30 Ocak 2011 Pazar

Tarihe Bir Not

Kızların babaları der ki: ''Biz Ela'ya çok fırlama, yaramaz, bizi çok yoruyor, Ece de çok sakin çok kolay bebek diyoruz ama, işte şuraya yazıyorum ki bunlar büyüyünce Ela çok olgun ve sakin bir çocuk olacak, Ece ise çok fırlama olacak''. Bakalım ne olacak..

Bugünden bir dialog ;
Anneannesi : (uyutmaya çalışırken direnmelerine) Beni hasta ettin Ela.
Ela: Geçmiş olsun.

Salı günü bakıcımız dönüyor, çok mutluyum. Sevgilimi bekler gibiyim:)

28 Ocak 2011 Cuma

Bebeler 3'lü yaşlara başladı.

Bizim oyun grubunun bebeleri 3'lü yaşlara girmeye başladı. Ocak ayının ilk zamanlarında Doruk'un, sonra da Can'ın 3 yaşını kutladık. Can'ınkine benim bebelerin burun fışfışlaması yüzünden katılamadık ama Doruk'unkine gittik. Hem de bu kış gününde nasıl olduysa hiç bir çocuk hasta değildi ve tüm oyun grubu tam kadro ordaydık. Çocuklar çok eğlendi.

Allah Prenses Yasemin'den razı olsun. Kalkmış Doruk'un doğum gününe gelmiş. Arası da çocuklarla çok iyiymiş. Öyle bir oynadı ki bizim bebelerle nerdeyse hiç bakmadık çocuklara. Size de tavsiye ederim, Pembe Kurbağa Tiyatrosu'nda oturuyormuş koca prenses. Ne vakur kadın ama. Herneyse Can'ın ve Doruk'un doğum günüsüleri kutlu olsun. Birarada güzel vakit geçirmemize sebep oldular.

Yalnız bizim bebeler harbi çok büyüdüler ya. Çocuk oldular. Hele şimdi ben evde de bir bebeyle uğraşınca bu tayfa kocaman geliyor gözüme. Ama pek bi tatlılar. Sonlandıramadım yazıyı, noktayı siz koyun bu sefer de.

Aha da tam bu noktada bir fotoğraf daha vardı, resmen yazıyı yazarken kaybettim. Şimdi bulamıyorum. Ela ile Melisa sarılıyordu falan. Neyse sonra buraya ekliycem. Farkettiniz mi bugün pek bir laubaliyim. Neden? Bakıcı gitti evine, bir haftadır yok. Bugün Ela bile bana ''Anne sen de evde sıkılıyor musun?'' diye sordu. ''Evet kızım. Sen de mi sıkılıyorsun'' dedim. ''Evet, anne'' dedi, düşünün artık.. Bir coşucaz tam coşucaz. Ela ile ben pimi çekilmiş bomba gibiyiz. Ne şimdi uzatıyorum ki yazıyı. Sus be kadın, dimi?

27 Ocak 2011 Perşembe

Ece Aktive Oldu

Bir kaç gündür ayaklarını havaya dikip mekik çeker gibi kalkmaya çalışıyordu. Hatta gece uykusunda bile hafif uyanıp ayaklarını havaya dikiyordu. Ben de ayaklarını gidip indiriyordum. Meğerse denemeler yapıyormuş sonunda bugün ilk hareketini yaptı ve sırtüstünden yüzüstü döndü. Sonra da tekrar sırtüstü döndü. Bütün gün yatarken oturmaya çalışıyormuş gibi yapıyor. Tarih atmak için yazalım istedim..

Ela mantık silsilesinde bir devir atladı. Geçen gün bir kadına kocasını göstererek ''bu senin kocan mı'' dedi. Nasıl o kavramı oturttu bilmiyorum, ne ilginç şey şu çocuk olmak herşeyi sıfırdan öğrenmek. Ve sorgulama dönemi de başladı. Herşeye ''neden'' diye soruyor ve yüz kere filan soruyor.

Ben de mantık silsilesinde bir devir geri gittim. Herşeyi karıştırıyorum, kafam çok karışık. Bu hafta bakıcımız yok, çok sefiliz. Kendimize gelince daha sık yazmaya çalışıcam.

