Anne Olsun Çamurdan Olsun
Coca'nın Antalya'ya gelmesinden isifade biraz maceraya girelim dedik. Daha önce geçerken levhasını gördüğüm Göynük Kanyon'a gittik. Kanyon üç kısımdan oluşuyor. Bir park ve tesis yapmışlar. Ekopark diye geçiyor. Harika bir yer. Parkın kapısına arabaları bırakmanız gerekiyor. İlk kısım zorlu olmayan kısım. 500 metre yürüyorsunuz. Yüzülebilecek bir göl ve tuvaletin tesislerin olduğu biryere geliyorsunuz. Bu kısım kolay sayılırdı ama hava sıcak olduğu için sürekli çocukların ve kendimizin tepesinden su geçiriyorduk.
İşte bundan sonrasını herkesin gözü yemez. Çünkü bir sonraki yüzülecek ve kaynağın olduğu yere gitmek için 1.5 km yürümek gerekiyor. Sadece yürümek de değil yokuş yukarı yürümek. Su yandan sürekli akıyor ve siz sürekli tırmanıyorsunuz. Eşyalarımız, 2 çocuk ve bebek arabası ile hiç kolay olmadı. Ama macerasever yapımız yüzünden yılmadan Ece'yi bebek arabasıyla iterek, Ela'yı da sırayla sırtımızda taşıyarak o 1.5 km'yi yürüdük.
Yürümeye başladığımda ayaklarımda üstteki deniz ayakkabıları vardı. Fakat yukarı yürürken ayaklarımı çok acıtmaya başladı.
Gerekten çok zorlu bir 1.5 saatlik tırmanmadan sonra kaynağın olduğu yere vardık. Gitmemize bence değdi çünkü çok eğlendik. Burdaki su soğuk ve çok güzeldi. O kadar sıcakladıktan sonra bize çok iyi geldi. Orda yaklaşık 3 saat geçirdik. Yüzdük, oynadık, yemek yedik ve iyice yorulduk.
Aslında burdan sonra Kanyon'un bir üçüncü kısmı daha var. Gitmeyi çok istediğim ama çocuklarla gidişin imkansız olduğu bir kısım. Burdan sonraki kısım için orda elbise ve kask kiralıyorlar ve almak zorunlu. Çünkü dağların arasında yüzerek, tırmanarak tamamen suyun içinden şelale arkasından falan geçerek asıl kaynağa tırmanıyormuşsun. İlk girdiğin yerde su 4 metreyi geçiyormuş. Ama eminim harikadır. Coca ile buraya çocuksuz gelmek farz oldu. Ama ilk 2 kısım da çocuklarla bize yetti diyebilirim.
Ela dönüş yolunda bebek arabasında uyuyakaldı. Ece de kucakda uyuyakaldı. Yani yokuş aşağı insek bile gene çocukları taşıdık. Ama çıkış kadar yorucu olmadı.
Fakat bir problem vardı ki yol boyunca Eka'nın ve benim yakamı bırakmadı. Ayakkabı problemi. Ben deniz ayakkabıları ile gitmiştim. Güya kanyona hazırlıklıyım. Terliklerimi de bebek arabasına atmışım, süperim. Ama ayağımı ayakkabı çok fena yara yaptı ve Kanyon'u çıktığımızda ben artık yürüyemez hale gelmiştim. Eka da sabah Kanyon'a gidiyoruz falan anlattığım halde parka falan gidiyoruz sanmış o yüzden şıpıdık ama sokak terliği ile gelmiş. Kanyon'un bir kısmını yürüdükten sonra çocukların havlularını ve kendi mayosunu arabada unuttuğunu hatırlayınca yaklaşık 600 metre arabaya geri döndü. Dönerken kendi terlikleri ile yürümesi çok zor olunca benim terliklerimi giyip gitti. Sonra da yukarıya kadar onla geldi. Ama yukarda işler değişti. Ben artık ayakkabıları giyemez olunca kendi terliğime geri döndüm.
Eka da aşağıdaki gibi benim deniz ayakkabılarıma önden bir parça ayağını geçirebildi. Aşağıdaki gibi deniz ayakkabısına sadece önden basabilince dönüş boyunca ayağını burktu.
Bense kendi terliklerime geri döndüm. Ama yürüyüşe başladığımın 2. dakikasında terliğimin parmak arası koptu. Kopunca ben de saçma sapan Eka'nın şaplak terliklerini giymek zorunda kaldım. Fakat yolun yarısına gelince ayaklarım sulara girdikçe yanlara dönmekten bu sefer o terliğin de parmak arası koptu. Kaldım terliksiz ve deniz ayakkabım Eka'nın ayağında. Yani iki kadın iki tane tek kopuk terlik, iki tane tek sağlam terlik bir çift de birinin ayağını vuran birinin de ayağına küçük gelen deniz ayakkabısı ile kaldık. Puzzle gibi. Allahdan kopan tekler ters teklermiş. Böylece bir ayağıma kendi terliğim bir ayağıma Eka'nınkinin öbür tekini giyerek geri döndüm. Tabi bütün yol bir tane daha kopmasın diye dua ederek. Yani zaten düzgün başlamadığımız yola Eka üstteki gibi ben alttaki resimdeki gibi son verdik.:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder