28 Şubat 2011 Pazartesi

Ece ve Ela'dan Son Durumlar

- Ece kuzusu birdenbire ortalıklara çıkmaya başladı. Kapanmayan ağzıyla sürekli bize gülüyor ve artık interaksiyonda. Çok mutlu bir kuzu. Evde sürekli hareket var bu yüzden Ece'yi oyalamak çok kolay. Zaten kendisini bile oyalayabilen bir bebek, bir de sürekli animasyonda bir küçük insan olunca karşısında yatma saatlerine kadar gayet rahat vakit geçiriyor. Günde 3 kere uyuyor hala, bir tanesi uzun uyku. Akşam uykusuna da 8 gibi geçiyor. Düzenini korursam çok güzel karşılık veren bir bebek. Uykusu geldiğinde yatırırsam hemen uyuyor. Memesini zamanında verirsem çok mutlu. Rutini bozulmazsa melek gibi bir bebek. Düzeni biraz şaşarsa adapte olması zor bir bebek. Huysuzluğu artıyor, uykuları çok kısalıyor. Ela'dan daha kolay bir bebek aslında ama Ela düzensizliklere çok çabuk adapte olurdu. İkisinin herşeyi birbirinden farklı.

- Ela oyun insanına dönüştü. Herşeyi oyuna çevirirsen tamamen uzlaşmaya gidiyor. Son 2 haftadır yatağında kendi kendine uyuması ile uğraşıyorduk ve çabalarımız sonuç verdi. Ela artık 2.5 yaşında itiraz etmeden yatağına gidip yanından ayrıldığımızda laf etmeyerek kendi kendine uykuya geçiyor. Dünya varmış diyorum. Ece ilk doğduğu zamanlar cocayla her akşam birbirimizin yüzüne bakardık, bu akşam sen uğraş diye. Artık sakinleştik, her akşam beraber yatağına gidiyoruz. Bir kitap okuyup ışıkları söndürüyoruz, sonra bir iki şarkı söyleyip biraz konuşuyoruz. Sonra onu öpüp ''biraz sonra tekrar geliceğimi söyleyip'' gidiyorum. Arada bir itiraz oluyor babası ile arasıra odasına gidip biraz konuşup dönüyoruz. Artık alıştı 2 haftadır kendisi uyuyor. Şu sıralar Ela da çok daha sakin çok daha keyifli bir çocuk. Kardeşinin ilk doğduğu zamanki travmayı atlattık artık. Ece'nin varlığına da, kardeşi olduğuna da alıştı.
Bir de 0-6 ay değelendirmesinde iki çocuğun farklarını yazmayı düşünüyorum önümüzdeki günlerde. Daha çok deneyimimi paylaşmam gerekiyormuş. Arkadaşlardan gelen istekler böyle.

Bana gelince, o kadar alıştımki iki çocuğa. Sanki uzun zamandır 2 çocuk annesiymişim gibi geliyor. İnsanın yetenekleri de gelişiyor. Ben bu kadar organize olabilen, bu kadar planlı davranabilen bir insan olduğumu bilmezdim. Bütün günümü planlamak zorundayım. 10 adım sonrasını nerdeyse. Birinin uykusu ile öbürünün yemek saatinin çakışmaması lazım çünkü sadece benim yapmam gereken şeyler oluyor. Mesela Ece'yi sadece ben emzirebiliyorum, Ela'yı sadece ben yatağına götürebiliyorum. Eğer ikisi çakışacaksa önceden sütü sağıp bakıcıya vermem gerek ki Ece doysun uyusun, ben de Ela'yı yatırayım. Tek örnek bu da değil. Benim yapmayacağım bakıcının yapacağı şeylerle ilgili, çocukların ne yiyeceği, ne zaman yiyeceği, ne zaman yatıcakları, ne zaman banyo yapıcakları vs vs vs. gibi herşeyi düşünmem gerekiyor. Ama alıştım, yapıyorum. Hatta çocukların herşeyini ayarlayıp, cocayla dışarı çıkmayı, kendim bir yemeğe gitmeyi bile planlıyorum. Keyfim yerinde. Allah isteyen herkese çok çocuklu hayat versin. Kısıtlanmaları var ama geçmemiz gereken bir dönem var. Işığın ucu yakınlaştı diyebilirim.

Şu sıra Ela ile hayat çok renkli ya. Hergün yeni bir diyalogla bizi çok eğlendiriyor. Sürekli evde birbirimize Ela'nın söylediklerini anlatıyoruz. İşte birkaç diyalog.

