29 Nisan 2010 Perşembe

Uyduruk KeK

Tamamen uyduruk malzemelerimizi önümüze dizdik... Verdiğim malzemeleri tek tek kaba döktü, tek tek karıştırdı.. Sonra dayanamadı elleriyle daldı. Çok eğlendi. Sonra yaptığı keki pişirdik. Tadı iğrenç oldu. Ama eğer daha fazla şeker koysaymışız, gerçekten güzel olurmuş. Zaten amacımız güzel olması değildi. Ela'nın eğlenmesiydi..

Bu keki yapın ama yemeyin, (Tek güzel tarafı yağ yok)

Malzemeler:
Bir paket un
Bir tutam maydanoz
1 adet muz
3 zeytin
2 yumurta
Biraz kahve
Az yoğurt
Az biraz susam
İstediğiniz kadar şeker
---------
Çocuğunuza malzemeleri karıştırtın, sonra kalıba döküp pişirin. Şans eseri çok Güzel görünebiliyor üstteki gibi- ama tadı çok kötü.. Tabii ben sizin yerinizde olsam çocuğunuzla gerçek ölçülerle bir kek yaparım.. Sonra da afiyetle yerim.. Biz sadece eğlencesine yaptık.

27 Nisan 2010 Salı

Toprak Aktiviteleri 1

Ela ile geçen haftamız bol bol toprakla, bahçeyle uğraşarak geçti. Montessori grubunun toprak teması da buna denk geldi. Geçen hafta bir gün yine Büyükşehir Belediyesi'nin fidanlığına gittik. Önce saksılara tohum ektik. Ela bu işi iyice sevmeye başladı. Teyzelerle kürek pazarlığı bile yaptı.
Sonra bahçedeki at kestanelerini tüplemeye yardım ettik. Bu onun için toprakla oynamak oluyor ama hem öğreniyor hem de çok eğleniyor elinde kürekle. Bu at kestanesi ağaçları da bir ormana dikilecek yakında.

İşte aşağıda kendi çapında tarıma soyunan ailemizin ilk fide ordusu. Domateslerimiz fide verdiler bile. Şimdi soğan, karpuz ve salatalıkları bekliyoruz. Bunların bir kısmını geçen hafta sonu bir tanıdığımızın bahçesine diktik. Minik bir sera yaptık. Fotoğraf makinamı almadığım için kaçırdığım çok güzel fotoğraflar oldu. Şimdi bir kısmı da balkonumuzda yerini alıcak. Bakalım bu işte ne kadar başarılı olucaz. Aslında önemli olan Ela'nın birazcık birşeyler kapması tabi.

Ama bahçede nasıl babasına yardım etti inanılmaz. Kürekleri verdi, otları yoldu, kendi çapında bütün gün çalıştı. Sonra da "böyle koyuyosun, böyle üstüne basıyosun" diye anlattı durdu.

25 Nisan 2010 Pazar

Elondor'un İsmi Ne Olsun?

Size daha önce nasıl cocayla benim isim konusunda ne kadar birbirimize uzaylı olduğumuzu söylemiştim. Aslında sorun benim uzaylı olmamdan kaynaklanıyor sanırım ama elimde değil normal isimleri beğenemiyorum. Birisi demiş ki "Ela biraz daha büyük olsa diycem ki o söylesin, ama şimdi çok küçük". Ela birşey atsa benimkilerden daha ayakları yere basan bile olabilir. Bilemiyorum, şimdi ben sınırlarımı biraz genişletmeye çalışıyorum yoksa 2 nomeronun bir ismi olamayacak. Daha çok da zaman var biliyorum ama durum çok parlak değil.

Sizlerden ricam bize beğendiğiniz isimleri yazın. Zaten çoğunuz çok da ilgilisiniz, çok teşekkür ederiz. Belki içlerinden beğendiklerimiz olur.. Önerilerinizi bekliyoruz..

------------------------------------
Ela ayakkabılarını kendi giymeye başladı. Bir de çoraplarına taktı. Gece bile uyanınca çoraplarını çıkarıp, tekrar giydiriyor. Bunu sürekli yapıyor. Pantolonunu da kendi giymeyi başardı geçen gün. Şu sıra yeni gelişim noktamız bu, giyinip çıkarıyoruz. Bir şeyi daha kendi kendine yapabilmesi beni biraz daha rahatlatıyor.. Bir de uyanınca bana seslenmeden tekrar kendi uyusa çok mutlu olucam. Allahdan çok uyanmıyor:)

------------------------------------------------
18 haftalık hamileyim ve çok şükür bir kaç haftadır çok rahatım. Fiziksel olarak çok rahatım, kilo almamamın da verdiği hafiflik ve mutlulukla bazen hamile olduğumu unutuyorum. Umuyorum bu rahatlığım mümkün olduğunca uzun sürer.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Hamilelikte Emzirme

Hamilelikte Emzirmek Güvenli midir?

Bilinenin aksine çoğu durumda, EVET. Şu anda hamilelik sırasında emzirmenin güvenliği hakkında herhangi bir tıbbi araştırma yapılmamıştır yani belirleyici bir yapmama uyarısı yapamayız. Eğer kilo kayıplı, kanamalı veya erken doğum riski olan komlikasyonlu bir hamilelik geçiriyorsanız, durumunuzu doktorunuzla konuşmalısınız. Kişisel durumunuza ve duygularınıza dayanarak, emzirmeye devam edebilirsiniz, emzirmeyi azaltabilirsiniz veya memeden kesebilirsiniz.

Emzirme Kasılmaları

Emzirme sırasında rahim kasılmaları olsa bile, bunlar hamileliğin normal bir sonucudur. Benzer kasılmalar, çoğu çiftin hamilelik boyunca devam ettiği cinsel ilişki sırasında da olabilir.

Düşük / Erken Doğum Riskleri

Bu çok sık rastlanan bir endişedir, fakat güçlü bir temeli yokmuş gibi görünüyor. Geçenlerde hamile rahim üzerine yapılan bir araştırma göstermiş ki sağlıklı hamileliklerde emzirmenin düşük veya erken doğuma neden olacağı endişesi hakkında kuramsal bir temel bulunamamıştır. Onun yerine rahimin, emzirmenin ortaya çıkardığı oksitosine reaksiyonu önleyen birçok güvenliği vardır.

İlginç olarak, düşük ve erken doğum uzmanları, emzirme ve bu tip hamilelik komplikasyonları arasında potansiyel bir bağ görenler arasında değildir.Düşük uzmanı Profesör Lesley Regan Adventures in Tendem Nursing kitabında belirttiği üzere anne daha önce düşük yaşamışsa veya o anda düşük tehdidi varsa bile emzirmenin hamileliği etkilemesi için bir neden görmemiştir.

Annenin Sağlığı

İyi beslenen bir annenin hamilelikte besin açısından riskde olduğunu gösteren bir kanıt yoktur. Emzirmek; anne hamilelikte emzirse bile annenin osteoporoz riskini yükseltmez. Emzirmek kadının göğüs kanseri riskini azaltır.

