30 Kasım 2011 Çarşamba

Bir Kurgu

1990'ların başlarında 12-13 yaşlarında moda meraklısı 2 ergen konuşmaktadır.

Çocuk 1: Büyüdüğümde Cindy Crawford gibi olmak istiyorum.
Çocuk 2 : Pöh, şişman şansı olur.
Ç1: Waaaa Waaaaa
Ç2: O kadar da çirkin değilsin. Bazen sevimli oluyorsun.
Ç1: Waaa Waaa
Ç2: ŞŞŞŞŞ.. Yoksa annen sana vurduğumu falan düşünecek.
Ç1: Waaaaaaa
Ç2: Dinle, Seni nasıl Cindy Crawford'a benzeteceğimizi buldum.
Ç1: Şu buklelerin varya onlar yüzünden Tina Turner'a benziyorsun.
.....
Ç1: Onlardan kurtulmam gerekicek çünkü Cindy'nin hiç buklesi yok.
...........
Ç1: Ve bunun içine şu makasa, bir de şuna ihtiyacım var.
................
Ç1: Tamam, şimdi düz dur olur mu?
Ç2: Tamam.
10 dk sonra.
Ç2: Hala Cindy gibi olmadım mı?
Ç1: Hmm söylemek zor.
3 dk sonra
Ç2: Hazır mıyım?
Ç1: Iııııııı
Ç2: Ne oldu?
Ç1: Sinead O'connor'u sever misin?
Ç2: O kim ya?
Ç1: Süper bir kadın ya. Aynı anda hem şarkı söyleyebiliyor, hem de ağlayabiliyor.
Ç2: Bir süpermodel mi?
Ç1: Hmm, şimdi gitmem lazım senle görüşürüz sonra.

29 Kasım 2011 Salı

Eko Proje



Size Ela ile yaptığımız son projemizi tanıtmak istiyorum. Eko Proje. Bir güneşli gün Ela ile attık kendimizi dışarı. Bir sürü malzeme topladık. Aslında Ela topladı. Elindeki poşete taş, yaprak, dal, ıvır, zıvır, bir sürü şey topladı. Bir de kasa buldu dışarda.





Eve gelince önce kasayı masa yaptık kendimize. Sonra Ela başladı malzemeleri istediği şekilde kağıtlara yapıştırmaya. Tamamen kendisi. Kendi yaratıcılığı ile çok güzel 3 eser çıkardı. Bazen benden bir araba resmi veya bir fotoğraf kesmemi istedi yapıştırmak için ama gerisini kendi yaptı.







İşte çocuklar için hem yaratıcılığı tetikleyen, hem çok ucuz hem de eğlenceli bir oyun. Doğa ve evdeki kullanmadıklarımız veya kullandıklarımızdan az kalanlar her zaman değerlendirilebilecek oyun malzemeleri olabiliyor. Gerisi size kalmış.















25 Kasım 2011 Cuma

Dön Pas Balığı Sergisi

Evdeki küçük stickerlarla eğlenmenin bir yolu. Küçük çocuklarınız için sergi açabilirsiniz. Biz açtık. Adı da ''Dön Pas Balığı Sergisi''. İsmini Ela kız koydu. Sanat eserleri de çoğunlukla kendisine ait. Bir kaç tanesi Ece bebek ile ortaklaşa çalışma. Yazdılar, çizdiler. Biz de geldik, gezdik. Nasıl beğendiniz mi? Lütfen kopya çekmeyin. Eserlerimiz orjinaldir. Telif hakkı vermeniz gerekebilir.















Bu da eğlenceli bir sinema akşamında çocuklarınıza patlamış mısır sunmanın eğlenceli bir yolu. Bizimkiler çok eğlendiler açıkçası. Dibine kadar da yediler:) Aktivitelerimiz devam edecek. Katılmak isterseniz bize yazın.






22 Kasım 2011 Salı

Kar Yağmış mıydı?



Eve kar alıp oynadığımız var, hem de çok. Ama bu elimizdeki malzeme kar değil. Çok benziyor değil mi? İpucu veriyorum. Aynı kar renginde. Aynı kar gibi yoğunlukta olabiliyor. Aynı kar gibi su döktükçe kıvamı değişiyor. Ama soğuk değil.