Ela: Ne yapıyorsun anne?
Anne : Ot kaynatıyorum kızım.
Ela: İneklerine mi vericeksin?
----------------
Ela: Seni seviyorum babacım
Baba: Ben de seni seviyorum kızım
Ela: Neden?
------------
Ela: rogor ahar.
Ben: ne? nediyorsun?
Ela: rogor ahar anne..
(meğerse gürcüce konuşuyormuş. haberimiz olmadan ogreniyor)
---------------
Ela: Bana erişte çorbası yaparmısın anne?
Ben: Yapamam canım nasıl yapılacağını bilmiyorum..
Ela: Bak şimdi bunları pişir. Tabağıma koy.
--------------------
Ela: Babam nerde anne? Ben onu çok özledim.
Ben: Kızım baban işe gidiyor ya hergün.
Ela: Biraz da sen işe git, o bana baksın.

26 Şubat 2011 Cumartesi

Salıncakdan Kim Düştü?

Hayır, Ela değil.

Ben!

Şimdi de yeni akrobasilere imza atan büyük eniğimin salıncakdan atlamasına müteakip ani bir refleksle yandaki salıncakdan tepe taklak düştüm. Hafif çaplı sakatlandım, sırtım, belim tutmuyor. Bu da yetmezmiş gibi Ela hanım kah kah gülerek nasıl düştüğümü, nerelerimi vurduğumu önüne gelene anlatıyor ve sevgili kardeşim dahil akrabalarım ''geçmiş olsun'' diye arayıp bir de bu yaşda salıncakdan düşebilme kabiliyetim nedeniyle kıs kıs gülüyorlar. Allah herkese benimki gibi bir enik versin de anlasınlar diyorum. Terbiyesizler, hıh, burdan sitemimi de attım.

25 Şubat 2011 Cuma

Sarkozy ile tanıştım

Bugün Sarkozy ile tanıştım.
Tamam teknik olarak onunla tanışmadım... fakat onu gördüm. Peki, teknik olarak onu görmedim.. ama polis korumalarının olduğu takımı ve otobüsü ve jipini gördüm. Sanırım yakınlarda olabilir. Ben de bilgisayarımın başındayım. Bunu da ünlü görme listeme ekliyorum.

En son ünlü görme olayım kardeşimle yazın bir otelin cafesinde kahve içerken olmuştu. Sanırım 2 yaz önceydi. Kahvelerimizi söylemiş bildiğin geyik yapıyorduk. Bir adam geldi yüzünde de kirli sakal vardı, arkasında da bir sürü insan.

Ben: *fısıldayarak* Şu adam aynı Kenan Doğulu'ya benziyor!
Kardeşim: Çünkü o Kenan Doğulu, ileri zekalım.
Ben: Hadi ya! Çok küçük görünüyor. Sanırım onu döverim ben.

Ve kesinlikle dövebilirdim. Ama yemek için ordan acele ayrılmamız gerekti. Tabii dövüceğimden değil. Kimseye el kaldırmam ki ben. Ama tüysükletti valla.

Bir de Pelin Batu'nun canlı yayında uyuduğu sahneyi gördünüz mü. Çok komik.

23 Şubat 2011 Çarşamba

Süpersonik Biberon

Hayır arkadaşım bu bir su reklamı falan değil. Su şirketleri de peşimden koşuyordu zaten. Ama bak iyi fikir sanal reklam uygulamasına başlasam accık da para kazanırım bu işten. Her neyse konunun özüne dönersek yukarıda gördüğünüz icat, Ela'nın tüm biberonları 2 gün içinde kırması ve hala dana kadar olmasına bakmadan biberonla süt ve su içmek istemesi üzerine anırarak ''beberon beberon'' diye ağlamasını müteakip babasının her zamanki Mak Gayvır kişiliğinin yüzüstüne çıkıp pet şişeden kızına el emeği göz nuru beberon yaratması olayının ürünüdür. Boşuna yok BPA'sız alalım bizim enikler zehirlenmesin, ay cam alalım daha sağlıklı diye kıvranmışız. Al işte mis gibi dışarda 0.5 tl satılan pet şişe, hem de polikarbonat değil. Üstünü de delip ağzını geçirdinmi mis gibi beberon. Daha ne istiyosun yurdum halkı. Sen de ol kendinin Mak Gayvırı yavrucuklar ağlamasın, ülke ekonomisine de katkı olsun ne diyim.

Not: Ekranınızın renk ayarı ile oynamayınız bu Ela'nın yüzündeki renkler hergünkü sanatsal çalışmalarının ürünüdür. Artık kalıcı olduğunu, isminin anlamını yüzüne yansıtmaya çalıştığını düşünüyoruz.

Bir de bugünden diyalog ekliyoruz.

Ela: Bana erişte çorbası yaparmısın anne?
Ben: Yapamam canım nasıl yapılacağını bilmiyorum..
Ela: Bak şimdi bunları pişir. Tabağıma koy

Afiyet olsun

19 Şubat 2011 Cumartesi

İçimizden Birine Veda

İçimizden biri daha o anlamadığımız, bilmediğimiz, çözemediğimiz yere gitti. Bedeni bizimle de ruhu uçtu gitti. Çözmek zor, düşünmek yorucu, korkutucu, acı. İçimde çok taze, garip bir boşluk hissettim. Güle güle babaanne. 84 yıllık yaşamına kimbilir ne çok şey sığdırmışsındır ve kimbilir dinlemediğimiz ne çok hikayen vardır. Tek üzüldüğüm bebeklerimi tanıyamadan gittin. Eminim çok severdin onları. Bu gece bana el salla olur mu?