Emzirilen'in Sağlığı

Çocuğunuz ikinci yılında ve sonra da emzirilmekten fayda sağlayacaktır. Süt hamilelikte de normalde olduğu kadar güvenlidir, fakat hamilelik sütün azalmasını sağlayabileceğinden anne ve çocuğun daha çabuk bırakmasına neden olabilir. Eğer hamilelik çocuğun daha az süt almasına neden olacaksa, çocuk sütün sağlık için avantajlarından daha az yararlanabilecektir. Gerçekten, 2 yaşından önce emzirmeyi bırakmak, Amerikan Aile Hekimleri Akademisi'ne göre çocuğun hastalık riskini artıracaktır.

Kapsamlı emzirme ve ebeveynlik sitesi Kellymom'dan çevrilmiştir.

19 Nisan 2010 Pazartesi

Gebelikde Sorular

Hamilelik ve doğum sırasında, bebek bekleyen anne ve babaların aklında bir sürü soru oluyor. Hamilelik veya yeni doğan bebeğinize bakma stresi sırasında biraz eğlence ve espri iyi gider ve herşeyi o kadar ciddiye almayın biraz keyfinize bakın diye düşünerek bu sorulardan bazılarını kendimce yanıtlama girişiminde bulundum. Lütfen ciddiye almayınız..

Bir dergiden soruları aldım ve kendi cevaplarımı altına yazdım, siz de bana yazabilirsiniz. Saçmalıyorsam da hamileliğe verebilirsiniz:)

Hamilelik ve doğum hakkında sık sorulan sorulara cevaplar:

Hamilelik:

S. 35'ten sonra çocuk sahibi olmalı mıyım?
C. Hayır, 35 çocuk fazla bile.

S. Bebeğim ne zaman oynar?
C. Biraz şansla 1 yaş civarı oynayabilir.

S. Kusmanın hamilelik kaynaklı mı veya gripten mi kaynaklandığını nasıl anlarım?
C. Eğer gripse, geçecektir.

S. Hamileliğin başından beri göğüslerim, karnım büyüdü sonraları ayaklarım bile büyüyor. Hamilelikte küçülen birşey var mı?
C. Evet, mesanen.

S. Bebeğin cinsiyetini öğrenmek için en güvenli yol nedir?
C. Bebeğin doğumu

Doğum ve Sancılar:

S. Doktorum diyor ki sancılar sırasında hissedeceğim acıdan daha çok baskıymış. Doğru mu?
C. Eğer Tornado bir bakıma hava akımı ise, Evet.

S. Epidural almak için en iyi zaman nedir?
C. Hamile olduğunu öğrendikten hemen sonra.

S. Doğumdan sonra iyileşirken uzak durmam gereken birşey var mı?
C. Evet, Hamilelik.

Doğumdan Sonra:

S. Anne sütünü saklayabileceğiniz en iyi yer?
C. Göğüsleriniz.

S. Göğüs pompalarına daha güvenli bir alternatif var mı?
C. Evet, Bebek dudağı

S. Göğsü nasıl dezenfekte edersiniz?
C. Her gün banyo yapın ve temiz sütyen giyin. Buhar makinesinde kaynatmak istemiyorsanız.

S. Bebeğimiz geçen hafta doğdu. Karım ne zaman normal hissedip, davranmaya başlar?
C. Çocuklar üniversiteye gidince.

Hamilelik ve doğum özellikle ilk seferinde hayatta bir çok değişiklik yaratan heyecanlı zamanlar getirir. Her zaman pozitif olmaya ve kendinizi çok ciddiye almamaya çalışın. Kalbinizle ilerleyin o zaman daha rahat geçiyor. Umarım bu uyduruklar yüzünüzde bir gülümseme oluşturmuştur.

17 Nisan 2010 Cumartesi

Sabah Mendeburu

Benim çok mutlu, kalkar kalkmaz totosundan ışıklar saçan ve fırlayıp yatağından kalkabilen bir sabah insanı olmadığım aşikardır. Bu konuda da annemden en uzak ağacın dibine düşmüşüm denebilir. Aslında sabah erken kalkmak istememin sebebi spora gidip biraz terlemek olduğunu düşünürdüm ama bunu da yapmayalı çok uzun zaman oldu çünkü tamamen bir sabah tembeli olduğuma karar verdim. Sabah kalktığımda birisi elime bir bardak çay tutuştursun ve bana yarım saat dokunmasın başka birşey istemem ama 21 aylık bir veletle bunu yapmak imkansız tabi. Çünkü uyanır uyanmaz yatağından fırlayıp aynı enerjiyle oyun bekleyen bir kızım var.. Çok mu şey istiyorum, sabahları benden önce kalkıp çay yapan ve ben kalkınca ayılana kadar önüme koyan ve o sırada benimle hiç konuşmayan birini istiyorum. Sanırım bir robota ihtiyacım var benim.

Herneyse, sabahları hep huysuz bir inek oluyorum. Anneme sorabilirsiniz. Küçükken sabah okul için kalkmak konusunda bir canavardım ve her zaman birinci sınıf bir başbelası oldum. Annem sonunda akıllandı ve babamı beni uyandırmak için yollamaya başladı. Sanırım sözsel tacizden yorulmuştu. Sanırım bu, bana bir alarmlı saat alıp bir daha karışmadıklarından hemen önceydi. Bu aklımı başıma getirdi, okula gitmek için kendim kalkmak zorunda kalmam kalkabilmemi sağladı. Yine de binbir sözle kalkardım ama olsun onlar kurtuldular. Ela doğmadan önce 9 da başlayan mesai saatimiz için 9'a 15 kala yataktan kalkar 9'a 5 kala evden çıkardık. Kahvaltı ve bakım türü işleri işyerinde yapardım:) Ela'dan sonra çok zorlanmaya başladım, çünkü bıraksan kış uykusuna yatacak olan cocam benden daha beter, Ela desen sabah 7 civarında kalkıp sabahın ilk saatlerini kabusa döndürmeye başladı. Allahdan gece hep uyudu da bu konuda bir sorun yaşamadık. Son zamanlarda akşam uykusunu 9'a çektik, Ela da sabah 9'a yakın kalkmaya başladı ve ben de zaten hamilelikte iyice kabusa dönüşen uyku saatlerimde biraz olsun rahatladım.

Neyse gençlik yıllarımdan sonra yıllar geçti ve ben evlendim. Dışarı bir çocuk bile çıkardım, ikincisi yolda. Bu noktada anladım ki erken sabahlar hayatımın bir parçası olacak, en azından çocuklar bağlanacak, susturulacak ve duvara yapıştırılacak yaşa gelene kadar. Evet, bu son kısım şakaydı tabii ki. Zamanla, sabah davranışım biraz azaldı tabii (asık surat, konuşmama isteği, yataktan kalkamama), ama hala derinlerde saklı (tamam o kadar derinlerde değil) sadece günyüzüne çıkmayı ve o saatte yakınlaşan herhangi biri için gevşeyip birden açığa çıkmayı bekliyor.

