31 Mart 2010 Çarşamba

Cocaya Açık Mektup

Sevgili Coca;

Birlikte olduğumuz 10 yılın sonunda senin muhtemel bir seri katil olabileceğine dair bir sonuca vardım. Veya uzaylı. Senin üzerinde bilgi topladığım 10 yıl boyunca, bazı ilginç ve sinyal veren davranışlarda bulundun; her erkeğin aksine sen girdikten sonra her seferinde tuvalet kapağını kapalı bulmamı saymıyorum (bir kere hariç). Sanırım şimdi elimde kanıtlayacak yeterli kanıt mevcut.

Kanıt #1:

Bu sabah bana güzel olduğumu söyledin. Bazıları bu tip bir davranışın normal olduğunu söyleyebilir taa ki bu sabah aşağıdaki gibi göründüğümü gözönüne alana kadar:


Bu, bu şekilde ilk davranışın değil. Başta benle kafa buluyorsun sandım, ama bu tip şeyleri gözlerini taa yüzüme dikerek çok içtenlikle söylüyorsun. Ben de hareketlerini "seri katil davranışı" dosyasında toplamak zorunda kalıyorum.

Bir keresinde de ben ağlarken bana güzel olduğumu söylemiştin - tüm yüz vasıflarımdan sıvı akıyordu, omzuna yaslanmıştım ve bufalo sesleri çıkarıyordum. Sadece bir sırrı olan seri katil böyle bir zamanda karşısındakine güzel der.

Grip olduğumda da aynısını yapmıştın. (Gerçek: Grip olduğunda kimse güzel olmaz. Grip ve güzellik çakışmazlar bile. Hatta aynı sayfada Venn diyagramı çizecek olsan çizgilerini buluşturamazsın.)

Bir keresinde söylediğinde bana bakmıyordun bile. Sana sorduğumda. "Bilmem için bakmam gerekmez" gibi ağzından trilyonda bir çıkan nadir felsefi laflardan birini ettin. Nerde kullanıcağını iyi biliyorsun ama. Acaba aynı zamanda öldürdükten sonra bedenimden nasıl kurtulacağınıda mı düşünüyordun? Kendimi hemen banyoya kitledim güvende hissetmek için. Aslında kilit kullanmamın sebebi Ela'dan kaçmak ama neyse. Bir kere hissetmişim kilitlemem gerektiğini sen ya da kızın ne farkeder.

Kanıt #2:

Biliyorsun ki hamile bir insanım ben. Geçen gün bana çikolatalı birşey verdin. Kilo almamam gerek biliyorsun ama çok sevdiğimi de biliyorsun. Bunun iki anlamı olabilir.
A) Beni şişmanlatmaya çalışıyorsun ki çocuğunu doğurduktan sonra da yeterince semiz olayım ve beni öldürüp, yiyeceksin sanırım.
B) Birşeyler saklıyorsun. Muhtemelen beni şişmanlatıp sonra öldürüp yemek istediğini saklıyorsundur.

Kanıt #3:

Hiç gaz çıkarıyor musun???

Kanıt #4:

Mükemmele yakın olduğumu söylüyorsun. YALANCI!!!

Bir keresinde bavuldan şampuanımı çıkarmaya üşendiğim için 2 gün duş almadım. Bu, şimdi mükemmel insanların yaptığı birşey mi? veya şu şekilde görünmek?


Coca, küçük oyununu biliyorum artık. Bu konuda biraz daha az şeffaf olabilirdin. Eğer bu davranışların devam ederse, kendimi sana karşı savunmak için hukuka başvurmak zorunda kalabilirim.
Kendini uyarılmış kabul et.
bir de merak ediyorum..


Neden balığa gitmek için 7'de kalkmak o kadar kolayken, işe gitmek için kalkmak o kadar zor?

30 Mart 2010 Salı

Hafta Sonu Aktivitelerimiz

Bayılıyoruz annenin babanın eşyalarını giymeye.. Bu da geleceğin motorcusu Ela Naz hanım.. Nasıl şimdiden hazırlıklarımız güzel değil mi?
Cumartesi günü İncek - Nüve'de küçük bir buluşma gerçekleştirdik.. Güzel fotoğraflar çocukları anlatıyor zaten.. Havanın güzelliği, çocukların oynaması, babaların da bize akşam katılması ile hoş bir akşamüstü geçirdik.. Ne güzel oldu, bahar geldi..

Emre & Demir

Duru

Doruk

Demir



Tatlım Can


Ela


PAzar günü uzun zamandır biraraya gelemediğimiz en eski arkadaşlarımızla bir bahar pikniği yaptık.. Bir kısmının çocuklarını sadece doğduğunda görmüştüm.. Çok keyifli, sohbetli güzel bir gün oldu. Çocukların nasıl eğlendiği fotoğraflardan belli.. Başka birşey anlatmama gerek yok. Organizasyonu yapandan allah razı olsun..



29 Mart 2010 Pazartesi

22 - 26 Mart Haftaİçi Aktiviteleri

Geçtiğimiz hafta artık iyice biten bulantılarım ve üstüste binen hastalıklarımızın ardından çok aktif, dinamik, heyecanlı bir hafta geçirdik. Her haftamız böyle olsun inşallah. Önce hafta içi eğlenceleri. Bizim çocuklar birbirini ne zamandır göremiyordu. Minik bir buluşma yapabildik çarşamba günü Bige çağırınca. Bige & Duru'nun yanında, Melek & İpek, Özlem & Eren de vardı. Çocuklar uzun süredir birbirlerini görmedikleri için biraz çekişme yaşadık bu sefer. Ela sürekli Eren'in yakasına yapıştı, engel olamadık çekiştirdi durdu. Eren de annesine "Anne kurtar beni" diyordu. Duru oyuncaklarını vermek istemedi Ela ve Eren de çeke çeke alırız dediler, o yüzden biraz arızalı bir süre geçirdik. Melek & İpek geldiğinde sular baya durulmuştu. Eren & Özlem erken ayrılmak durumunda kaldılar. Fakat biz oraya kazık çaktık. Şaka bir yana spontane bir şekilde babalar da mı gelse diye çağırdık, hepsi dünden razıymış; babalar da gelince akşam biraz uzadı, sohbetler derinleşti, yemekler yenildi. Bige'ye 3 aile doyurduğu için teşekkür ederiz. Kızların artık iyice uykuları gelip arıza çıkarmaya başladıklarında birbirinden çeneli babaları susturup ayırmak çok kolay olmadı. Meğerse onlar da bugünü bekliyormuş..