24 Ocak 2011 Pazartesi

En Favori Kızım

En Favori Kızım
Ela'ma: En çok seni seviyorum. Annelik dünyası ile beni sen tanıştırdın ve bizi bir aile yaptın. Ne kadar tatlı ve iyi bir çocuk olduğuna bayılıyorum. Küçük kardeşini sevmene, onu gidip gidip öpmene ve şimdiden sahip çıkmana bayılıyorum. Benimle geçirdiğin her yalnız zamanı çok özel düşünmeni çok seviyorum, markete bile gitsek. İki kız arkadaş gibiyiz. İnsan ve hayvanlara da aynı şekilde şefkatli olmana bayılıyorum. Nasıl güzel sarılıyorsun ve ''annem'' diyip bırakmak bilmiyorsun. Her zaman çok düşüncelisin. Bu yaşda bile. Mimiklerin, konuşman o kadar tatlı ki, bayılıyorum. Etraftaki insanlardan, herkesden ne kadar tatlı ve akıllı olduğunu duymak harika, öyle olduğunu ben de bilsem bile. Nadir durumlarda senden uzaktaysam seninle telefonla konuşmaya bayılıyorum. Akşamları sana kitap okumaya, banyoda bıcır bıcır konuşarak banyo yapmana, gözlerine, çok bilmiş dilliliğine, sözcükleri kendi dilinin döndüğü şekilde söylemene bayılıyorum. Beni şaşırtan cevaplarına hayranım. İyi ki kızımsın. Sen tam anlamıyla benim favorimsin.


Ece'me: En çok seni seviyorum. Dünyadaki en tatlı bebeksin ve ben gerçek anlamda 4 aydır seni kucağımdan yere koyamıyorum. Coşkunu ve hevesini çok seviyorum. Bir önceki akşam nasıl yatağına gittiğinden bağımsız olarak her sabah muhteşem bir modda uyanmana ve bana biraz daha vakit verip kendi kendine mırıldanmana bayılıyorum. Yüzüme her baktığında ağzın yarılcakmış gibi gülmene. Ne kadar çabuk seni memnun edebildiğime bayılıyorum. Boynunun kokusuna ve gözlerinin hala rengini tam anlayamadığım sihirli renklerine bayılıyorum. Ellerini tutmaya ve bana bakarken yaptığın suratlara bayılıyorum. Kendi kendine konuşa konuşa uyumana bayılıyorum. Heyecanlandığında sesinin o kadar yükselebilmesine ve sevinçle ciyaklamana bayılıyorum. 4 ay içinde hayatımın merkezine oturmana bayılıyorum. Kız kardeşine hayranlıkla bakmana, gülmene bayılıyorum. Tavşanına sarılmana ve şimdiden kendine bir arkadaş seçmene çok gülüyorum. Tatlılığına, gülmene bayılıyorum. İyi ki kızımsın. Sen tam anlamıyla benim favorimsin.


22 Ocak 2011 Cumartesi

Çık Dışarı Oynayalım

Ece doğduktan sonra, kıskançlık bizim evde 2 yaşında bir kız çocuğu olarak beliriverdi. Şeker Ela, onu ne kadar hazırlamış olursak olalım; uyku bölünmeleri, bebek ağlamaları, anne ve babanın ilgisinde azalma ile nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Böyle olmasını da beklemiyordu. Bunların en üstünde periler evimize gelip emzikleri daha çok ihtiyacı olan dünyanın küçük bebeklerine götürdüler. (ah yalanlar). Buna cevabı? Uyumayı reddetmek. Her seferinde. Eylül'den beri hepimiz için kayalık bir yol oldu.

Bizim çözümümüz: bu çocuğu evden dışarı çıkar.

