30 Temmuz 2011 Cumartesi

Şehir Çok Sıcak

Geçtiğimiz hafta herhangi birşey yapabilmek için fazla sıcaktı, bu demekki eve tıkılı kaldık ve zavallı Ece'yi 35 derece sıcak ve %100 nemde dışarı maruz bırakmam mümkün değil. Ki zaten ben de dayanamıyorum. Cehenneme gitmesem iyi olur çünkü benim için fazla azaplı bir yer olacak.

Zaten hep birlikte dışarı çok çıkamıyorduk. Çocukların gün içinde uykularını tamamlanmasını bekliyorduk. Çünkü şeytanın ayarladığı uyku saati şemamız mevcut. Şöyle anlatayım. Ece sabah 10.00 - 12.00 arası uyuyor. Ece kalkıyor. Ela 13.00 - 15.00 arası uyuyor. Ela kalkıyor. Ece 15.00- 16.30 arası bir daha uyuyor. Böylece büyük çocuk çoğu zaman evde tıkılı kalıyor, gerçi bakıcı olduğu için Ela'yı alıp dışarı çıkarıyorum. Ama onda da küçük de yanımda olsun istiyorum. Neyse böyle bir uyku düzeni ile akşamüstü gibi evdeki herkes birbirinden çok sıkılıyor ve birisi mutlaka saçma sapan bir yüzden ağlıyor. Ben herşeyden sıkılıyorum. Birbirlerini az gördükleri için problem fazla çıkmıyor ama bu dönem iyice gerdi artık beni. Zaten bakıcı da gidiyor ve 20 gün yok. Ela'yı da Antalya'ya gönderiyoruz. Artık kreşe de birşey kalmadı. Ondan sonra herşey daha kolay olacak inşallah. Bu arada Ece de resmen manyağa döndü. Ela'nın uykuları artık çok rahat oldu derken, Ece yatmayı reddetmeye, uyumamak için tepemize falan çıkmaya başladı. Bu dönemlerin ne kadar zor olduğunu unutmuşum. Önümüzdeki 1 yıl Ece gittikçe artan zorluklar çıkarmaya başlıyacak. Bu sefer neler yaşayacığımı da biliyorum. Bu arada hatırlayanlar bilir, Ela'Nın evin her köşesinde biryerlere çıkarken fotoğrafları vardır. Ece de aynısı. Tekrar fotoğraf çekmiyorum. Ruhum kaldırmıyor artık. Dün balkonun kenarlıklarına resmen düz duvara tırmandı. Kendisi şu an mayın gibi. Bir dakika yalnız bırakabilmemiz mümkün değil. Ve ben sonunda anladım. Olay çocuklarda değil. Tüm çocuklar böyle. Olay bizde. Biz rahat bırakıyoruz. Onlar da sınırlarını aşıyorlar.

Hava sıcak ya. Yaşam enerjimi yine kaybettim. Bende sıcak sendromu var sanırım. Hareket bile etmek istemiyorum. Çok yorgunum, çok tembelim, çok huysuzum, çok gerginim. İşte bu yüzden çok yazı da yazamıyorum. Eylül lütfen çabuk gel. Keyfim yerine gelsin.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Pek Şüpheli Davranışlar


Ela çok iyi davranıyor. Fazla iyi. Barış ve huzur dolarak uyuşturuluyorum ve normal bir anne olarak çocuğumu her yere götürebileceğimi ve normal ve iyi vakit geçirebileceğimi sanıyorum. Bu bi tuzak. Öyle olmalı. Bir insanın bu kadar dramatik bir şekilde bu kadar değişmesi imkansız, değil mi? Ve o sadece 3 yaşında. Böyle bir komediyi planlayacak kadar sofistike ve kurnaz olabilir mi? Tüm gardlarımızı indirecek kadar iyi davranmak.

Tamam tabii ki şaka yapıyorum. Ela'nın bir plan yaptığını bütün gardlarımı indirip beklentilerimi yükselttiğimde sırf beni alaşağı etmek için saldırı planı yaptığını falan düşünmüyorum. Bunun olmadığına eminim. Peki nedir bu?

“Ela'cım yatak için hazırlanma vakti.” “Peki, Anne!” NEE? “Ela, Hadi ayakkabılarını giy canım, gitme zamanı.” “Peki, Anne!” HA?? “Kurabiye yiyebilir miyim?” “Bugün olmaz canım, daha yeni dondurma yedin.” “Tamam, Anne''. ''GERÇEK KIZIMA NE YAPTIN KÜÇÜK KIZ?

Kendimi rahatlamış hissediyorum. En altta tutmaya çalışsam da beklentilerimin arttığını hissediyorum. Nasıl bunu düşünmeye yeltenirim? Kendimi kandırdım şimdi değil mi?

Neyse ne, günün tadını çıkarıyorum. Ela lütfenlerle, teşekkür ederimlerle, genel iyi hal ile beni şu an çok mutlu ediyor. Bir yere kaydetmeliyim. Bakalım bir sonraki arızamız nerede patlak verecek o zamana kadar tatlı kızımın tadını çıkarmalıyım.