16 Şubat 2011 Çarşamba

Sen Ne Zaman Büyüdün ECE?

Romanstan nasibini almamış iki kalasın birbirine olan sevgilerinden bu kadar güzel iki çocuk çıkar mı? Sanırım yüzyıllardır birlikteyiz ve o kadar çok güldük ki gülme olayı genetiken çocuklara geçmiş. İkisi de habire gülüyorlar. Tabii siz şimdi bu karga yavrularına güzel mi diyorsun diyebilirsiniz. E napalım herkesin vavrusu (Ela'ca) kendine.

Ece kuzusu tam olarakdan 5 aylık oldu. Sabahları konuşmasına, sesine hastayım. Bır bır bır mırıldanıp ben kalkana kadar oyalanıyor, bunlar çok görmek istediğimiz davranışlar tabii. Ama görmek istemediğimiz davranışlarda da bulunuyor. Mesela sabah kalkınca o kadar gülmek, oynamak istiyor ki meme emmiyor. Ben de her sabah bir seans sütü sağarak veriyorum. Valla aman alışır endişelerini Ela'da bırakmışım, Ece'de hiçbirşeye tereddüt etmiyorum. O an ne gerekiyorsa zırt diye yapıyorum. İşte herhalde 2. anneliğe verilen hediye de bu olsa gerek. Rahatım kardeşim. Ece kendi kendine büyüyor. Valla ben fazla birşey yapmıyorum. Ona sıcak bir yatak, beslenmesi için süt ve arada bir oyun tedarik ediyoruz. Geri kalan zamanlarda çocuğu rahat bırakıyoruz. O da sakin yapılı. Resmen takılıyor. Bir pet şişeyle yarım saat oynuyor.

Bu ay daha çok gülüyor, sürekli ayaklar havada mekik çekmeye çalışıyor. Bir de yalanmaya başladı sanırım canı artık kaşık istiyor. Yine de 6. ayının bitmesine kadar bekliycem kararlıyım. Biberonunu eliyle tutuyor ve ağzına götürüyor. İsmi ie çağırdığımızda çok net bakıyor ve arkamızdan aranıyor. Yalnız kalınca ağlamaya da başladı. Ela ile araları daha iyi. Çünkü Ela'nın gaydırıgubbak dansları ile çok eğleniyor. Zaten resmen beni güldürün de ağzım yarılırcasına güleyim diye bakıyor suratımıza. Ela da hala kıskanıyor tabi Ece'yi. Ama artık krizlerimiz yok, anne onu bırak beni al falan demiyor. Ama ilgi çekmeye ve Ece'nin elinden oyuncaklarını almaya falan çalışıyor. O da bebek hala.

- Ela'nınsa merak güdüsü nedense yatma saatlerinde açığa çıkıyor. Işıklar söndükten sonra binbir türlü konu merak ediliyor. Dün ışıklar neden yanıyor konusunu irdeledik. Ondan önceki gün burası apartman mı? Neden apartman? Neden yatıyoruz? konularına daldık. Saldık gidiyoruz işte öyle. Bir tane daha çocuk yapıcam, RÜYAMDA tabii.:)

15 Şubat 2011 Salı

Tron Harikası

Bir süredir coca insanının, insandan hallice yaşamıyla ilgili (niye kendiminkini bıraktım onu dert ediniyorum bilmem ama) memnun değildim. Çünkü kendisi hiç üstüne vazife değilken 6.30'da kalkıp sonra 9'a doğru işe gidip, malakdan 10 kalori kadar daha fazla yakarak akşam eve gelip, kışın da etkisiyle çocuklardı, karıydı derken geç saatte yattığı için. Otlardan 1.5 mebla daha iyi bir hayata sahip olduğu için kendisi ile görüşmemiz de genelde Ela'nın araya giren kafasından bir o tarafa bir öbür tarafa kaykılarak veya gece koridorda karşılaşarak olduğu için rekreasyon çalışmalarına girmek bana düştü. Zaten ahırdan hallice evimizde bir süredir yapmak istediği inşaat çalışmalarına veya 1001 hobisinden biri olan dal budama, bonzai türü aktivitelerini de yapamadığından bari çok sevdiğimiz sinema olayına girdireyim şu adamı dedim. Kurtarırsam ben kurtarırım. Evdeki her canlının mutluluğunu amaç edinmişim bir kere..

