26 Şubat 2010 Cuma

Bebeklere Fısıldayan : Yeme Profilleri

Bebeklere Fısıldayan kitabında yazdığı gibi (Sayfa 99), kişilik profiline göre bebeğinizden ve yeme şeklinden bekleyebilecekleriniz işte burada. Bu emzirme ve biberonla beslenme şekillerinde de uyuyor.

  • Melek Bebek : İyi beslenici
  • Kitap Bebek : İyi beslenici (Ela ile doğru ama Hogg'dan sonra)
  • Nazlı Bebek: Özellikle emzirildiğinde sıklıkla sinirli olur. Pek esnek değillerdir. Aşırı derece tutarlılık severler.
  • Hareketli Bebek: İyi beslenici
  • Huysuz Bebek : Sabırsırsız. Beklemeyi hiç sevmez. Memede zaman zaman mücadele eder. Eğer akışkan bir ucu varsa biberonla çoğu zaman keyiflidir. Emzirmesi zahmetlidir.

24 Şubat 2010 Çarşamba

Montessori'ye göre "Çocuğun Çalışma Alanı"

Daha önce tartıştığımız prensiplere uygun olarak; böyle bir çevre, çocuğun ilk yıllarında yeni yaratılan yeteneklerin entegrasyonu ve egzersizine izin vermek amaçlı deneyimleri en iyi şekilde önerir.

Bu deneyimler, çocuğun emici aklına kültürün algıları, inançları, uygulamaları ve geleneklerinin temel kalıplarını açık, somut ve erişilebilir kılar. Bu deneyimler; herbiri 3 aşamalı öğrenmenin prensibi ile uygun olan, çocuğa takdim edilebilir fiziksel aktivitelerden yaratılabilir. Ve deneyimler, sadece çocuğun içsel yapısındaki her noktada istenildiği zaman erişilebilir olur fakat sonra bunlar çocuğun kendi iradesiyle araması için özgürce erişilebilir olur.

Kültürü yansıtan kritik dönemlerde 3 aşamalı öğrenme tarafından ve daha sonra çocuk tarafından kendi iradesiyle erişilebilir olan amaçlı fiziksel aktiviteler, Montessori'nin (San Lorenzo'daki çocuklar evinde geliştirdiği), çocukların ifade edilen isteklerine cevap olarak özellikle belirttiği şekilde tanımlanmış çevredir.

Montessori çevresi emici aklın isteklerini, duyarlılık dönemlerini ve 3 aşamalı öğrenme sürecini tamamen tatmin eden bir yerdir, Montessori bu yere, çocuğun tüm gelişimsel ihtiyaçlarını karşılaması için özel olarak hazırlandığı için "hazırlanmış çevre" demiştir. "Hazırlanmış çevre"; bir bebekten bağımsız, düşünen bir insan yaratmak için öz-yapının, küçük çocuğun davetli arayışı için ideal çalışma alanıdır.

Çoğu ebeveyn, evi; küçük çocukları için ideal çevre olarak düşünür. Montessori, emici aklın ilk aşamasında, temel insan becerileri, duyguları ve davranışları bilinçsizce insanlara yakın ve sürekli temasla yaratıldığını, ebeveyn sevgi ve ilgisinin güvenli ve direk etkisinin erken gelişime en çok yardımcı olduğunu kabul eder. Fakat işlevini yerine getirmesi, gerekli gerçek özgürlük, amaçlı aktivite ve kültürel katılım gerektiren emici aklın 2. aşamasında çocuk, bu ihtiyaçları karşılamak için özellikle hazırlanmış bir çevreye biraz daha fazla temastan büyük yarar sağlar.

Sıradan bir okul öncesi okulla zıt olarak, Montessori'nin "hazırlanmış çevresi"nin temel ayırt edici özellikleri, her biri, çocuk hazır olduğunda ve sonra çocuğun bağımsızca yürütmesi için özgürce erişilebilir olduğu zaman tam olarak tanıtılan, çoğu özellikle seçilmiş kültürel ve öğrenme aktiviteleridir. Bu yazının kalanının çoğu temel aktiviteleri ve nasıl tanıtıldığını detaylandırır. Fakat Montessori çevresinin, aktivitelerin verimliliğini azaltmamaları için ilk önce tartışılması gereken başka yönleri de vardır. Aktivitelerin önemini takdir etmesi en kolay olmasına rağmen, tüm Montessori çevresi aktiviteleri ve çocukların bunlardaki katılımını tamamlamak için tasarlanmıştır. "Hazırlanmış çevre"nin tüm yönlerinin Montessori tarafından orjinal olarak içerildiğini hatırlayın, çünkü bunlar birlikte çalıştığı çocuklar tarafından tekrar tekrar tercih edilir ve bu yetişkin standartları tarafından istenilir göründüğü için değildir.

Bir Montessori çevresi; bir evde, okul binasında, kilisede veya sosyal merkezde hatta bir ofis blokunun giriş katı bir boş dükkanda veya çocuk aklının müsaade ettiği herhangi bir yerde yapılabilir. Süslü herhangi bir şeye ihtiyaç yoktur; ilk Montessori odası bir gayrimenkul binasındaydı. Lüks olmasına gerek yoktur fakat çocuklar için olan herhangi bir yer gibi temiz, ılık, güvenli, görünüşte hoş, parlak olarak aydınlatılmış, bina işi veya meşgul caddelerinki gibi tehlikelerden izole edilmiş olması gereklidir. Çok fazla yere ihtiyacınız yoktur; evdeki bir veya iki çocuk için ayrılan bir oyun odasının yarısı yeterlidir, bir grup çocuk için, tuvalete erişimi ve bir açık hava alanı olan bir büyük oda veya iki küçük oda en iyisidir.

Oda veya odalar, çocuk boyutu mobilyalarla çok basit mobilyalandırılmalıdır - çocuk boyunda bir masaya ve her çocuk için sandalyeye ve bazı çocuk boyunda raflara ihtiyaç duyacaksınız. Çocuk boyu derken, çocuk için çalışırken rahat olan demek istiyor: sandalye için çocuğun ayaklarının yere değmesi gerek; masa için, oturan bir çocuğun dirseklerinin masanın üstünde durabilmesi gerek; raflar için çocuğun en üstteki raftaki kutunun içindekileri görebilmesi gerekir. Masalar, sandalyeler ve rafların kolay silinmesi için su geçirmez yüzeylerinin olması gerekir ve kıymık ve keskin köşe ve kenarları içermemesi gerekir. Diğer önemli mobilyalar masa matlarıdır ki herbiri 2 ayak-kare keçe parçalı olmalı ve aynı zamanda alan halı ve yer matları ile kaplı ise bile herbiri 3x3 sarılmış ve dik olarak saklanmış olmalıdır. Opsiyonel mobilyalar şunlar olabilir. Boyama için çocuk boyunda şövale, 2 geniş plastik kova (biri su kaynağı olarak maşrapa ile birlikte, biri de kullanılmış suyu içine koymak için); iyi aydınlanmış ve küçük bir kitap kutusu olan okuma köşesi ve yumuşak çocuk boyutunda bir sandalye veya pofuduk yastık; çocuğun göz seviyesinde duvara asmak için ilginç resimler; ve her masa için çiçekler konulacak vazolar. Kendiniz için; malzemeler için kilitli bir sandık ve masada bir çocukla çalışırken rahatlıkla oturabileceğimiz bir tabure isteyebilirsiniz. Bu son iki aygıtın dışında, Montessori çevresindeki herşey çocukların kullanımı için tasarlanmıştır.

Hazırlanmış çevrenin en kaydedilebilen elemanları çocuk tarafından Montessori aktiviteleri ile yapmak için kullanılan özel yapılmış materyallerdir. Prensipte, olabildiğince çok Montessori aktivitesi için profesyonelce yapılmış Montessori materyallerinden edinmeye çalışmalısınız. Fakat dünya üzerinde bile bunu yapabilen çok az yer var. İyi araştırıp denemeniz gereklidir. Bu şirketlerden en büyüğü ve en iyisi Hollanda'da kurulmuş olan "Nienhuis Montessori"dir ve mail order yoluyla kataloğunu temin edebilirsiniz. Profesyonel yapılmış materyaller en iyileridir çünkü daha uzun süre dayanırlar ve dayanma güzellikleri ve mükemmelikleri onları çocukların kullanımı için daha cazibeli kılar. Aynı zamanda materyaller ancak usta ellerden çıkacak kadar yapımı zor olduğundan muhtemelen satın almanız gerekecektir.