İlk yaptığımız eskisi gibi Mygym'e üye olmak oldu. Fakat ilk gittiği gün hasta oldu ve sırasıyla evdeki herkes bu hastalığı geçirdi. Hala kronik bir öksürüğü var gece geniz akıntısından öksürükle uyanıyor. Ama yine de götürüyoruz çünkü oyalanması çok zor bir azmana dönüştü. Sürekli eğlence istiyor, oyun istiyor. Haklı ama ben de bir yenidoğan sahibi zavalı bir anneyim. Enerji de bir yere kadar. Ece büyümüş olsa birbirlerine kırdırıcam ama şimdi haksız rekabet de var. Genel olarak sabahları onu dışarı çıkarıyorum, yağmur, çamur, güneş, kar dinlemeden. Atıyoruz kendimizi sokağa. İyice yorulup kendisi "eve gidelim anne" diyince dönüyoruz. Zaten o zaman zırt diye uyuyuveriyor. Öğle uykusundayken ben de biraz dinlenecek vakit buluyorum. Öğleden sonra bir yaratıcı oyun zamanı ki bunu bakıcı ile de oynayabiliyor. Yaratıcı oyun derken totondan uydurucaksın işte. Hayali arkadaşlar veya evdeki oyuncaklarla hayali oyunlar. Akşamüstü dans ve müzik. Genelde ben baygınlaşınca kitap. Aralarda ben emzirirken de onunla hayali oyun veya kitap okuma olayına girebiliyoruz.

Bence çocuklarımıza yiyeceklerimizin nerden geldiğini öğretmek çok önemli. Onları toprakla tanıştırmak, yediklerimizin toprakda büyüdüklerini görmeleri çok güzel. Yazın babasına bahçede sulama tipi şeylerde yardım ederek biraz öğrendi Ela. Çok da seviyordu, çok yoruluyordu. Rahat bir uyku için iyi oluyordu.

Bakalım kış aylarının kalanında ne yapacağız. (Kışın yapılacak şeylerle ilgili başka önerisi olan? Şimdi benim planım şu. Haftada birkaç gün hava nasıl olursa olsun eğlence ve gezi için dışarı çıkacağız. Donmuş göllerin üstünde taş kaydıracağız. Kurbağa yakalamaya çalışacağız. Böceklerin önüne taş koyup nereden yol buluyor takip edeceğiz. Umalım ki yavaşça ama kesin olarak orda burda uyuyakalmadan aktivite planlarımızı gerçekleştirebiliriz.

Veya, ona bir çubuk ve makaslar verip evde koşturmasını da izleyebilirim. Bakalım bunun sonucu olarak neler görürüz.

18 Ocak 2011 Salı

Ece Oğlum 4 Aylık

Bu aylarda saçları da döküldüğü için tüm bebeklerin bir oğlanvari dönemi oluyor. Ece de şu sıra bir oğlan çocuğu. Tepesindeki saçların çoğu döküldü. 2 aya tekrar çıkmaya başlar. Tipi dışında tam bir kız kendisi. Herkeslere gülmeler, gülerken utanmalar. Şu sıra meme dışında herşeyin ilgisini çektiği dönem. Çok yakından biliyorum bu dönemi. Ela'da çok stres olurdum. Şimdi hiç stres olmuyorum. Emme saatinde kafasına bir şapka geçiriyorum, battaniyeye sarıp karanlık biryerde emziriyorum. Cok cok 10 dk'da işini bitiriyor sonra oh ver elini oynamalar, gülmeler. Oldukça meraklı, her sese, her değişik görüntüye çok merakla bakıyor. Konsantrasyonu da çok yüksek. Öyle oyun halısıymış, oyuncaklarla oyalanmakmış bizim Ela'da görmediğimiz faydalı hareketler olduğundan yabancısıyız. Anne her çocukda başka şey öğrenirmiş. Ece'nin bu dikkatli ve kendini oyalayabilici özelliği çok hoşuma gidiyor. Kendi kendini de daha rahat sakinleştiriyor. Artık tamamiyle kendi kendisi uykuya geçebiliyor. Eğer çok yorgunsa rahatlamaya ihtiyacı varsa biraz meme verip sonra yatağına bırakıyorum. Öyle uyuyor. Çok şükür hala sakin bir bebek. Ablasının tüm terörünü emiyor. İkisinin de çok ayrı tatlı tarafları var.