Ertesi gün ODTÜ'de ağaç dikme şenliği vardı. Biz de havanın güzelliğinden yararlanıp içerdeki bebek de dışardaki de D vitamini alsın diye kendimizi şenliğin olduğu yere attık. Gösterilerin ardından 4 tane de ağaç diktik. Hem bir katkımız oldu hem de Ela için değişik oldu. Yine fidanların yanından ayırmakta zorluk çektik.

Sonunda istediğimiz gibi bir akşam geçirdik. Ne zamandır planlıyorduk, yok onun hastalığı, bunun seyahati derken tam kadro olamasa da çoğunluğumuz sadece anneler olarak bir akşam buluştuk. Tabii 6 kadının birden çocukları ayarlaması zor olsa da Evin kaçırmak istemediği için Efe'yle geldi. Bige, Sibel, Meral, Melek & Ben ise çocuksuz, eşsiz "ay şurdan biri mi düştü, benimki ne tarafa gitti" düşünceleri olmadan keyifli bir sohbetle çok güldüğümüz bir akşam geçirdik. Arkadaşlar bir kaşık şarapla çakır keyif oldu, E benim yapım zaten içkiye gerek olmayacak kadar çakır keyif zaten.. Baya geyik, baya muhabbet, biraz garsonlara rezil olma derken o akşamın nasıl geçtiğini anlamadım. Hala da ağız tadım tam yerinde olmadığı için bir de ağız tadım yerine gelince tekrarlayalım derim. Ne dersiniz kızlar.. Bu da bizim akşamımız.

Nasıl Sakatlandım?

Bugün kendimi incittim. Merak ediyor olabilirsiniz acaba bu yaralanma yanan bir binadan bir çocuk kurtarırken mi oldu, fakat hayır, öyle değil. Zaten şu anki enerjimle yanan bir binadan çocuklar bile beni kurtarır. Ne olduğuna gelince, başım düz bir şekilde öne bakıyordum. Sonra sağımdaki bir objeye (Ela) bakmam gerektiğini hissettim ve görsel alanımın o tarafa dönmesi için kafamı sağa çevirdim. Ve Tanrı kükredi.. "Bunun için cezalandırılmalısın, aynı dilinin şişmesi gibi sana bir ceza daha veriyorummm!!!". Hiç hamile iken sağa bakılır mı? Sonra bana omuzlarımın arasından bir tane geçirdi sanırım. Sonra sustalı bıçağını kaldırdı ve omurgama saplamaya başladı. Ben, "TANRIM, BEN BUNU HAKETMEK İÇİN NE YAPTIM? NEDEN BUNLAR BANA OLUYOR ANLAMIYORUM" dedim. Sonra Tanrı bana kararlarını sorguladığım için enseden bir tane de şaplak attı.

Sonra bir baktım acıyla kıvranıyorum ve sonra kıvranmanın bunu daha da kötü yaptığını farkettim ve kıvranmayı bırakıp yüzümü buruşturarak, "çok acıyor lütfen dursun" dedim. Fakat bu tanrının çarptırdığı cezanın yarasını daha da kötüleştirir gibi oldu böylece hiç kıpırdamadan yatmaya çalıştım fakat kalbimin yine de çarpması gerekiyordu ve kalbinin çarpması bu kadar acı verirken bu tamamen haksızlık. Ölmediğin her dakika bıçaklanmak gibi birşey, veya onun gibi birşey işte.

Sonunda yerde yatmaktan çok sıkıldım ve kanepeme emeklemeye çalıştım. Hani bazı savaş filmlerinde vardır ya; asker vücudunun kanayabilecek her noktasından kanar ve yüzü kan ve pislik içindedir ve etrafında patlamalar oluyordur, herkes bilir ki muhtemelen başaramayacaktır ama yine de güven içinde biryere sürünmeye çalışmaktadır? Sonra bir kere daha vurulur ve artık öldü zannedersiniz, ama hayır. Hala sürünüyordur. Sanırım artık nasıl hissettiklerini biliyorum o askerlerin. Ve herhalde aspirin geçirmiyordur. Zaten geçirse de alamıyorum. Ne ironi ama.

Burda blogumu yeni tanıyan insanlara durup gidip şu yazımı okumalarını rica ediyorum. Böylece bana daha çok saygı duyabilirsiniz. Lütfen yapın bunu.. İkimiz için de.

Herneyse, bugün gerçekten, gerçekten iğrenç şekilde sıkılmış durumdayım çünkü garip şekilde eğilmez bir pozisyonda oturmaktan başka birşey yapamıyorum. Ve yazmak tabii, onu yapabiliyorum, boynumu kıpırdatmadan. Ama bu arada iyi de yazamıyorum tabii çünkü yazmak bilgisayar ekranına bakmayı da içeriyor ki bu kafamı hafif şekilde aşağı eğmek demek oluyor.

İşte sakatlanmamın öyküsü, size de bir ders olsun. Hamileyken olur olmaz hareketler yapmayın.

26 Mart 2010 Cuma

Elondor Ne Durumda? Cinsiyeti tahmin edin....

Bugün başıma giren ve kafamı patlatmak istediğim ağrı beni hiç rahat bırakmadı. 14. haftalık olan Elondor mu bunu bana yapıyor diye biraz bakındım. Bamm.. İnternette ilk karşıma çıkan 15. haftayla birlikte başağrısı, kabızlık, midede yanma olabilir diyor.. Bu başağrısını ilkinden de hatırlıyorum ama artık birbirine giren günler yüzünden zamanını hatırlamıyorum. Keşke o zaman da blog tutuyor olsaydım ne kadar güzel olurmuş. Neyse başım öyle ağrıyor ki uyku tutmadı. Abuk subuk saatlerde yazı yazdırıyor bana. Herneyse bir de diyor ki "idrara sık çıkma da şiddetini artırabilir." Hadi canım. Daha ne kadar şiddetini artıracak, evden su içerek çıkıyorum aşağı iniyorum tuvaletim gelmiş. Çüş demek istiyorum kendisine. Bana bak Elondor rahat bırak mesanemi. Karnım, gazdan şişmiş gibi hafiften çıkmış durumda. Gerçi ilk hamileliğime göre kilolu olduğum için çok rahat hala şişman modunda dolaşıyorum. Bu arada karnımın çıkması da bana garip geliyor. Gebeliğin başından beri 3 kilo verdim, ve daha 3 aylık hamileyim. Bu gebelikte Ela'daki gibi olacaksa yaz aylarında devasa karnımdan çok çekeceğim var. Ela'ya hamilelik fotoğraflarımda hile olduğunu düşünenler bile var.