Dün akşam iyi uyumadım. Bir kız arkadaşım ve bir grup gay adamla çılgın bir partide olduğum konusunda yine mantıksız bir rüya gördüm. Sonra neden bir kız arkadaşımla bir grup gay adamın olduğu bir partiye gittiğimi merak ettim. Acaba kocam güvenli olacağı için mi gönderdi ki. Yanlış anlamayın gaylere karşı bir problemim yok.. Ben zaten ırk, din, dil, cinsiyet gören bir insan değilim. Hatta daha yetenekli olurlar daha çılgın saçlar kesebilirler diye gay bir kuaför arayışına bile girip eşe dosta sormuştum da bulamadım. Ve bir anlık evli olduğumu unutup, bir kız arkadaşımla ve 302 gay arkadaşı ile bir partide olduğumu düşünelim. Gerçekten şimdi anladım buna neden "RÜYA GÖRMEK" diyorlar. Bu ancak rüyada olur, çok saçma.

17 haftalık hamileyim ve rüyalarımın gidişatına bakılırsa çok renkli bir hamilelik geçireceğim. Bu sabah aldığım demir hapı da bana kabus dolu saatler yaşattı. İlacı aldıktan 45 dakika sonra karnıma, kasıklarıma ve belime acaip sancılar girmeye başladı. Oldukça endişelendik ama doktoru arayıp bu ilacın bazılarında ciddi gaz sancıları yaptığını öğrenince mental olarak biraz rahatladım. Bir banyo yapıp azıcık koltuğa devrilince 1 2 saat sonra sancılar geçti ve ben de paranoyalarımdan kurtuldum. Hamileliğin ilk kabusunu da bugün geçirdik hayırlısı bakalım.:) Tabii çarpıntılarıma neden olan kansızlığım için kullanmam gereken demir hapı çılgın sancılara neden olunca bıraktım ama şimdi ilk probleme ne çözüm bulucak doktor, ona bakıcaz.

Elondor'un ismi konusunda Coca'yla yapacağımız antlaşma çalışmaları uzun süreceğe benziyor. O beni sürekli uzay gemilerine koyulacak veya göktaşı isimleri bulmakla suçluyor, ben de onu çok klasik olmakla. Çoğu konuda çok iyi anlaşmamıza rağmen bu konuda bu kadar farklı beğenilere sahipken 1.'nin adını nasıl bulduk da koyduk bilemiyorum ama sanırım 2'nin ismi bir süre daha benim göktaşımın ismi Elondor kalacak. Onu da bilinçaltım uydurmuştu zaten çok uzak değil.

16 Nisan 2010 Cuma

Aktivite Sonrası Hasar Raporu

Oyun grubumuzda çocuklar tek tek 2 yaşına giriyorlar. Bu hafta sonu asil oğlan Eren'in doğum gününü kutladık. Çocuklar yine coştu eğlendi, biz de artık daha fazla sohbet edebilmenin keyfine baktık. Bana öyle geliyorki sanki çocuklar bahane biz, görüşmek, konuşmak istiyoruz.

Gün, keyifli ve eğlenceli geçti. Fakat yine bir doğum günü sonrası önce Ela grip oldu. Şimdi de tüm aileye yayıldı. Herkes birbirinin sümüğünü siliyor evde. Çeşitli şekillerde ve kademelerde hasta olan ailemizde normal sesi çıkan tek kişi yok gibi. Allahdan dış kuvvetler yetişti de birbirimize bakmaya çalışırken daha da yıpranmadık. Bir 2 yaş altı çocuk, bir hamile, bir de çocukdan da çocuk baba olunca başka birisi bize bakmazsa zor atlatırdık durumu. Ela'yı anneme devredip geri kalan kendi başının derdine bakınca biraz daha kolayladık sanırım.Ama Bundan sonra açıkhavaya çıkıcaz. Benim için doğuma kadar kapalı alan aktivitesi bitmiştir.

Doğum günün kutlu olsun Eren, İpek ve Melisa.. Hepsi şimdi 2 oldular. Kaldı bizimkiler.

15 Nisan 2010 Perşembe

Bebeklere Fısıldayan: Büyüme Atakları

Büyüme atakları bir rutin izleyen anneler için çok problem yaratan şeylerdir. Bazıları daha çok besleyip yeni bir alışkanlık başlatmaktan korkar. Bazıları daha fazla besler fakat nerde duracağını bilemez ya da durmaktan korkar. Büyüme atakları çok gizemli görünür. Aşağıda Tracy Hogg'un kitabında büyüme atakları ile ilgili neler söylediği var. (Sayfa 116)

Büyüme atakları emziren anneler için mama veren annelerden daha çok "problem"miş gibi görünür. Fakat her iki tarafın da problemleri vardır. Eğer bebeğiniz 2.5-3 saatlik rutininizde güzelce besleniyordu ve birden bütün gün yemek yemek istiyorsa, bir büyüme atağı içinde olması büyük ihtimaldir. Hogg bunun 2 veya 3 gün sürdüğünü söyler. Ben de eklemek istiyorum kü, eğer büyüme atağına önem verirseniz sadece birgün veya 2 de sürebilir. Eğer daha çok beslemeyi reddederseniz, büyüme için gerekli kaloriler daha uzun sürede dolacaktır. Hogg der ki, eğer bebeğinizi beslerseniz 48 saat civarında sürecektir. Sonra bebeğiniz rutinine geri dönecektir.

Büyüme atakları ne sıklıkta olur? İlk 4 ay sıklıkla olur. Hogg 3-4 haftada bir olduğunu söylüyor. Hogg büyüme atağının, süt kaynağının azalması ile karıştırılmaması için uyarıyor. Aklınızda olsun arada bir sağarak süt kaynağınızı kontrol edin.

Büyüme atağı nasıl çalışıyor? Anne daha çok süt uyarımı aldığı için daha çok süt üretmeye başlıyor. Bebeğiniz daha çok süt ürettirmek için daha sık yiyor (belki de daha uzun süreli emiyor). Vücudunuz sonra bebeğin alması için daha çok süt üretiyor. Eğer mama ile besliyorsanız, verdiğiniz mama miktarını artırabilirsiniz -- bebeğin bir alışda daha fazla içeceğini varsayarak. Eğer emziriyorsanız, beslemenize ekstra bir emzirme eklemek zorundasınız.

Eğer bebeğiniz sadece gece daha açsa,muhtemelen büyüme atağı değildir. Bebeğiniz gün içinde yeterince kalori almıyor demektir. Gününüze bir besleme daha eklemelisiniz. Başka bir opsiyon da günün ilk emmesinden sonra kalan sütü sağmaktır. Bu sütü saklayın ve bebeğinize gece biberonla verin.

13 Nisan 2010 Salı

Elondor Gösterdi !!!