Ela bayıldı bu malzemeye. Oynadı da oynadı. Yine içine bir sürü malzeme katarak renginin de değişmesine baktık. Ela çok seviyor bu bir sürü saçma malzeme katarak renk değiştirme oyununu. Uzun bir süre oyaladı da onu.



Şimdi bana bu malzemeyi bilecek ilk kişiye bir hediyem olacak. 4 seçenekten birini seçecek kendisi. Hadi bakalım tahminleri alalım. Bu arada bu malzemenin ne olduğunu söylediğim o iki arkadaşım katılamazlar tabi ki.





21 Kasım 2011 Pazartesi

Eko Çocuk Kulübü

Son günlerde doğal malzemelerle çocuk oyunlarına kaptırdık kendimizi. Yakında Ekoanne web sayfamda oyunları da anlatacağım. Heyecanlı günler yaşıyoruz. Belki bu bize başka çocuklarla paylaşma imkanı da sağlar. Oyun grupları kurmak ve çocuklarla sanat aktiviteleri yapmak imkanı. Kimbilir. Şimdilik bundan sonra eve oyuncak almak yok dedik. Kitap dışında. Evden birşey atmamaya, herşeyi sanat aktivitelerimizde kullanmaya çalışıyoruz. En basitlerinden başlayarak paylaşmaya çalışacağım.

14 aylık Ece ve Un'la Oynama


12-18 ay arası çocuğu oyalamak gerçekten çok zor. Elimden geldiğince Ece'nin eline de doğal malzemeler vererek oynatmaya çalışıyorum. Bol bol boyalarla tanışıyoruz. Bu fotoğraflarda ise önüne bir tas un verdim. Unu masasının üstüne dökerek çizdi, oynadı, geri tasa ekledi. Uzun bir vakit oyalanmasını sağladı.




3 yaş - Hamurla Oynama - Hamura renk karıştırma


Ev yapımı hamur hala çocukları en güzel oyalama yollarından biri. Oynandıkça oynanıyor. Evdeki malzemelerden istediğini ekleyip renk değişimlerine bakılabiliyor. Ela'nın denedikleri; biraz kahve, biraz karbonat, biraz ketçap, biraz yoğurt. Ekleyerek renklerin nasıl değiştiğine baktık ve çok eğlendi.








Bağlama Denemeleri


Özellikle ayakkabıların çoğu artık bağcıklı olmayınca çocuklar bağlamayı daha geç öğreniyorlar bence. Hatta artık bu beceri gecikmiş bir beceri olacak kanısındayım. Ara sıra evdeki sepetler üzerinde bağlama denemeleri yapıyoruz. Henüz tam yapamasa da birinci seviyeyi halletti sayılır.




Çok yakında başka oyunlarla devam edeceğiz.

17 Kasım 2011 Perşembe

Harika Şeyler Çiziktirmek

Bence herkes çocukken, güzel çizebildiğini düşünüyor. Çünkü, muhtemelen siz küçükken ve mürekkep balığı kafalı makarna dışında herhangi birşey gibi görünen herhangi birşey çizebilmişseniz, anne babanız akıllarını yitirmiş ve coşkuyla bunu size göstermiştir.

“Tatlıııııım! Bu hayatımda gördüğüm en güzel ineeekk!”

“O bir çikolatalı pasta.”

“AA evet! Tabii ki! Bu hayatımda gördüğüm en güzel çikolatalı pasta!”

Bu aşamadan daha önce muhtemelen dünyadaki en güzel yiyenin veya en güzel kakayı yapanın siz olduğunu düşündüğüz zamanlar olmuştur, fakat yetişkin hayatınızda yararlı olabilecek ilk şey vücutsal bir fonksiyon değil, güzel birşeyler çizebilmektir.

İlkokulda sınıfımızda en iyi resim yapan bir kız vardı. Her yılbaşında öğretmenimiz Pamuk Prenses çizme yarışması yapardı. Her yıl, ben bu kızı öldürmek isterdim. Yani ölmesi için öldürmek değil, ilkokuldaki birinin öldürmek istediği gibi. Ne zaman yarışma olsa kafasına vurup dolaba saklamak gibi. Su çiçeği geçirsin diye dua etmek gibi.