Bugünden itibaren hafiften işe başlıyorum. Oldukça uzak geliyordu bu bana. Birdenbire oluverdi. Ama bir sorun var. İşim var, haftada 2 gitmem de gerekiyor. Bakıcı izne gidiyor hem de 20 gün. Ağustos'la birlikte hava sıcak ve 2 çocuk. İçinden çıkılması zor bir problem. Hiç istemediğim bir kararla Ela'yı anneannesinin yanına Antalya'ya gönderme kararı aldık. 15 gün ayrı kalıcaz. Bu bir ilk. Onun da benim de ne yapıcağımızı bilemiyorum. Tam kreş öncesi düzenimizin bozulması da bir risk ama bu sefer gerçekten mecbur kalıyorum. Bakalım günler ne göstericek..

Bu arada sürekli ''aman da havalar çok soğuk, artık yaz gelsin, güneş çıksın'' ısınalım diye habire söylenenler. Aferin size. Gördünüz mü hava ısındı gene eve tıkılı kaldık. Bravo valla.. Kaçtık kaçtık kaçamıycaz. En nefret ettiğim ay başlamak üzere ve sıcaklar çokdaaan baya başladı. Önümüzdeki ay bana sakın bulaşmayın. Eylül'de görüşelim.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Çocuğum Senin Kakan Neden Benim Problemim?


Çocuklarımın tuvaletleri ile ne zaman ilişkili olmayacağım? Kaka yaptıklarında bilmek ve önemsememek istiyorum. Onların problemi olsun istiyorum. Güreşmekten, hatırlatmaktan, silmekten, okumaktan vb. çok yoruldum. Hepsinden çok yoruldum. Ve daha önümüzde çok işimiz var.

Ece kıvranma safhasında. Red Bull içmiş korkutulmuş bir domuz düşünün. Daha bezini açarken kıvrılıp savruluyor. Ama yine de Ece kolay olan lokma.

Ela'nın kaka problemleri var. Kakasını tutuyor ki bu dünyadaki en rahatsız edici, en yorucu, deli edici şey. Başka bir insanın bağırsak hareketlerinin benim üstümde bu kadar etkisi olabileceğini hiç tahmin edemezdim. Milyon yıl düşünsem yani.

Yeni bir planımız var. ''Hazine sandığı'' diye bir planım var. Savaşmadığı zaman ona hayali bir oyuncak vericeğimi söylüyorum. Son zamanlarda hazine sandığı ile ilgili çok heyecanlı. Çok konuşuyor bu konuda. Ama henüz herhangi hazine kazanmış değil. Kakasını istediği yere yapmaka olan ilgisi çeşitli hayali bazen gerçek hediyelere olan isteğinden daha güçlü.

Benim işim ise takmıyormuşum gibi görünmek. Eğer gücü içinden alırsam güç savaşı olmakdan çıkar değil mi? Bunu yapamam. Önemsiyorum. Ve o da bunu biliyor. İçinde tutmak için kıvrandığını görmeyi takıyorum. Ve evet tutuyor. Yemeklerini kaka yapmak zorunda kalacağı için düzgünce yememesini takıyorum. Saat 9 veya 10'a kadar uyuyamasını çünkü çıkmaya çalışanı tutmaya çalışmasını takıyorum.

Bu yeni plan gitli gelli 10 aydır kız kardeşi doğduğundan beri devam ediyor. Buna dayanamıyorum. Biliyorum ki bir gün ergen bir kız olduğunda bu küçük çocuğun küçük problemlerini dileyeceğim. Ama yine de sayın insanlar söyleyin bana. Ne zaman bu çocukların kakası benim problemim olmakdan çıkar.

Onun kakası, benim yaram.

22 Temmuz 2011 Cuma

Her yerde bebek var. Yumurtalıklarım sussun.


Sürekli ikinci bebeği yapmaya nasıl karar verdiğimiz soruluyor. Bu, Ela ile son bir senedir yaşadığımız problemleri düşünürsek çok iyi bir soru. En basit cevap ise tek çocuk sahibi olmak bizim düşüncemizde hiç olmayan bir şeydi. Hiç tereddüt etmedik. Yani bizim için soru ''eğer'' değil ''ne zaman''dı.

Şanslıydık 2 numarayı denemeye Ela 2 yaşına gelmeden karar verebildik. Ela; tatlıdan zorlayan küçük çocuk daha zonra tamamen şeytani canavara dönüşmeden (2.5 civarı) hamile kalmasaydım hamileliğimde ne yapardım bilemiyorum. 2 ile 3 arası olan sene gerçekten çok çok çok zordu. Ela hiç kolay değildi, hatta oldukça 10 fantom gücünde zor bir çocuk olmuştu ama çok şükür ki Ece o zamana doğmuştu. Hatta çiş kaka problemimizi de çözmüştük.

Yani şimdi 3 yaşında tatlı ama zorlayıcı bir kızım ve 10 aylık başka bir kızım daha var ve bu işi kapattım. Di mi? Kesinlikle. Kesinlikle tamamen nerdeyse eminim. Daha ne isteyebilirim ki? 2 tane sağlıklı hamilelik geçirdim, 2 tane sağlıklı çocuğum var. Neden şansımı zorlayayım? Bir de tünelin sonundaki ışığı gördüm gibi sanki. Bebekli günler arkada kalıyormuş gibi. İşe gidebileceğim. Yakında alınmayan uykular, bebek bezleri ve diğer bebek zımbırtıları ile bölünmeyen şeyler yapabilecek ve 15 dakikada evden çıkıp biryerlere gidebilecek bir ailem olacak. Yakında sayılır.