Bugün kontrolümüz vardı. 6.150 gr kilosu, 62 cm boyu. Ne zaman 4 aylık oldu bilemiyorum. Ama çok tatlı ve artık daha çok sevdiriyor kendini onu biliyorum.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Köpeğini Emziren Manyak

Ben de diyorum ki ben anaçların anaçı bir manyağım. Annem bile diyor ki, ''kızım sen benden de anaç çıktın''. Demek istediği ''manyağın tekisin, hala 2.5 yaşında kızını bile emiziriyorsun, 2'sini aynı anda, arka arkaya emziriyorsun. Habire memede bir canlı var''. Olsun analar bacılar ben böyleymişim, sonradan anladım. Evde bakıcı var, ondan çok ben çalışıyorum. Bazı şeyleri ben yapmasam olmaz, illa canım çıkıcak.

Ama köpeğini emziren şu kadın kadar değilmişim. Kadın da benim taktiğimi anlamış, muhtemelen toddler olan köpeğini susturmak için emziriyormuş. Göğsünü gere gere fotoğrafını bile koymuş. Burdan tıklayabilirsiniz. Olmadı bu şimdi bu kadını geçmem lazım. Yarından tezi yok Ela'nın balıklarını emzirmeye başlıyorum. Kaçılııın..

13 Ocak 2011 Perşembe

Otogar mı daha işlek bizim ev mi?

Dün akşam amacım erkenden yatağa gitmekti. Çok basit değil mi? Evet mi?

7:45 Ece'yi emzir. Gak guk etsin vur kafasına uyusun. (Şaka şaka) Biraz sarıl şarkı söyle, uyumaya başlasın.

8:28 Orda onunla uyuyuya kalmalımıyım yoksa kalkıp Ela'yı yatırmaya mı gitsem diye karar vermeye çalış. Uyuyakal.

8:49 ''Anneeee'' sesiyle uyan ve Ela'yı yatırmaya git.

9:01 Ela'yı kendi kendine yatabileceğine ikna etmeye çalış. Bir su, bir çiş molası ile manipülasyona uğra. Onunla yat. Ela kitap okumanı istesin. Ela konuşmak da istesin. Ela gölge kuklalar yapmak da istesin. Onunla orda uyuyakalmalımıyım, gidip biraz birşeyler okuyup yatağımda mı uyumalıyım konusunda karar vermeye çalış.

9:38 Ela uyusun.

9:40 Biraz bilgisayarına bakın.

10:00 Ece ağlasın

10:11 Ece biraz emip tekrar uyusun

10:21 Kendi yatağımdayım. Yaşasın.

10:24 Ela ağlasın, babası yanına gitsin.

10:41 Coca'nın horlaması.

10:46 Ela'nın öksürmesi.

10:48 Coca'nın horlaması. Yanlarına git. Coca horladığını inkar etsin. Coca horlamayı duyamaz çünkü coca herşekilde uyur.

10:52 Cocanın, Ela'dan yediği tekme sonrasında bağırması.

10:54 Ela'nın çiş yaptırılışını duymak. Coca'nın yatağına gelmesi.

11:00 Ela'nın öksürmesi.

11:07 Coca'nın koridorda yankılanan horlaması.

11:14 Ece'nin mıkırdanması.

11:30 Köpek havlaması..

11:48 Araba alarmı. Rüzgar.

12:15 Bakıcının tuvalet kapısını çarpması.

12:18 Çıkarken bir daha çarpması.

1:31 Ela'nın öksürmesi. Yanımıza gelmesi. Onu yatağına geri götürmek.

1:32 Tuvalet sifonu.

1:37 Ela'nın babasını çağırması. Coca'nın onun yanına gitmesi.

1:42 Coca'nın horlaması.

1:43 Coca'nın yatağa geri dönmesi. Ece'nin pırtlaması.

3:08 Ece'nin ağlaması. Ece'yi emzirme.

4:00 Ece'nin bezini atarken cocayla karşılaşma

4:12 Ece tekrar yatakta. Köpek havlaması. Coca'nın horlaması.

5:50 Ela'nın ağlaması. Coca'nın yanına gitmesi.

5:55 Bir alarm sesi.

6:00 Bir alarm sesi. Coca'nın küfür etmesi.

6:05 Bir alarm sesi. Ece'nin ağlaması.

6:10 Ece'yi emzirme.

