30 Ocak 2010 Cumartesi

Balıklar Yapıyoruz

Gordion AVM'de sömestr boyunca çocuklar için çok güzel aktiviteler oluyor. Hoş bir sanat atölyesi açmışlar. Çocuklara hergün kağıttan boş balıklar veriyorlar. Ve çocuklar hergün belirlenen farklı bir konseptle bu balıkları kendileri yapıyorlar. Bir gün ebru ile, bir gün üstüne renkli kağıtlardan yapıştırarak, bir gün pastel boya ile bir gün suluboya ile ve daha hatırlayamadığım çeşit çeşit. Hafta içi öğleden akşama kadar her saat bir aktivite var.. Çocuklar çok güzel vakit geçiriyorlar. Ben Ela'yı vakit buldukça götürmeye çalışıyorum.

Resimler Cuma günkü aktiviteden. Konsept renkli kağıtları yapıştırarak yapmaktı.. Ela baya daldı yaparken. En çok da yapıştırma olayını sevdi. Aşağıdaki fotoğrafta da çocukların balıklarını sergiledikleri duvarın fotoğrafı var. Çocuklar hergün eğlenmeli.

28 Ocak 2010 Perşembe

İlk Kar ve İlk Tuvalet

Sabah karın yağdığını görür görmez attık kendimizi dışarı. Geçen sene çok minik olduğu için bu Ela'nın karla ilk tanışması. Bütün gün sürdü kar aktivitemiz. Bitecek bir eğlence gibi değil. Ben de onunla birlikte çok keyif aldım. Karlara yattık,kartopu oynadık.. Bir poşete oturtup Ela'yı kaydırdık. Kayak olayına da içi ısınsın dimi ama şimdiden.

Aktivitemizin sabahki bölümünü tamamen eğlenceye ayırdık. Ela çocuklar gibi eğlendi pardon çocuklar gibi eğlenen benim o zaten çocuk. Apartmandaki diğer çocuklara da kartopu atmaya başladı.
İyice üşüdükten sonra bu eğlenceyi dışarda bırakmaya gönlüm elvermedi ve bir leğene kar doldurarak eve getirdim. Ela'ya abuk subuk kardan adamlar yaptım. Aslında daha güzel de yapardım ama kendisi rahat durmadığı için amorf kardan adamlar oldu. Zeytini ve havucu da taktık. Kardan adamımız eriyince de Ela kardan adamın gözlerini yedi. Bir süre daha kalan karla oynadı. Leğene girdi oturdu. Bebeklerine de kardan adam sürdü derken ben çayımı yudumlarken Ela bütün sabahı kar ile oynayarak geçirmiş oldu.
Çayımı yudumlarken derken kar yağınca evde vakit geçirmek gerçekten eğlenceli oluyor. Dışarda oynamadığımız her dakikamızı işte bu manzaraya karşı penceremizin önünde geçirdik. Yemeğimizi de orda yedik. Masalımızı da orda okuduk. Ela bugün daha bir büyümüş gibi geldi bana. Daha güzel vakit geçirdik.

Ben artık 1.5 yaşında bir çocuğun uyku ritmine sahip olduğum için beraberce uykumuz geldi ve güzel bir öğlen uykusu çektikden sonra kendimizi yine dışarı attık. Bu sefer oynamak yerine güzelce gezdik. Dışardaki canlıların bu soğukda yemek bulması gerçekten zor oluyor. Önce kuşlar için ekmek ağacı yaptık sonra da kuşların gelip yemesini uzaktan seyrettik. Karlarda uzunca bir süre dolandıktan sonra artık çok yorulup kendimizi yine evimize attık.

Akşamüstü de dans aktivitelerimizi yaparken birden çok ilginç birşey oldu. Ela, "Anne kaka" dedi. Ben de "gidelim mi tuvalete" dedim. Kafasını salladı. Hemen tuvalete götürdüm, oturdu ve hemen yaptı. Çok şaşırdım. Beraberce kakasına bay bay el salladık. "Çok eğlenceli dimi annecim" falan dedim. O da "hı hı" dedi. "İstersen çişini de söyleyebilirsin diye sanırım şansımı zorladım ama neyse. Umarım yine kakası geldiğinde yapabileceği biryerde oluruz de yapar. Belki bu bizim için bir başlangıçtır. Öyle umalım.