Fakat bebekler çok tatlı. Hamileler hala çok kıskandırıcı. Nedense özlüyorum. Ama bu istediğim anlamına gelmiyor.

Normal insanlardan farklı olarak, hamilelik ve yenidoğan safhalarını çok sevmiştim ben. Özellikle ikinci bebekde. O yumuşak, tatlı, muhtaç yenidoğana bayılıyorum; bu kolik, uykusuzluk ve kakalı günler demek olsa da. Biliyorumki bu mantıklı beyin bölgemden gelmiyor. Bu, evrimsel, biyolojik saatlik, ve hayvansal bir tarafdan geliyor ve bunu iyi biliyorum. Çoğu zaman. Tabii şanslıyım ki coca daha iyi biliyor ve bir bebek daha yapmak istemekle ilgili en ufak bir isteği yok. Benim de yok. Sadece yenidoğanları seviyorum. Arada bir birtane versinler birkaç ay bakayım geri vereyim.

Bir de, soruya dönersek bir insan bir çocuk daha yapıp yapmamanın kararına nasıl tam varabilir ki? Buna gerçekten bir cevabım yok. Biz alternatifini düşünmediğimiz için bir zaman kararı yaşamadık. Daha başka yapmayı düşünmeyerek, sanırım artık düşünmeyenin düşünen eşini veto hakkı bulunuyordur. Yani biz olayı kapattık. Yani en azından başlığı rafa kaldırdık. Şimdilik. Yok yok, gerçekten kapattık. Nerdeyse kesin olarak tamamen muhtemelen kapattık.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Ela'nın Beyni Değişti.


Fotoğrafda Ela'yı son zamanların en favorisi aygıtıyla görüyorsunuz. Bir ekskavatör. Sonunda üstüne çıkıp fotoğraf da çektirdi. 3 yaşına basar basmaz kuzu hemen etkileri göstermeye başladı. Mantığı daha bi değişti. Daha acaip şeyler sormaya ve söylemeye başladı. Korkuları başladı. Minicik birşeyden çok korkuyor ama kurbağayı öpebiliyor. Ela'nın beyni çok değişti. Sizinle son zamanların en süper diyaloglarını paylaşıyorum.

Ela : Anne, Benim saçlarım siyah. Senin saçların siyah. Babamın saçları siyah.
Peki Eka'nın saçları neden yeşil?

Real'e gittik. Daha önce bir kere bile gitse gittiği yerleri çok net hatırlıyor.
Ela: Anne buraya daha önce gelmiştik. Son geldiğimizde Minnoş karnımdaydı.

Minnoş son gözdesi. Artık minnoşsuz hiçbirşey yapmıyor. Minnoş ilk kendi isim koyduğu oyuncağı. Ve ona hamile olduğunu onu doğurduğunu söylüyor. Bu tip bir bağlanma nedense hoşuma gidiyor.

Bugün doktora gittik. Bir 3 yaş kontrolü olarak. Herşey yolunda görünüyor. Boyu bile son iki ayda biraz uzamış ve 94.5 olmuş. Kilosu 14 kg. Gelişimi her ikisinde de %40 civarında. Hiç fena değil. Doktorla konuşması.
Ela: Bu hastanenin adı ne?
Dr: Başkent Hastanesi canım.
Ela: Neden Başkent Hastanesi?
Dr: Öyle koymuşlar.
Ela: Ben başka bir isim koyabilirmiyim?
Dr: Ne koyucaksın?
Ela: Minnoş hastanesi olsun.

Bir de güneşin çıkması batması, ayın çıkması bizi her gittiğimiz yere takip etmesi, güneş batınca nereye gidiyor, güneş çıkınca ay ne yapıyor. Bunlara taktı. Sürekli bu konuyu konuşuyoruz. Kızımın büyüyüp bana bunları sormasıda çok hoşuma gidiyor.

Okula gitmesine 1.5 ay kaldı ve evde hepimiz son derece heyecanlıyız.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

ECE Yürüyor


Bir insanın hayatının en büyük gelişmelerinden biridir herhalde bu. Yürümek. Oturduğu yerden kalkıp istediği yere başkasının desteği olmadan gidebilmek. Bugün Ece'nin en büyük günü. Fiziksel gelişiminin en büyük basamaklarından birini atladı. Zaten ne zamandır ellerini bırakarak denemeler yapıyordu. Dün akşam kendi kendine adımlarını arka arkaya sıralamaya başladı. Video koymak istedim ama blogger koydurmadı. Biz de tarihe bir çizik atalım istedim.

Evimizin en küçük cücesi de artık yürüyor. Bu durumda Sıcaklar + Diyet + Yürüyen iki cüce + bakıcının Ağustos'da olmaması herhalde beni 36 bedene indirir.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Ece'yi Hafife Almayın!!!


Resimler Ece'nin mini mini oyun grubundan. İlk buluştuğumuzda bütün bebekler sadece oturabiliyordu. Şimdi hepsi yardımla ayakta ve yürüme denemeleri yapıyorlar. Her görüştüğümüzde çılgınca büyümüş ve ifadeleri, tipleri değişmiş oluyor. Aralarında 1 ay bile fark yok. Ama 1 haftada bile gelişimleri fark ediyor.


