağını umuyorum.
Beni gülümsetiyorsun. Beni çok güldürüyorsun. Burun kıvırmalarını ve salak suratlarını çok seviyorum. Son zamanlarda daha zor bir çocuk olmaya başladın. Tamamen kendi kafanın dikine gidiyorsun ve sürekli bir inatlaşma içindesin. Beni biraz korkutuyorsun neyseki çok sevimlisin. Aynı zamanda beni zorluyorsun. Sen de karnımdaki kardeşin de bana daha iyi bir anne ve daha iyi insan olmayı istetiyor.

Seni 19 ay boyunca emzirebildiğim için çok mutluyum. Ama bu mecbur bırakmadan dolayı da biraz suçluluk duyuyorum. Senin için emmeyi bıraktıktan sonra hasta olmanın artışı çok aşikardır. Ama söz veriyorum sana istersen kardeşinle birlikte yine emebilirsin.
Senin, benim küçük bebeğimin, bugün 2 yaşında olduğuna inanamıyorum. Bazen yeni doğmuşsun gibi bazen hayatlarımızın hep bir parçasıymışsın gibi hissediyorum. Olmak üzere olduğun küçük kız çocuğunu daha fazla görmek için sabırsızlanıyorum.

(E hep Ece'ye mi mektup yazıcam bugün de Ela'ya yazalım dedim..)

1 Temmuz 2010 Perşembe

Ela'nın Uydusu ECE

Gebeliğimin 28. haftasını doldurdum. Karnım deve derisi gibi gerildikçe gerildi. Çocuk bir gecede büyür derler ya, sanırım öyle bir durum oldu. Karnım bir gecede büyüdü. Dün giydiğim mayoyu bugün giydim bir baktım mayo öne doğru çekiyor.. Çok acaip ama bir gecede büyüdüm. Bir idrar yolu iltihabı geçiriyorum, bu da hayat kalitemi çok etkiliyor. Umarım bir an önce geçer.

Yaklaşık 4 haftadır Antalya'dayız. Geçen haftadan beri sıcaklıklar çok şükür azaldı. Bugün gerçekten şeker gibi bir hava vardı. Geçen hafta sonuna doğru coca birkaç gün boşluk yaratıp yanımıza geldi. Herkes birbirini çok özlemiş, hasret giderdik. Hazır coca burdayken biraz konsorsiyum, biraz anlaşma, kozları paylaşma en sonunda ikimizin de beğendiği sona kalan 3 isimi kağıtlara yazıp Ela'nın bu kağıtların arasından birini çekmesine karar verdik. Sonuçta biz karar veremeyecektik ve işi Ela'ya bıraktık. O da kağıtların arasından bir tanesini çekti ve kardeşinin ismi, ECE oldu. 2. bebeğimizin ismi sonunda belli oldu. Artık 2. kuzumuz Elondor'un ismi ECE'dir. Umarım zamanında sağlıkla doğar ve ismiyle yaşar. Ece bebek sana hazırlanıyoruz, sen de bize hazırlan.