Bugün ilklerin olduğu bir gün oldu. Böyle günlerin akşamı ne kadar çabuk geliyor. Bakalım bu kar aktivitesi ne kadar devam edebilecek. Biz küçükken bayılana kadar kayardık, şimdiki çocuklar çok nadir kar görebiliyor.
Akşam babasının işlerine de burnunu sokan Ela hanım eli tornavida da tutuyormuş. O kadar da ciddi yardım etmeye çalışıyor ki babasına, acaba babasından daha mı çok gen almış diye düşünmeye başladım. Nitekim benim bu tamir, tornavida işlerinde hiç bezim yoktur.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Ela'dan Kısa Kısa

Çok yoğun günler geçiriyoruz ailecek. Hayatımıza bir sürpriz girdi bu hafta ve hepimizi çok şaşırttı. Bu heyecanı üzerimizden atarken günler de nasıl geçiyor anlamadık. Ela ile ilgilenemediğim çok yoğun çalıştığım 2 haftanın acısını şimdi çıkarıyorum. Çok özlemişim onunla vakit geçirmeyi. Geçen hafta artık arıza çıkarmaya başlamıştı ki dört gündür dolu dolu ilgi ve aktivite ile gerçekten düzeldi. Anladım ki bana yapıyormuş..

Ela'ya babası kutudan robot elbisesi yaptı. Kollarını çıkardı salına salına gezdi. Güldü, eğlendi. Bu eski kutu da bir anlam buldu. Hafta sonu Ela'yı Binbir Çiçek Okulu'nun deneme dersine götürdüm. Açıkçası çok şaşırdım diyebilirim. Kreş olarak güzel bir ortam yaratmışlar. Hiç oyuncak yok nerdeyse herşey hayal güçlerini kullanabilecekleri şekilde tasarlanmış Montessori malzemeleri kullanıyorlar. Lavabolar çocukların boyunda. Ders de çok hoş hazırlanmış bence. Ela henüz anlayamadı ama çocuklar hayal güçlerini kullanarak robot oldular, balon oldular. Yani konsept çok güzel. Ela anlayabilecek yaşa gelmemiş o da ayrı. Buraya kadar herşey çok güzel ama dersi veren bayan ve sahibi bayan beni hayal kırıklığına uğrattı. İkisi de yakında regl olucaklarmış gibi davranıyorlardı bize de çocuklara da. Sahibi ile ilgili düşündüklerimi burda söylemek istemiyorum ama dersi veren bayan hakkında birşeyler söylemek istiyorum..

Öncelikle bu bayan ders verdiği kişilerin 1.5 -3 yaş arası mini mini çocuklar olduğunun farkında değil sanırım. Yapmayan ortalıkda gezen çocuklara garip garip bakmalar, kaldırıp düzeltmeler, biz de öğrenciymişiz gibi garip bakışlar, offlamalar, sanki birazdan tek ayak üstünde durun diyecek. Başta söylediği sözleri söylemeyeceğim ama ders sırasında da beni çileden çıkardı. "Kapıyı kapatın" diye hafif sesini sertleştirme, birkaç kere başını yana eğerek "siz katılın bırakın o nasıl yaparsa yapsın" demeler (burda o Ela oluyor sanki benim için gelindi, ayrıca sanane istediğim gibi ilgilenirim sen işine bak), tekrar söylüyorum bu bayan 1.5- 3 yaş arası çocuklara hem de deneme dersi verdiğinin hiç farkında değil.. En son Ela lavaboya doğru gittiğinde ve çoraplı olduğu için oralara bastığında çorabı ıslanıcak diye arkasından koştuğumda bana "çok müdahale ediyorsunuz" dedi. Ben de "eğer kızıma yedek çorap vericekseniz müdahale etmeyim" dedim. Benim kızım çok hareketli bir çocuk, henüz 1.5 yaşında, neden beraber gidiyoruz oraya çünkü henüz tek başına böyle şeyler yapmaya hazır değil. Ne zaman hangi perdeye asılır, nereye tırmanmaya çalışır ben bilmiyorum. Neyse bu bayanın sadece o güne özel bu kadar ters ve asabi olduğunu düşünmek istiyorum. Yoksa kibarlıkdan nasibini almamış bu davranışlarla bu kreş kötü bir seçim yapmış. ÜStelik dediğim gibi kreşin kendi ambiansını da çok beğenmiştim.