Aral, Eray ve Ece henüz birbirlerini tanımıyorlar. Çünkü bir sonraki görüşmeye kadar unutuyorlar, ama birarada olunca birbirlerinin varlığından hoşlanıyorlar. Birbirlerinden gaza gelip atak yapıyorlar. Sanırım 1 yaşından sonra daha renkli sahneler yaratırlar.



Ece'yi biz çok hafife almışız. Sakin dedik falan ama Ece azıttı. Koltuka çıkıp 1000 kere inmeye çalışması zaten çok yorucu hale geldi çünkü salonda bırakamıyoruz. Ki bugün sabahki yaptığı ile son noktayı koydu ki artık gözümüzü ondan ayırmamamız lazım. Uyurken bile!!!


Gece benimle yattı ve ağladıkça sırtına elimi koydum geri uyudu. Sabah bir uyandım Ece yanımda yok. Odanın kapısı kapalı ve birisi açsa farkederim, uyanırım yani. Bir baktım banyonun kapısı açık. Doğru oraya koştum ve Ece'yi gördüm. Duş teknesinin üstüne çıkmış. Kovaya ordaki birşeyleri atıyor. Kovaya düşebilme ihtimali mi, tuvalete düşebilme ihtimali mi yoksa kayıp yere kapaklanabilme ihtimali mi yaptı bilmiyorum ama benim tansiyonum ani bir düşüş yaşadı sanırım. Artık banyonun kapısını uyurken bile kapalı tutmamız şart. Ela'da geçirdiğimiz bu zamanların zorluğunu tekrar tek tek hatırlıyorum. Ece artık gözümüzü ayırmamamız gereken bir bomba haline gelmiştir. Allahdan hayırlısı.



16 Temmuz 2011 Cumartesi

EcE 10 Aylık


Sevgili Ece,

10 ay? ON AY? Küçük bebeğim nasıl oldu da 10 aylık oldu ki?

Geçtiğimiz ay kendini ifade etmeyi öğrendin. Hepimiz yeni hecelerini duyuyoruz. ''HaBaBa''yı günde milyon kez söylüyorsun. Bazen ''Hii Baba'' dediğine emin oluyoruz ama sonra hiç birşey söylemeyebiliyorsun ve bizi kandırıyorsun. Hala ''Anne''yi bolca söylüyorsun ben de babana bunu söylüyorum çünkü açıkça görülüyorki beni daha çok seviyorsun.

Bütün gücümüzle ayakta yardımsız durman için sana yardım etmeye çalışıyoruz. Fakat sen hiç bir yardımı kabul etmiyorsun. Bir elimizi tutarak yürüyorsun ve denge için nerdeyse tek parmağımıza bile ihtiyacın yok, fakat bizim seni tutmadığımızı farkedince poponun üstüne geri geri oturuyorsun.

Mobilyalar arasında gezinmeyi öğrendin ve kendinden emin bir şekilde takılıyorsun, ama henüz kendi kendine yürümeye hiç niyetin yok. Halbuki merdivenlere bile kendin çıkabiliyorsun. Koltuğa bile çıktın. Hatta koltuktan kendin iniyorsun.

Hareketlerinde daha maceralı hale geldin ama geçtiğimiz ay yemek yemende geriye gittin. Sadece anne sütü, mama, elma, yumurta ve karpuzu seviyorsun.

Bu aşamada yemek saatlerini bir savaş haline getirmemek için, yorgunluğumu saklıyorum. Bir sürü vakit harcayıp sana yemek yapıyoruz, elinin tersi ile itiyorsun ya. Çok koyuyor bana. Bu koymayan anne de gelsin karşıma söylesin. Aç kal annecim ne diyim.

Biliyorum sonunda masada yemek yiyeceksin. Ama sanırım bunu ilk önce kreşde yapıcaksın. Çünkü seninle uğraşıcak enerjim de yok bunu da istemiyorum.

Şu sıra çok sık şekilde geceleri uyanıyorsun ve uyanınca oyun oynamak ve yürümek istiyorsun. O kadar tatlısın ki seni geri yatırırken kendi kendime hep gülüyorum ve senle oynamak çok istiyorum ama sonrasını bildiğim için seni inanılmaz mendeburlukla geri yatırıyorum. Bazen baya bir tepişiyoruz ama yine de uyanık olduğun 15 - 20 dklık bir iki süreyi saymazsak sabaha kadar uyuyorsun. Ama hala 6.30'da ayaktasın.

Ela sürekli elinden oyuncak, ıvır ve zıvır aldığı için elinden birşey alınmasına karşı çok tepkilisin. Elinden birşey almasak saatlerce tek başına vakit geçirebilirsin. Özellikle favorin olan kumandayı alırsak kesin bağırıyorsun bize. Ela'ya gidip yakasına yapışıp resmen kızıyorsun ona. Tam bir kendi başının çaresine bakıcı olacaksın. Şimdiden evde çok güçlüsün.

Bir aydır ayrılık kaygısı çok arttı sende. Annenin seni 24 saat tutmasını istiyorsun. Tutmasa bile göz mesafesinde olsun sen yakınlardaki birşeyleri kemir istiyorsun. Baba veya Ela da idare eder diğerlerine hiç tahammülün yok ama ya anne ya da bakıcı mutlaka yanında istediğin. Aslında ben de yanında olmasam bakıcıya olan sevgin beni kıskandırabilirdi ama şimdi bana bir nefes oluyor onda da sakin olman ve onu çok sevmen. Yoksa bir akşamüstünde 547 kere bacağıma tırmanman benim için çok yorucu olurdu. Şimdi dönüşümlü yapıyoruz.