6:34 Ece tekrar yatağında.

7:30 Ela'nın içerdeki sesleri.

8:00 Ela'nın kahvaltı zamanı ve ayaktayız.


Ve ben neden sürekli yorgun olduğumu merak ediyorum.

11 Ocak 2011 Salı

Beni anne yapan cüce 2.5 Yaşında!

Şu gördüğünüz zatın tam 2.5 senedir hayatımızda olduğuna inanmak çok zor. Nitekim babasıyla biz ondan önceki hayatımızda neler yaptığımızı hatırlamakta güçlük çekiyoruz. Hele de Ela gibi hayatınıza dolu dolu giren, talepkar ve ilgiyi sürekli üstünde tutan bir zıpçıktıya anne babaysanız bu daha da zor oluyor. Son aylarda Ece'siz hayatta bile ne kadar boş vaktim varmış diye düşünmeye başladım ki Ela yokken bir nevi tatildeymişiz haberimiz yokmuş.

Ela 6 aylık

Ama iyi ki doğurmuşum onu. Bana anneliği öğretti. Bana 2. kere anne olmayı istetti. Hem de o fırlama hallerine rağmen. Bana hayatın bambaşka yönlerini göstertti. Ona olan sevgimi anlatmam imkansız. Yılların geçişini izlemek ne kadar hoş. Elleri ellerimde büyüdü tatlımın, daha çok büyüsün inşallah. Zaten bu hızla büyürlerse 10 seneye evdeki en kısa insan ben olucam o kesin.


Şu sıra bilindiği üzere çok çılgın Ela. Son zamanlardaki birkaç dialogu ile bitirelim.
* Ben: akşama misafirimiz var kızım..
* Ela: tüh
--------------------------------
Bir arkadaşının doğum gününde
Ben: Artık gitmemiz lazım Ela'cım. Ece acıkmış.
Ela: Bana burda bişiy olmaz anne, ben kaliim.
---------------------
Ela: Anne, keyfin nasıl?
Ben: İyi kızım, senin keyfin nasıl?
Ela: İYi
-------------------
Ela: (Ece'ye) Geş (güzel) kızım benim. Kuyban olurum sana
------------------------------------
Ela: Esra; Bana kitap okuy musun?
Ben: Tabii kızım; Ama bana anne de olur mu? Garip oluyor
Ela: Haa, Afedeyim, Tamam tatlım
-------------------------
Bir şarkı var..
gıt gıt gıdaak
yumuytam sıcaaakk.
(ela'dan son kıtası ) inanmazsan inanmaaa (doğrusu inanmazsan gel de bak)
------------------------
Ela: anne bana kayuu açabilirmisin?
Ben: tabii kızım babanla konuşuyorum biraz bekler misin?
Ela: tamam, sabırlı olabilirim. (hayret)
------------------------
Ela: uykum kaçtı anne uyuyamıycam
Ben: gel yakalayıp gözlerine koyalım
ela: koydun mu anne
ben: koydum.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Toddler Öfke Nöbeti Bozukluğu Sonrası Travması

Adını uydurdum dimi..

Olsun bende bundan var.

Daha evdeki toddlerı büyütemedim ama bende bu rahatsızlıktan olduğuna eminim. Şimdi uydurmuş olsam bile.

Nesi var bilmiyorum...2.5 yaşında bir kız çocuğu olması dışında tabii. Çekiyor, asılıyor, ağlıyor, bağırıyor, kakasını istediği yere yapıyor, evi talan ediyor. 1 dk sonra gelip çılgın gibi öpüyor. Kafamı gün içinde kaynayan bir suya sokmak istediğim çok oluyor. Ancak beynim erirse hayatta kalabilirim diye.

Bir dakika eğer o an elimdeki herşeyi bırakıp ona yoğurt vermiyorsam veya kaygan bebekleri açmıyorsam ölecek gibi oluyor öteki dakika o yoğurdu döktüğü tezgahtan yalayarak yiyor.

Eğer gözlerim..veya kulaklarım...veya aklım o anda onun yaptığı şeyin dışında başka birşeyle meşgul olursa anında onun yaptığı şeye tekrar odaklanmam için teröre uğruyorum.