Herneyse Elondor 10 cm ve 70 gram olmuş artık. Bugün ilk kez çarpıntım oldu ve bana çok sevdiğim çayı yine bırakacağımı müjdeledi. Şimdilik günde 1'e indireceğim bakalım. Geçtiğimiz hafta içinde ilk kez kelebek kıpırtısını hissettim. 2. hamilelikte daha erken hissedeceğimi söylemişti doktorum. Çok tatlı bir hismiş, hatırladım. Umarım bu da ablası gibi olur da hergün çok hareket ederek bana varlığını çok hissettirir. Gerçi bu içerde çok hareket eden modellerin dışarı çıktığında neler yaptığını 1 nomero bize çok güzel anlattı ama napiim Ela'dan sonra bu pek hareket eden bir bebek olmazsa akıl sağlığımı nasıl korurum bilemiyorum..

Mide bulantılarım artık çok nadir oluyor, mesela aç kalırsam veya işte x bir zamanda onu bilmiyorum. Ama buna şükür. Enerjim de çok arttı, sürekli gezmek istiyorum. Bugün havuza da gideceğim inşallah.. Bana bakın arkadaşlarım bana hasta muamelesi yapmayın ben sadece hamileyim, heryere giderim herşeyi de yaparım. Allah sağlık versin..

2 hafta sonra cinsiyetini öğreneceğiz.. Şimdiiiii cinsiyet tahmini yapmak isteyenler bakalım kaç kişi bilecek.. Cinsiyeti doğru tahmin edenlerle çocuklarla buluşalım.. Size pasta da ısmarlayım.. Yanlış tahmin edenler gelemesin. Başka şehirde olanlar mecburen eğlencesine katılacak.. Haydi bakalım bahisler açık..

23 Mart 2010 Salı

İkoncan Ela Köyde

Geçtiğimiz hafta sonu yine Ela'nın hayatında bir ilke imza attık. Sanki benim hayatımda 50'dir köyde kaldığım, geldim 32 yaşına benim de hayatımda bir ilktir bu. Çok geziye gitmişliğim, en abuk yerlerde kalmışlığım vardır ama hiç köyde kalmamıştım. Coca için hiç anormal bir durum değil o zaten köyde doğup hayatının ilk 2 yılını orda geçirmiş ama ben sonunda bir köy hayatı deneyimledim. Hem de en abuğundan, hem de en hamileyken.

Üyesi olduğumuz bir grup var. Doğal ve Bilinçli Beslenme grubu. Herkes aynı yola baş koymuş, amacımız aracısız ve gerçek gıdaya erişim. 3'tü 5'ti derken grubun sayısı 50'yi geçti. Bize ürün gönderen üretici sayısı 10'a yaklaştı. Herneyse bu grup büyüdükçe mizacı gereği birbirine benzeyen doğa severler, çeşitli geziler yapmaya başladı. Geçtiğimiz hafta sonu üreticilerden birinin Çankırı - Doğanbey Köyü'ndeki evine cümbür cemaat çoluk çocuk 50 kişi akın ettik.

3'te 2'si hiperaktif 20 aylık bir çocuk ve sürekli su içip yarım saatte bir tuvalete giden bir hamileden oluşan sorunlu bir aile olduğumuz için, bizim için kendi arabamızla gitmekten başka bir opsiyon yoktu. Herneyse biz köye vardığımızda henüz otobüs gelmemişti bu yüzden keşif için biraz vakit bulabildik. Ela ile babası hemen kendilerini çevre gezisine adadılar. Dakika 1 Ela başlamıştı, horoz, tavuk, miya, kuzu diye peşlerinden koşmaya. Öğlen olmadan grubun diğer yarısı ve Ela'nın yaşıtı 5 -6 çocuk daha gelince ortam çok şenlikli olmaya başladı..

Kahvaltıdan sonra 2 yaş çocukları ile çok maceralı bir yürüşle yakınlardaki bir akarsunun kenarına gittik. Hava o kadar sıcaktı ki çocukları suya soktuk. Tamam itiraf ediyorum suya bir tek Ela girdi bir de 5-6 yaşlarında bir kız.. Zaten şimdiye kadar bizden daha çabuk çocuğunu soyana hiç rastlamadım, rastlarsam da Rus falandır. Neyse akarsuyun kenarında çocuklar biraz uyudu, bizler de meyve topladık, ateş yaktık sohbet ettik sonra eve geri dönüp günün geri kalanını bahçede, içerde oynayarak, sohbetle, çocukların çekişmesi ile bitirdik.

Akşam sıkış tepiş çok maceralı bir koğuş sistemi ile uyuduk. Gerçi ben biraz hamile olmamın balını yedim sanırım çünkü hamile olup bir de belim çok ağrıyınca bize ayrı bir oda verdiler, ama kendileri için de hayırlı oldu. Çünkü 2 saatte bir tuvalete kalkan bir döngüyle ben kimseyi uyutmazdım..