Her ne kadar profesyonelce yapılmış Montessori materyalleri pahalı olsa da, bazı evde yapılabilecek materyaller de kullanabilirsiniz. Bir de kesinlikle satın alamayacağınız Montessori materyalleri vardır ki bunları yapmanız gerekmektedir.

Çoğu anne baba ilk kez bir Montessori materyali gördüğünde şaşırmaktadır. Objeler basit, temel, saf şekillerde tam materyallerdir - küçük ahşap kutular içinde düzenli vernikli boyanmış formlarla, yün ve pamuk kumaştan küpler, seramik sürahi ve leğenler ve diğer benzer komplike olmayan insan eliyle yapılmış şeyler.

Bazı ebeveynler için materyaller çok elemental veya eski moda görünebilir. Fakat küçük çocukların bu basitliği tercih ettiğini ve çevrelerinde bunları aradığını Montessori keşfetmiştir.

Son zamanlarda kreş ve okullarda çocuklar için dersleri bilgisayarlar, hesap makineleri ve yüksek teknolojinin diğer uygulamalarıyla yapmak gibi bir trend vardır. Bu aygıtlar modern zamanlarındır ve her çocuğun bunları kullanmakla ilgili rahat olması gerekir. Montessori de buna katılır çünkü bu makineler, arabalar gibi modern toplumun bir parçasıdır ve varlıkları çocukların genel çevresinde ve kimliklerinde doğal bir şekilde yer almalıdır ve amaçları küçük çocuklar tarafından bilinmelidir. Fakat Montessori, 4 yaş çocuklarının bilgisayar kullanmalarını motorsiklet kullanmalarından daha çok önermez. Bilgisayarlar gibi yüksek teknolojinin başarılı ve yaratıcı kullanımları, otomatik işlemlerin neyi içerdiğinin tamamen bilinmesini gerektirir. Küçük çocukların böyle bir anlayışı yoktur. Gelişmiş tekniklere dalmaktansa, Montessori metodu bir tuğla ile başlar ve yapıyı yavaş yavaş kurar. Örneğin gerçek anlamda boncukları saymak ve gruplamak, sayılarla çalışmaya başlamadan önce nicelikleri eklemeyi öğretecektir.

Çocukların kullanmak isteyebileceği ve çocuklara tanıtılan Montessori'nin tüm materyalleri, dışarda çocuk boyutu ve raflarda erişilebilir olmalıdır. Aynı zamanda, her materyal parçasının raflarda belirlenmiş bir yeri ve pozisyonu olmalıdır. Gerekli olmasa da, raflardaki materyalleri konusuna göre gruplandırabilirsiniz (matematik, dil, duyular). Çocukların; yetiştin yardımı olmadan, onlara tanıtılan materyallere istedikleri aktivite için erişebilmeleri gereklidir. Başka birisi tarafından kullanılmıyorsa, çocuklar her istediğinde raflardaki materyallere her zaman aynı yerden ve pozisyondan erişebilmelidir. Bu, çocukların bağımsız olmasına ve materyalleri kaldırırken ne beklendiğini anlamalarını sağlamaya yardımcı olacaktır.

Hazırlanmış çevre, ideal olarak çocuk uyandığından itibaren hergün açık olacaktır ve çocuk, istek geldiğinde çalışıp öğrenecektir. Bu, odayı Montessori materyalleri ile bütün gün açık bırakarak ve yarım saatimizi de yeni aktiviteleri tanıtarak veya çocuğun işini gözlemleyerek geçirerek basitçe çok mümkündür. Fakat aynı çatı altında yaşamayan çocuk grupları için uzlaşmalar genellikle gereklidir.

Sabah erkenden akşamüstüne kadar süren tüm gün kreş aktivitelerinde, çoğu zaman çocukların Montessori çalışmasına kendilerini adamak için bütün günün ancak bir kısmına yetecek enerjileri vardır. Bazı tüm gün kreşler Montessori tanıtımları üzerinde sabah 9.00-12.00 arasında konsantre olur, bir yemek arası verip sonra özgür erişim için materyaleri açıkta bırakırlar. Bazı kreşler ise iki adet 1.5 saatlik Montessori çalışması yaparlar: Biri sabahdan mesela 10:00-11:30 arası, diğeri de akşamüstü 14:00-15:30 arası ve Montessori çalışmasını zorlamaz, çünkü farklı çocuklar farklı konsantrasyon zamanlarının tepe noktasını farklı saatlerde yaşarlar. Sadece sabah veya akşamüstü açık olan kreşler veya oyun grupları daha limitli zaman ayırabilirler fakat çok daha kolay kesilmeden oyun sunabilirler.

Hatırlanması gereken noktalar: Montessori çevresi sadece çocuğun kişisel gelişimi için planlanmıştır, çocuk üzerinde herhangi bir zorlama yoktur; eğer çocuk katılmak istemezse hiçbir sakıncası yoktur. Kendi istediği zaman istediği sürece katılımcı olması ona yararlı olacaktır.

Not: Bu çalışma Montessori'nin fikirlerini ve çalışmalarını yazan birkaç kitapdan derlenerek ve çevrilerek yazılmıştır.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Endonezya'da Yeni bir Bebek!

Vays, görünen o ki Endonezya'da bir kadın tam 9 kg manyak bir (Ela'nın 14 aylık hali) bebek doğurmuş.

Peki bir kadın nasıl 9 kg bir bebeği büyütebilir ve sonuna kadar taşıyabilir? Bir fille çiftleşti de 2 yıl boyunca hamile miydi? Ne ki? Kimsenin bilmediği süper güçlere sahip titanyum kaplı rahmi mi var acaba? Gerçekten şu çocuğa bir bakın. Bu çocuğun doğar doğmaz yürümesini beklerim ben.

Bu bebek devasa! Yanındaki ortalama boyuttaki bebek kadar kaka yapar bu çocuk. Sanırım yanındaki çocukdan korkuyor olmalı. Aralarındaki dialog.

---------------------------------------

Sıska - Hey arkadaş, o ağaç gövdesi elini kolunu sallarken biraz dikkatli olurmusun? Burda kundak kaldım ve kendimi korumam imkansız. Bıngıldaka bir esaslı vuruşla, valla benim oyun sona erer.

İri- WAAAAAAAAAAAAAAAAA .... Waaaaaaaaaaaaaaaaa

Sıska - Çok bronz renklisin kardeş. Sanırım normal yolla doğmadın.

İri - WAAAA WAAAA WA!!

Sıska - Eğer sormamda sakınca yoksa hangi boy bebek bezi kullanıyorsun? Değişiyor mu?

İri - WAA.. WAA!

Sıska - Çok konuşkan değilsin sanırım?

-----------------------------------------

Dürüst olmak gerekirse bu çocuk için endişeliyim. Bebeklerin KÜÇÜK ve şirin olması gerek. Hayatlarının ilk 2 yıllarında ağlamaya, üstlerine çiş ve kaka yapmaya devam ettikleri sürece anne babaların onları boğmamaları için doğanın bir nevi onları koruma şekli. Sonra iyi beslenmeleri gerekir.

Yani eğer aşağıdan yaklaşık 8 yaşında bir çocuk kadar bir bebek çıkarsa, bu her yemekde et ve patates yemesi, büyük kozalak kadar kaka yapması, büyük adam gibi pırtlaması demek oluyor. Ve yanında kocaman adam gibi ağlarsa bu, bu çocuğun hayatta kalma şansını azaltmıyormu ?

Sadece merak ettim.