Neyse uzatmayım Pazar günü de bizim bebeleri Pembe Kurbağa tiyatrosuna götürdük. Ela başta kukla kuşdan çok korktu. Sonra tüm tiyatroyu bana sarılarak seyretti.

Ela'ya sonunda kendi boyuna uygun bir oto koltuğu aldık. Alttaki doğduğundan beri kullandığı emektar koltuğunu da Ela, kurbağasına verdi. Ne kadar cömert kızım var benim. Kurbağası ile ayakkabılarını da koltuğunu da paylaşıyor.

Geçen hafta sevgili babamın 60. yaşını kutladık. Umarım daha uzun yıllar beraber oluruz babacım.
Ela son günlerde dansa taktı. Sürekli kurbağa müzikleri ile dansediyor. Bir de artık bana masal anlattırıyor. Ve uydurdugum masalda olan olayları benim üzerimde deniyor. O yüzden çok dikkatli olmalıyım. Mesela Eşek demişki kediye "Haydi atla sırtıma da gidelim". Burda eşşek ben oluyorum hemen ve Ela sırtıma atlıyor.. Kendime zarar gelmesini istemiyorsam usturuplu atmalıyım.

3 kelimeli cümlelere başladı Ela.. "Ayı, gel otur" diyor mesela. Bir ay içinde fişek hızıyla konuşması gelişti. Ve konuşmaya derdini anlatabilmeye başladığından beri daha az huysuzluk yapıyor. Çünkü sorularıma cevap verebiliyor. Bu günler böyle geçiyor. Kısa kısa derken manyak gibi yazmışım. Vur deyince öldürüyorum son zamanlarda.

Dünyanızı Şekillendirmek

Etrafınızda neye baksanız şekillerin olduğunu farkettinizmi? O sadece bir dışkapı değil, bir de dikdörtgen. Gökyüzündeki elmas bir uçurtma olarak maskelenmiş. Yemekde kullandığımız servis tabağı bir gizli oval.

Çevrelerini keşfetmek çocuklar için şekilleri düşünmek için harika bir yol. Çocuğunuz sadece şekillerin isimlerini öğreniyor olsa da veya şekil özellikleri (noktalar, köşeler, kıvrımlar, kenarlar) üzerine çalışıyor olsa da eviniz 1.5-3 yaş arası bir çocuğa şekilleri öğretmek için bir sürü kaynak saklar. Şeker kuzunuzu bir şekil avına gönderebilirsiniz - "mutfakda 5 küp bulalım" veya "odanda 3 noktası olan bir şekil bulalım" gibi. Miniğiniz şekilleri bir kere keşfedince, herşeye şekli ile seslenebilir. Zamanla küçüğünüz kendi şekil kitabını oluşturur. Daireler, üçgenler, kareler heryerde. Şekiller çalışması çok eğlenceli bir alan. Aynı çalışma şeklini renklerle de yapmak mümkün ama o başka bir yazının konusu.

26 Ocak 2010 Salı

Bebeklere Fısıldayan : Uykulu Bir Yenidoğanı Beslemek

Uykulu bir bebek, bebeğini tam doyurmak isteyen bir anne için çok yorucu bir durumdur. Ela ilk doğduğunda, ben henüz kitaptan haberdar değilken, memede uyuya kaldığında uyuması için bırakıyordum. Sonra kitabı okumaya başladıkça ve memede uyumasına izin vermemeye başlayınca tam olarak doyduğu için daha uzun uyumaya başladı. Tracy Hogg, Bebeklere Fısıldayan kitabında beslemek için bebeği ayakta tutmakla ilgili bazı fikirler listelemiş.

İşte burdalar (99. sayfada)
  • Alnının üstünde yuvarlak hareketle ovmak için baş parmağınızı kullanın.
  • Sırtını veya kollarının altını ovun.
  • Parmaklarınızı omurgasında gezdirin.
  • Eğer hiçbiri işe yaramazsa bebeği 30 dk bırakın sonra tekrar deneyin (Hogg'un önerdiği gibi)

Hogg; ıslak bir bez veya ayak gıdıklama kullanmayın diyor. Söylemem gerekir ki ayak gıdıklamak Elada işe yarıyordu.