Oksijeni beynimize kadar çekip sarhoş olduğumuz için sabah erkenden herkes uyandı. Güzel bir köy kahvaltısı yaptıktan sonra yine bahçeye saldık çocukları. Bu sefer Ela ile Doruk el arabasıyla babaları onları gezdirirken çok eğlendi. Doruk'un dili sürekli dışardaydı, Ela da sürekli gülüyordu. İşte boşuna bisiklet, oyuncak alıyoruz çocuklara. Bir el arabası neler yapıyor. İnekler, tavuklar, topla oynama, birbirini yakalamaca derken öğlen oldu ve hep beraber yine evinde kaldığımız beyin yakınlarda hafif yaylada olan bir başka evine ve bahçesine gittik.
Bu sefer de bahçeye dağıldık. Otlar topladık, uğurböcekleri bulduk. Çocuklar kaynaştı, zaman zaman birbirlerini itti ama öğleden sonra olduğunda artık benim de Ela'nın da pili bitmişti. Daha gidilecek birkaç yer daha vardı. Özellikle tuz mağaralarını çok merk ediyordum ama bizim için hayırlı olanın kendi arabamızla da gitmiş olmanın verdiği rahatlıkla dönmek olduğuna karar verip dönüş yoluna geçtik. Ela dönüş boyunca uyudu, biz de biraz dinlendik.

Bizim için çok keyifli, Ela için ise çook eğlenceli bir hafta sonu geçirdik. Umarım başka gezilerde tekrar farklı yerler görürüz.. Allahım bana bu hamileliğimin sonuna kadar gezecek enerji ve sağlık ver..:)

1. senem doldu... Neden Blog tuttum?

Büyürken gazeteci veya yazar olmak isterdim. Üniversitede biryerde zevksiz bir profesör bir yazımla ilgili beynime kazınan ve özgüvenimi yıllarca zedeleyen iğrenç yorumlarda bulunduktan sonra yazmayı bıraktım ve yıllarca yazmadım. Bebek doğup yoğun iş hayatıma sekte vurunca tekrar yazmaya başladım. Çok dikkatlice ve sadece orda burda. Sonra bir nedenle blog tutmaya başladım. Sadece kendim ve ailem için yazmaya başladım - kızımın ve genel olarak olayların kaydını tutmak için. Sonra biraz daha sık yazmaya başladım ve birden bir izleyicim oldu sonra başka bir tane daha. İzleyicilerim yorumlar bırakmaya başladı ve ben onların bloglarını ziyaret etmeye başladım, yorumlar bıraktım, bağlantılar kurulmaya başlandı. Bu işi çok sevdiğimi görüp 2 blog daha açtım.

Bugün tam 1 senesi dolan blog tutma hikayemde, birçok yerden bloggerlarla interaksiyona geçme imkanı buldum. Dertlerine ortak oldum, komikliklerine güldüm, birinin başına birşey gelse üzüldük, ağladık. Hayatım kızımla birlikte değişmişti, yazarak daha da değişti.

Bilgisayar koltuğumun konforundan dünyayı dolaşmakla kalmadım, yazı yazmam da gelişti. Sık sık yazı yazıyorum. Bazı günler yazmak istemiyor gibi oluyorum, ama parmaklarım klavyeye dokunur dokunmaz sözcükler akıyor. Yazılar kendiliğinden oluşuyor. Yazdığımın konusu ciddi olsun, geyik olsun, iyi ve kalpten yazmak için elimden geleni yapıyorum.

Blog tutmaya başladığımda bana sağlayacağı dostluklar, imkanlar hakkında hiçbir fikrim yoktu. 2'den daha fazla izleyicim olacağını hiç düşünmemiştim. Başka blogger annelerle bağ kuracağımı hatta onlarla tanışacağımı hiç düşünmemiştim. Hamile kaldığımı yazdığımda 4 bir yandan heyecanlı mesajlar, telefonlar alacağım aklımdan bile geçmezdi. Ve hepsinden önemlisi yazmaktan tekrar böyle keyif alacağımı hiç düşünmezdim. İyi ki bu dünyaya dalmışım. İyi ki sizin gibi arkadaşlarım da olmuş. Artık çoğunuzla hergün konuşuyor, plan yapıyor, hayatı paylaşıyoruz. Çocuklarımız nerdeyse beraber büyüyor. Hepinize teşekkürler.

22 Mart 2010 Pazartesi

Elondor

Rüyamda gördüm. 2 numara doğuyordu, adını babası "Elondor" koydu. Tabii ki Elidor gibi duyulan birşey koymayacağız adını ama cinsiyeti belli olup da adını koyana kadar ben ona Elondor diyeceğim. Bundan sonra 2 numaranın geçici bir ismi var.. Ela'nın da vardı..

Çok yorulduğum bir hafta sonunda döndüm.. Ela hanımın maceralarını toparlayıp yazacağım.. Şimdilik çok eğlendiğimizi söyleyebilirim..

18 Mart 2010 Perşembe

Baharın Gelişi ve II. Trimester

Doğayı çok seven bir aileyiz biz. Fırsat buldukça kendimizi de kızımızı da güneşe, toprağa, doğaya atarız. Seyahat ederken ağaçlardan meyve yeriz. Lüks düşkünü hiç değiliz, rahatımız yerinde olsun, sohbetimiz bol olsun yeter. Cemreler düşmüş, havalar baharı göstermeye başlamış. Ben kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Bu hafta sonu da baharın resmi gelişi var. Biz de yine doğaya bir seyahat yapıcaz.

Bugün hiç aklımızda olmayan birşey yaptık. Bizim ailenin kadınları çok faaldir. 3 nesil gönüllü çalışma piriyiz. Ben yıllarca bir dernekte çalıştım. Çok çocuğun eline değdim, çok anasınıfı boyadık, çok hastane ziyareti yaptık. Anneannem ve annem de dayımı kaybımızdan sonra kendilerini TEMA'ya verdiler. Anneannem kendini adadı diyebilirim. TEMA her hafta bir gün Söğütözü'ndeki Belediye'nin fidanlığında meşe palamudu tüplüyorlar. Yani meşeleri dikmeye uygun hale getiriyorlar ki bahar gelince bunları diksinler. Bugün annemin teklifi ile Ela'yı fidanlığa götürdük.
Bilseydim bu kadar eğleneceğini daha önce de götürürdüm. Bir çocuğun toprakla oynaması zaten çok stres atıcı hele bir de bu kadar zevk alıyorsa. Hemen işe girişti Ela, öğreniverdi her torbaya bir tane palamut atıldığını. Herkesinkini o atmak istedi önce. Sonra dayanamadı kürekle kazdı biraz, daha sonra işi de öğrendi. "Anne tut" dedi torbayı ben tuttum o toprağı içine doldurdu. Sonra da içine palamudu attı. 3 tane tüpleme yaptık beraber. Sonra hep beraber yemek de yedik orda. Açık havada bir tarafta mangal, bir tarafta çayla gün sadece Ela için değil bizim için de çok keyifli geçti. Eve geldiğimizde Ela da ben de açık havanın etkisiyle güzel bir uyku çektik..
O kadar mide bulantısı, hastalıktan sonra keyifli bir günü hakkettim sanırım. Benim için bugün başka keyifler de vardı. Baharın gelmesi ile birlikte II. Trimester'im de başladı. Zaten 3-5 gündür biraz daha iyi hissediyordum, gribin de geçmesi ile daha keyifli oldu. Bugün 2'li test sonuçlarını da aldık. Sonuçlar çok iyi çıktı o yüzden içimiz biraz daha rahatladı. Bu akşam keyifli bir uyku uyuyabilirim sanırım artık. Yaşasın bahar, yaşasın II. Trimester.