20 Şubat 2010 Cumartesi

Bir Eğlenceli Aktivite - Dökmek


Çocukları meşgul kılacak bir fikir daha buldum. Tabii ki ilk kez ben bulmuyorum. Dökmek - Boşaltmak! Aşırı derecede meşgul edici birşey - küçük çocuklar kutulardan birşeyleri çıkarmayı ve koymayı çok severler. Ve dökmek iyi motor becerilerini, el-göz koordinasyonunu, el kası gücünü ve konsantrasyonu geliştirir.

Küçük çocuğunuza birbirine boşaltıp doldurmak için iki kap verin. İki farklı boyda kap veya bir sürahi ile bir kase kullanabilirsiniz. Aktiviteyi, çocuğunuzun yaşına göre elle tutulur misketleri, bozuk paraları veya Legolar gibi küçük oyuncakları kaplarda birbirine aktararak tanıtabilirsiniz. Bunun gibi daha büyük objeler kullanmak kesinliği daha erişilebilir kılmaktadır. Bu şekilde objelerle başlamanın başka bir yararı da - taşmalar olursa ki olacaktır, temizlemek çok kolay olacaktır.

Azar azar, miniğinizin boşaltması daha kesin dökmeden olacaktır, çiğ fasulye, küçük boncuklar, mısır çekirdekleri veya pirinç gibi daha ufak taneli maddelere geçebilirsiniz (her zaman bir yetişkin gözetiminde tabii ki). Sonra, en sonunda sıvıları dökmeye geçireceksiniz tabii ki, fakat LÜTFEN bu faza geçmeden önce emin olun! Hiç acele yok. Bunun gibi dökme aktivitelerinin çok sık olduğu tipik bir Montessori sınıfında, çocuklar sıvı ile tanıştırılmadan önce objeleri dökerek saatlerini geçirirler. Fakat güvenin, dökmek küçük çocuğa çalışmak için çok zaman verilirse usta olabilecekleri bir beceri. İyi Eğlenceler!

19 Şubat 2010 Cuma

Bir Devrin Sonu

Ela ile tam 19 ay önce başladığımız emzirme yolculuğumuz bu hafta içinde, benim minik rahatsızlığım yüzünden sona ermek zorunda kaldı. Ela, bir kere çok ağladı. Tutturdu, sarıldık, öpüştük, hastayım kızım dedim. Anladı herhalde ara sıra gelip soruyor ama artık zorlamıyor ve ağlamıyor. O benden daha rahat geçiriyor sanırım. Bense kızımla yaşadığım bir bağın koptuğunu hissediyorum, öyle değil biliyorum. Çok farklı bağlar kurucaz artık, o büyüdü ve bu da olucaktı. Ama uzun süre emziren annelerin çoğu benim gibi hissediyordur herhalde. Çünkü çocuğunuz büyüdükçe sizden talep etme şekilleri de sizin çok hoşunuza gidiyor. Başka kimse sizinle aynı yere sahip olamaz gibi hissediyorsunuz. Evet olamaz ama artık sanki iki taraf da daha özgür gibi bir his var içimde. Elimdeki büyük bir gücü kaybetmiş gibiyim. Neyse sonuçta karmaşık duygular içerisindeyim. Şu sıra çok da keyifli değilim. Yani mutsuzluk değil tabii çok karmaşık günler yaşıyorum ama rahatsızlığım ve emzirme maceramızın bitmesi bana biraz zor bir hafta yaşattı. Bundan sonraki günlerin daha güzel, keyifli geçmesini umuyorum. Dur bakalım hafta sonu geldi. İpimizi koparırsak iyi gelir bize..

17 Şubat 2010 Çarşamba

Büyüklerin Dünyasında "Köle" Olmak

MyGym üyeliğimizi dondurma işlemimiz biter bitmez bugün soluğu MyGym'de aldık. Serbest oyun vakitlerini daha çok seviyorum çünkü ordaki abi ve ablalar daha az müdahale ediyorlar. Çocuklar daha rahat oynuyorlar derken bugünkü çocuklarına müdahale eden ebeveynler karşısında ağzım açık kaldı, çocuklar için çok üzüldüm. Ben Ela'yı mümkün olduğunca uzaktan seyrederim. Sadece onun için tehlikeli bir durum olacağını hissettiğimde veya kendisi yardımımı isterse yanına giderim. Ela'nın fiziksel gelişiminin bu kadar rahat ve iyi olmasını da, hatta mutlu bir çocuk olmasını da genelde buna bağlarım. Çünkü sürekli yardımsız inip çıktığı ve müdahale edilmediği için kendi sınırlarını daha rahat zorlar. 19 aylık oldu daha birkere bile burdan şöyle ineceksin, şöyle çıkılır diye öğretmedim. Ne öğrendiyse kendi öğrendi, ben sadece kısıtlamadım. Bugün de bu yolda uzaktan kızımı seyrediyordum ve çocukların uğradığı köle muamelesi beni gerçekten çok üzdü.. Örnekler vermek gerekirse, zaten tüm anne, dede, ıvır zıvır büyükler "aman düşersin, yok şurdan çık, yok bu tarafdan gel diyerek" nerdeyse beni isyan ettirdi. Bir dede, Can adında torununa aynen komutan gibi davranıyordu. "Can, şimdi burdan çık. Can, şimdi de burdan kay. Can buraya tırman." Can'ın kendi isteği ile yapabildiği tek bir hareket yok. Nasıl isyan etmiyor anlamak çok güç. Dedesinin dediği gibi yapmayıp başka yöne yöneldiği zaman, dedesi bu sefer eliyle müdahale ederek Can'a gerçek anlamı ile hiçbirşey yaptırmadı. Can için çok çok çok üzüldüm. Çoğunun annesi ya da bakıcısı bu kadar aşırı bir örnek sergilemese de sürekli düşeceklerini düşünerek hiçbirşey yaptırmıyorlardı. Çok merak ediyorum hep siz çocuğunuzu kaldırıp yukarı koyarsanız çocuk nasıl oraya çıkmayı öğrenecek. Sürekli peşlerinden koştular ve çocuklara sürekli müdahale ettiler. Hatta kadının biri çocuğuna bisiklete ters biniyor diye müdahale etti. Ne varki ters binse, canı ters istiyorsa ters binsin.

Ben kendimden biliyorum. Genel olarak çok sakin bir insan olmama rağmen, dişlerimi sadece bana müdahale edildiğinde çıkarırım. Hiç katlanamam müdahaleye. Eşimle bile birbirimize müdahale etmediğimiz bir yaşam şekli oturtmuşuzdur. O yüzden çocukları çok iyi anlıyorum.


Buraya kadar hadi neyse bu çocuklar için çok üzülsem de yapabileceğim birşey yok. Ama bu komutan ebeveynlerle asıl meselem bu ebeveynler kendi çocuklarını bırakıp benim kızıma da müdahale etmeye kalkınca çıkıyor. Bugün tam 3 kişiyi uyarmak durumunda kaldım, hatta biraz da sert uyardım sanırım. Benim çocuğumu rahat bıraksınlar istiyorum. Teyzenin birisi Ela'nın çıktığı merdivenleri beğenmeyip "kızım bu çocuk düşer dedi" önce duymamazlıktan geldim. "Sen çık kızım"dedim Ela'ya. Sonra bir daha çıkarken "bu çocuğu burdan çıkarma" diye emretti. Ben de "teyze seni ilgilendirmez, benim çocuğum düşmez" dedim. O teyze ordan yokoldu.

Teyzeler biter mi. İkinci teyze bu sefer Ela kaydırakdan yukarı çıkıyor diye taktı. Ela çıktıkça kolundan tutuyordu. Ona da "siz müdahale etmeyin, kendisi çıkar" dedim. Geri adım atmadı. "Düşcek diye korkuyorum" dedi. Sinirlerim biraz daha gerildi. "Siz kendi çocuğunuza müdahale edin" dedim. "Peki" dedi. Ama sonra bana pis pis bakmaya devam etti. Bu ne ya. Çocuğumuzu oynatmaya götürdük, gönül rahatlığı ile oynatmıyorlar. Başka bir anne de Ela'nın yine biryere tırmanıp orda sallanmasını yediremedi. Geldi önce Ela'nın kaç aylık olduğunu sordu. Söyledim. "Daha çok küçük değil mi, çok başıboş bırakıyorsunuz" dedi. Ben de "Hanfendi benim kızım burdan 4 aydır sallanabiliyor, siz kendi çocuğunuzu başıboş bırakmayın" dedim. Sanırım bugün MyGym'in en kıl insanı ben seçilmişimdir ama çocuğuma yönelen müdahaleleri püskürttüm.

