29 Mart 2010 Pazartesi

Nasıl Sakatlandım?

Bugün kendimi incittim. Merak ediyor olabilirsiniz acaba bu yaralanma yanan bir binadan bir çocuk kurtarırken mi oldu, fakat hayır, öyle değil. Zaten şu anki enerjimle yanan bir binadan çocuklar bile beni kurtarır. Ne olduğuna gelince, başım düz bir şekilde öne bakıyordum. Sonra sağımdaki bir objeye (Ela) bakmam gerektiğini hissettim ve görsel alanımın o tarafa dönmesi için kafamı sağa çevirdim. Ve Tanrı kükredi.. "Bunun için cezalandırılmalısın, aynı dilinin şişmesi gibi sana bir ceza daha veriyorummm!!!". Hiç hamile iken sağa bakılır mı? Sonra bana omuzlarımın arasından bir tane geçirdi sanırım. Sonra sustalı bıçağını kaldırdı ve omurgama saplamaya başladı. Ben, "TANRIM, BEN BUNU HAKETMEK İÇİN NE YAPTIM? NEDEN BUNLAR BANA OLUYOR ANLAMIYORUM" dedim. Sonra Tanrı bana kararlarını sorguladığım için enseden bir tane de şaplak attı.

Sonra bir baktım acıyla kıvranıyorum ve sonra kıvranmanın bunu daha da kötü yaptığını farkettim ve kıvranmayı bırakıp yüzümü buruşturarak, "çok acıyor lütfen dursun" dedim. Fakat bu tanrının çarptırdığı cezanın yarasını daha da kötüleştirir gibi oldu böylece hiç kıpırdamadan yatmaya çalıştım fakat kalbimin yine de çarpması gerekiyordu ve kalbinin çarpması bu kadar acı verirken bu tamamen haksızlık. Ölmediğin her dakika bıçaklanmak gibi birşey, veya onun gibi birşey işte.

Sonunda yerde yatmaktan çok sıkıldım ve kanepeme emeklemeye çalıştım. Hani bazı savaş filmlerinde vardır ya; asker vücudunun kanayabilecek her noktasından kanar ve yüzü kan ve pislik içindedir ve etrafında patlamalar oluyordur, herkes bilir ki muhtemelen başaramayacaktır ama yine de güven içinde biryere sürünmeye çalışmaktadır? Sonra bir kere daha vurulur ve artık öldü zannedersiniz, ama hayır. Hala sürünüyordur. Sanırım artık nasıl hissettiklerini biliyorum o askerlerin. Ve herhalde aspirin geçirmiyordur. Zaten geçirse de alamıyorum. Ne ironi ama.

Burda blogumu yeni tanıyan insanlara durup gidip şu yazımı okumalarını rica ediyorum. Böylece bana daha çok saygı duyabilirsiniz. Lütfen yapın bunu.. İkimiz için de.

Herneyse, bugün gerçekten, gerçekten iğrenç şekilde sıkılmış durumdayım çünkü garip şekilde eğilmez bir pozisyonda oturmaktan başka birşey yapamıyorum. Ve yazmak tabii, onu yapabiliyorum, boynumu kıpırdatmadan. Ama bu arada iyi de yazamıyorum tabii çünkü yazmak bilgisayar ekranına bakmayı da içeriyor ki bu kafamı hafif şekilde aşağı eğmek demek oluyor.

İşte sakatlanmamın öyküsü, size de bir ders olsun. Hamileyken olur olmaz hareketler yapmayın.

6 yorum:

füsfüs dedi ki...

ne olduğunu pek anlamadım ama çok geçmiş olsun, dikkat et kendine

Fatma dedi ki...

Çok geçmiş olsun. Siz anlatırken başınızdan geçenleri yaşamış gibi acı çektim, yazınızı okudukça bir an önce yatağınıza ulaşmanızı bekledim. Tekrar geçmiş olsun. Lütfen dikkat edin.

Benden Bizden dedi ki...

Cok gecmis olsun!

Limonlu Turta dedi ki...

Esracığım,
Çok geçmiş olsun. Tez günde şifa bulasın inş.
Bence sadece hamileyken değil normal zamanda da yapılmaması gereken bir hareket sanırım:)
Öperim,
ç.

Eko Anne dedi ki...

Aslında biraz da gülesiniz diye geyik anlatmıştım. Boynum tutuk ama çok kötü değilim..

Çiğdemcim;
evet cok tehlikeli bir hareket. ben de sonradan farkettim allah korudu:P

AYÇA dedi ki...

Gecmis olsun esracım. Cumartesi gunü vedalasamadik.siz icerdeymissiniz. Sermin ile çıktınız sanıyordum. Başka zaman daha uzun görüşürüz umarım. Onumuz yaz nasılsa :) öpüyorum.