Topluluktaysam ve bir çocuğun çığlığını duyuyorsam dizlerimin üzerine çöküp ''İşte al elimdekilerin hepsi bu, hepsini sana veririm yeter ki öyle bağırma'' diyebilirim.

Perdesini sıkı sıkı güneşin zerresi içeri girmesin diye kapatıyoruz ki sabah kalktığında sabah olduğunu belki anlamazsa yatıp biraz daha uykusuna devam eder. Çünkü akşam yatmamak için elinden geleni ardına koymayıp bana o yattıkdan sonra sadece 2 saat istediğimi yapacak vakit veriyor. Ki ben de o değerli dakikalarda ne yapacağımı şaşırıyorum.

Tabii ki çok tatlı bir kız ve tabii ki hergün onu gıdıklayıp boynuna öpücük kondurmaktan vazgeçmiyorum.. ama ben bunu yaparken neden nöbetlerle geri ödemem oluyor? Neden? Ve bu toddlerlık mesleği ne zaman bitecek kardeşim? Nolur söyleyin şurda aynı gezegenin insanlarıyız. Ve şurda 1 seneden biraz fazla süre sonra aynı toddlerlık mertebesine erişecek bir canlı daha varken evde. Ammman allahım. Bunu yeni düşünüyorum. Öbürü de bu mesleğe başlayınca bu bitirmiş olur mu ki.

Biri beni tutsun. Bayıleceğim.

Not: Türkçe içinde İngilizce kullanmayı sevmem ama bu toddler'ın türkçesini bilen varsa beri gelsin.

9 Ocak 2011 Pazar

Yaratmaktan Korkmak

Bugün bir yaratıcı proje hakkında bir blog okuyordum, ve gördüm ki bazı insanlar sevmiş bazıları sevmemiş (e çok normal dimi) ve merak ettim de sevmeyen insanlardan gelen yorumları okuyunca farkettim ki bu insanlar beğenmediklerini yazmak yerine daha iyi birşey yaratmak hakkında yazmıyorlar. Hiç fikir yok çünkü sadece beğenmemek var. Ya da beğendim yazmışlar ama neden beğendin, dünyayı nasıl değiştirebilir bu da yok. Bir zamanlar bir grupda başkanlık ederken çok fazla karşıma çıkardı. Birisi bir fikirle ortaya çıkar. Bazıları (genelde aynı hazımsızlar) "bence öyle yapmayalım" der. "Peki nasıl yapalım abla?" Cevap: "Bilmiyorum". Aman senin dediğini yapmayalım da, ne yaparsak olur hesabı. Çok sinirlenirdim.





Fakat sonra insanlar neden böyle şeyler yapar ve söyler onu da anladım. Birşeyler yaratmak çok zor. Kendinden emin olmak ve kaynak gerektiriyor ki bu ikisi kolay ve doğal olarak tepeden inmeyen iki şey. Aynı zamanda kimliklerimizi bulmak için, filmler ve kıyafetler deneyip, kim olduğumuzu bulmak için de bir zaman var.

Belki de enerjimizi eleştirmeye harcamamalıyız, daha iyiyi yaratmakla sevmediğimiz meydan okumayı kabul etmeliyiz. Ve bunu yaptıktan sonra, farkediceğiz ki daha önce eleştirdiğimiz gibi birşeyi yaratmak ne kadar zor.

Şimdi veya sonra, yaratmak zorundayız. Biriktirdiğimiz sevdiklerimiz ve sevmediklerimizle gidip birşey yapmalı, bunları hikayelere, şarkılara, ailelere ve bahçelere ve şirketlere çevirmeliyiz.

Bu tip şeyler küçük başlar, nasıl bir çocuk bir kartopunu yuvarlar da birinin ilgisini çekip ona yardım etmek isteyinceye kadar büyütür, sonra top büyür de büyür ve sonra başkaları da motive olur ve sopa, kömür, havuç ve atkı getirir.

Fakat kardanadamlar çok da salaktır. Hemen erirler. Öyleyse neden deneyelim ki. Karar sizin. Kardanadamınız erise bile deneyecek misiniz?