15 Mart 2010 Pazartesi

Göstermedi Eşek Sıpası

Son günlerde geçirdiğim en güzel günü geçirdim diyebilirim. Hayır şekerim hastalığım geçmedi hatta kulağıma kadar çıkmış durumda, 3 günde yarım kilo verdim sıvıyla beslenmekten. Ama şimdi güzel tarafına geçelim. Bugün 2 nomero'yu görmeye gittik.

Kendisi 13. haftanın içinde ve bugün önemli bir gündü. Ense kalınlığı ölçümü vardı. Ense kalınlığı, burun kemiği, beyni, organları, mesanesi, sıvıyı yutup idrar çıkarması herşeyi normaldi, bu da bizi çok mutlu etti. 2'li test için kan verdik sonuçları bekleyeceğiz. Bunları yaşadığım dün gibi geliyor şimdi o bebe dışarda 20 aylık olmuş. İnsana hayal gibi geliyor. Ela'nın cinsiyetini 12. haftada hiç beklemediğimiz şekilde zırt diye söylemişti doktorumuz. Bu sefer de belki öğreniriz umudundaydık ama 2 nomero da ablası gibi o kadar hareketliydi ki göstermedi cinsiyetini. Napalım sağlık olsun 4 hafta daha bekleriz. Kendisi fıldır fıldır döndü, 7 cm'lik bir fetus olmuş. Bir limon kadar yani. Daha yolumuz çok uzun, ama umarım en güzel zamana giriyorumdur. Çünkü perşembe itibari ile 1. TRİMESTER bitiyoooor. Yaşasın..

1 nomero Ela insanı da keyfine devam ediyor. Bugün yaşadığımız bir diyalog.
Bir oyuncağı bozuldu.
Babası: Kızım bozulmuş bu, ben sonra yaparım
Ela: Ver ver (babası verir.)
Ela oyuncağı öper ve
Ela : Geçti...
Çok fırlama oluyor bu çocuklar.

Hafta sonu kızım hastayım dedim. Geldi arkamdan sarıldı ve "canım annem" dedi. Çok şaşırdım ya, eşek sıpası. Manyak şeyler yapıyor.
Pazar sabahı koltukda yanımda oturuyor..
Ela : Kalk.
Ben: Neden kızım
Ela: Baba otuysun..
Ben: Peki kızım..

Pazar akşamı.
Ela: Makarna yap.
Ben: Kızım yeni yemek yedin, acıktın mı?
Ela: Evet, Makarna yicem.
Ben: Peki..
Haydaa, yemek isteğini söyleyeceğini hiç düşünmezdim.. Makarnayı yapana kadar da "makarna", diye diye başımın etini yedi.

Son günlerde pek laf ebesi oldu. Sürekli konuşuyor, laf yetiştiriyor.
Havalar güzelleşse, ben iyileşsem, kendimizi dışarı atsak. Bu hafta sonu inşallah çok değişik bir aktivitede bulunucaz. Çok heyecanlıyım.. Bir iyileşsem..

13 Mart 2010 Cumartesi

Garibal Enfeksiyon

Kolik oldum, gebeş rahatsızlıkları bunlar derken sonunda gribal enfeksiyon geçiriyorum. Herşey mi insanın zayıf anlarını bekler kardeşim anlamıyorum. Hastalıktan ölmemeye çalışarak yazı yazmak gerekten çok zor oluyor. Ama hani birine telefon etmeniz gerekir de etmedikçe utancınızdan daha da arayamazsınız ya işte ben de bu ara bloguma öyle yazı yazamıyorum. Resmen basiretim bağlandı şimdi bari elim değsin birşeyler karalayım belki açılırım diye yazmaya koyuldum ama fiziksel koşullarım çok ağır..

Boğazım ve dilim korkunç şekilde şiş ve hiç birşey yutamıyorum sadece sıvı ile besleniyorum onu da çok zor yutuyorum. Başım ağrıyor, burnum tıkalı, heryerim ağrıyor, ayağımda minik bir enfeksiyon oldu üstüne yarım basabiliyorum, bunların yanında mide yanmalarım da azalmakla birlikte devam ediyor. En zoru da hiçbirşey yutamamak, bu dünyada çekeceğim azap varmış sanırım. Doktora gittim hiç bir ilaç alamazsın dedi, sanki bilmiyorum belki başka birşey söyler diye ummuştum ama "allah kolaylık versin" dedi. Umarım içerdeki bebeğin sağlığı yerindedir bu kadar problemle onun için de endişelenmeye başladım.. Neyseki pazartesi günü kendisini ziyarete gideceğiz. Geçen hafta içinde Ela'nın burnu akmaya başladı ama çok çabuk geçirdi, ondan geçen birşeymi yoksa ben bu hastalığı özgün bir kaynaktan mı edindim bilemiyorum ama dualara ihtiyacım var:)

Allah keder vermesin ben öyle çok ağlayan bir insan hiç olmadım, küçüklüğümden beri yılda 2 kez ancak ağlarım ama hamilelik insana garip gurup ağlamalar yaşatabiliyor. Hormonlar böyle anlamadığın zamanlarda gözünden yaş getiriyor. Ela'ya hamileyken bir Harry Potter kitabına ağlamış olmam çok konuşulur. Şimdi de çocuklara ağlıyorum. Şu sıra ailesi tarafından öldürülen ne çok çocuk var gazetelerde. Aklım almıyor sadece ağlıyorum.. Depremde ailesini kaybeden veya ölen çocuklara ağlıyorum, ben de bir kronik anne oldum sonunda.. Ama dün akşam yine abuk birşey ağlattı beni.. Harry potter kitabı kadar olmasa da bir şarkı dinlerken garip gurup ağladım.. İşte beni ağlatan dörtlük, çocuklar hep gülsün..