Bu seferki pek edepli çıktı. Ela gibi zıpçıktı değil ama zıp zıp da zıplıyor içerde. Elondor, doktor kontrolünde doktorun bin kere dürtmesi sonucu rica minnet poposunu kaldırdı ve gördük. Biz görmedik tabi bana bu ayağı deseler kanarım. Doktor Hanım gördü ve "bir kız daha geliyor:)" dedi. Hiç birşey düşünmemişim o dakikaya kadar, birden gözümün önünden Ela ile yapacakları anlaşmalar, kıyafet kavgaları, sırdaşlıklar geçti. Umarım düşlediğim gibi iyi olur araları çünkü gerçekten beraber büyüyen kız kardeşler olacaklar. Benim kızkardeşim yoktu. Erkek kardeşimle de aram çok iyiydi ama iki kızın arasının iyi olması gibi olamaz. Neyse Elondor sürekli secde pozisyonunda yattı, ve hiç yüzünü göremedik ama bacaklarının çok düzgün olduğunu söyledi doktor:) Çok komik bence. 17 haftalık, 150 gramlık ortalama bir bebekmiş kendisi ve herşeyi de normal gidiyor çok şükür. 3'lü testimizin sonuçları da çok iyi çıktı, biraz daha içim rahatladı, daha iyi hissediyorum. Allah bana bu hamileliği de sağlıkla bitirmeyi nasip etsin. Cinsiyeti öğrendikten sonra daha bir bağlanıyor insan içerdeki varlığa. Bu hafta hafif hafif vuruşlarını da hissetmeye başladım. İkincide anneliği daha iyi anlıyorsun diyenler doğru söylüyormuş, çok daha iyi biliyorum ne demek olduğunu. Çok daha bilinçliyim her konuda.

1 kilo almışım sonunda. Şu an başlangıça göre -2'deyim. Bu konuda da şimdilik iyi gidiyorum. Son 3 aydan çok korkuyorum ama elimden geleni yapmaya çalışıcam.

Eskiden sırf erkek bulmak için bir sürü kere doğuma zorlanan kadınları düşünüyorum da. Ne büyük bir şımarıklık. Biz kimiz de doğayı sorguluyoruz, biz kimiz de sağlıklı çocuklar dünyaya getirebiliyorken bir de erkek olsun diye karnımızdakileri beğenmiyoruz. Ve bakamayacağımız, iyiyi geçtim, normal yaşama ve eğitim imkanı sunamayacağımız çocuklar dünyaya getirip duruyoruz. Hepimiz milyonlarca spermden başarılı olan bir tanesiyiz işte. %50 şansı var, ya X ya Y. Bunu ne belirliyor bilemiyoruz ama sorgulamamak gerek. Uzatmayayım bizim 2 nomero da kız geliyor ve biz çok mutluyuz.

Şimdi 2. nomeronun da kız olduğunu bilenlere bir sözüm var. Buna göre Sarıçizmeli, Burcu, Neslihan, Evin, Yeşim, Burcu (Arda'nın Annesi), Bige'ye pasta sözüm var. Pardon Bige kısır istemişti. İsterseniz aranızda anlaşırsınız siz Bige'nin kısırından yersiniz, Bige de sizin pastanızdan:) Sarıçizmeli ve Burcu bana email adreslerini bırakırlarsa sevinirim. Buna göre bir organizasyon düşünücem en yakın zamanda.. Bilemeyenler kıskanmasın, yapıcak birşey yok sadece bu ekiple oturup pasta yiyeceğiz sanırım. Çok yakında size detayları bildireceğim..

12 Nisan 2010 Pazartesi

Ayı Olacağım!

Bu dünyada, ben bir kadınım. Bir sonraki yaşamımda bir ayı olacağım. Kış uykusuna yatıp - 6 ay hiç birşey yapmıyorsun. Bununla başa çıkabilirim. Kış uykusuna yatmadan önce de aptallar gibi yiyorsun. Kilo aldıydım, oram pörtledi, buramda selülitmi olacak yok.. Dişisin doğada rakibin de yok. Tüm erkekler elpençe.. O pençelerle erkeğe de ihtiyacın yok. Geçirdin mi bir somona bir diş, kendini leziz bir yemekten sonra nehrin kıyısında totonu devirirken bulursun. Üstelik senden korkarlar da.. Yavruların da yeterince şirin. Bir de düşünmüyorsun, ay ne kadar baksam kim bakıcak, hangi kreşe göndereyim.. 1 sene içinde kendi yemeklerini tutup yiyorlar. İşte evrim diye buna derim ben, biz yeterince gelişememişiz.. Yavrularını ceviz kadarken doğurur ve bir yavrukurt olana kadar bakarlar. Bununla da başa çıkabilirim. Anne ayılar iş demektir ve herkes bunu bilir. Yavrularınızı rahatsız eden herkese vurmakta serbestsinizdir. Bu da olur nolucakki. Eşiniz, hırıltılı ve kış için yüksek oranda vücut yağı oranı ile uyanmanızı bekler. Evet! Ben bir ayı olacağım! Keyfime bakıp yan gelip yatacağım..

10 Nisan 2010 Cumartesi

"Ayş Eyg" Delisi 21 Aylık Ela

Ela Naz 21 aylık, çok bilmiş bir küçük insan. Sabah gözünü açar açmaz, "Men ayş eyg izliycem" diyor. Daha sabahın köründe kendisiyle uzlaşma çabalarımız başlıyor. Ben kahvaltısını hazırlarken babası ile biraz oynuyor, konuşuyor. Babasının sorularına cevap veriyor. Maşallah herşeye bi cevabı var. En çok elini yana kaldırarak "istemiyom" ya da "beğenmedim" demesine gülüyoruz. Neyse kahvaltımız hazır olunca biraz "ayş eyg" le birlikte kahvaltımızı yapıyoruz. Sonra ayş eyg kapanıyor ve anneannesi veya Ayşe Abla gelene kadar Ela'yla onun seçtiği kitaplarından birini okuyoruz. Zaten kitabını eline alıp gelip "oku" diye emrediyor kendisi. Biraz keyifli vakit geçirdikten sonra genelde anneannesi geliyor ve annesi çalışmaya gidiyor. Sabahları anneannesi Ela'yı genelde bir parka götürüyor. İyice yorulana kadar oynatıyor. Öğlen eve gelip yemeğini yiyor ve sonra uyuyor Ela. Yaklaşık 1.5-2 saatlik bir uykudan sonra anne de çalışmadan dönüyor ve akşamüstü eğer bir programımız var dışarı oynamaya, ya da bir arkadaşa veya alışverişe gidiyoruz. Akşam babanın dönüş saatinde genelde eve dönüyoruz. Ve Ela babasını görür görmez yine "Ayş eyg" diyor. Bazen babası ile akşam saatlerinde yine biraz "ayş eyg" izliyorlar. Bazen babasının sadece akşamları çıkardığı o yüzden de çok oynamak istediği mıknatıslı oyuncakla oynuyorlar. Veya beraber kitap okuyoruz. Tabii ki akşam programımız yoksa, bazen akşam da bir arkadaşı ile oynasın diye biryere veya dışarı çıkabiliyoruz.

Ela'nın genel olarak 1 günü böyle geçiyor. Günlerimizi sürekli konuşarak, oynayarak geçirmeye çalışıyoruz. Çok komik cevaplar veriyor.