Bu ay dişlerine 2 yeni tane ekledin. Sen hangi ara diş çıkarıyorsun ben anlamıyorum. Ela diş çıkarırken resmen ateşi çıkar, yanakları kıpkırmızı olur, huysuz olur hatta burnu akardı. Senin de bazı huysuzlukların bu nedenledir ama genel olarak pıt diye çıkarıyorsun haberimiz olmuyor diyebilirim. Sonuçta şu an 6 tane dişin oldu.

Çok farklısınız Ela ile. Her geçen gün daha da farkediliyor. Ela'nın puzzle, şekilleri yerinden geçirme türü şeylere hiç ilgisi yoktu. Hala da yoktur o yüzden pek yaptığını görmedim. Ama sen şimdiden şekilleri tanımaya uygun boşlukdan geçirmeye başladın. Bir objeyi tutup önüne çıkan engelleri aştırıp devam ettirebiliyorsun. Geçen gün alfabenin ilk 4 harfini söyleyen bir oyuncağa birkaç kere basıp ''be'' harfini dinledikten sonra ''be'' dedin çok şaşırdık. 4 aylıktın babanın söyledediği iki kelimeyi taklit etmiştin. Sesleri taklit etme yeteneğin çok başarılı.

Lütfen 14 yaşına gelip sadece arkadaşlarınla beraber olmak istediğinde, hayatının bir döneminde sadece bizimle birlikte olmak istediğini unutma olur mu? Ve ben bu zamanı hiçbirşeye değişmem.

Sevgiler Annen.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Tahmin Et !!!

Tahmin edin bakalım?

...

Bir kitap yazıyorum. Gerçek sayfaları olan!

Bir sayfa, bir sayfa daha, bir sayfa daha. Yani 3 sayfa yazdım ama 288 sayfa sonra kitap bitmiş olacak.

Sayfalarda çizimler de olacak. Ve sözcükler. Ya hatta sayfa numaraları bile olabilir. Vay bak bu güzel fikir. Belki de sayfalar üç boyutlu olur ya da aerodinamik falan yapabilirim. Bilmiyorum şimdilik. Henüz nasıl hay tek elemanlar olacak karar vermedim. Seçmesi zor.

Neyse, bunu baya zamandır yapmak istiyordum ama artık çıtlatabilirim, çünkü kararım karar!

Touchstone kitabımı 2012 sonbaharında, yayınlayacak. Çok uzun zamanmış gibi görünüyor ama sadece iki prematüre bebeğin anne karnındaki süresi kadar vakit var. Ve eğer zamanda yolculuk yapabiliyorsanız, ne zaman isterseniz o zaman olur. Hatta gidip bir bakın!

Eğer zaman yolculuğu yapmıyorsanız, işte kitabın ne zaman çıkacağına dair bazı zaman karşılaştırmaları:

Kitabımın çıkacağı zamana kadar olan zaman:
* İki prematüre bebeğin veya üç çok prematüre bebeğin anne karnındaki süresi kadar.
* Bir denizyıldızının ergenliğe ulaştığı süre kadar.
* Hırzlık için hapiste geçirilecek süre kadar.
* Bir kutu konservenin raf ömrü kadar.
* Bir patatesin raf ömrünün 3 katı kadar. Hatta eğer patates yetiştiriyorsanız veya patates yetiştiren birini tanıyorsanız bugün patatesi toprakdan çekseniz kitabımın ne zaman çıkacağını takip edebilirsiniz. Garip görünmeye başladığında onu kaldırıp taze bir patates koyun ve bunu 3 patates garip görünene kadar devam ettirin.
* 16 cm sakal uzatana kadar.
* 18558 kere Ebru Şallı ile pilates dvd'si tekrar edene kadar.
* 400 kilo eti sindirene kadar.

Yani aslında çok uzun zaman yok. Bu arada da size yine süper zaman tanımlarımla açıklamalarda bulunurum.

Kitap tamamen yeni bir materyalden oluşucak. Konusu belli. Yol üstünde çok değişmezse. Şimdi sırada kurgusu var. Başlamak için iklimin benim yaşayabileceğim yaşam enerjimi çekmeyen seviyede serin olmasını bekliyorum.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Meşgul Çalıyorum

Bu hafta çok yoğundum. O kadar meşgulumki poposu mavi sinek gibi koşturup duruyorum, birşeyleri yapmaya çalışıyorum sonra o şeyleri yapmıyorum çünkü sonra yapmam gereken daha önemli başka birşey olduğunu hatırlıyorum ve hangisini önce yapsam diye kafam karışıyor, böylece her ikisini de yapmıyorum, sonra kendimi kahve içerken buluyorum sonra kalkıyorum 15 TANE ŞEYİ BİRARADA YAPIYORUM ve bunları yaparken kendi kendimi cesaretlendiriyorum, sonra birden 2 saat sonra bir köşeye çökmüş kalmış olarak buluyorum kendimi. Bir an önce ciddi bir kafein almalıyım.