"Gitme dünyam dönsün dönsün,
Dünyam dönsün dönsün,
Ben hiç kimse ölsün mölsün istemem.."

8 Mart 2010 Pazartesi

Bu Dünyada 20 aylık Bir Küçük İnsan

Ela Naz küçük insanı şu dünyada 20 ayını tamamladı. Geçtiğimiz ay içinde yine kendisinde çılgın değişiklikler meydana geldi. En büyük gelişimi yine konuşmasında oldu. Artık Ela'nın söylediği kelimeleri saymaya çalışmak gereksiz. Kendisi 3 kelimelik cümlelerle tamamen konuşuyor. Her söylediğimiz kelimeyi de tekrarlayarak hemen öğreniyor. Konuşma gelişiminde bu kadar büyük bir hız katedeceğini hiç tahmin edemezdim. Annem benim 1.5 yaşında çok rahat cümlelerle konuştuğumu söylerdi inanmazdım, yanlış hatırlıyor diye düşünürdüm, demek olabiliyormuş demek ki bana benzemiş. Her gün söylediği yeni cümlelelerle beni şok ediyor. Oturup onunla resmen sohbet edebiliyorsunuz. Derdini anlatamadığı durum olmuyor. Bu da bizi çok rahat ettiriyor. Konuşabildiği için rahat uzlaşabiliyoruz.

Bir de şarkı söylüyor, yeni olarak. Onun söylediği şekliyle 3 şarkısı:

"Kağga kağga gaak didi.
Çıkdım, bakdım, o dayaa.
Bu kağga, bu kağga..."

"ayı vıj vıj vıj..
diye bağıyıy"...

"eymaa deyil ayvaaaa..."

Alternatiflerine takdı şu sıra. Her birşey sunduğumuzda bize "başka" diyerek alternatiflerini sınıyor. Örneğin masada yemek yiyor. Bir kaşık veriyoruz eline. "Başka" diyerek başka kaşık istiyor. Değiştiriyoruz biraz sonra yine "başka" ile kaşık değiştirtiyor. Bir yemeği 4 değişik kaşıkla yiyor. Biz bitti diyene kadar diğer alternatifleri görmek istiyor. Bu herşeyde böyle gece yatarken daha bir masalı dinlerken başka ne anlatabiliriz onu merak edip "başka" diye değiştirtiyor. Elinden gelen herşeyde tüm alternatiflerini merak ediyor. Ben de merak güdüsünü bastırmamak için elimden geldiğince ona alternatif sunuyorum, sonra bitti diyorum o zaman inanıyor bu kadar çeşit olduğuna. Değişik bir dönem, bir duyarlılık dönemi olduğunu düşünüyorum ve bu dönemi kaçırmak istemiyorum. Zor olsa da merakını kamçılamak istiyorum.

Şu sıra soyunmayı öğrendiği için bir diğer merakı da çıplak gezmek.. Gece bir bakıyoruz altını çıkarmış, sabah soyunup evde çıplak koşuyor.. Ben de dokunmuyorum bir süre çıplak koşuyor, sonra üşüdüm diyip geliyor yanıma. Ben eğer o çıplak gezdiği sırada giydirmeye çalışırsam inat ediyor çünkü, arada gereksiz sürtüşme çıkıyor. Benim umrumda olmadığını gördüğü zaman daha çabuk gelip giyiniyor. Olayı tamamen karşı tarafı denemek. Yemek konusunda da öyle, ısrar edilirse yemiyor. Bana sökmüyor ama, hiç üstelemiyorum iki saat aç durunca gelip kendisi "acıktım" diyip yemek istiyor.

Kendisi emir kipleri ile çalışıyor. "Bağla, ört, salla, kalk, git, gel, aç, papat" en çok kullandığı emirler. Geçen gün daha önce hiç yapmadığı birşey yaptı ve biz babası ile çok şaşırdık. Ela çok minik bebekliğinden beri bebek arabası, mama sandalyesi gibi bir yere bağlanırsa çok arıza çıkaran bir bebekti. Park yatağından bile özgürce inemediği için nefret ederdi. Sırf o yüzden 1 yaşında onu yer yatağına aldık ve sorun çıkarmamaya başladı. Daha önce salıncak olarak kullanılan bir sandalyesi var. Artık sandalye olarak kullanıldığı için bağlanmaya ihtiyaç yok. Geçen akşam bu sandalyesine oturdu. Babasına "bağla" dedi. Biz çok şaşırdık. "Peki" dedik, bağladık. Sonra "ört" dedi. Kendisi gece bile üstüne birşey örttüren olmadığı için buna da şaşırdık, neyse battaniye örttük üstüne. Sonra "salla" dedi, Ela sallanarak uyuyan bir çocuk da değil neyse babası salladı. Bir süre sonra Ela sandalyesinde uyudu. Biz de şaşkın şaşkın kendisini yatağa yatırdık. Şu sıra tamamen bizi şaşırtma derdinde sanki.

Şu sıralar ailemize yeni bir bireyin katılacağından da habersiz günlerinin tadını çıkarıyor. Ara sıra gelip, karnımı gösterip "bebek" diyor ve öpüyor. Bundan fazlasını algılayabileceğini zaten düşünmüyorum. Bakalım önümüzdeki günler neler göstericek. Ela çok keyifli zamanlarını yaşıyor, ben de buna tanıklık etmenin mutluluğu içerisindeyim.

Bu yaşdan sonra KOLİK oldum.