Geçtiğimiz aydan hatırladığım bazı diyaloglar,
Babası : Portakal yermisin kızım?
Ela: Yerim
Baba: Kaç tane yersin?
Ela: Üç - Beş

Anneannesinin arabasına yeni aldığımız oto koltuğuna ilk oturuşunda.
Ela : Oh! çok rahat..

Gece uyanmış yanımıza gelmiş.
Baba: Noldu kızım?
Ela : Bişi, mama, süt

Babasıyla İce-age izliyorlar..
Ela: because dedi..

Babası akşam gelmiştir, kapıyı açar. Kapının önünde Ela.
Ela: Ays Eyg
Baba: Ne kadar izlemek istiyorsun?
Ela: Ellerini yana açarak "böööle".

Ela: Menim kaydeşim olcak
Ben: Öyle mi.. Sen sevicekmisin onu?
Ela: Oynıcam

Biz ona masal anlatırken artık durmuyor. Katılımda bulunuyor.
Baba: "İşte kocaman bir ayı gelmiş".
Ela: böööle kocamaaan..
Baba: Sen dur kızım dinle, hadi uyu bakiim.
Ela: olur
Baba: Aşağı atlamış.
Ela: atlamıışşş..
Baba: hay allam ya

Baba: Senin uykun gelmiş
Ela: Gemedi
Baba: Gelmiş gelmiş
Ela: Gemedi gemedi..

Geçen hafta onu bırakıp İstanbul'a gittim diye döndüğümde baya bir trip attı bana. Zeytin veriyorum. "Ayşe versin" diyo. 2 gün huysuzluk yaptı sonra inadını kırdı yapıştı bana. Çok özlemişim ben de onu, ben de ona yapıştım. Son günlerde pek bir aşığız yine.. İşte Ela'nın 21. ay maceraları böyle geçti. Her gün büyüyor ve bizi çok şaşırtıyor.

9 Nisan 2010 Cuma

İstanbul Gezegeni

İstanbul gezisinden birkaç ilginç anım kaldı. Orası mı ilginç, ben mi hafta sonu ilginçlikleri çekiyordum bilemiyorum.. İşte yaşadığım gariplikler

1. Grupla birlikte otelimize dönerken sırt çantamla annemden birkaç adım önden yürüyordum. Tanımadığım ama gruptan bir kadının anneme, çantasının ağır olmasından yakındığını duydum. Annem de "Çok yürüyeceğimizi biliyorduk biz ona göre bir sırt çantası aldık" dedi. Birşeyler daha mırıldandılar. İlgilenmedim. Kadın sonra birkaç adım hızlandı bana yetişti ve "Hanım kızım şu çantanın bir ucundan da sen tutarmısın? Ağır da dedi". Çok şaşırdım. Kadın yaşlı da değildi, daha önce kimse sokakta benden çantasını taşımamı istememişti. Ben de "Taşıyamam, zaten hamileyim" dedim. Kadına çok gıcık olmuştum. Hamile olmasam bile kimsenin çantasını taşımam gerekmiyor.

Annem duymuş olmalı ki laf attı. "Eğer yardım edebilecek olsa bana yardım eder herhalde. Ona göre eşya getirseydiniz" dedi.
Kadın densizliğini artırarak anneme "Ay kusura bakmayın ben hamile olduğunu anlamadım, sadece şişman zannettim" dedi. Ne diyeceğimizi bilemedik. Uzaklaştık.

2. Anadolu Kavağı'na gittiğimizde, deniz kenarında balık yiyelim diye bir balık lokantasına oturduk. Ben de tam denizin kenarında bir sandalyeye oturdum. Yemekleri söyledik, bir ara eşofmanımın sandalyeye hafif yapıştığını farkettim. Bacağımı kaldırmaya çalışınca bir de baktım ki eşofmanım sandalyeye yapışıyor. Oturduğum sandalye boyanmış ve daha kurumamış. Buna inanamıyorum restoranda boyalı bir sandalyeye oturuyorum. Eşofmanımın arkası tamamen boya olmuş. Benden başka 3 kişinin daha pantolonları boya ama benimki en kötü.

Garsonu sakince çağırdık. Meramımızı söyledik. İlgilenmediler doğru düzgün. Yemekleri getiren garsona doğru yürüyüp tekrar söyledim. Ve garson "Napalım, onlar iki gündür öyle. Minder alsaydınız" dedi. İşte o anda içimdeki canavarın dışarı çıktığını hissettim. "Bu dedim sizin bahaneniz mi, ne demek iki gündür böyle. Bir özür dileyeceğinize, minder alsaydınız ne demek. Beni hiç ilgilendirmiyor sizin sandalyenizin ne durumda olduğu. Benim zararımı karşılayacaksınız." Bana "bağırmayın" falan dedi. Ama ben kendimden geçmiştim; "Size mi sorucam, istediğim gibi bağırırım. Size sakince söyleyecektim. Şimdi bana müdürünüz kimse onu çağırın onunla görüşücem" dedim. Tüm restoran ayağa kalktı. Başka garsonlar benden özür diledi. O densiz garsonu uzaklaştırdı. Ve annem benim daha fazla çileden çıkmamam için gidip Müdür'le kendisi konuştu. Sonunda güzellikle ilgilenecekleri yerde beni, yılda bir kere falan sinirlenen beni, hamile bir kadını çileden çıkardılar. En sonunda yediğimiz yemeklerin parasını ödemeyerek, zararımızı karşıladılar.

3. Tramvaya bindik. Otelimize gidiyoruz. Birden bir bağırışlar oldu. Adamın biri öbürüne "Sen ne biçim Türksün, böyle mi davranmamız gerek" diye çıkıştı. Önce ben hiçbir şey anlamadım. Sonra anladığım kadarı ile 2010 İstanbul'un da adamın biri genç bir turist kıza sarkıntılık yapmış. Bu adam da öbürüne bağırıyor. Sonra öbürü pişkin pişkin sanane diyince daha önce benden çıkan canavar, kızan adamdan çıktı ve durakda adamı kaptığı gibi indirdi ve tekme tokat girişti. Böyle bir olay eşimin de başına gelmişti hatırlıyorum. Otobüste küçük bir kıza sarkıntılık eden bir adamı, aşağı indirip paylamıştı. Aynı olayı bir daha görmek çok ilginç geldi. Keşke herkes böyle sorumlu olsa da bu cinsel tacizci insanlar elini kolunu sallayarak gezmese. Çocuklarımız büyüyor, çok endişe kaplıyor içimi.

4. İstanbul'dan trenle döndük. Uyuruz diye de yataklı trene bindik. Ben 10 sene sonra ilk kez trene bindiğim için unutmuşum çok şeyi. Neyse gece yatmadan önce son bir tuvalete gitmek için koridorda yürüyorum. Tren de çok sallandığı için kenardan tutunuyorum. Tonton bıyıklı bir kondüktör de karşıdan geliyor. Bana; "Doktor mu söyledi gezinmeni" dedi. Ben anlamadım "Efendim" dedim. "Doktorlar hamile kadınlara gezinmelerini söylüyorlar ya" dedi. Ben de "Lavaboya gidiyorum" dedim. Ama çok güldüm kendi kendime sonra. Böyle bir bilginin kondüktörden gelmesi beni çok şaşırttı. Yurdum insanı ne ilginç, kimden ne geleceği belli olmuyor.