Tabii ki öldürmek için değil. Deli değilim. Sadece o yarışmayı kazanmak istiyordum.

Sonunda, bu kızın Pamuk Prenses çiziminde 2 yıl boyunca beni sollamasından sonra proaktif olmaya karar verdim. Tabii, o zaman ''proaktif'' sözcüğünü düşünmemiştim çünkü 8 yaşındaydım ve bu bir sekiz yaş çocuğu için büyük bir sözcüktü.

Profesyonel bir ressam tarafından çizilen harika bir Pamuk Prenses resmi buldum ve kendi kendime onu kopyalamayı öğrettim. Hafızamdan bu profesyonel Pamuk Prenses çizene kadar çalıştım. Sonra, yarışma günü mükemmel prensesi hafızamdan yarattım. O sene bambaşka bir çocuk birinci oldu.

Ece 14 aylık



Canımın içi kuzum, 2. yarım, akıl almaz bir hızla büyüyor gibi geliyor bana. Şimdi de 14 aylık oldu. Bu nasıl iştir yarebelalemin. Doğan nasıl da büyüyor. Akşam 7'de, bir tane kundakın içine sokarak yatırdığımız fırt diye uyuyuveren günlerimiz dün gibi. Şimdi uyumamak için inat etmeye, kolumuzu bacağımızı çekiştirmeye başladı bile.



Geçtiğimiz ay Ece sadece bizi daha iyi anladığını belirten davranışlar gösterir oldu. ''Getir'' deyince getirmeler, ''hadi ayakkabını giy'' diyince oturmalar ayakkabıyı eline almalar (kendi ayakkabısını bulamazsa benim veya babasının ayakkabısını giymeye çalışma), kendi dilinde söylenmeler başladı. Henüz çok kelimesi yok. ''Anne'' diyerek herkese sesleniyor. Arada ''baba'' da diyor. Onun dışında ver, al ve Ece diyor. Bir sürü ağız dolusu söyleniyor. Umarım yerini anlamlı kelimeler alacaktır.



İki gündür öpücük göndermeye ve bay bay diye el sallamaya başladı. Organları gösterme tacizlerimden sonra burun ve ağzı gösterebilmeye başladı. 18 aylık olana kadar biraz zor olacak oyalamak biliyorum ama elimden geleni yapıyorum. Yine de kendi kendine oynamada da, oyalanmada da fena değil. Bir de Ela evdeyken çok rahat. Çünkü o zaman çok rahat oyalanıyor. Ela ne yapsa ona baksa yeterli oluyor. Kardeşin faydalarını önce 2.'den görmeye başladık diyebilirim. İyiki aralarını yakın tutmuşuz diyorum.

Ela'nın bir faydası da tuvaletle ilgili oluyor. Ece tuvaletin sinyallerini vermeye başladı bile. Yemeklerden sonra tuvalete oturtuyorum ve ilk kez geçen hafta çişini yaptı. Geçen hafta 3 4 gün de kakasını tuvalete yaptı. Kullandığımız yıkanabilir bezlerin de bunda katkısı büyük tabi.



Ece hanım kendi hızında büyümeye devam ediyor. Biz de hep iki kardeşin ne kadar farklı olduğunu düşünerek ikisine de bakarak hayatımızı devam ettiriyyoruz.

15 Kasım 2011 Salı

Toz Körüyüm Ben

Gözlerim inanılmaz iyi görür. Fakat ona rağmen nasıl oluyorsa bilmiyorum ben tozları göremem. Özellikle ev tozlarını.

Annem onun çocuğu olmadığıma yemin ediyor. Annem bir yağ-arayıcı misil gibidir. Bir kırıntı-misil diyebiliriz. Eğer mutfağı temizleme vakti geldiyse - ve her gün onun evinde mutfağı temizleme vakti gelir - tezgahı öyle bir siler ki sanki graniti yenilemişler gibi. Yerel hastanenin eğer elektrikleri giderse hemen hastaları annemin evine ameliyatı devam ettirebilmek için yetiştirebilirler. Şu yere düşen şeyin 5 saniyede alınırsa hiçbirşey olmayacağı kuralına annemin evinde gerek yok çünkü o ikinci saniyede temizlemiş olur.