Kolik'in tanımı genelde akşamüstleri başlayan sebebi belirsiz huzursuzluk, ağlama, gaz ağrıları olabilir. Benim kolik versiyonum da yine akşamüstü 5 gibi başlayan sebebi belirli mide bulantıları, mide yanmaları, enerjisizlik hali. Uzun zamandır kolik durumdayım. Her gün akşamüstü 5 gibi başlıyor. Saat 10'a kadar çeşitli derecelerde hayatı bana dar ediyor. 12. haftanın içindeyiz artık umuyorum gelecek haftadan itibaren bu kolik bana rahat verir. Normal hayatıma dönmek, yediğim şeylerden zevk almak ağzımda aliminyum çiğnemiş gibi o tadın kalmamasını umuyorum. Bunun tek iyi tarafı kilo almamam hatta vermem ama artık tahammül sınırlarım da çok azaldı. Evde 19 aylık bir fırlama daha olunca da öyle istediğin saatte yatıp uyuyamıyorsun. Neyse umarım bu enerji çekici minik fetus bana 2. trimester'da biraz nefes verir.

5 Mart 2010 Cuma

Gece Hayatı Aptalları


Sanıyor muydunuz ki hamileyim diye herşeyden elimi ayağımı çekicem. Hayııırr. Benim yapımda var, bu tip beni zorlama durumlarında sınırlarımı zorlarım. Bolu'ya karlara da giderim, trekking'e de giderim. Hatta eski hamileliğimde öne doğru 32 Cm'lik karnımla doğumdan iki gece önce sinemada ve 40. haftamda hala evdeki eliptik bisikletin tepesindeydim. Nitekim geçen cumartesi akşamı biri hamile iki gece hayatı özürlü, (coca ve ben) yıllardır yapmadığımız birşey yaptık ve bizi dürttüler, zorunlu bıraktılar:) BEDÜK konserine gittik. Bedük'ü belki bazılarınız hiç duymamıştır bilemiyorum. Biz cocayla yaptığı elektronik tekno karışımı müziği çok severiz. Ruhumuz yaşımızdan çok çok küçük.

Herneyse biletlerin üstünde saat 22.00'de kapılar açılacak yazıyor. Biz de iki düdük gittik saat 22.00'de oraya, bir baktık baya sakin. Bizi konser salonuna alırken çantamı aradılar ve "ağrı kesici falan var mı" diye sordular. Kendi kendime gebeş halimle tekno konserine gittiğime ve hergün uyuduğum saatte bir konser salonundan içeri girdiğime baya bi güldüm. Erken gitmemizin güzel bir tarafı kendimize salonda olan 4 koltukdan 2'sini birleştirerek bir kral dairesi hazırlamamız oldu. Sonra da bizden başka o gece o salonda başka bir hamile ve bir beli ağrıyan bulunmadığı aşikar olan ortamda oturuyor olmamız bizi konser saatine kadar dayandırdı. Yoksa mümkün değil dayanamazdık.. Ha şimdi, ha birazdan derken Bedük bey tam 2 saat sonra çıktı. Biz de 2 saat boyunca, geyik yaptık, yeni jenerasyonun kreasyonlarını özümsedik, Bedük'ün bizim kim olduğumuzu merak edeceğine emin olduk. O kadar farklı görünüyorduk yani..

Bir kere gelen kızların hemen hepsinde istisnasız çizme vardı. Topuklu, topuksuz, kısa, uzun çizme. Çizme ile birlikte en çok giydikleri bacak boyu ve şekline bakmadan şort ve kilotlu çorap. Şort giyecek kadar cesareti olmayanlar ya tayt ya da dar kot giymişlerdi. Üstlerine de bol gömlek, veya yine cesarete bağlı çok dar birşeyler. Erkeklerin ise %82 saçları hafif uzun ve öne doğru bir manda hafif yalayarak üstünden geçmiş sonra da dili kafaya yapıştırarak sabitlemiş bir tarzdaydı.. Onlar da gömlek, çoğu dar kot altına converse ayakkabı ile sanki herkes aynı yardım kampanyasından giyinmiş gibi duruyordu. Konser saatine kadar içtiler konserden sonra da dağıttılar. Bizim görüntümüz ise şöyleydi.. Bir kere o salon bizimmiş gibi bir konuma sahiptik ve sanki sokakdan geçerken "aa bu da neymiş bir girelim içerisi sıcaktır" demiş de şanseseri ordaymışız gibiydik. Ben t-shirtüm, kotum ve spor ayakkabım ile piknikten, coca da t-shirt'ü, eşofman altı ve spor ayakkabısı ile yatakdan buraya düşmüş gibiydi. Ama benim cocayı kıyafetinden tanıyabilirsiniz; kayak tatiline de, Antalya'ya yaz tatiline de aynı kalınlıkta kısa kollu T-shirtleri (uzun kollusu da yok zaten) ve Nike eşofman altıyla gider. Hatta İrlanda'ya iş toplantısına giderken bile takım elbise giymediğini söylemek isterim. Masamızın üzerinde mide bulantısı için krakerler, soda ve su ile sanki çocuğunu izlemeye gelmiş ebeveyn görüntüsü de çiziyorduk.

Konuyu değiştirmeyim mekana son derece kelalaka görünmemize rağmen 2 saat boyunca geyik yaparak çok eğlendik. Sonra da Bedük çıktı ve ben bir açıldım. Allaaah tutmayın beni. Şarkılar, danslar, bir ara Bedük'ün yanına çıkıcaktım yani. Coca da her zamanki cool tavrıyla eğlenmiyormuş gibi yaparak çok eğlendi. Ben biliyorum çünkü asıl bu müziklerin piri o, bana tekno ile uyunabileceğini o öğretti. Saat 2'de konser bittiğinde ben bu kadar saçmalığa rağmen iyi ki gittiğimi düşünüyordum. Ya yer bulamasaydık, işte koltukda biraz rahatsızdı falan derken ben uslanmadım şimdi 2 hafta sonra bir konser daha var, onu bekliyorum:) Bu sefer Nil'e gidiyorum.

3 Mart 2010 Çarşamba

Hayatın Tam Tam Sesleri.. Ela, Abla Oluyor!!!

Bize el sallayanı gördünüz mü. İşte o 2 numara.

Evet okuduğunuz doğru.. 2 numaralı yeni jenerasyon yolda..