Neysem binbir organizasyonla evdeki canlıların hiçbirinin düzeni bozulmadan birinin külahını öbürüne, berikinin takkesini de birine geçirerek bir akşam beraber dışarı çıkmayı ayarladım. Evden de beraber çıkmadık, orda buluştuk. Ben filmin saatini yanlış bilince filmin öncesinde 3 saatimiz oluştu birdenbire. Yemek yedik, gezdik, kahve içtik yeni sevgililer gibi takıldık. It's a date yani. Gülmekten, konuşmaktan ve uydurmaktan filme girerken pilim bitti sanmıştım. Meğerse gece yeni başlıyormuş.

Tron Efsanesi. Abicim o ne filmdi öyle. Yemin ediyorum 5. Elementle, Matrix arası birşeyler seyrediyor gibi oldum. Bir de bu adamlar bu filmin ilkini 28 sene önce çekmişler bu filmi çekebilmek için bu kadar zaman teknolojinin gelişmesini beklemişler resmen. Ama eğer bu kafalarındaysa ve teknolojiyi bekledilerse çok ileri görüşlüler brevo diyorum. Neyse cocayla elele harika bir film izledik. Resmen bitsin istemedim. Kullanılan teknoloci, kıyafetler, konu, aksiyon vs harikaydı.

Bu kızın saç kesiminden.
Bu evden ve şu kızın kıyafeti ve giydiği yağmurluk ve şemsiyesinden istiyorum. Ha bir de bu kızınki gibi vucud.

Anlıycağınız gece çok güzel geçti. Sonra dışarı çıkınca bütün akşam yaşadığımız beyin şokuna bir de vücut şoku ekledik. Dondurucu soğuktan barnaklarımız dona dona eve dönüp çocukların totolarını dikmiş yatmış olduklarını görünce daha bir rahatladık. Şimdi beynimde yeni tilkiler ne yapsam da yeni bir akşam yaratsam diye düşünüp duruyor. Aman kimse duymasın.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Arabanın Yanındaki Siyah Sürtük!

Sevgili Cocacım;
İtiraf ediyorum. Arabanın yanındaki siyah sürtük benim yüzümden oldu. Nerdeyse kapalı gözlerle araba kullanırken arabayı sürttüm. Haberin olsun.

Düş Yakamdan Günü

14 şubat ve versiyonu günlere olan gıcığımı bilmeyen kalmadı herhalde. Gıcıklığım bitmedi kardeşim devam ediyor. Ama bu günü önemli bir iş için kullanmak isteyebilecekler aklıma geldi. Valla sonraki nesiller için yazıyorum aha da buraya.

Şimdi efenim eğer yakanızdan düşmeyen bir sevgiliniz falan varsa bugün tam sizi bırakmasını sağlama günü. Öncelikle bugüne yaklaşan yaklaşık 128 gün boyunca sevgililer günü ile ilgili konuşup onu gaza getirebilirsiniz, veya neler yapabileceğinizle ilgili onu bir güzel bayarsınız. Böyle yaparak yakanızdan düşmedi mi işte o zaman asıl bombayı o gün patlatın. 14 şubat geldimiydi, önce bi telefonunuzu kapatın öğlene kadar açmayın. Sonra açıp toplantıdaydım, dersteydim falan diyebilirsiniz. Birinci gıcığını olur, sonra öğleden sonra da arada telefonlara cevap verir tamamen unutmuş gibi davranırsınız. Ha bu arada söylememe zaten gerek yok, herhangi birşey almıyorsunuz hediye olarakdan. Bir de o güne kadar provoke eden siz değilmişsiniz gibi pırlantaymış, hediyeymiş ne gereksiz gibi konuşmalarda da bulunursunuz. Akşam da bir yemek yiyip başınızın çok ağrıdığını falan söyleyip evinize doğru yola çıkarsınız. Bu arada tabi sevgilinizin bu ve benzeri günlere önem verdiğinden emin olmanız gerek. Yoksa size daha bi bağlanabilir, oh çok şükür o da önem vermiyormuş diyerek.

Başka yanları da var bu salak günün. Pırlanta, çilek, çiçek ve çikolata tüketimi. O gece %100 zamlı yemek organizasyonları. Salak olmak lazım ya. Neyse şimdi herkese yüklenmeyim de. Çilek ne ya, hadi çikolatayı anladım da çilek. Kardeşim şubat ayındayız. Hormonlu çilekler yiyip hormonların harekete geçmesi olayımı acaba. Şimdi bu yazıyı yazarken güzel bir haber aldım, tüm konsantrem dağıldı. Dilediğim kadar geyik yapamadım, bir de arkada sevgili hediyem Ece hanım maksimum söyleniyor. Bu günlük bu kadar olsun. Herkes istediği gibi geçirsin.