Ben insanların benim kızım düştüğünde kaldırmasını istemiyorum, bir yere çıkarken yardım etmesini istemiyorum, hele müdahale edilmesini hiç istemiyorum. Benim kızım özgür olmalı, yaratıcılığı sınırlanmamalı, istediği şeyleri yapabilmeli, eğer kendisi için zararlı olduğunu bilemeyeceği birşey varsa ben müdahale ederim, ama sadece o zaman müdahale ederim..

Sonuç olarak büyükler dünyasında sürekli "hayır"denilerek yaşayan bu küçükler için çok üzülüyorum. Çocukların seçme hakkı yok, özgürlükleri yok, neyle oynayacaklarına bile kendileri karar veremiyorlar. Çocuklara saygı da yok. Biliyor musunuz, dahiler şans eseri aileleri tarafından müdahale edilmeyen, kendi sınırlarını özgürce aşabilen çocuklardan çıkarmış. Hatta kötü bir örnek ama ailesi çok fakir olup, çok kardeşle büyüyen ve ister istemez daha az müdahale edilen çocuklar göreceli olarak daha hızlı yükselip daha parlak olurlarmış. Çocukların özgürlüklerini yaratıcılıklarını ne kadar kısıtlarsan çocukların lider özellikleri de o kadar azalırmış, kendilerine güvenleri de. Kendimden biliyorum. Babam bana sürekli "çıkma oraya düşersin, şaşarsın" derdi. Şimdi hala ruhumda olduğu halde ekstrem sporlarda kendime güvenim azdır. Oysa eşim ilk kayak yapmaya gittiğimizde kayakları ayağına taktı ve kaymaya başladı. Korku herşeyi engelliyor. İşte ben kızımın, kendi sınırlarını aşabilen, kendine güveni olan mutlu bir çocuk olmasını istiyorum. Neden zannediyorsunuz biz o daha özgür olsun, evde ona sürekli şunu yapma demeyelim diye evimizde bir sürü değişiklik yaptık.

Lütfen çocukların becerilerine biraz daha güvenelim. Çocukların özgürlüklerine biraz daha saygı duyalım. Ve Lütfen başkalarının çocuklarına müdahale etmeyelim.

16 Şubat 2010 Salı

Doğumgünü Trio'da coştuk.. Eymir'de sakinleştik..

Ne zamandır aktivitelerine biraz ara veren İkoncan Ela Hanım, bu hafta sonu fırsatını buldu ve davetten davete koştu. Tikican ciciş güzeller Mira ve Zeynep'in doğum gününe katıldı Cumartesi öğle uykusundan önce. Mira ve Zeynep 2 yaşına giren 2 fıstıktı diyebilirim. Ela da tutturdu "herkes 2'ye giriyor, ben de giricem" diye. "Kızım senin için daha erken" dedik, dinlemedi. Tutamadık o da girdi 2'ye. Artık 2 yaşındaymış haberiniz olsun. Hediyelerinizi, çiçek ve çikolatalarınızı eve bekleriz. E iyi oldu ama bana kan kusturacağı 5 aydan kurtulmuş olduk, hop giriverdi 2'ye.. Neyse diyeceğim o ki Mira ve Zeynep'in partisi çok şık ve çok sıcaktı. Ela Hanım top havuzunda yüzdü durdu, çıkaramadık kendisini.

Bir ara çıktı sonra kendini Zeynep'in teyzesinin kollarına attı.. Resimde bakar mısınız, Zeynep nasıl bakıyor Ela'ya. "Ya şuna bak ne işi var benim teyzemin kucağında, o da yetmezmiş gibi hediyelerime sulanıyor" der gibi. Haklı ama kız. Gün onun günü. Neyse İkoncan Ela uykusu gelip kendisine abuk ve sabuk hareketler yaptırana kadar dans etti, oynadı, koştu, eğlendi. Sonra ben zararı engellemek için kendisini arabaya attım da 3. sn'de uyudu. Banu ve Neslihan'a herşey için teşekkürler. Daha önce tanışmadığım ve o gün fırsat bulduğum herkes de çok tatlıydı. Çok hoş bir gündü, ben yine yarım kalan sohbetlerden birşey anlamadım.

Kendisine öğle uykusu ve tokluk ayarı verdikten sonra akşamüstü Ela hanım kendisini gözde bekar yakışıklı Demir'in doğum gününde buldu. Burda eski arkadaşları da vardı İkoncan kızın. Ama Ela hanım o gün çok özgür ruhluydu. Annesi dahil kimse ile ilgilenmedi. Sadece balonlarla ilgilendi. Biraz dans etti ama çokca göz süzdü, burun kıvırdı ve son zamanların en favori sözü "oomaz" dedi. Ayça bence doğum günü için harika biryer seçmiş. Çok hoş bir mekan. Normalde stüdyo olduğuna göre bir hafta sonu 2-3 saatliğine kiralayıp gidip kafa dinleyim diye düşünüyorum. Sevdiğim yiyecekleri de söylerim. İsteyen katılabilir. Ooh minderlerde yatarız:) Neyse Ayça'ya da bu güzel gün için teşekkürler. Yalnız birşey eklemeden edemiycem. "Ayça, ayça, oğlun yakışıklı olabilir ama kızım seni daha çok seviyor. Kucağından zor aldık, biliyorsun."

Pazar günü Ela hanım ailesi ile birlikte sakin bir gün geçirmek için, güzel havayı da fırsat bilerek soluğu Eymir'de aldı. Taş atma aktivitesini keşfeden ve bütün gün göle taş atmak isteyen İkoncan Ela Hanım'ı gölün kenarından zor aldık.

Hafta sonumuz son derece eğlenceli geçti. Fakat haftabaşı Ela'nın kendisinden de tiki babasını Palandöken'e gönderdik. Çeşitli nedenlerden dolayı biz katılamadıysak da bu sene de kayak camiasında en azından ailemizin bir ferdini bizi temsil için gönderme kararı aldık. Kendisi 5 gün kara doyacak ama döner mi; onu zaman gösterir.

15 Şubat 2010 Pazartesi

Aferin Deme!

Bir yerde pozitif güçlendirmenin aşırı kullanımının tehlikeleri ile ilgili okudum ve beni etkiledi. Bu konuda hep düşünmüşümdür. Fakat bir anne olarak zaman zaman "aferin" kötü alışkanlığına ben de düşüyorum. Neden bahsettiğimi biliyorsunuz değil mi? Kendi kendine merdivenlerde çıkar, "Aferin!" Başka bir çocuğa oyuncağını verir, "Aferin, ne güzel paylaşıyorsun" Kendi kendine yemek yer, "Aferin" Hepimiz zaman zaman övmeyi abarttığımız olmuştur, değil mi? Bunun tamamen kötü birşey olduğunu söylemiyorum. Fakat 2 yaş çocuğu birşey yaptığında ve size bakmaya başlayıp alkışladığında bunu değiştirmenin zamanı gelmiş demektir. Peki bir çocuğun süper birşey yaptığını gördüğümüzde ne diyeceğiz? Alfie Kohn'un, "Aferin demeyi bırakmak için 5 neden" adlı kitabında önerdiklerinden birkaç tanesi.
  • Hiç bir şey söyleme.
  • Ne gördüğünü söyle. "Bir bölümün hepsini okudun." Bunun gibi doğal bir beyan sizin, çocuğunuzun ne yaptığını gördüğünüzü bilmesini sağlar. Aynı zamanda ne yaptığı ile ilgili gurur duymasını sağlar.
  • Daha az konuş ve daha çok sor. Sorular açıklamalardan daha iyidir, çünkü çocuğu ne yaptığı ile ilgili düşünmeye zorlar. "O kitabın senin için en zor kısmı neydi?"
Tabii ki, çocuklarımızı övmek isteyeceğimiz zamanlar olacak. Kohn, bu güdünüzü düşünmek için sizi basitçe teşvik ediyor. Bu "hayatı üzerinde bir kontrol hissi hissetmek mi - veya sürekli olarak bizim onayımızı beklemek mi" ve bu çocuğa yardım etmek mi ? Bunlar şu an ne yaptığı ile ilgili daha heyecanlı olması için ona yardım mı ediyor? - yoksa sadece bir onay almak için yaptığı şeyler mi? Ve çocuğunuz yaptığı herşey için aferin bekleyecek mi ?