Siz anladınız onu.

Annem temizlik konusu olunca hızlı ve acımasız oluyor. Annemlerin evine her gittiğimizde manyak gibi hissediyorum kendimi, çünkü elimdeki bir bardağı tek bir noktada 2 dakikadan fazla bırakırsam pufff yok oluyor. ''İşin bitti mi bununla''? - hop alır, sanki masanın altında saklanıyor da biryere bardağı koyduğumda küçük pençesi yetişiyor ve bardak hemen su ile tanıştırılıp evine bırakılıyor. Yemin ederim bazen bana yemek yerken baktığını düşünüyorum. Sanki izliyor ve gözü seyiriyor, sadece çenemin altından tabağı kaçırması ve bulaşık makinasına atması için yetecek zaman kadar başka tarafa bakmamı kolluyor. Sanırım dikkatimi başka yere çekmek için arkamdan odaya küçük paralar atıyor. Tabağımın nereye gittiğini sorduğumda ise bana kafa karıştırıcı lafını söylüyor : ''Tatlı ister misin?'' çünkü biliyor ki çikolatalı browni önerisinin Jeday kafalı kurnazlığına karşı tamamen savunmasızım.

Tersine, ben mutfağı sildiğimde, bu bir taşınma servisi gibi oluyor. Temizleme stilim bir kasırga gibi. Önce kiri yaşadığı bölgeden söküyorum, ve ona yakınlarda yerleşip hatta belki bir aile kurabileceği yeni bir yer seçiyorum. Artı olarak, genelde bu noktadan yeni evine bir iz de bırakıyorum ki bir gün isterse evine dönebilsin.

9 Kasım 2011 Çarşamba

Kaset Mak Gayvırı

Ergenlikte yeni gençliğime geçerken, ÇOK fazla kaset almıştım. Almadıklarımı da, kopyaladım tabii eski sistem. Bir arkadaşın kasetini çalarken veya radyodan. Kaydetme aparatı radyonun içinde bile yokken. Ne komik günlerdi. Bir ''Kaset Teyp Mak Gayvır'' olmuştum. Benim yaşlarımdaki çoğunuz hatırlar. Şarkı ile birlikte annenizin odaya dalıp ''Esraaa'' diye seslenmesini, dolmuş geçmesini, kardeşinizin pırtlamasını da kasete çekersiniz. Radyo'dan kaydederken spikerin arada konuşmasına sinir olursunuz. O zamanlar hiç böyle bir teknolojiyi, tek tuşla istediğimiz müziğe ulaşabileceğimizi düşünmemiştik. Kaydetme işlemi ise şu şekilde olmaktadır. Ela ve Ece bunları okuyunca kesin çok şaşıracaklar. Düşünsenize hiç böyle birşeyin görülmediği bir çağda büyüyorlar.

1. Bir teyp kaydedicisinin yakınına bir RADYO yerleştir.

2. Anteni sabit tutmak için ip, selobant veya sakız kullanabilirsin.

3. İyi bir şarkı çıktığında PLAY/RECORD tuşuna bas ve canlı canlı hiçbir ses çıkmasın diye dua ederek şarkıyı çek.

Evdeki çeşitli sesler özellikle erkek kardeşimin konuşması veya DJ'in araya girmesiyle kesilmiş nerdeyse 200 tane kasetim vardı. Madonna'nın ''La İsla Bonita''sını yakalamak için 6 saat beklemek ve başındaki 30 saniye'de de DJ'in konuştuğu Bolu'dan Fatma'nın erkek arkadaşına söyleyeceği mesajlarla kırpılmasını elde etmek için uğraşmadan düş kırıklığının ne olduğunu bilemezsiniz. Şu an endişe problemlerim varsa, hipnoz yapılsa direk annemin bana Cure'un ''Friday I'm in Love''ının son 20 saniyesinde akşam yemeği için seslendiği o ana bağlanırım.

Gördünüz mü? Terapi ihtiyacınız varsa her zaman annenizin suçu oluyor.