11 Şubat 2011 Cuma

Ela TAAAM 31 Aylık


Ela şu 31 aylık hayatının altın zamanlarını yaşıyor. Bir hikayeler, bir konuşmalar, herşeye karışmalar, acaip oyunlar. Sürekli oyun modundayız, çok da keyifli vakitler geçiriyoruz. Son 1 aydır, yani Ela 2,5 yaşını geçer geçmez değişti. 2.5 bir dönüm noktasıymış. Uykusu gelip de saçmalamazsa, daha bir mantıklı, daha bir çocuk oldu. Veee çılgın ''neden'' dönemimiz artarak sürüyor. Herşeye herşeye nedeeen?

Aşağıda Ela'nın kaydetebildiğim bir takım diyalogları.

Ela masanın üstünde yemek yemek ister.
Eka: ''Ela'cım oraya çıkılır mı? Neden çıkıyorsun?''
Ela: ''Neden olmasın Eka'cım?''
----------------------------------------
Baba: Beni sevdiğin için mi öpüyorsun, burdan kaçmak istediğin için mi?
Ela: Seni seviyorum baba, ama o kadar da değil.
---------------------------------------------------------
Ben: ''Kızım bak şu saçlarınla oynama, Kestiricem.''
Ela: ''Kat kat kat mı anne?''
--------------------------------
Ela:(Kuaföre) kat kat kat kes abi
KEsildikten sonra anneannesine: Kat kat bu mu şimdi?





--------------------
Ela : Dayı fatmagil senin arkadaşın mı?
Dayı: ha?
Anneanne: Sen niye fatmagül'e bakıyorsun? hadi yatağına
Ela: Sanane
----------------------------------
Anne, pilates yapıyordur.
Ela: Anne patates mi yapıyorsun?
Anne: Evet kızım.
Ela: Yoruldun mu annecim
Anne: Evet kızım ya çok yoruldum.
Ela: O zaman yapma.

10 Şubat 2011 Perşembe

Golden Globe

Dün akşam oturdum ''Golden Globes'''u izledim. Çok oldu o biteli demeyin, ancak vakit bulabildim. Kafam boşalsın diye izledim yani. Neyse Ricky Gervais'in ''Golden Globes'' monologuna şahit olmaktan ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Çok komikti, evet, en komiği ise Hollywood'un öfkeli reaksiyonuydu. Beni çok eğlendirdi gerçekten, hem kim bir grup ayrıcalıklı insanın mütemadiyen kendilerini ve birbirlerini kutlamasını, pohpohlamasını ve ödüllendirmesini görmek istemez ki? Bütün dünyaya da cici bici giyinip sükse yaparak ve Amerika'nın her türlü özel gününü, özel tarihini, bayrağını, donunu, ıvırını zıvırını provoke ederek milyonlar kazanarak seyrettiriyorlar. Kim orda olmak istemez. Neyse konuşma ne kadar rahatsız edici ve kaba olduysa ben o kadar çok hoşlandım. Şimdi burda dürüst olalım, eğer Ricky Gervais'i bir kırmızı halı öpme ödüller şovunda sunmak için işe alıyorsan, evcil ve eski okul şakalarından yapmasını, ..... öpmesini veya müzik yapmasını bekleyemezsin. Ricky Gervais'i canlı gördünüz mü? Şimdi o da kim diyenleriniz de vardır, aslında hiç önemli değil. Siz dinleyin. Eğer o muameleyi yani şaka veya müzikal gibi yağcı muameleyi görmek istiyorsan Billy Crystal'i getirceksin. Bunun yanında bu komedi sürerken ben relatif olarak evcil olduğunu bile düşündüm. Tarzını biraz yumuşattı. Artı Alec Baldwin amca o kadar acaip güldü ki kendi üstüne işeyecekmiş gibi görünüyordu. Micheal Jackson'ın klibindeki gibi eli sürekli kayıyordu. Bizim ülkenin erkekleri de yapar öyle, çekiştirirler donlarını üstten, sanki etrafda kimse yokmuş gibi. Korkunç.

Eğer Hollywood'un gelişigüzel şekilde hakaretle kavrulmasını istiyorsanız, South Park çocuklarının sunmasını sağlayın. Ricky'nin tekrar dönmesi için yalvarırsınız.

Gerçekten, bu ödül törenlerinin izleyenler için daha katlanılabilir olmasını istiyorlarsa yeni kategoriler yaratmaları gerekir. Mesela ''en fazla abartılmış aktör'' veya “en kendini beğenmiş yönetmen” ve ''dünyada bu kadar aç varken boşa sarfedilen en büyük milyon dolar'' ödülleri. Muhtemelen ''estetikle en gelişmiş bölge'' ödülü veya ''en abartılmış insan'' ödülü de koyabilirler. Ki bu sonuncu kesinlikle Tom Cruise'a verilebilir. İşte o ödül törenini izleyebilirim.

9 Şubat 2011 Çarşamba

Ela'nın Masalı

Bugün Ela bana bir masal anlattı başı şöyle başlıyor.
Evvel zaman içinde
Kalbuy zaman içinde
Pireler zaman içinde
tereler zaman içinde.

Bir küçücük aslan varmış.. Bir de annesi aslan varmış, bir de babası aslan varmış, bir de Ekası aslan varmış. ................