14 Şubat 2010 Pazar

Aşıkları Yolma Günü

Kendimi bildim bileli bu "Sevgililer Günü" kavramını anlamış değilim. Eğer mantıklı bir açıklaması olan varsa bana da anlatırsa sevinirim. Sevgilimin, eşimin bana sevgililer günü diye özel birşeyler yapmasını istemeyi algılayamıyorum. Eğer diğer günler özel davranmıyorsa sevgililer gününde güzel birşeyler yapmış hiç anlamı yok. E eğer hergün aynı özenle, sevgiyle, huzurla yaklaşıyorsa o zaman zaten o günün hiçbir farkı yok. Totalde benim için bu günün hiç bir farkı yok. Bugün özel birşey yapılmasını beklemiyorum çünkü bence ben hergün özenle davranılan şanslılardanım. Burda tabi cocama teşekkür ediyorum.

Neyse aslında anlatmaya çalıştığım ilişkimin ne kadar özenli olduğu değil bence bu günün çok saçma olduğu idi. Ama buna örnek vermek durumunda kaldım. Beni bir başka rahatsız eden şey de popüler kültürün şişirdiği bu gün yüzünden insanların harcadığı saçma sapan paralar. O geceye özel 3 kat ödenen yemek paraları, pırlantalar, hediyeler. Bana inanılmaz anlamsız geliyor. Bir kalpli yastık beni neden mutlu etsin ki, üstünde kalp olan bir kupa çok mu anlatıyor sevdiğinin sana olan duygularını. Söylemek isterim ki ben sonradan böyle olmadım. Genç kızlık dönemlerimde de sinir olurdum popüler kültürün abarttığı bu saçmalıklardan. Temelde zaten romantik bir insan da olmadığım, hatta romantik hissetmek ne demek anlayamayan bir insan olduğum için daha da anlamsız gelirdi bu tip şeyler. Valla romantiklik bana pahalıya mal oluyor zaten. Bir kere romantik olduk, 9 ay karnım şişti sonunda Ela oldu. E tabii hayatımın aşkı Ela, onu doğurmak hayatımda yaptığım en süper şeydi ama her romantik olduğumuzda bana böyle birşeye malolursa yanarım valla.. Bir kez daha romantik olmuştuk onun sonucunda nooldu sonra açıklarım.:)

Beni yerden yere vuran bir tarafı daha var böyle günlerin. Belki çok duygusal bir tarafı ama hep olmayanları düşünürüm ben. Yalnız insanlar bu saçma gün yüzünden kendini nasıl hissediyor bir fikriniz var mı. Sıcak bir omuza yaslanmanın huzurunu yaşayamayan insanlara yalnızlıklarını daha da çok hatırlatıyor. Bu sadece sevgililer gününe özel de değil. Bu duygularım anneler ve babalar gününde de depreşiyor benim. Hep aklıma annesi, babası olmayan ya da kaybetmiş çocuklar geliyor. Kaç yaşında olursan ol annen ve baban çok önemli, hep düşünüyorum o günlerde onlar ne hissediyordur diye çok üzülüyorum sonra. Ya evladını kaybetmiş anne babalar, onlar ne kadar kahroluyordur etrafda kültür dayatması ile aşırı şişirilmiş bu günlerde. Şimdi çocuğum olduğu için düşününce o insanların acısını daha da sinirleniyorum bu günlere. Bu bakış açımı insanlara anlatmakta hep zorlandım ben. Uzaylı biriymişim gibi davranırlardı. Çok şanslıyım benim gibi hisseden, beni çok iyi anlayan biriyle evlendim. Ben de onu hep anlamaya, hep daha fazla empati yapmaya çalışıyorum. Çocuğuma büyürken aşılamaya çalışacağım ilk şey de budur. Empati ve senin gibi düşünmeyenlere saygı..

Eğer siz bugüne önem verenlerdenseniz, umarım gününüz istediğiniz gibi geçer. Biz açık havada gezmeye gidiyoruz:)

11 Şubat 2010 Perşembe

Ela İle Diyaloglar

Ela su damacanasının musluk kısmını sökmeye çalışır ama çok zorlanır.
Baba: Kızım, olmuyo mu?
Ela: (üzgün bi ifade ile) Omuyo :(

Ela koşarken düşer.
Baba: Kızım dikkatli koşmazsan düşersin gördün mü?
Ela: Göğdüm

Ela koşarken düşer.
Baba : Noldu kızım?
Ela: Düştüüm.

Ela ile babası zıplama oyunu oynuyor. Babası iki elinden tutup hoop diye zıplatıyor. Zıplamadan önce soruyor.
Baba: Hazır mısıııın?
Ela: Haziiiim

Babası, koltuğa uzanmış keyif yapıyor. Ela geliyor. Oyun oynamak istiyor diye düsünüyoruz.
Ela: kak , kak.
Baba: (kalkıyor bakalım nereye götürecek diye)
Ela: Yerine kurulup yatıyor ve babayla ilgilen miyor :)

Ela, anneannesini evindeki anahtarı sakladığından şüpheleniyoruz. Soruyoruz o, bu, şu diye söyleniyor. En son soruyorum.
Ben: Kızım anahtarı sen aldın mı?
Ela: Aldım
Ben: Naaptın kızım?
Ela : atttım, gitti. (Eliyle de işaret ederek)

Eladan pırt sesi gelir.
Baba: Kızım ne yaptın?
Ela: Kaka
Baba: Kaka mı? Pırt mı?
Ela: bIğt

Ela internette at resimleri bakmak ister.
Baba: Kızım at mı eşşek mi?
Ela: Eşşek
Baba: Eşşek mi Kurbağa mi?
Ela: Burbaa
Baba: Burbaa mı mia mı?
Ela: mia
Baba: mia mı haf mı?
Ela: haf
Baba: De get ya
Ela: haf

Yeni montu Elaya çok büyüktür. Montu giyer ama montun kolları uzun olduğu için elleri içeride kalır.
Baba: Kızım nerde ellerin?
Ela: Gok (Yok)

Babası Ela'yı çok sıkı sarılarak tutar. Bir iki mızıldanır.. Sonra baya bağırmaya başlar.
Baba: Kızım nooldu?
Ela: cıkıştım.

Ela yatacaktır.
Ela: muşu muşu
Ben : Ne muşusu anlatiim kızım?
Ela : Atlan..
Ben : Bir gün ormanda bir aslan va..
Ela : Giyik
Ben : Aslanla geyik karşılaşmışlar. Sonr...
Ela : Muşu.. eşek..
Ben : Hah bak eşşek de onlara demiş ki..
Ela: Burbaa..
Ben: Allahım..