Bir de herkes birbirine bu saçma kasetlerden yapar verirdi. Kız arkadaşınıza, annenize, sevgilinize herkes kaset çekme işiyle uğraşırdı. Bir süre sonra kasetin içinde kaydetme cihazı çıktı ama yine de radyodaki DJ'lerin seslerini kaydetmek zorunda kaldık. Bu sefer de kasetten kasete çekme olayı başladı. Kardeşimle aynı anda iki kasete birden basmaya uğraşırdık. Ne kadar saçma bir gençlik geçirmişiz. Tek tuşla istediğimiz müziğe ulaşma imkanı yok. Ne karanlık çağlarmış. Şimdi sadece tek parmakla ulaşmakla kalmıyor, tek parmakla Justin Timberlake'in akşam yemeğinde ne yediğini hangi donu giydiğini kendi ağzından öğrenebiliyoruz. Teknolojinin nereye gittiğini heyecanla izliyorum. Umarım Steve JobS'ın gidişi bizi yavaşlatmaz. Bir tek tuşla 1000 kalori harcamayı bulamadılar hala koşmak zorunda kalıyoruz. Sanırım bir gün bizim çocuklar da bugünlere karanlık günler diyecek. Ne dersiniz, daha neler çıkabilir.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Ela ve Kısa Kısa...



3 yaşındaki kızımızın dil becerisi kendisini aşmış durumda. Hergün yaptığı komiklikleri kaydedip biraraya getirip sunuyorum.

Ela: Hayır anne benim soyadım Rapunzel.

Ela: Anne, bir kardeşim daha olması lazım çünkü Ece artık arabadaki koltuğuna sığmıyor.

Ela: Güneşi sevmiyorum anne, gözlerim eriyor.

Ela: Anne bir tane dondurma alırmısın lütfen? Sana para veririm.

Ela: Anne kakalar ve çişler tuvalete gidiyor. Peki pırtlar nereye gidiyor?

Ela: Anne adamın kulağında neden kurabiye var?
Ben: O kurabiye değil tatlım, işitme cihazı.
Ela: Onu takınca daha mı güzel işiyormuş?

Ela: Canlı bir ahtapot aldım. Şimdi onu eğitiyorum ki geleceği söylesin.

- Ela: (Beraber oynarken) Anne şu bardak satılık mı?
- Anne: Evet kızım satabilirim. 3 Lira ver yeter.
- Ela: 5 Lira olsa. 3 Lira yok da.
- Anne: Tamam sana 5 lira olsun.

Arabada babasıyla aramızda konuşurken
- Baba: Evet, Ela bize çok şey öğretti. Anne babalığı....
- Ela: Size herşeyi ben mi öğrettim baba?
- Baba: Çok şey öğrendik kızım. Annen, anne olmayı öğrendi. Ben, baba olmayı öğrendim.
- Ela: Eve gidelim size yeni şeyler öğreticem anne.

Bunlar da benden.

- Sabahları yüksek enerjili insanlara yetişemiyorum.

- Özverili olmanın bana ne yararı olabilir?

- Evdeki hastalık rutine bağladı. Şekil değiştirip dönmeye devam ediyor.

- Bugün herşeyde berbat olduğumu hissediyorum. Oksijeni karbondioksite bile düzgün çeviremiyorum kesin.

- Afrikalılar cehennem konseptini kesin ciddiye almıyorlardır.

- Gelecek yıl için yeni hedefim herkesin benim için birşeyler yapmasını sağlayacak bir aura yaratmak olacak.

- Bazen neden 2. çocuğu yaptın? Nasıl hayat? diye soruyorlar. Onlara ''bu dağınık evde ayakkabılarını bile bulamayacak ha bir çocuk ha iki çocuk, daha ekonomik oluyor, birbirlerinin teklerini giyerler'' demek istiyorum.

- Her zaman aynı şeyi üstüste yapıp farklı sonuçlar beklemek insaniyet değil, iyimserliktir.

- Eğer güzel birşey söylemek istemiyorsan, güzel birşey söyleme.

Ece'nin Oyun Arkadaşları



Ece de büyüdü ve sonunda sürekli oynadığı arkadaşları oldu. Tabii ki şu an birlikte bir oyun oynayamıyorlar. Ama birarada oynuyorlar. Birbirlerine bakıp etkileniyorlar. Her hafta bir gün buluşuyoruz ve çocuklar birlikte oynuyorlar. Çok keyifli, çok rahatlatıcı. İşte size kareler.