Herhalde her evde bir Eka var sanıyor..

Yine bugünden
Ela: Eka benim balığım nerde?
Eka: Bilmiyorum Ela'cım, babana sormalısın.
Ela: Alala, ayakları da yokki nereye gitti.
Not: Eka bakıcımızın adı.

Sütüphane

* Yaw yazıcak çok şey var sürekli aklımda birşeyler dolaşıyor ama zaman bulamıyorum hepsi geçip gidiyor. Tam bir sütüphane oldum. Ece'nin süt ihtiyacı çok arttığından benim sütüm tekrar artsın diye Ece emmeyi bitirince dibini Ela'ya emziriyorum. Canım çıkıyor bebelere süt yapıcam diye. Geliiin sütüphane burdaa..

* Ela çok manyak bir çocuk oldu. O kadar hikayeli ve tatlı ki. Artık ve sonunda onunla vakit geçirmek kolay ve eğlenceli oldu. Bugün öğlen yemeğimizi alıp aşağıdaki parka gittik beraber. Havada güzeldi, bildiğin piknik yaptık. Uzun zamandır güneşi göremiyorduk, çok şükür.

* Bakıcı döndü çok şükür. Onun dönmesinin şerefine geçen hafta içinde tüm hafta gezdim. Çok iyi geldi. Allah başımdan eksik etmesin:) Havaların ısınmasını en azından güneşli günleri dört göz bekliyorum.

* Ece gündüz uykularını çok kısalttı. Evet kendi kendine uyuyor ama 45 dakikada uyanıyor ne yapıcağımı bilemiyorum. Akşam 8'den sabah 8'e uyuyor çok şükür. Ona da nazar değdiricem diye çok korkmaktayım. Sanırım büyüme aşamasında, herşey çok dikkatini çekiyor. Zaten uyanır uyanmaz bir gülüyor ve oynamak istiyor anlatamam.

* Aklımdakileri gene yazmadım sırf birşeyler yazmak için yazdım. Aklımda olan tek şey yazamadıklarım değil, kafamda da bir proje var aynı zamansızlıktan çalışamıyorum.

* Artık bu kilo verme olayına eğilmem şart. Tüm güzelliği çocuklara verdik, yaratığa döndüm. Çok mutsuzum.

8 Şubat 2011 Salı

Annelik Hiperaktivitesi

“Merhaba, Adım Esra, ve bende annelik hiperaktivitesi var''

Selam, Esra.

Son dikkatimin dağılmasından sonra 5 dk geçti.

*alkışlama*

Ooh, parlak bir şey!

Balık gibiyim.

Başka böyle hisseden var mı? Geçen gün kendime 30 dakika ayırdım - mutluluk dolu, kesilmeyen kalbim ne isterse yapabildiğim 30 küçük dakika. Fakat ne yapmak istediğim üzerine enerjilerimi odaklayamıyorum. Çok seçeneğim vardı! Bir dergi okuyabilirdim, bir banyo yapabilirdim, küçük bir uyku uyuyabilirdim, çocuklarımla dışarıda gezebilirdim, maillerime bakabilirdim, yazı yazabilirdim, izlemek istediğim birşey izleyebilirdim....liste sonsuzdu.

Bir sürü işi bir arada yapmak istiyorum. Birini yaparken aklım öbüründe kalıyor. Eskiden de multifonksiyonel birisiydim, çalışırken bile bir sürü işi birarada yapardım ama şimdi hayatım öyle oldu. O yüzden dingin olamıyorum, kafam sürekli tilkilerle. Bende artık annelik hiperaktivitesi var.

Ne?

Bir seferde tek birşeye odaklanamıyorum - bir kaç şeyi birarada yapmak zorundayım. Biliyorum kadınlar daha çok multifonksiyonel ve ben de buna tam olarak uyuyorum. Şu anda mesela, birçok pencere açık, blogları okuyorum bir sürü farklı konuda, yazı yazıyorum, birşey çizmeye çalışıyorum, Dexter izliyorum ve kocamla arada bir sohbet ediyorum.

Fakat, daha fazla gerçekten daha iyi mi? Bence bazen dikkat dağılmaları iyi ama bazen gerçekten çok dikkat dağıtıcı oluyor:) Nasıl daha iyi odaklanabilirim? Eğer her aklıma gelen şeye o anda başlamazsam, hiçbiri yapılamayacakmış gibi geliyor. İşler bittiğinde hoşuma gidiyor ve birşeylere başlamayı sevmiyorum. Eşim tam tersi. O yeni şeylere başlamaya bayılıyor ama sonra ilgisi dağılıp biryerlerde bırakabiliyor. Ama konsantrasyonu çok yüksek. Tek birşeye konsantre olduğunda bizi bile duymaz. Bende annelik hiperaktivitesi var ve geçeceğini sanmıyorum.