Bebeklere Fısıldayan Kadın kitabında, Hogg 6 haftalık olduktan sonra beslenirken daha az uykuya dalmaya eğilimlidir (sayfa 30). Bu hiç olmaz anlamına gelmiyor; bazıları uyuyor bazıları gerçekten uyumuyor. Fakat bu size belirgin bir fikir verir. Uğraşmalısınız. Ela bebekken 4 hafalıktan sonra ciddi bir gelişme farketmiştim.

25 Ocak 2010 Pazartesi

Dostluk Çiçeği...

İnsanın arkadaş sandıkları insanlar bazen küçük bir fırsatta sana karşı dönüp üstünlük sağlama çabasına giriyorlar. Küçük bir özürün ve kötü hissetmenin üstüne gidip insanca olmayan ego davranışları sergiliyorlar. Oysa çoğu zaman bu tip jestler hiç beklemediğin arkadaşlardan geliyor. İçindeki dostluk kıvılcımını uzaktan gören şeker insanlardan geliyor. 2 haftadır inanılmaz yoğunluktan yazamıyordum bana bu şeker jesti gönderenler 2'ye çıktı.
2 tatlı şekerin annesi Filiz'e ve Defne tatlısının annesi Gökçe'ye bu tatlı dostluk çiçeğinden dolayı teşekkür ediyorum..

Bir de bu ödülü diğer blogum EkoAnne'ye Ansı göndermiş. Ona da ayrıca teşekkür ediyorum. Balca'yı da öpüyorum.

Ben de bu çiçeği hemen herkese gönderildiğini bildiğim için ve arkadaş düşündüklerimden 12 kişi seçemediğim için bizi seven, merak eden, arkadaşım olan herkese gönderiyorum..

22 Ocak 2010 Cuma

ElataR

Bir ruh hikayesini anlatmanın çok güzel bir yolunu bulmuşlar bu filmde. Son günlerde sinemalarda oynayan duygu yüklü bu filmi kaçırmayın derim.. Başrollerde bitirim mavi ikili Avatar ve Elatar'ın oynadığı bu filmde insanlara çok güzel dersler çıkıyor.. Küçük mavi insanların gücüne ve ruh dünyasına inanıyorsanız bu film tam size göre..

Filmin eleştirmenleri bir zamanlar ikoncan olan Elatar'ın geleceğinin çok parlak olacağını söylüyor. Ormanlarda oraya buraya tırmanırken hiç zorluk çekmediğini anlatan Elatar ise "adeta yerimi yurdumu buldum. Buralarda yaşamak için doğmuş gibi hissediyorum" demiş.
Şimdi Elatar'ın filmin galasına katılırken acaba ne giyeceği konuşuluyor. Ne diyelim bizden bu hayatının baharında genç yıldıza başarılar demek düşüyor.

21 Ocak 2010 Perşembe

Spider Naz

İşte inanmayanlar için Spider Naz'ın son 1 haftada yakaladıgım tırmanma maceraları. Siz artık bir haftada böyle yapıyorsa hayatımız nasıl bir koşuşturma ile geçiyor düşünün. Siz şimdi bu çocuğun "Dur, kızım bak bu tehlikeli lütfen tırmanma. Bak düşersin. Bir yerini incitirsin" sözlerinden anlayabileceğini düşünüyormusunuz.
Tırmandığı, çıktığı heryere kendisi çıkıyor söylemek isterim. Üstelik tam 2 sn'de. Yanından birşeyleri biryere bırakmak için ayrılman yeterli oluyor.. Kendisi yerle 0 olmaya tahammül edemiyor. Evde aldığımız önlemleri neden aldığımızı sanırım şimdi daha iyi tahmin etmişsinizdir..
İlerde iyi bir kaya tırmanışçısı olursa bu fotoğraflarını yayınlar artık. Bakın ben minikken de böyleymişim.
Eve küçük bir asma kat çıkıp Ela'ya oraya mı oda yapsak acaba diye düşünmüyor değilim.. Çocuğun doğası bu tırmanmak istiyor hem de ilk sıraladığından beri. Bunun fiziksel gelişimini çok ilerlettiğini de gözlemliyorum o yüzden biraz hoşuma bile gidiyor bu durumu aslında.