Bu kadarı yeter herhalde. Bu kadar olay Ankara'da 1 seneden başıma gelmiyor. Ya ben çektim gariplikleri, ya İstanbul başka biryer.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Paskalya'da İstanbul

Hafta sonumu İstanbul'da gezerek geçirdim. Cocasız, çocuksuz; annem ve grubuyla, kuzenimle kendi kafamıza göre takılarak geçirdik. Şans eseri böyle bir grubun içine düştüm ama güzel oldu. Uzun zamandır böyle bekar gibi gezmiyordum. Ailenin yarısı Ankara'da (Ela ve babası), yarısı İstanbul'da (Elondor ve Ben); ilginç bir hafta sonu oldu.

Önce bir boğaz turu ile Anadolu Kavağı'na gittik. Hava şansımıza çok güzeldi. Boğazı izleyerek geçmek unuttuğum bir keyifmiş. Bilmiyorum İstanbul'da oturanlar ne kadar keyif alıyorlar bu güzel şehirden. Anadolu Kavağı'nda deniz kenarında bir balık yedik ve biraz gezdik. Biraz derken oldukça fazla yürüdük dönerken vapurda uyuyakaldım. Eminönü'ne 3 dk kala gözlerim açıldı. Kendimizi Sultanahmet'teki otelimize attık ve biraz dinlendik.


Akşam çok gecikmeden Beyoğlu'na gittik. Burası İstanbul mu başka bir gezegen mi bilemiyorum.
Beyoğlu çok kalabalıktı ama saat ilerledikçe daha da kalabalık oldu. Biz Ankara'da böyle bir kalabalık göremeyiz zaten Ankara'nın uyku saatinde İstanbul daha da açılıyor sanki. 1 saat dolaşmanın sonunda Nevizade sokağı'nda bir yer bulduk ve oturduk. Heryer ama heryer insan. İstanbul bence New York'u geçmiş. Bu şehre bu kadar insan fazla geliyor.

Geçtiğimiz hafta Paskalya olduğu için heryer turist doluydu ve zaten kalabalık olan Beyoğlu daha da kalabalıktı. İstiklal Caddesi'ndeki kilise çok kalabalıktı. İnsanlar çoluk çocuk Paskalya tatilinde İstanbul'a geliyorlarmış. Vapurda Avustralya'dan bir aile vardı. Kadının kucağında asılı bebek 6 aylıkmış, bir de 4 yaşında çocukları vardı. Biz çocukla bir yerlere giderken endişe ediyoruz, onlar Avustralya'dan gelmişler. Kendime güvenim arttı. Seneye 2 bebekle gidebileceğim yerleri düşledim.
Nevizade'de yemekten sonra İstiklal caddesine devam ettik. Kahveler sokağı'nda çayımızı içtiğimizde artık benim uykum çok gelmişti ama kimsenin dönmeye niyeti olmadığı için biz annemle otele dönüp, kendimizi yatağa attık. Pedometreme göre ilk gün tam 11650 adım atmışız yani 5.5 km yol yürümüşüz. Artık hamile bir kadının o akşamki yorgunluğunu düşünün.

Pazar günü hiç de bu yoğun günden az kalır değildi. Sabah kalkınca güzel bir kahvaltıdan sonra Ada Vapuru'na yetişip önce Burgaz Ada'ya gittik.

Burgaz Ada'da denize de giriliyormuş. Faytonla adanın tepesine çıkıp indik, biraz da dolaştık. Sonra attık kendimizi Büyükada'ya. Büyükada, çok çok kalabalıktı. Aç olmasam o kalabalıkta yemek yemeye çalışmazdım. Yemekten sonra grubun hepsi Aya Yorgi'ye çıkmaya karar verdi. Ben daha önce bisikletle oraya gittiğim için ve yürüyerek oraya çıkmanın hamile bir insanı bırak normal bir insan için bile bir hayal olduğunu bildiğim için bu sevdaya nanik yaparak kuzenim ve annemi alıp biraz daha dolaştıktan sonra ilk vapura bindim. Anadolu yakasına geçtikten sonra kendimizi Bağdat caddesinde bulduk. Gerizekalı bir ekip olduğumuz için 2.5 km yol yürüdükten sonra fenalık geçirip biryere attık kendimizi. Bir yemek yedikten ve akşam da dinlendikten sonra yola çıktık. 2. gün de 12660 adım atmışım yani 6 km yol yürümüşüm. Bu toplam 11.5 km yürüyüşden sonra Ankara'ya geldikten sonra da kendimi zor toparladım. İstanbul çok güzeldi, çok eğlendim ve değişiklik oldu ama trafik, kalabalık ve başıma gelen ilginç olaylar burasının başka bir ülke olduğunu bana anlattı. Siz siz olun Paskalya'da İstanbul'a gitmeyin.

6 Nisan 2010 Salı

33 !!!


Of! Bu nasıl oldu bilmiyorum. Şimdi de 33 oldum. Ve bir tane kucağımda, bir tane karnımda var. İnanması çok güç.

Bunu bana 15 sene önce söyleselerdi inanmazdım. O zamanlar öyle bir ergendim ki. Annemle babamın burnundan getiren cinsten. Arabayı kapının önünden kaçıran cinsten bir kızdım. Ben evlenmeyecektim. Sürekli gezecektim, dünyayı turlayacaktım. Gittiğim yerlerden fotoğraflar çekip yollayacaktım. Adrenalin sağlayan sporlar ana gıdam olacaktı. Asi ruhuma uygun çılgınca giyinecektim, vücuduma dövmeler yaptıracaktım. Birleşmiş Milletler üyesi olup, Nairobi'de çocuklara bakacaktım. 35'ime geldiğimde bir çocuk evlat edinip onu büyütecektim. Belki 40'ımda da doğururdum ama daha dünyada bakılacak bir çok çocuk vardı. Ama hayat planlandığı gibi olmuyor işte.