6 Ocak 2011 Perşembe

Ela'nın Yeni İntikam Yöntemleri

Yoo, hiç dokunmayın. Burası bizim evimiz, salonumuz falan değil. Burası Ela hanımın canının isteğine göre tasarımını değiştirdiği kişisel çalışma alanı. Bir laf etmeye kimin cesareti olabilir. Haşaa.. Hem kızımızın 30 sn içinde kendine parkur yaratma ve bu parkuru evdeki tüm eşyalarla düzenleme sanatı gelişiyor. Pardon eşyaları ile diyecektim. Evdeki tüm eşyalar onun canım benim. Biz izin verirse koltuğun bir köşesinde oturabiliriz. Onun izin verdiği kanalı açabiliriz. O yeşil derse ağzımıza lokma alabiliriz, kırmızı derse asla alamayız. Yemekler de onun. Kendisi yemese de. Tuvalet de onun. Çişiniz olsa bile izin vermezse gidemezsiniz. Gitmeye çalışırsanız olanca gücüyle bağırarak ağlamaya başlarsa kaçacak delik ararsınız. Bir de tuvaletler onun olsa da o isterse kakasını kiloduna yapabilir. Ona kim engel olabilir. Caart kabakaat. Uykuya ne gerek var. Hiç bir zaman uykusu gelmez onun. Uyku aciz insanlara ait bir özellik. Bizim kızımız çok güçlü.

Neyse diyeceğim o ki. O biiir canavar, o bir holigan, o bir acımasız, oooo ikiiii buçuk yaşındaaa amaaa o yine deee çok tatlı.

4 Ocak 2011 Salı

Bazen beynim bana oyun oynar.

Garson: Çorba ister misiniz?
Ben : Hayır
Garson: Israr ediyorum. Çorbamız harikadır.
Ben: Bu çorbayı sevmiyorum.
Garson : Brokoli ve peyniri sevdiğinize iddiaya girerim. Yumuşayana kadar brokoli ve peyniri karıştırıyoruz sonra da su ekliyoruz. Tamam mı?
Ben: Benim yemeğime su eklemenizi falan istemiyorum. Onu ben kendim yaparım adına da ''Tükürük'' diyorlar.
Garson: Patates çorbasına ne dersiniz? Suyu ısıtıp içine fırınlanmış patates koyuyoruz. Bayılırsınız.
Ben : Hayır.
Garson : Un çorbasına ne dersiniz? Avrupa'da çok moda.
Ben: Sevdiğim tek çorbanın içinde büyük parçalar var. Onda bile sadece parçaları yiyorum ve suyu buharlaşıyor. Yani yine katı yemiş oluyorum anlıyormusun. Bütün bunları geçip bana bebek muamelesi yapma ve katı gıda getir olur mu?
Garson: Ben size kremalı çorba getireyim.
Ben : Sen bana ölüm emrini ve bir makineli getir canım.
Bu kafamda geçen konuşmaydı.

Ama gerçek hayatta bu konuşma şöyle geçti.
Garson: Çorba ister misiniz?
Ben: Hayır
Garson : Çok güzeldir.
Ben : Hayır

3 Ocak 2011 Pazartesi

Gerzek değilim sadece 2 çocuğum var.

* Naber? Daha totoyu toplayamadınız değil mi? Valla ben de. Sanki tatilden gelmişim de adapte olamıyorum gibi bir ruh hali var üstümde. Halbuki naaptık ki, biraraya gelip biraz sohbet ettik, Ela kuzenimle yoga falan yaptı, biraz komik danslar yaptık o kadar. 2011'e son 3 senedir yaptığım gibi emzirerek girdim. Demek ki bu sene de memeleri evin çocuk halkına açmaya devam edeceğim.


* İçimde garip bir huzur var bugünlerde. Değişen hiçbirşey olmadı demekki ruh halinin değişmesi yeterliymiş. Pazar günü ''anne firarda'' yı çevirip sabahdan akşama dışarda olmamın etkisi büyük sanırım. Sabah eski günlerdeki gibi Zara'nın indiriminin başladığını öğrenip canım arkadaşımla kendimizi Massimo Dutti'ye attık. İkimiz de son 3 senedir hamilelik bebek derken kendimize doğru düzgün birşey alamamanın verdiği gazla bizden başka diğer 100 kadınla orayı talan ettik. Şaka değil tam 1 saat sıra bekledik ödemek için. Öğleden sonra da cocayla firar ettik. Onla da eski günlerdeki gibi boş boş boş boş bakınarak gezdik. Benim için keyifli bir hafta sonuydu yani.