Kendinden Emin Çocuklar

Çocuklarımıza katmak istediğimiz onca özellik arasında özgüven, en önemli olanı. Özgüven olmadan çocuklarımız hedeflerinin peşinden koşamayacak, zorlukların üstünden gelmek için uğraşmayacaklar. Dahası, kendilerini ve başkalarını sevemeyecekler.

4 Şubat 2011 Cuma

Bir Kadının Ölümü

* Sayın Hıncal Uluç insanı. Senin ondan bundan alacağın bir hınç mı var? Neden bu kadar agresifsin? Neden genç yaşda ölmüş ve geride acılı bir eş ve çocuk bırakmış bir kadını bu kadar diline dolayıp yerden yere vuruyorsun. Sen hiç anne olmuş birini gördün mü? Sen doğum yapmak ne demek, anne olmak ne demek bilir misin? İnsanlar ne depresyonlar geçiriyor, bazı insanlar aldatmak, bazı insanlar aldanmak, bazı insanlar ölmek, bazı insanlar bebeklerini öldürmek istiyor, bunu biliyor musun? Bunların hepsini anne olmuş kadınlar yaşıyor, yaşamayan da var. Ama anne olmak zor iş, hiç birşey olmasa da anne olmak çok kutsal bir iş. Geride 1.5 yaşında bir çocuk bırakarak ölen bir kadını yargılamak, sana mı düşer. Ya da diğer yargılayanlara mı düşer.
Evli bir kadının neler yapabileceği ancak o kadınla eşi arasındadır. Bazı coğrafyalarda evli kadınlar çocuklarını anne babalarının önünde sevemez, bazı coğrafyalarda evli kadın çocuğa tek başına bakar üstüne kocaya da bakar üstüne ev işi de yapar. Bazı coğrafyalarda ise evli kadın arkadaşları ile dışarı çıkıp eğlenir, çalışır didinir, çocuklarına tek başına bakamaz, istekleri farklıdır, çocuğu oldu diye hayatını sadece çocuğu yapmaz, çocuğuna bakarken kocası destek olur, bazı coğrafyalarda kadınlar işe gider kocaları çocuklara bakar, bazılarında ise dönüşümlü omuz omuza aynı derecede sorumlulukla çocuğa bakarlar, bazılarında ise kadınlar kocalarına ''ben bu akşam arkadaşlarımla dışarıdayım beni bekleme, sabah gelirim'' der. Bunların hepsini yaşayan kadın vardır. Ve bunların hepsi kadınla kocasının arasındadır. Kimsenin kimseyi yargılamaya hakkı yoktur, kimsenin kimseye birşey söyleme hakkı yoktur. Evli kadının ne yapıp yapamayacağına kocasından başka kimse karışamaz. Bu nedenle Sayın Hıncal Uluç, ölmüş bir kadının arkasından söylediklerine dikkat etseydi çok iyi olurdu. Kadın o gece ne yapmış, ne etmiş kimseyi ilgilendirmez, kadın genç yaşta geride 1.5 yaşında bir çocuk bırakarak ölmüş. Asıl zor olan o çocuğun hayatı bundan sonra, asıl o annesiz büyümenin verdiği nelerle karşılaşacak. Gerisi boş, herkes unutur bu olayı, herkesin hayatından izleri silinir de o çocuğun hayatı artık tamamen farklı olacak.
İki gündür dolup boşalıyorum yazılanlarla, sonunda çenemi tutamadım. İkiz kulelerin yıkılmasından sonra hiç birşey beni şaşırtamaz sanmıştım, neden bilemiyorum bu kadının ölümüne çok şaşırdım. Allah ailesine sabır versin, umarım o tatlı çocuk da çok sağlıklı ve mutlu bir hayat geçirsin.

1 Şubat 2011 Salı

Belki Çocuk Bile Yapmazdık

Sorumlulukda Daha İyi Olsaydık Belki Çocuk Bile Yapmazdık

"Çocuklara Sorumluluk Öğretmek" Hakkında Konuşalım mı.

Kim bu işden sorumlu gerçekte? Öğretmenler mi. Çocukları okula yazdırmayı unutmadıysanız öyle. Yoksa kediler. Eğer ev kediniz yoksa, geleceğimiz olan çocuklara sorumluluk öğretme görevi size düşüyor. Yani temelde hepimiz ayvayı yedik.

Biliyorum.Burda savunma durumuna geçiyorsunuz ve çocuklarınıza sorumluluk öğrettiğinizde ısrar ediyorsunuz ama gerçekten, sorumluluk sahibi olmaktaki ilk adım sorumlu olmadığınızı kabul etmektir, yani derin bir nefes alın ve burdan başlayın.* İlk başta sorumlu olmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum, ve aslında, bununla ilgili daha önce yazıcaktım 6 ay önce taşınınca kutuladığım birşeyler elime geçtiğinde dikkatim dağıldı ve unutmuş olabilirim. Neyse diyeceğim o ki. Sizi yargılamak için yazmıyorum. Size yardım etmek için yazıyorum. Tabii benden daha az sorumlu değilseniz o zaman sizi gerçekten yargılarım.