Neyse işte bu kadar yoğunum. Dolapda yapmak için beklettiğim bir yemeği yapıp yiyecek vakti bile bulamıyorum. Yazmam gereken 3 çeşit yazı var. Başlamak istediğim bir kitap var. Ela'nın kreşine yetiştirilecek şeyler var. Şu sıra inanılmaz meşgul çalıyorum, ben bile şaşkınım bu duruma. Kafamda planlarım var, hepsi Eylül ayını bekliyor. Kendimi toparlamam ve işlerimi yoluna sokmam şart.

10 Temmuz 2011 Pazar

Ela 3 Yaşında !!!








Bir tanecik Ela'm

3 muhteşem, kaotik, eğlenceli sevgi ile dolu yıl. Geçirdik beraber. Gerçi bizim senle beraberliğimiz 3.5 yılı geçti ama dünya üzerindeki yıllarını sayıyoruz canım benim.

Bu geçtiğimiz sene inanılmaz değiştin. 2. doğum gününde çekilen fotolarına bakıyorum da ne kadar bebeklikten çocukluğa geçiş yapmışsın görüyorum ve nefesim kesiliyor. Küçücük suratın, hala bebeksi ifadenle çok minikmişsin. Ama şimdi bacakların uzadı parmakların ayakların çocuk oldu ve küçük suratın stilize edilmiş saç kesiminle ifadelendi. Gerçek bir süpermodel gibisin çünkü ne giysen yakışıyor. Çok güzelsin. Belki herkese öyle gelmiyordur. Ama bana çok güzelsin. Bana en güzelsin.

Şaka yapmıyorum şu sıra nerdeyse hiçbirşey yemiyorsun. Fakat bazen bizi evin dışında yiyorsun. Her allahın günü aynı öğle yemeğini soruyorsun ''kaşarlı tost''. Sadece bunu yemek istiyorsun. Yanına da çeri domates katık yapıyorsun. Tabii pilav, pizza, dondurma gibi şeyleri de çok seviyorsun da ben gıcık bir anneyim. Daha sağlıklı beslen diye bunları da kısıtlı veriyorum.

Bu sene sonunda okula başlıyorsun. Evdeki herkes bu konuda çok heyecanlı. Sen sürekli neler yapıcağını anlattırıyorsun. Biz de babanla nasıl başlıyacağız, nasıl gidicek çok merak içindeyiz. Umarım rahat adapte olursun. Normalde bize bağlı ama çok bağımlı değilsin. Bir yerde oyun yerlerine seni bıraktığımda hiç arkamdan ağladığın beni aradığın olmadı. Hep oyun varsa herşeyi unuttun ama uzun süreli ve ciddi birşey olunca ne yapıcaksın gerçekten bilmiyorum.


Ece'yi kesininlikle seviyorsun bunu görebiliyoruz. Ona sarılmak ve onunla oynamak istiyorsun. Aynı zamanda üstüne yatmayı, elinden oyuncakları almayı ve en sevdiğin oyuncak bebeğine çok yakınsa onu itmeyi de seviyorsun. Fakat genel olarak ona karşı çok tatlısın. Kısa zaman dilimlerinde onunla oynamayı da başarıyorsun. Herşeyin nedenini merak ediyorsun. Sürekli de soruyorsun.

Çok atletik bir yapın var. Demek istediğim tırmanmak, atlamak, jimnastik türü şeylere doğan bir yeteneğin var. Sürekli aksiyon içinde olmak istiyorsun. Elimden geldiğince seni aksiyonda tutmaya çalışıyorum.

Henüz harflerle ilgili bir bilgin yok. Ama 30'a kadar falan güzelce sayıyorsun. Kitaplara bayılıyorsun. Hemen her akşam kitap okutuyorsun ayrıca artık başka kitapları da alıp kendin uyduruyorsun. Resimlere tek başına bakmayı çok seviyorsun ve çok anlıyormuş gibi ''Hmm bi bakalım'' diyorsun. Okulu çok merak ediyorsun ve sen de ''Ulan bunlar habire okul diyorlar bi bok yok ortada'' diyorsundur. Yardım etmeye bayılıyorsun. Baban evde birşeyler yaparken ona, yemek yaparken bize mutlaka gelip karışıyorsun.

Şu an dünyada senin için en favori şey ''İş makineleri''. Bir kitapda beraber baktıktan sonra ortamda o kadar çok kepçe, kazıcı, ekskavatör falan gördün ki sürekli onları tekrarlıyorsun. Senin yaşında kaç çocuk iş makinelerini bu kadar biliyor bilmiyorum. Biz onlarla yatıp kalkıyoruz. Birçok kızın favorisi prenseslerde de hiç bezin yok.

Seni küçük bir kıza dönüşürken izlemek çok zevkliydi. Çok net konuşuyorsun, detaylı hikayeler anlatıyorsun. Hayali arkadaşların ve hayvanlarınla oyunlar oynuyorsun. İnanılmaz bir hafızan var benim unuttuğum şeylerle ilgili detayları bana hatırlatıyorsun. Çok esprili ve komik bir çocuksun. Babanı geçen gün havuzdan ''çişim var'' diye çıkarmış sonra da ''kandırdım'' diye dalga geçmişsin. Acaba bu espri anlayışını kimden aldın ki? Çok da merhametli bir küçük kızsın., başka birisinin canını yaktığında veya birisi üzgünse üzülüyorsun. Başını sıkça belaya sokuyorsun ama sevimliliğinle yırtıyorsun. Ece ile ilgili karışık duygular içinde olsan da onu koruyorsun ve yardım ediyorsun. Altını değiştireceğimizde bezini getiriyorsun. Küçük birşey ağzına almaya çalıştığında engelliyorsun. Ece uyanıp ağladığında ilk sen duyarsan ''Anne koş Ece ağlıyor. Onu alalım'' diyorsun. Gerçek bir ablaya dönüşüyorsun tatlım.