10 Şubat 2010 Çarşamba

Ela Tam Gaz, 19 aylık

Ela Naz insanı artık 19 aylık bir manyak. Kendisini tutabilene aşkolsun. Son zamanlardaki huyları öncelikle kesinlikle uykuya dalmamak üzerine kurulu. Yatağa gitmemek için ürettiği bahaneler şu dönemde bini aştı. Yattıktan sonra da elindeki kozları tek tek kullanıyor. Önce tıkabasa dolu olsa da "acıktım" diyor. "Hayır" diyorum "aç olamazsın, al şu suyu iç, hemen uykuya". Sonra kaka kartını deniyor. O da yemeyince, "aydede" diyor. Aydedeli, duvara çeşitli resimler yansıtan bir dijital dönencesi var. Onu açıyoruz, yatıyor ama yatarken bin kere kalkıp tekrar yatıyor. Arada da kaçmaya çalışıyor. Etrafı engellerle çevrili olmayan bir yatağı olduğu için de bazen başarılı oluyor.. Sonra başlıyor "muşu" demeye. Muşu, Ela'ca masal demek. Tabii öyle istediğin muşuyu da anlatamazsın hanımımız konu veriyor her seferinde. Mesela "at, eşşek" diyor. İçinde at ve eşşek olan muşu anlatıcaz. Duruma göre ya babası ya ben başlıyoruz uydurmaya.. Uydurmamak mümkün değil, biz de duruma göre bilindik masalların içine Ela'nın istediği karakterleri koyup anlatıyoruz. Örnek veriyorum, "Pamuk Prenses, aslan ve yedi cüceler", "Geyik ve Uyuyan Güzel", Ela'nın karakterlerinden oluşan "Bremen Mızıkacıları", "Kırmızı Başlıklı Kız ve Kurbağası" gibi.. Ela hanım bu muşuların biryerinde sonunda uyuyakalıyor. Ve uyuyunca eskisi gibi güzel uyuyor öyle arada uyanmıyor ama akşamları yatağa gitmesi artık çok zor.

Durup dururken de ilgi çekmek için çok manipüle ediyor bizi. Kaka en çok kullandığı, kaçırmak istemiyoruz ya sinyalleri bunu biliyor. Yüzünü de buruşturarak "Kaka, kaka" diyor. "Yapıcak mısın?" diyorum götürüyorum.. Oturup klozetle, onla bunla oynamaya saçmalamaya başlıyor. Yani anlıyacağınız Ela ile hayat çok renkli ama çok dikkatli olmamız gerekiyor.

Son günlerde konuşması yine katlanarak arttı diyebilirim. Artık her sorumuza cevap veriyor. Bu aylık çocukların 15 kelime bilmesi bile yeterli imiş. Ben unutmayalım diye aklıma gelenleri aşağıya yazdım. Bundan daha çok kelimesi var, 3 kelime kullanarak da cümle kuruyor ama en azından unutmadıklarımı yazayım dedim. Şimdilik 84 kelime sayabildim, bundan sonra da kaydedip elimde bir arşiv olsun diye düşünüyorum..

anne , baba, dede, hala, anane, babaye:babanne (6)

döktüm, çıktım, öptüm, acıktım, gel, git, otuğ:otur, düştüm, kak:kalk, olmas, evet, hayığ, bu (su),
doydum, muşu (masal), al, hopla, anladım, ağkdaş (arkadaş), baş, omus, akka (ayak), el, bebi:bebek, meme, ağba (araba), acıyo, üşüdü, koğktum (korktum), bes(bez), bak, yemem, ali (alo), neydesin, yetey:yeter, açı:aç, papat:kapat, yat, uyu, anlaştık, aydede, ses, ebpe:ekmek, bitti, geğdik:geldik, ışık, kaşık, göğdüm:gördüm, kaaganadam:kardanadam, gok:yok (48)

mamaka: makarna, mandika: mandalina, elma, mus (4)

biy, iki, uç, doğt, bes, altıı, yedi (7)

atlan (aslan), giyik (geyik), eşek, at, ayi, maymu (maymun), kuğu, kuş, miyav, haf, kuğbaa, kavşan, kağga (karga), baykuş, öğdek, ağı (arı), fil, papayn (18)

9 Şubat 2010 Salı

30-34 yaş Oyun Grubu : Karlar Diyarı

GreenPark
Hafta sonumuzu çocuksuz olarak çocuklar gibi eğlenerek geçirdik. Ela'yı anneannesine emanet edip Ö. ve P. çifti ile birlikte Cumartesi kendimizi yollara vurduk. İlk durak Bolu otobanı üstündeki GreenPark'dı. Elimize çay ve sahleplerimizi alarak yürüyüş yoluna vurduk kendimizi. Çok şanşlıydık hava çok güzeldi. Güzel derken mis gibi güneş vardı ama tabi çok soğuktu. Küçük donmuş gölet, yürüyüş yolu, kartopu atmalar, birbirimizin kilotlu çorabı, naylon pantolonu ve dil sürçmeleri ile alay ede ede güzel bir yürüyüş yaptık. Daha asıl gideceğimiz yere varmadan baya bir yorulmuştuk.

Abant
Tekrar yola çıkıp, Bolu'daki otelimize eşyalarımızı bırakarak bu sefer Abant'a doğru yöneldik. Abant yolu üstünde artık açlığımız tavan yapınca yol kenarındaki restaurant'lardan birine attık kendimizi. Şu sıra yediğim hiçbirşeyden tat alamadığım için ballandırarak yazamıyorum, karnımı doyurdum işte. Orda ki minik teleferik gibi salıncakla aşağı kayıp eğlence dozajını artırdıktan sonra artık bu sefer Abant Gölü'ne vardık. Göl donmuştu ve manzara çok güzeldi. Yolun kenarında tamamen siyah olmuş bir çaydanlığın hala yakılmasının fotoğrafını çekemeden duramadım.
Abant daha da soğuktu. Yürüyüş yolundan pedometreme göre 2 km yürüyerek vardığımız çay içme molasına kadar ayaklarım donmuştu. Neden kayak pantolonlarımızı giymediğimizi sürekli birbirimize sorduk durduk. Yolda 2 kere kalan arabaları ittik, 80 kere durup fotoğraf çektik haliyle ben durduğumuzda oldukça üşümüştüm.

Burda birer çay içtikten sonra arabamıza geri döndük ve kendimizi akşamı geçireceğimiz otelimize attık. Koru Otel çok güzel bir konuma sahip. Ve futbol takımlarının antrenman için geldiği, toplantıların yapıldığı bir otel. Odalar aşırı sıcak, yemekleri güzel ama akşam yemeğindeki canlı müzik çok yorulan bize fazla geldi.

Akşamımızı yemek yiyerek, çay ve sohbetle; erkekler havuza girerek, biz de lobide rahatımıza bakarak geçirdik. Sonunda dayanamayıp yatağa gittiğimde ne zaman uykuya geçtiğimi hatırlamıyorum.
Koru Otel
Sabah otelin yürüyüş parkurunda 2 saat geçirdik. Karlara yattık, amuda kalktık, birbirimizi ittik kaktık. Ve baya bir yürüdük. Daha öğlen olmadan ben baya bir yorulmuştum. Odalarda biraz dinlendikten sonra tekrar yola attık kendimizi.

Gölcük:
Bu soğukta karda kışda nasıl tırmandık 16 km Gölcük'e bilmiyorum. Ama orda fırtına vardı. Zaten koca gölde de bizden başka 4-5 grup vardı. Fakat manzara harikaydı. Göl donmuş, heryer karlı çok güzeldi. Gölcük'den çıktığımızda ben son enerjimi orda bırakmış bu geziyi düşmeden tamamlamış olmanın verdiği hazla arabada hemen uyuyakalmışım.. Biz bu hafta sonu 4 yetişkin çocuk çocuklar gibi eğlendik. Herkesin çocuksuz vakitlere ihtiyacı var, insan kendi eğlencesini hatırlıyor.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Bebeklere Fısıldayan :S.L.O.W

Bebeklere Fısıldayan Kadının Sırları kitabında S.L.O.W. 65. sayfada anlatılıyor. S.L.O.W, Hogg tarafından kullanılan ve ebeveynlere bebek ağladığına durup düşünmeleri için yardım eden bir akronimdir.
  • S: Dur (Stop). Unutma, ağlamak bebeğin için iletişim yoludur.
  • L: Dinle (Listen). Ağlamanın nedenini belirle. Bebeğin ne için iletişim kurmaya çalışıyor?
  • O: Gözlemle (Observe). Bebeğin ne yapıyor? Ağlamadan önce ne yapıyordu?
  • W: Ne oluyor? (What's up?) Ne görüp, duyduğunuza dayanarak, değerlendir ve cevapla.