Kendisine tırmanma hayatında başarılar diliyoruz.. Umuyoruz kendisini sağ salim büyütebiliriz.. O zaman da ekstrem sporlara ilgi duyarsa (ki uzağa gitmeğe gerek yok babası da ben de çok ilgiliyiz bu tip sporlara) belki iyi bir sporcu bile olabilir kimbilir. Kimbilik belki Mission Impossible 8'de oynar.

20 Ocak 2010 Çarşamba

Okumak Başta Gelir


Evde zaman geçiriyorsanız çocuğunuza yapabileceğiniz EN İYİ şey ona okumaktır. Düz ve basit. Yaşı kaç olursa olsun, çocuklar yüksek sesle okunmaktan çok çok fayda görürler. Çocuğunuz küçükse benim yaptığım gibi renkli kitap sayfalarına bakarak uydurmak da buna dahil. Okumanın eğlenceli bir aktivite olduğunu onlara öğretmeye yardım ederken, dinleme ve anlama becerilerini geliştirir, sözcük dağarcığını artırır, erken konuşmaya faydası olur, hafızayı geliştirir, eğlenceli vakit geçirir ve daha bir çok..

Okullarda da yüksek sesle okumak hergün yapılan bir aktivitedir. Peki neden evde yapmayalım? Her gün? Evet, her allahın günü. Evet! HERGÜN! Tüm meşgul aileler duyun, tutarlı bir yüksek sesle okuma aktivitesi rutini faydalı olur. Yatak zamanı çok seçilen bir zamandır, ama kahvaltı zamanı da hoş olabilir. Peki neden banyo zamanı olmasın? Annem bana yemek yerken kitap okurdu. Pippi Longstockings tüm sebzelerimi yememi sağlardı. "Tamam bir kısım daha ama ancak kerevizini bitirirsen". Ne pazarlık dönüyormuş ama.

Ne kadar sıkıştırmak zorunda kalırsanız kalın, mutlaka atlamayın. Buna ayırdığınız zaman paha biçilmez.

Ekstra not - Çocuğunuza siz kendi kendinize okurken sizi gözlemesi için fırsat da verin. Model olma çok güçlü bir öğretme aygıtıdır ve çocuğun ebeveynleri birer okuyan olarak gözlemlemesi daha çok kitap okumasına faydalı olacaktır.

17 Ocak 2010 Pazar

Annelikteki Suçluluk Duygusu

Kendimi bazen suçlu hissettiğim annelikle ilgili şu olay nedir bilmiyorum ama çevremdeki her koşuldaki anne istisnasız çeşitli derecelerde hissediyor bunu. En az bir tane şey konusunda suçlu hissetmediğim bir gün geçmiyor. Neden bunu kendimize yapıyoruz ki? Her zaman aynı anda iki yerde birden olmalıyım gibi hissediyorum. Bazen suçluluk duyduğum için suçluluk duyuyorum:)

Suçluluğu başlatanın büyük birşey olması gerekmiyor. Babasına "bu akşam sen uyut" demek kadar basit birşey bile neden olabiliyor. Sürekli yanındayım, herşeyi ile ilgilenmeye, gelişimine katkıda bulunmaya, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bir anne çocuğu için daha fazla ne yapabilir ki? Neden babalar suçluluk duymazlar peki? Onların da çocuğu değil mi? Doğumdan 3 gün sonra işine dönen hangi baba suçluluk duygusu duyuyor. Çocuğu o gece uyumadığında uyumaya devam eden hangi baba suçluluk duyuyor? Bir program yapmak için biz babaları ayarlamamız gerekirken babalar sadece haber verebiliyor. Bu çocuklar onların da çocuğu değil mi? Bir annenin 9 ay karnında taşıması, o da besleniyor diye herşeyine dikkat etmesi. Fiziksel olarak bile hayatına büyük bir sekte vurması. Doğurma işlemini hayatını tehlikeye atarak gerçekleştirmesi (nasıl doğurduğu önemli değil). İlk zamanlar gecesi gündüzü birbirine karışmış şekilde emzirmesi. Beslemesi, her işini ona göre ayarlaması yeterli değil mi. Neden suçluluk duyuyoruz? Tutarlı olmak konusunda çok iyiydim ama yaparken parçalanmış gibi hissediyorum.