25'ime geldiğimde 30'un hızla yaklaşmakta olduğunu ve ciddi bir ilişkim olduğu gerçeğini hissetmeye ve paniklemeye başladım. Paniklesem de hiç hırçın yapıma uymayacak bir şekilde mutluydum ve huzurluydum. Bu adam napıyordu bilmiyorum ama ben değişmiştim. Hem de çoooooooook. Huzurlu, gittikçe sakinleşen bir yapıya sahip olmuştum. Sonra anladım ki bana hayatım boyunca kimsenin davranmadığı gibi davranıyor (itiraf ediyorum ailemin bile). Beni gerçekten anlıyor ve empati kuruyor. Hayatımızı beraber geçirme fikri belirdiğinde ikimiz de bocalamalar ve krizler yaşadık. O zamanlar 30 yaş bana yaşlı görünüyordu ve 27'ime geldiğimde sanki 3 sene sonra herşey bitecekmiş gibi hissedip biran önce hayatımı kurmalıyım hissine kapıldım. Bu bir devrin sonu olacaktı ve biz sonunda evlendik. İşte düşünmediğim ilk şeyi yapmıştım. Sonraki 3 seneyi oh iyiki evlenmişiz ne kadar huzurlu ve keyifliyiz diye düşünerek geçirdik. Bol bol gezip sorumsuzca tek başına olmanın keyfini çıkardık belki de bu yüzden 20'li yaşlarımızın sonunda birgün bir baktım 30'lu yaşlarla ilgili depresif değilim. Daha da kötüsü. Tamamen inkar halindeyim. Evet gerçekten inkar. Kendi kendime düşündüm. Bir yerlerde yanlış hesaplama yaptım ve gerçekte 24 bilemedin 25'im. Sonra kafamda matematik yaptım. 2010-1977.. Sonra anladım ki kafamda matematik yapamayacak kadar gebeşim. Acaba dedim hiç mi bu matematiği yapamadım da hala 25'imde miyim gerçekten peki ya 40 olduysam. Yok canım dur bu gerçekten kaçamam en iyisi hesap makinesi. Evet. 2010-1977: 33...

HAYIIIIIIIIIIIIIIIIIRRRRRRRRR!

Sonra kendimi topladım. Daha kötüsü de olabilirdi. 133 falan olabilirdim. 30 yeni 15 değil miydi ki? Saçmalamanın doruğundayım değil mi?

Aslında hayatımda çok da güzel bir durumdayım şu an. Harika bir ailem var, süper arkadaşlarım var. Şimdi anladım ki ruh yaşım 20'lerde kaldıysa da, 30'unda hayat bitmiyor. Aslında 30'una girdikten sonra hayatımın en güzel yıllarını geçirdim. O zaman bundan sonrasının daha güzel olmasını umuyorum. 33 olmayı inkar etmek depresiflikten gelmiyor, ben 33 yaşında hissetmiyorum. Ben çok çok küçük hissediyorum, bazen Ela kadar, bazen liseli bir çocuk kadar. Ben sanırım yaşlananlardan değil, yaş alanlardanım.
-----------------------------------------------------------------
Bugün 33 oldum.
  • Pilavı hala yoğurtla çok seviyorum. Lapa gibi.
  • Hala eğlenmek için içkiye ihtiyaç duymuyorum.
  • Çok sakin bir insana dönüştüm ama hala ortada haksızlık varsa uğrayan ben değilsem bile içimden canavar çıkıyor.
  • Hala müdahaleye katlanamıyorum.
  • Bu sene doğum günümde aldıklarım:
  1. Yeni bir sivilce. (Kulağıma yakın)
  2. Bir başağrısı.
  3. Gergin bir boyun. (İstanbul yolculuğundan kalan)
  4. Bir şaplak, 20 aylık kızımdan
  5. Bir tekme içerdekinden
  • Öğrendiğim bazı dersler:
  1. 3D film gözlükleri bana migren veriyor.
  2. 20 aylık bir çocukla yapılan doğa gezilerinde görülecek tek doğal şey bitki çeşitliliğidir, çünkü çocuğunuza; sizi, uzaklaşırken duysun diye yaptığınız haykırışlar sonunda çevredeki 1 km2'de olan ve bacakları olan her canlı çoktan kaçmış olacaktır.
  3. Gebeşsen, bebek arabasını yanına almadan bir çocukla tuvalete bile gitme.

5 Nisan 2010 Pazartesi

Zıt Kutuplar

Geçen hafta sürpriz bir şekilde bu ikili başbaşa kaldılar. Aslında kahvaltıda birkaç kişi daha buluşacaktık ama birinin hastalığı, öbürünün işi derken birdenbire Ayça & oğlu Demir'le başbaşa kahvaltı yaptık. Aslında kahvaltıyı Ayça'yla ben yaptık çocuklar daha önceden yediklerinden oyuna geçtiler direk..

Demir & Ela'da tam olarak iki birbirinden tamamen farklı karakterin küçük insanlar üzerindeki sonuçlarını görüp çok eğlendik. Demir çok sakin, uslu, sessiz ve cool bir çocuk. Annesiyle sürekli beraber olmanın verdiği bağlılık da var. Ela ise çok haraketli, kesinlikle sessiz değil, çok çabuk arkadaşları ile sıcaklık kurmak isteyen bir çocuk. Oynarken, dururken Ela, Demir'i bir türlü rahat bırakmadı. Sürekli gidip sarılmak istedi, Demir de sürekli kaçıp durdu. Ben kendi adıma bu sahneyi izlerken daha çok minikken bile kişiliğin nasıl ortaya çıktığını gözlemleyip çok eğlendim. İkisinin tek ortak yanı aralarında hiç sürtüşme çıkmadı, birbirinden birşey kaçırmaya çalışmadılar. Başka şeylerle oynadılar ve Demir zaman zaman Ela'nın yakınlaşma çabalarını reddetti. Ama biz Ayça'yla gayet sohbet dolu güzel bir sabah geçirdik.. Tekrarlamak dileğiyle..

Bu hafta yazıcak çok şey biriktirdim kafamda.. Maceralı bir hafta sonundan sonra hafta sonunu yazacak enerjim kalmadığından sakin bir yazı ile haftaya başladım. Ama kaotik Paskalya'da İstanbul maceram çok yakında burda...:)

2 Nisan 2010 Cuma

Hamilelik ve Ela

Evde Ela ile birlikte hamileliğin nasıl geçtiği ile ilgili herkesden sorular alıyorum. Sanırım etrafdaki çok kişi bunu bir cesaret olarak görüyor ve istemelerine rağmen birinci çocuğun yarattığı zorluklar, iş hayatı, ekonomik durumlar, tekrar aynı şeyleri yaşamak, kim bakıcak, hamileyken nasıl halledicem gibi sorular yüzünden kararsızlık içinde kalıyorlar. Madem bu kadar soru alıyorum, ve Ela da bu kadar küçükken tekrar böyle bir işe kalkıştık, ben de deneyimlerimi elimden geldiğince sizlerle paylaşmayı düşünüyorum..