Bu akronimle, bebeğinizin nasıl iletişime geçtiğini daha kolay öğrenebilirsiniz. Anneler için hemen ağlamaya cevap vermemek çok güçtür. Çok uzun bir zamandan bahsetmiyoruz, daha çok doğru olarak cevaplamaktan bahsediyoruz.

Dur (Stop)
Hogg'un durmak için bir yapmasının birçok nedeni vardır:

  • Bebeğiniz iletişim kurmayı öğrenebilir. Eğer şans verilirse, bebek söylediğinin anlaşıldığını öğrenir ve çok küçükten itibaren gerçekten iletişim kurar. Bununla birlikte, çocuğunuz iletişim çabalarını geliştirmek için mücadele edecektir. Ben kızımda bunun doğru olduğunu hergün görüyorum.
  • Bebeğiniz kendini sakinleştirme yeteneklerini geliştirecek. Ela yeni doğmuşken, annem şu dakikadan itibaren birgün gelip benden kopacağını ve kendi ayakları üzerinde duracağını anlamam gerektiğini söylemişti. Buna fiziksel, sosyal, duygusal ve zihinsel olarak da dahil. Bu beni terkedecek ve benimle bir daha konuşmayacak demek değil, fakat benim işim ona kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğretmek. Eğer her zaman müdahale ederseniz, ona kendi kendine anlayıp karar vermek için bir şans vermiyorsunuz. Bu çoğu anne baba için gerçekten zor. Çocukları zorlanırken karışmamak için kendilerini zor tutarlar. Ben Ela'nın kendi problem çözme yeteneği gelişsin diye çok mecbur değilsem (eğer ortada güvenliği ile ilgili bir konu yoksa veya kendisi yardım istemiyorsa) karışmıyorum. Baştan bu alışkanlığı kazanırsanız çok iyi olur.
  • Bebeğinizin dilini öğreneceksiniz. Daha önce belirttiğim gibi, önce durmak ve düşünmek bebeğinizin ağlamalarını daha çabuk öğrenmenizi sağlayacaktır.

Dinle
Dinlemeniz için bazı öneriler.

  • Günün hangi vakti olduğunu düşünün. Uyku zamanı mı? Uyku zamanı bitti mi? Oynuyor ve şimdi sıkıldı mı?
  • Durumu düşünün. Bebeğinizin etrafında başka neler oluyor? Bir köpek mi havlıyor? Evde pişenler yüzünden güçlü kokular mı var? Sıcak veya soğuk oldu mu? Etrafındaki aktiviteler yüzünden aşırı uyarılmış olabilir mi?
  • Kendinizi düşünün. Nasıl hissediyorsunuz? Bebeğiniz bazen sizi, sizin kendinizi bildiğinizden daha iyi bilir, duygularınızı direk anlar. "Anne mutlu değilse, kimse mutlu değildir" sözünü duymadınız mı? Çok doğru. Bu anneye herhangi bir durumdan mutlu olmayı öğrenmesi için büyük sorumluluk yükler. Aynı zamanda, bilin ki çocuğunuzun hissetmediği hislerinizi de ona yansıtırsınız.

İşte dinleme yeteneğinize zarar veren bazı şeyler:

  • Kafanızda başka birinin sesi var. Etrafda ne yapmanız gerektiğini söyleyen bir sürü insan vardır. Sizin de iyi bir ebeveyn nasıldır ve nasıl değildirle ilgili kendi gözlemleriniz ve düşünceleriniz vardır.
  • Ağlayan bebeğinize yetişkin duyguları yakıştırırsınız. Hogg diyorki, bebekler üzüntüden, sizi manipüle etmek için veya gününüzü mahvetmek için ağlamazlar. Bebekler, sıkıldığını, acıktığını, yorulduğunu ve rahatsız olduğunu anlatmak için ağlarlar.
  • Kendi motiflerinizi ve problemlerinizi bebeğinize de mal edersiniz. Yalnız olmaktan nefret ederseniz, bebeğiniz de yalnız olduğu için ağlıyor sanarsınız. Karanlıkta gergin oluyorsanız, bebeğinizin de karanlıkdan korktuğunu farzedebilirsiniz. Kendinizi ve kendi korkularınızı bilin ve sonra çocuğunuza bir birey gibi davranmaya çalışın.Kendi duygularınız yerine bebeğinizin ihtiyaçlarının ne olduğunu dinlemeye çalışın.
  • Ağlama sesine karşı düşük toleransınız var. Belki de ağlamanın kötü anneye eşit olduğunu düşündüğünüzdendir.
  • Bebeğinizin ağlamasından utanıyorsunuz. Bu genelde etrafda ziyaretçiler varsa veya halk içinde genel olarak olan şeydir.
  • Zor bir doğum yaptınız. Bebeğinizin deneyimi konusunda kendinizi kötü hissediyorsunuz ve bu yüzden ağlıyor zannediyorsunuz.

Gözlemle
Gözlemlemek için sadece ağlamayı duyup değerlendirmek değil, bebeğinize bakmanız yardımcı olur. Hogg anlamlarıyla birçok vücut dili aksiyonları listeler (sayfa 80). Bu; baş, gözler, ağız, yüz, eller/kollar, gövde, deri ve bacakları da içerir. Her bölümden bir örnek vereceğim.

  • Baş. Objeden başını öbür tarafa çevirir = bebeğin görüntüsünün değişmesine ihtiyacı var (sıkılmıştır)
  • Gözler. Göz kırpmadan bakar, sanki gözleri fırlıycak gibi = aşırı yorulmuş ve aşırı uyarılmış
  • Ağız. Ses olmadan bağırır, sonunda nefes alarak ağlar = gaz veya başka bir ağrısı var
  • Yüz. Yüz buruşturma, hızlı soluk alıp verebilme, gözlerini kırpma, gülümsemeye benzer bir yüz hareketi = gaz veya başka bir ağrısı olabilir, veya kaka yapıyor
  • Eller / Kollar. Koordinesiz şiddetle sallanması, cildini yakalamak = aşırı yorgun veya gazı var
  • Gövde. Arkaya kavis yapar, meme veya şişe arar = açlık.
  • Ten. Tüyler kabarır = üşümek
  • Bacaklar. Güçlü, koordinasyonsuz tekme = yorgun

Ne Oluyor?
Bu bölümde, Hogg ağlamanın nedenini çıkarmak için duyduğunuzla gördüğünüzü birleştirecek yollar listeliyor. Sayfa 86'da başlıyor. Şimdi problem olarak görünen şeye göre davranabilirsiniz. Tablo harika.

Unutmayın, ağlayan bir bebek kötü bir ebeveyn olduğunuzu göstermez. Ağlamaya nasıl cevap vereceğinizi öğrenmek ve bir çözümle yaklaşmak, probleme karşı yapacak hiçbir şeyiniz olmamasından daha iyidir. Bunu yaparak potansiyel kötü alışkanlıklar öğretebilirsiniz. Mesela bebeğinizin canı sıkılıyor ama siz onu besleyerek cevap veriyorsunuz. Bu ona sıkıldığında yemek yemeyi öğretiyor, aç olmasa bile.

5 Şubat 2010 Cuma

1 bana 1 sana..

Küçük çocuğunuz paylaşma konseptini tam olarak kapamıyor değil mi? Çocuğun ego-santrik dünyası için çok alışılmadık değil, fakat iyi bir tutum da değil. Evinizde, "Bu benim" alışkanlığını engellemek için bir yol da gerçek anlamda alıştırma yapmaktır. Alıştırma harika sonuçlar doğurur. "1 bana, 1 sana" sözü herkesin bir parça alabileceğini tatlı şekerinize gösteren somut bir yoldur. Bir sonraki sefer siz ve çocuğunuz peluş hayvanları veya legolarla oynarken bunu bir deneyin. İlk seferinde ona model olun sonra onun yönetmesine bırakın. Bu çalışma bölüşmenin yanında paylaşmak için de temel kurar. Yavaş yavaş çocuğunuz için daha önemli objelere geçiş yapabilirsiniz. Ben kızımın kurbagası ve kedisine oynamayı düşünüyorum.