Duygularını çok derin yaşıyorsun. Tepkilerini çok net veriyorsun. Sanırım ilerde de dışa dönük bir çocuk olacaksın. Arkadaşlarını o kadar seviyorsun ki hayali olarak yanında taşıyorsun. Bir de bu sene bisiklete binmeyi öğrendin ve gerçekten çok güzel biniyorsun.

Biliyorum önümüzdeki sene de bu sene gibi harika olacak. Daha büyük, daha güçlü ve daha hızlı olacaksın. Üstelik okula gidip artık kimbilir bizden bağımsız neler öğrenip hergün dünyamızı şaşırtacaksın. Ne yaparsan yap sen hep benim küçük kızım olacaksın. Gülüp, kalbimi eriteceksin ve kollarını boynuma dolayıp bana sarıldığında yine dünyanın en güzel duygularını hissettireceksin. Artık tam 3 sene önce seni kollarıma aldığımdaki karışık duygular yok. Artık senin annen olmak ne demek biliyorum ve seni çok seviyorum bir tanem. Senle 3.5 sene önce karnımda başlayan beraberliğimiz çok uzun devam etsin ve yanında daha baya bir süre kalayım canım. Doğum günün kutlu olsun.

Not: Fotoğraflar yüzünden alıcı ayarlarınızla oynamayın. Bu bizim her zamanki halimiz. Günlük boğuşmalarımızdan. Aile cıvıklığına dahil olan kişi ise kendisi de az manyak olmayan kuzenim Ayça.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

66.6

Üstteki sayı bugün itibari ile kilom. Wow bu işi gerçekten ciddiye alıyorum ben. Tam 4 yıldır görmediğim bir kilo bu. Bugün itibari ile taaaaam 5 kilo verdim. Ne kadar zamanda mı? 1.5 ayda. İlk hedefim buydu. Şimdi bir sonraki hedefim bir 5 daha vermek. Bu yazın sonunda beni bikini giyebilir durumda görüceksiniz. Haaa giymiycem o ayrı ama giyebileceğini bilmek insana yeter.

Uzun zamandır olmadığım kadar iyi bir ruh hali içindeyim. Tekrar eski halime dönebilme ihtimalimin bana verdiği umut, beni acaip mutlu ediyor. Üstelik kendimi daha sağlıklı, daha hareketli ve tabii ki daha güzel de hissediyorum.

Yarın kızımın doğum günü, 3 yaşına giriyor. Öbür kızım yürümek üzere ve dünya tatlısı. Önümü açık hissediyorum. Artık yavaşdan çalışmaya başlayabilirim. Bu sene kayıplar ve çeşitli hastalıklar yaşıyoruz ama bir o kadar da güzel bir ruh hali içerisine de girmiş durumdayım. Hayat hepsinin biraraya gelmesi işte.

Son olarak Ece'yi kucağıma aldığımda Ela biraz ağlar, onu da kucağıma almamı ister, mızıtırdı. Şimdi de Ela'yı kucağıma aldığımda Ece ağlayıp kucağıma gelmeye çalışıyor çekiştiriyor. Bir yandan ne yapacağımı bilemiyorum bir yandan da ''Allahım mutluluk bu işte'' diyorum.

Not:Günde 2 tane buz emerseniz fazladan 30 kalori yakarsınız, haberiniz olsun:)

7 Temmuz 2011 Perşembe

Acaip Aktive Olduk


Biz geçtiğimiz kışı nerdeyse evde geçirdik. Evde küçük bir bebek ve çok soğuklar olunca çok fazla evde vakit geçirdik. Ama havalar ısınıp ne zaman kendimizi Antalya'ya attık. Amanın tutmayın bizi. Antalya'da sürekli dışardaydık. Sonunda ben sıcağa, coca da çocukların hasretine dayanamayınca çoluk çombalak evimize döndük. Allahım her sene mi söyliycem bunu bilmiyorum ama. Böyle insanlar ''ay havalar ısınamadı da, biraz sıcak olsa da, hala yorganla yatıyoruz'' dedikçe içimden habire dua ediyorum ısınmasın diye. Susayım, bayramlık ağzımı açmayayım, hanfendi çizgimden çıkmayayım dedim ama bu böyle olmaz. Napıcaz sıcağı kardeşim şu 20'li hava sıcaklıkları harika. İşte nankör insanoğlu olmasın. Bu amanda hava ısınsın diyen insanlar, aha da şuraya yazıyorum hava bi ısınsın da 35'i bulsun ''Aman da çok sıcak, çok bunalıyoruz'' demezse ne olayım. Geçen sene de böyle konuştular sonra gitti Ağustos'da rüzgar avına çıktık. Bir ay 40 derece yaptı. Aman ben ne diyorum ya ne kadar uzattım abicim.