Hiç beklemediğimiz bir zamanda benim yaramaz yumurtam, babadan gelen lider bir spermle yollarını birleştirmiş.. Birleştirmiş diyorum çünkü izin aldın mı kardeşim, "hayır". Kendisi sahibinin özgür ruhuna sahip ya. Öyle uygun görmüş. Sonra yine benim haberim yok, başlamış içerde yolculuk etmeye. Bir insanın burdan aya gideceği kadar yolu kendi ölçeğinde katetmiş. Ne azim ama. Bizimki kararlı. Annenin sıcak rahminde kendine uygun bir yer bulunca da, ooohhh yerleşivermiş. Yerleşir yerleşmez, durur mu, hemen büyümeye başlamış. Göz olacak hücreler hoop yerini biliyorlar hemen gidip "hey dur ben göz olucam, çekil ordan" demiş. Burun, ağız, kol, kafa hepsi yerini biliyor, nerden biliyor bilmiyorum ama hepsine kodlanmış herkes yerini biliyor, gidip oraya yerleşiyor ve bizim 2 numaralı fetus'un yolculuğu başlayıvermiş.

Kendisi yumurta olalı 11. haftasını devirdi. Bu arada incir kadar bir fetus'a dönüştü. Annesinin hayatını da 4 cm'lik boyuna bakmadan alt üst etti. İşte son zamanlardaki abuk subuk davranışlarımın, gerileyen hafızamın, yediğim hiçbir şeyden zevk almamamın, hiç istemememe rağmen Ela'yı memeden kesmemin, espri anlayışımdaki azalmanın ve doğru düzgün yazılar yazamamamın sebebi bu minik dev canavardır. Bu arada çok garip bir durum da yaşıyorum. Ela doğduğundan beri çok az kilo verebildim, şimdi hamile kaldım 2.5 kg verdim:)

Şimdi bir 2 hafta daha geçirip 2. trimester'a girmenin heyecanı ile yaşıyorum. Haberi duyan istisnasız herkes bu habere çok şaşırdı. Çünkü başda ben de bu yolculuğun başladığından haberdar değildim. En normal karşılayan babası oldu. Şimdi bakalım Ela hanım bu yeni yolcuya ne tepki gösterecek, neler yapıcak bunu çok merak ediyorum.

Umarım herşey sağlıkla devam eder ve sonlanır. Sürpriz olmasına, her gece 2 saatte bir tuvalete kalkmama, yemek yiyemememe, Ela ile aynı uyku düzenine sahip olmama rağmen bu minik fetusun şimdiden annesiyim ve onun sağlığı için elimden gelen herşeyi yapmaya, bir minik canavara daha anne olmaya hazırım.. Umarım Ela'dan bir nebze daha az hareketli bir çocuk olsun, yoksa yandığımızın resmidir.

2 Mart 2010 Salı

Nurturia, Bir Gezegen İsmi Değil.


Kitubi'nin yazarı Damla'nın kişisel emeği çok büyük bu sitede. Kendi adıma birçok bilgiye danışarak erişebiliyorum, çocuklu hayatın zorluklarını paylaşarak daha çabuk fikir alışverişi yapabiliyorum..
Çocuklu hayat paylaştıkça güzelleşiyor.. Nurturia'nın sloganı bu.. Ve bence çok güzel anlatıyor içeriğini..
Kendi adıma daha çok şey yazabilmek isterdim ama şu sıra zamansızlıktan bloga da birşeyler karalayamadığım için sizlere Nurturia ile ilgili yazılan güzel yazıların linkini ve Damla'nın hazırladığı tanıtım yazısını ekliyorum.. Kendi adıma destek olabildiysem ne mutlu bana..

Füsun'un yazısı

Blogcu Anne'nin yazısı

Tanıtım yazısı:

Nurturia Nedir?

"Nurturia ile çocuğunu daha kolay büyüt"

Bebek bekleyen ve küçük çocuklu ailelerin çocuklarının günlük hikayelerini, gelişimlerini sevdikleri ile paylaşabildikleri, aynı zamanda diğer anne-babalar ile tecrübe paylaşarak yardımlaşabildikleri sosyal platform Nurturia.

Nurturia'da Neler Yapabilirsiniz?

  • Kendiniz için bir hesap açabilir, çocuklu arkadaşlarınızı ekleyebilirsiniz, yeni arkadaşlar bulabilirsiniz.
  • Kendi hesabınızın altında çocuklarınız için ayrı birer hesap oluşturabilirsiniz. Çocuklarınızın günlük maceralarını buradan paylaşabilirsiniz.
  • Çocuğunuzun anı defterini güncelleyerek hem anılarını hem paylaşırken, hem de gelecek için kayıt altına alabilirsiniz. İlkleri, dedikleri, yaptıkları, büyümesi...
  • Çocuklarınızın hesaplarını eşinizle birlikte güncelleyebilirsiniz.
  • Çocuk büyütmekle ilgili her türlü sorunuzu sorabilir, soru yanıtlayarak tecrübelerinizi paylaşabilirsiniz.
  • Gruplar kurabilir, varolan gruplara üye olabilirsiniz.

Hamilelikten itibaren

  • Hamileyseniz de üye olarak hamileliliğinizin nasıl geçtiğini, günlük heyecanlarınızı, sıkıntılarınızı paylaşabilirsiniz.
  • Henüz doğmamış çocuğunuz için profil sayfası açıp, anı defterini oluşturmaya başlayabilirsiniz. İlk tekmeleri, cinsiyetinin öğrenilişi, isim seçimi...
  • Tecrübeli anne-babalara hamilelik ve çocuk bakımı ile ilgili sorular sorabilirsiniz. Gruplara üye olabilir ya da kendi grubunu kurabilirsiniz.

Nasıl Üye Olabilirim?

Üyelik ücretsiz. www.nurturia.com.tr adresinden 1 dakikada üye olabilirsiniz. Kayıt olduktan e-posta adresinizi onaylamayı unutmayın.

Nurturia Tanıtım Turu Adresi: http://www.nurturia.com.tr/account/tour

Nurturia Ne demek?

Nurturia, İngilizce'de iyi bakmak, büyütmek anlamındaki "Nurture" kelimesinden geliyor. Yurt dışına açılma planlarından dolayı ingilizce kökenli bir isim seçilmiş.