2 Şubat 2010 Salı

Haftasonu Eğlenceleri

Resimler: (soldan sağa)
1. Munise salınıyor.
2. Ela, Demir'in işine burnunu sokuyor.
3. Çocukların fotoğraf tablosu
4. Sanatkar Ela çok meşgul

Çok hareketli bir hafta sonu geçirdik. Önce Munise'nin doğum günü vardı. Munise'liğinden hiç birşey kaybetmeyen Selin hanım, artık 2 yaşında bir prenses olmuş. Munise Ela'dan daha çok benle anlaşıyor ama uzun süre sarıldık, el ele dolaştık. Yaşlarımız yakın tabi. Çiğdem doğum gününe gelen çocukların fotoğraflarından oluşan bir tablo yapmış. O kadar tatlı olmuş ki, eline sağlık valla.
Resimler: (soldan sağa)
1. Ela, vahşi batıda
2. Eski dostlar sohbette
3. Plaj güzeli pozcu Zeynep

4. Ela ve Ege piknikte

Çiğdem'in yemekleri her zamanki gibi harikaydı. Komşuluğumuzdan daha fazla faydalanmalıyım sanırım. Uzun zamandır görmediğim Zeynep ve Mira çok büyümüşler. Onlar da 2 yaşına girmek üzere birer fıstık tabii.. Hele Zeynep bizi karşısına dikti ve bir güzel magazin pozları verdi. Ben plaj güzeli pozunu yakalamışım.Resimler: (soldan sağa)
1. Zeynep, Munise'ye hediye vericek inşallah.
2. Ela ve Demir, naaptıkları belli değil.
3. Kızlar çetesini tutmak ne mümkün
4. Ela, Selin'in yatağına da tırmandı çok şükür, içimizde kalırdı.

Umur ve tatlı kızı Ada ile de sonunda tanıştık. Hala bekliyorum onları kahvaltıya. Tatlı Demir ve Ayça da ordaydı. Bir ara Ela Demir'i gözüne kestirmiş olucak ki elinden tutup içeri götürmeye çalıştı ama Demir paçayı kurtarmış:) Arda ve Burcu ile de birbirimize 10 saniye cee dedik, ve onlar gitti. Hediyelerin verilme kaosundan sonra Ela'nın uykusu geldiği için arıza çıkarmasın diye bu tatlı ortamdan biraz erken ayrıldık. Çiğdem'e tekrar teşekkür ediyorum.

Resimler: (soldan sağa)
1. Apaçi ruhlu Ela.
2. Duru: ya kardeşim nedir senden çektiğim, bi sanatımı icra ettirmedin.
3. Ellerinin hamuruyla bizim bebeler
4. Beren: ben prensesim ama nasıl dokanacam hamurlara, anneee, bana hamurdan bir gaga yap ver.

Bir başka grupla haftasonumuzu kudurma yönünden en yüksek kademeye eriştirdik. Daha önce hiç biraraya gelmemiş bir 5'li vardı bu sefer bizim evde. Beren (19 aylık) &İlkiz , Yeşim& Mert (16 aylık), Güliz ve Doruk (24 aylık), Bige ve Duru(18 aylık) ve Ela (18 aylık) bir grupla bu sefer bebeklerin yaş ortalamaları daha düşük, çok eğlendik. Boya kalemleri ile önce kağıtların dışında heryeri boyayan grup sonra kısa bir süre hamurlara daldı.. Hamurlar o kadar ilgilerini çekmedi. Un daha çok eğlendiriyordu. Tabii ne kadar kirlenirsek o kadar iyi..


Resimler: (soldan sağa)
1. Çadır benim oyunu.
2. İlkiz çok komik, acaip güldürüyo bizi.
3. Kurbağa dansları
4. Güliz'le entellektüel bölüm

Daha sonra Bige önderliğinde bir çadır içi boğuşması yaşadılar. O da yetmedi sandalyelerin üstüne battaniye örterek tünel yaptık, bir de tünel boğuşması yaşadık. Sonra bu kadar azmak yeter miii.. Biraz da dans.. Herkes yeni öğrendiği figürlerini gösterdi.

Resimler: (soldan sağa)
1. Doruk'un pastası
2. Mert ayakta uyuyo.

3. Biraz da koltuklarda zıplayalım
4. İlkiz'le okuma bölümü

Biraraya gelmemizden istifade ederek Doruk'un geçmiş doğum gününü de aramızda kutladık. Doruk da kocaman bir 2 oldu artık. Annesine sabırlar. Bu kısımdan sonra da koltuklardan kaymaca ve koltuklarda zıplamaca kısmında artık çocuklar kendilerinden geçtiler. Tutabilene aşkolsun. Günü çok yorgun ama çok keyifli bitirdik. Nice eğlencelere.
Resimler: (soldan sağa)
1. Son demler
2. Ben sahne insanıyım.
3. Berenle başbaşa
4. Apaçiyim ben.

1 Şubat 2010 Pazartesi

İleti Laneti


Şimdi eminim bu konuda yalnız değilimdir. Lütfen söyleyin bana aranızda bazılarının da böyle arkadaşları veya aileden insanlar vardır. Ki bunlar eğer gelen maili 15 dakika içinde bilmemkaç kişiye daha göndermesse aşağıdaki listede olanların başına geleceklerine inanıyor.
  1. Kendisi veya ailedeki birinin öleceğine..
  2. 20 yıl boyunca kötü şansın yakalarını bırakmayacağına ve sonunda ölmüş olmayı dileyeceklerine.
  3. Tanrı'nın, artık ona inanmıyorlar diye duygularının incineceğine ve eninde sonunda cehenemmin dibini boylayacaklarına.
  4. Kayın ailelelerinin yanlarına taşınacağına ve sonunda yine ölmeyi isteyeceklerine.
  5. Vücutlarındaki herkesin bildiği bazı organların %73 oranında küçüleceklerine.
  6. Mars'dan uzaylıların gelip uykularında onlara kötü şeyler yapacaklarına.

Ne demek istediğimi görüyor olmuş olmanız gerek. Çok çok saçma! Bu tip mailleri almaya devam ediyorum. Genelde de "Napiim dayanamadım. Ya olursa. Çok özür dilerim" gibi başlıklarla. Şu hayatta birkere bu mailleri başkasına göndermedim. Yukarda bahsettiğim hiçbirşey başıma gelmemiş gibi hayatta nerdeyse ne istediysem oldu valla. Bir arkadaşımdan durmaksızın bu maillerden alırdım ve ona sonunda "yeter" dedim ve onu şimdi hatırlayamadığım bir çeşit vücutsal hasarla tehdit etmiş olabilirim.

Bugünlerde yine, "eğer bu maili ahiret kadar insana iletirseniz bilmem ne kadar zengin olursunuz" gibi bazı forward mailleri alıyorum. İlginç olan bu mailleri aldığım insanlar buna inanmıyormuş gibi görünen arkadaşlarım, yani sanırım gerçek şu ki bu maili başkalarına da göndererek sihirli bir şekilde para kazanacaklarına inanıyorlar. Meali de şöyle : "Bu maili 10 kişiye iletirseniz yarın bu saatlere kadar aşağınızdan 100 dolarlar yapmaya başlayacaksınız." Ayıp mı oldu. Bence olmadı. Yoksa nerden gelicek ki o para. Herneyse eğer bu birinize olursa beni de ekleyin tabii.. Kızımın yeni ayakkabılara, benim ankastre ocak ve davlumbaza, eşimin milyonlarca dolara ihtiyacı var. Ama olan görülmüş mü acaba.

Bana ileti mailleri gönderen arkadaşlarım gönül rahatlığı ile bu yazıyı üzerlerine alabilirler. Daha nasıl söyleyebilirim bilemiyorum:) Şöyle söyleyim 10 yıl boyunca lanetimle sarsılacaklar.