Peki bir anne nasıl suçluluk duygusunu alt edebilir? Ya da acaba bu mümkün müdür? Çevremde her çeşit koşulda annelik yapan anneden bir tanesi bile suçluluk duygusu duymuyor değil. Çocuğu az kelime söylüyor diye suçluluk duyan anne bile var. Aynı zamanda kaç tane başka anne böyle hissediyor ve en çok ne konuda böyle hissediyor merak ediyorum. "Annelik Suçluluğu" diye bir kitaba bakınmıştım. Evde bebeğiyle beraber olan annelerden ve evin dışında tam zamanlı çalışan anneleren oluşan bir gruba bir anket yapmışlar (dikkat edin "çalışan anneler" demedim... çünkü ne olursa olsun hepimiz tam zamanlı çalışan anneleriz!) sonuçlar beni rahatlattı!!!

Ankete katılan annelerin %40'ı haftalık temelde suçluluk hissediyormuş (aylık temele kıyasla)

%70'i birden çok çocuka annelik yapmak suçluluk duygusunu artırdığını söylemiş. (amin)

Sorulanlara en çok hangi döneme en çok suçluluk duydukları sorulduğunda, %27'si 18 ay- 3 yaş arasının en şiddetli olduğunu ve %21 i ise 1 yaşına kadar ve mezun oldukları okul senelerine olduğunu söylemiş.

Evet yani, bu istatistikleri okumak biraz daha rahatlamamı sağladı ve çok kişinin böyle hissettiğini bir nevi onayladı. Sonra NE'yin bu annelerin kendilerini suçlu hissetmesini sağladığını öğrenmek istedim. Araştırmalarımın sonucunda işte sonuçlar:

Anneler kendilerini şu konularda suçlu hissediyorlar.

%60'ı çocuklarına bağırmak demiş.
%59'u ev işleri ile ilgilenmek ve dağınık bir evde yaşamak demiş.
%57'si eşi ile yalnız vakit geçirecek zaman bulmak demiş.
%51'i işde çok fazla vakit geçirmek (evin dışında çalışan anneler için) demiş.
%41'i sporla ilgili şeyler demiş (zaman yönetimi, çocukları zorlamamak veya çocukları çok zorlamak).
%38'i evde oturmak yerine çalışıp çocukları kreşe göndermek demiş.
%35'i çocuklarının yeme alışkanlıkları olduğunu söylemiş.
%35'i evde durmak yerine kariyer yapmak demiş.
%35'i çocuklarının arasında adil bir zaman bölüştürmesi, ev işleri ve finansal kaynak ayrımı olduğunu söylemiş.
%31'i okulla ilgili konular demiş.
%29'u çocuk bakımı problemleri ile başa çıkabilmek için işten erken çıkma veya işi baştansavma olduğunu söylemiş.
%27'si ailedeki dengeyi kurmak demiş.
%22'si çocukların uyku alışkanlığı demiş.
%16'sı ebeveynlik konuları demiş.
%6'sı hiç suçluluk duygusu duymadığını söylemiş (Gerçekten? Hiç? Bu annelerin kim olduğunu bilmek istiyorum ki doğruyu söyleyene kadar işkence edebileyim).

Eğer tamamen dürüst olacaksam ben,

kendime zaman ayırdığımda,
kızım olmadan biryere gittiğimde,
babası baktığında,
tv seyrettiğinde,
suçluluk duygusu hissediyorum.

Annem bize çok bağırırdı, bu yüzden ben asla çocuklarıma bağırmayacağım diye yemin etmiştim. Hatta sırf bu yüzden sadece bağırmak konusunda çok hassas bir insan oldum.. Birisi bana sesini biraz yükseltse bile onunla konuşmam, bana sesini yükseltme derim. Sırf bu yüzden bile evimizde kimse sesini yükseltmez. Bu da kızımın ses yükseltmeye nerdeyse hiç maruz kalmamasına sebep oluyor. Ve bundan çok memnunum. Sanırım en gurur duyduğum noktalardan biri de asla sesimi yükseltmememdir. Kızımla ilgili tabii. Çok bunaldığım zamanlar oluyor o zamanlarda genelde birinden (annemden, eşimden, arkadaşdan) yardım istiyorum. Ela'nın benden biraz uzak kalıp sıkıntımı atmam için. Belki de bu yüzden çok huzurlu ve güleryüzlü bir çocuk oldu.