* Hamilelik beynini bilirsiniz. Hani şu moronluğunuzun çok arttığı mental durum. Hamilelik biter ama siz hala o moronik durumda kalırsınız. Emzirmenin yoğun olduğu sürece de o durum devam eder. Bunun en illüstratif örneklerinden birini geçen hafta yaşadım. Bir avm'de karşılaştığım bir arkadaşımla ayaküstü sohbet etmeye başladım. Arkadaşımın iki yanında da iki kadın var. Konuşurken konu çocuklardan açıldı. Kadınlar da konuya katıldılar. Ben de kadınlardan birine sizin de çocuğunuz var mı diye sordum. Öbür taraftaki kadın ''Hayır, o benim kızım'' dedi. Meğerse sorduğum kişi 13 yaşındaymış:) Gerzekliğin son sınırı bir suratına baksana kadın. Çocuk olduğu da belli oluyormuş yani.
Ela'nın mygym saatlerini bir türlü kavrayamıyorum. Hafta sonu coca hafta içi annem götürüyordu. Anneme hafta sonu saatini, cocaya hafta içi saatini söyleyerek sürekli birini erken birini de geç gönderiyorum. Onlar da ısrarla bana soruyor orda da bir saçmalık var o ayrı.

* Annemi çocukların bakımından emekliye ayırdık. Aslında mağlulen emekli oldu diyebilirim. Kolunda bu sefer de kas yırtılması oldu. Kolunu bile kaldıramıyor. Kadının 2.5 senede haşatını çıkarabildik, bravo bize. Çok çok üzgünüm onun için. İşin kötü tarafı benim ona yararım dokunamıyor, iki çocukla sadece köstek olurum. Şimdi tedavi olucak umarım biran önce iyi olur.

* Ece bu ara sevimlilik atağında. Öyle bir gülüyor ki ağzı yarılacak sanki. Her uyandığında resmen konuşuyor kendi kendine. Gece onun konuşmaları ile uyanıyoruz. Ela uyanır uyanmaz ağlardı. Ece kendi kendine konuşuyor.

* Ela tekrar huysuzluk nöbetlerine başladı. Sanırım Ece'nin biraz büyüyüp etraftaki insanların ilgisini daha çok çekmesi ile Ela ikinci bir nöbete başladı. Yine dikkat çekmek için acaip şeyler yapmaya girdi. Evde çok fena sıkılıyor tabi. Artık bahar gelsin ve hayatımız tekrar renklensin çok istiyorum.

* Günler nasıl geçiyor anlamıyorum. Aslında bazı günler çok zorlu geçiyor. Çünkü her günümü 2 bebek ve bir bakıcı ile geçiriyorum. Ece günde 3 kere uyuyor ve sonra da akşam 8'de uyuyor. Onun düzenini bozmamak için çıkıp gelip ona süt yetiştiriyorum. Arada Ela'yı dışarı çıkarıyorum ama onun da öğlen uykusu ve akşam uykusu, yemekleri, tuvaleti ile rutinlerinin birbirinden bu kadar farklı olması beni çok yoruyor. İki kadın akşama kadar sürekli paslaşıyoruz. Çocukların aynı saatte uyuduğu andan istifade de yemek yapıp ortalığı topluyoruz. Bakıcının benden daha çok vakti oluyor. Ben çok çalışıyorum. Bunları şikayet etmek için yazmıyorum. Bu bir dönem. Ben bu dönemi kabullenmiştim. Şimdi günleri tek tek geçirerek daha rahat olacağım günlere gelmek zorundayım. 2 tane çocuk isterken bunun bedelinin zor olacağını tabii ki biliyordum. Çok yorgunum ama bunlar tatlı yorgunluk, her gün günbegün büyüdüklerini görüp ufukta ışığı görüyorum sanırım:)