Öncelikle herkes kendisi için mantıklı zamanda yapmalı, yoksa daha da zor görünür insanın gözüne. Boşuna sıkıntı çekmeye de gerek yok. Benim için doğru zamandı çünkü Ela için iş hayatımı baya bir değiştirdim. Şu an çalışma saatlerim, çalışmam hepsi önce Ela'ya göre programlı. Bunda işimin esnek çalışabileceğim bir iş olmasının avantajı büyük tabi ki. Ama temelde Ela'ya ben bakıyorum, şu anına kadar herşeyi ile birebir ilgilendim diyebilirim.. Annem ve hafta içi 3 gün gelen yardımcım tabii ki çok büyük destek oluyorlar. Ama Ela'nın yetişmesi ile ilgili herşeye babası ve ben karar veriyoruz. O kadar Ela'nın yanındayım diyebilirim.. Zaten şu anki çalışma şeklime de Ela 1 yaşındayken başladım ilk 1 sene tamamen onunla ilgilendim.. Ben çocuk doğunca büyür sözüne inanan birisi değilim. Benim için nasıl büyüdüğü önemli. Ne yediği, nasıl yedirildiği, uyku düzeni, tv başına oturtulmaması, kitaplarla ilişkisi, çok hayır denmeden büyütülmesi, hareket özgürlüğü kısaca herşeyi çok önemli. Ve bence bunların hepsi çocuğun yanında en çok vakit geçiren insanın tutumuyla çok değişecek şeyler. Çalışmaya gitmesi gereken, hatta bunu seçen annelere söylediğim hiçbirşey yok yanlış anlamasın kimse. Herkes kendi şartlarına göre davranıyor. Ben benim için avantaj olan iş şeklimi çocuk büyütme anlayışımla birleştirince ortaya böyle bir çözüm çıktı..

2. çocuğa gelince, Ela'nın babasıyla Ela'nın bir kardeşi olmasını çok istiyorduk. Ben bunu bir bebek daha istememden daha fazla istiyordum. Sonra düşündüm, 32 yaşındayım en fazla birkaç sene içinde olsun istiyorum. İnsanın enerjisi de çok azalıyor ama en önemlisi iş hayatına bu kadar ara vermişken tekrar başlasam 2 sene sonra doğsa yine aynı şeyler.. Ela'ya ayırdığım zamanı 2.'ye de ayırmak istiyorum, insan çocuklarını farklı görebilirmi, bu yüzden şu anda olmasının bizim için, daha doğrusu benim için daha mantıklı olduğuna karar verdim.. İşte bu yola böyle çıktık ama söylemek isterimki bu zor verilmiş bir karar falan değil. Yakın arkadaşlarım bilir daha Ela yeni doğmuşken bile çabuk yapmak istediğimi söylüyordum..

Hamileliğe gelince; düşündüğümden çok çabuk hamile kaldım. Hiç beklemiyordum ve gerçekten herkesi şaşırttı bu durum. 6. haftadan 12. haftaya kadar gerçekten zor geçti. Zor geçti derken Ela da cennet gibi geçirmiştim bu dönemi. Öyle uyumazdım, midem az bulanırdı. Bu sefer mide bulantılarım, mide yanmalarım çok kötüydü. Uyku desen, Ela ne zaman uyusa ben de uyuyordum, çünkü kafam zaten kalkmıyordu. Bu süreç içinde birdenbire biryerde uyuyakaldığım da çok oluyordu.. Masada çalışırken, yerde Ela ile oynarken uyuyakaldım. Hatta bir keresinde yerde yoga yapıyordum dvd ile.. Öyle hatırlıyorum bacağımı kaldırıp koltuğun üstüne koymuşum öyle uyuyakalmışım. Bu dönemde yine annemin ve Ayşe hnm'ın desteği inanılmaz. Böyle destekleriniz varsa korkacak hiçbirşeyiniz yok diyorum.. Çünkü evde bir tanede çocukla hamileliğin nasıl geçtiğini hiç anlamıyor insan. Bugün 15 haftalık hamileyim ve zaman gerçekten hızlı geçiyor.

Sorulan bazı sorular var.
1. Hamileyken gerçekten emziriyor musun? Zararlı değil mi?
Araştırmama, dünyadaki örnekleri okumama ve zaten doktorumun söylediğine göre hamileliğe ve bebeğe hiç bir zararı yok. Doktor yine de 16. haftaya kadar bırakmamı önerdi. Çünkü besin anlamında içerdeki bebek 16. haftadan itibaren anneyi zaten içiyor, bir de dışardaki yeterince anne sütü almış o da alıp seni bitkin düşürmesin diye. Ben de ilk 2 ayımda emzirmekle birlikte Ela 19 aylıkken emzirmeyi bıraktım. Ela 1 yaşından küçük olsaydı devam ederdim.. Gerçekten emzirmenin tıbbi olarak hamileliğe bir zararı yok..

2. Ela'yı kucağına alıyor musun?
Evet alıyorum. Eğer vücudum Ela'nın ağırlığına alışkın olmasaydı almayabilirdim. Ama o benim kızım onu kucağıma alıyorum, seviyorum. Almak zorunda da kalıyorum. Ama doktor yine 2. yarısında az almamın iyi olacağını belime çok yük bineceğini sonra bel ağrıları çekebileceğimi söyledi. Ben de tabii ki yürümesini tercih ediyorum ama almam gerektiğinde alıyorum. 20. haftadan sonra biraz daha dikkat edeceğim..
Tabii riskli bir gebeliğiniz varsa bu konuda çok dikkat.

3. Bebek doğunca kıskanmıycak mı? Zorluk olmayacak mı?
Bunların cevabını tam bilmiyorum. Ama içgüdülerime göre büyük kaç yaşında olursa olsun bazı zorluklar yaşanacak. Doğduktan hemen sonra zor olacağını da kabul ediyorum. Ama ben zorlukları düşünmüyorum, hep sağlıklı bir bebek doğmasını düşünüyorum. Sağlıklı olduktan sonra tüm zorluklar geçer.

Neyse evde bir çocukla hamilelik fiziksel olarak biraz zorlasa bile mental olarak çok rahat geçiyor. Umarım sağlıkla bu hamileliği de bitiririm.

1. Hamileliğimden çok farklı geçiyor bu sefer. Öncelikle fiziksel olarak daha zor geçti. İlk 3 ay baya zorladı beni ama ben de çok farklıyım. İlkinde biryerim ağrısa doktorumu arardım, şimdi neyin ne olduğunu biliyorum daha soğukkanlıyım. Hiç şehir dışına bile çıkmamıştım, bunda sürekli geziyorum. Spor yapıyordum ama suya girmemiştim. Şimdi havuza gidiyorum dediğim gibi psikolojik olarak daha rahat geçiriyorum..

Gelelim Ela'ya. Ela'ya küçük küçük anlatıyoruz. Asla detay vermeden ama, bir ultrason resmini algılayabileceğini düşünmüyorum o nedenle basitçe "annenin karnında bebek var, karnı büyüyecek ve gelicek" diyoruz. Gelip "bebek" diyip karnımı öpüyor. Geçen akşam yatırırken beni şok etti. "Menim kaydeşim olcak" dedi. Kardeşim sözcüğü ile bebeği bağdaştırdığını bilmiyordum. "Sevicek misin onu?" dedim. "Oynıcam" dedi:)
"Ben onun da annesi olucam" dedim.. Geldi bir sürü öptü beni. Birşeyler çakıyor ama tabi tam değil. Bu kadar hazırlık da onun bünyesine yeter bile. Daha o bebek. Ama nerde bebek görse gelip karnımı seviyor, karnım büyüyünce neler yapıcak merak ediyorum. Şimdilik aklıma bunlar geliyor, yine elimden geldiğince deneyimleri paylaşmaya çalışacağım. Allah herkese istediği zaman, gönlüne göre versin.