Yediğimin uzmanları çocuklara sorumluluğu öğretmenin en iyi yolunun bir ebeveyn olarak güzel bir örnek olmak olduğunu söylüyor ama dürüst olalım bu hayvan gibi iş gerektirir ve ben de bunun yerine çocuğunuza ailedeki sorumluluk sahibi olanın o olduğunu bir seri dersi dramatize ederek aşılamayı öneriyorum.

1. Çocuğunuza evcil bir hamster alın. Bir de aynı hamsterdan ölü bir tane alın ve derin dondurucuya saklayın. Ne zaman çocuk odasını temizlemeyi reddeder veya yemekleri ağzından yere atarsa, canlı hamsterı ölü olanla değiştirin. Ve hamsterın, onun sorumsuzluğu yüzünden üzüntüden ölmüş olması gerektiğini anlatın. Bir kaç saatlik matemden sonra, ölü hamsterı canlı olanla değiştirin ve çocuğunuzun pişmanlık gözyaşlarının hamsterını hayata döndürdüğünü ama o sorumsuzluğuna devam ederse hamsterın bir daha dönmemek üzere gideceğini söyleyerek iyice dramatize ederek oynayın. Bu hem hayvan için hem de diğer insanların iyilliği için sorumluluk öğretir.

2. Mutfak masasında küçük yangınlar çıkarın ve bakın bakalım ne kadar zamanda farkedip söndürecek. Eğer 10 dk'dan çok sürerse onları cezalandırmanız ve yeni bir masa almanız gerekir. Asbest'den yapılan bir tane tavsiye ederim çünkü yanması zor olur. Yemesi çok da güzel değildir tabii ama bunlar bir ebeveyn olarak yapmanız gereken fedakarlıklardır. Bir de, DVD kolleksiyonunuzun ortalıkta olmadığından emin olun çünkü halınızda eriyip yapışacaktır ve o kısmı halıdan makasla kesip çıkarmak zorunda kalacaksınız çünkü hiç birşey o eriyiği halıdan çıkaramaz. Gerçekten. Yangın için bir bahane yaratmanıza gerek yok ama suçu sizden alacak bir tane bulursanız tabii iyi olur. Kişisel olarak ben afacan bir perinin yaptığını çünkü ayakkabılarını salonun ortasına kadar getirdiği için ona kızgın olduğunu söylerdim.

3. Çocuklarınızı zorla azat edin. Çocuklarınıza 5 yaşından sonra yaptığınız herhangi birşey onları yumuşak ve bağımlı olmaları için çalışır, yani çocuklarınıza bir iyilik yapın evi bir an önce terketmeleri için elinizden geleni yapın. Birçok insanın bu basamakda kafası karışır ve çocuklarını evlatlık verebilirler fakat bu sadece sorumsuzluktur ve çocuğunuza sorumluluğu kendinizinkinden yan çizerek öğretmeniz mümkün değil. Onun yerine çocuğunuzu yakınlarda bir kasabada oturtun veya kirasını ödeyemezse çimbiçme makinasının yanında sundurmaya da yerleştirebilirsiniz. Eğer çocuğunuz 3 yaşın altındaysa, çimbiçme makinasını ordan almalısınız çünkü keskin bıçaklar küçük çocukların yanında tehlikelidir ve aynı zamanda bu çimbiçme makinası için de iyi olmaz. Birçok küçük çocuk bir bahçe sundurmasında yaşayabilecek sorumluluğa sahip değildir, yani eğer sizinki orda yaşayabiliyorsa, tebrikler valla çünkü yaşına göre gerçekten fazla gelişmiş olmalılar. Siz de çok gurur duyuyorsunuzdur. Böylece sorumlu olmaktaki üç noktalı dersimiz bitiyor. Aslında 4 nokta yazıcaktım ama kötü bir ruh dördüncüyü sildi çünkü birisi kurabiye kavanozumuzu açık bırakmış ve şimdi kavanoz boş. Kim ki ruh. Tahmini olan.

Güncelleme: Çüş yani. Size bir özür borçluyum. Yanımdaki kişi bana dedi ki ''kabullenmek'' alkoliklikle savaşta ilk basamaktır, kendi sorumsuzluğunu kabul etmekde değil. Yani temelde bu tüm ders bir yalan üzerine kurulmuştur ve size hiç bir yararı yoktur. Alkolik değilseniz tabii. O zaman sizi tedavi etmiş olabilirim. Hoşgeldiniz, alkolikler.

Not: Bu ders çok ciddi bir ders değildir. 2 çocuklu lohusa bir annenin yazdığı bir derstir. Benim ruh halimde ciddiye alanlar olur diye yazıyorum, beni ciddiye almayın.