Neyse evimize döndük dedim ya. Bayadır da yazamıyorum dimi. Öyle yazacak birşey bulamamakdan değil kardeşim. Bir dakika totomuzu yere koymuyoruz. Bir kere bütün Ela hanımla burun buruna uğraşmak durumundayım, üstelik Ece de artık ayakda ve sürekli peşimizde olduğu için habire aksiyondayız. Onun dışında sürekli de geziyoruz. Parklar, bahçeler, mangallar, arkadaşlar derken gerçekten akşam yorgunluktan da bayılıp kalıyorum.


Ben herkes gibi olmadığıma artık eminim. Baya bir arkadaşım '' Napıyorsun evde çocuklarla bunalmıyor musun. Ben yapamıyorum sıkılıyorum'' falan gibi şeyler söylüyor. Gerçekten kimseyi inandıramıyorum ama bu zorla yapılmaz. Ben gerçekten sıkılmıyorum. Bir kere evde oturduğumuz falan yok, bir de seviyorum ben çocuklarımla olmayı. Ben onlara bakmıyorum gerçekten onlarla vakit geçiriyorum. Parkda beraber koşarak da eğleniyorum. Alıyorum ikisini yanıma, resmen boğuşuyoruz şu sıra. Nasıl olsa bu günler geçicek bana artık bu kadar ihtiyaç olmadıkları vakitler gelicek. O zaman ben de işime gücüme bakarım. Ela nerdeyse o döneme geldi. Artık Eylül'den itibaren okula gidicek. Neyse diyeceğim o ki. Bu ara zamansızlıkdan yazamıyorum. Yakında burayı yavaş yavaş çocuklara bırakıp kendi yazılarım için bir yer daha açacağım. Aklımda planlar var, çok heyecanlı ama öncelik Ela'nın. Onu artık paketleyip okula gönderelim, biraz daha bana alan açılsın bakıcaz artık.

Biz buralardayız. Bir süre daha da böyle devam edicek.

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Çok Şükür Annem ve Babam Moron


Misafir yazar Ela tarafından kaleme alındı.

İşte size 3 yaşına yaklaştığım şu günlerde neler için şükrettiğimin listesi şekerler:

1. Çorap çekmecemin arkasına sakladığım biraz çiğnenmiş sakızlarımı annemin henüz bulamadığına şükrediyorum.

2. Annemle babamın günün sonunda zilyon isteğimden hangisine ''Evet'' hangisine ''Hayır'' dediklerini hatırlayamayacak kadar bitkin olmalarına şükrediyorum. Bazen onları o kadar yoruyorum ki birbirleri ile diyalog kuramayacak kadar bitkin oluyorlar. Böylece ben ne istiyorsam alıyorum.

3. Büyükanne ve büyükbabalarımın transyağlar, kurşun bazlı boya veya hatta araba güvenliği konusunda pek birşey bilmemelerine şükrediyorum.

4. Kendi yaşıtlarımla tuvalet hakkında konuşabildiğim zamanları çok seviyorum.

5. Annemin gözlerinin gittikçe bozulmasına şükrediyorum. Böylece DVD menüsünde bir bölüm yerine tüm bölümleri seçebiliyor ve bana da daha fazla Caillou izleyebilme imkanı tanıyor.

6. Oyuncak bebeklerimin odama kusmayı bıraktığına şükrediyorum (yazık onlara hastalardı).

7. Artık daha güçlü olduğum ve istediğim sandalyeyi istediğim yere sürüklediğim için benden hiçbirşey saklayamadıklarına şükrediyorum. Herşeyi bulurum.

8. Ve son olarak, anne ve babam için şükrediyorum çünkü onların vasat ebeveynlik yetenekleri olmasaydı yaptığım hayvanlıkların yarısını bile yapamazdım. Teşekkürler Anne ve Baba!

1 Temmuz 2011 Cuma

Hint Horozu Kadar Kilo Verdim.

Hayır henüz bir Ece kadar kilo veremedim. Bir Ela kadar kilo vermem gerekse de yarısını bile veremedim ama sonunda bir Hint horozu kadar kilo verdim. Yıllardır savaş verdiğim kiloların bana eziyetinden kurtulmak kararı ile yeni bir şeye başladım. Şey diyorum çünkü bir adı yok. Yağsız ve karbonhidratsız bir beslenme türü bu. Ve bana sonunda bir Hint Horozu kadar kilo verdirdi. Böylece küçük bir lama kadar olan kilom sonunda büyük bir Norduz keçisi kıvamına düştü. Vee tam 4 senedir görmediğim kilolara gerilemeyi başardım. Sanmayın ki Selvi Boyle'um (Susan Boyle'un kardeşi) gibi oldum ama artık obez değilim. Artık sadece sıradan bir şişmanım. Vee hedefim bir yayın balığı kadar olmak. Bunun için de yaklaşık bir Ela kadar daha kilo vermem şart.

Aktivasyonu artırdım. Nasıl artırdım. Hiç oturmuyorum. Habire ayaktayım. Ya birine birşey yapıyorum ya öbürüne. Ya da dışardayım. Akşam da yazıktırıp, çiziktiriyorum. Oyalanınca insan daha az yiyor zaten. Sayın izleyici ben bu yola bu sefer baş koydum. Kot pantolonumun kemerini bir delik küçülttüm bile.. Şu hepsini veriim sonra sırlarımı da anlatıcam. Şimdilik bir sır falan yok. Ne diycem 4 senede 4 kilo verdiren diyet mi.. Adama gülerler valla.