En çok kendime zaman ayırdığım zamanlarda kendimi suçlu hissediyorum ki aslında buna hem ihtiyacım var hem de bunu hakediyorum. Aslında anne çöktüğünde tüm aile çöker sözüne inanıyorum. Çökmeyi göze alamayız. Ailelerimizin sıkı bir gemiyi yürütmek için bize ihtiyacı var... çocuklarımızın onları beslemek, kıyafetlerini yıkamak, yatarken onlara masal anlatmak, onları güvende ve sağlıklı tutmak için bize ihtiyacı var. Eşlerimizin herşeyi hatırlamak için bize ihtiyacı var. Ve herşey derken gerçekten herşey. Eşime kendi doğum gününü bile ben hatırlatıyorum çoğu zaman.

Star Wars'daki yüce Yoda'nın sözleri ile biraz karıştıralım ve diyelim ki SUÇLULUK karanlık tarafa giden patikadır. SUÇLULUK öfkeye öncülük eder. Öfke acı çekmeye öncülük eder. Tamam çok ileri gittim ama Yeşil küçük, büyük insan Yoda'yı anmak istedim burda.

Benim gibi başka annelerin bloglarını okurken birşeyler hakkında suçluluk duyduğumuzu hissedebiliyorum. Favori bloglarımızı okumak için 10 dakika ayırmak olsun, kendi blogumuza bir yazı yazmak olsun veya kaydettiğimiz bir dizinin izlemek için yanıp tutuştuğumuz bir bölümünü seyretmek olsun, spor salonunda kendimiz 2 saat egzersiz yapabilmek için çocukları bakıcı ablalara bırakmak olsun veya bir haftada 3 kere aynı şeyi yedirmek olsun... her zaman birşeyler hakkında kendimizi suçlu hissediyoruz. (ben en çok kendim dışarı çıkarken onu bıraktığım zaman suçlu hissediyorum) (suçlu hissetmediğini söyleyen %6 dışındaki tamamen totolarından atıyorlar bence).

Peki onca suçlulukla ne yapacağız? Boşvermek mümkün mü? İnanıyorum ki sonunda evet. Eş ve anne olmanın yanında kendimiz olmamıza izin vermemiz gerek.

Suçlulukdan kurtulmak için kendinize izin verin. Pencereden dışarı atın ve "Kurtuluş bu" deyin. Avm'deki o çok beğendiğiniz gözlükleri alın, ne zamandır ertelediğiniz bir manikür yaptırın, ev işlerinizi birsüre askıya alın ve çocuklarla eğlenceli bir gün geçirin, duşda bir 10 dakika fazla geçirin ve bir yüz maskesi yapın..!!! Ben çok yakında kendini şımartma çalışmalarına başlıyorum.. Eminim kızım beni yine de çok sevicek. Katılmak isteyen.

15 Ocak 2010 Cuma

18 aylık Manyak


Ela daha çok küçükken Ela'dan daha büyük çocuğu olan bir arkadaşıma "bebeğin en zor zamanının ne olduğun düşünüyorsun" diye sorduğumda "oo şüphesiz 18 aylıkken" demişti. O zaman şaka yapıyor sanmıştım çünkü yenidoğan kızımla o kadar uykusuz ve yorgundum ki, 1 dakika bile bir yenidoğanla uğraşmanın 18 aylıklarla uğraşmaktan daha kolay olduğuna inanmamıştım.

Sonra Ela 18 aylık oldu ve 1 gecede küçük bir şeytana dönüştü. Konuştuğunu konuşuyor her şekilde manipüle ediyor ve geri kalanında da çığlık atıyor. Kavga etmeye başladı, kendini yere atıyor, omuzlarını silkip dudaklarını büzüyor. Yapmasını istemediğim ne varsa yapmaya başladı, masalara tırmanıyor, yataklara zıplıyor, evde çıplak koşuyor (ve çiş kazaları ile sonuçlanabiliyor), prizlerle oynuyor, yememesi gerekenleri yiyor, yemesi gerekenleri yemiyor ve ısırıyor ve tırmanıyor ve tırmanıyor.

Hamilelik insana nanik yapıyor yaw resmen.. ne zaman unuttum hamileyken çektiğim endişeleri, gece pozisyon değiştirmek için tamamen ayağa kalktığım günleri, ne zaman unuttum popomun üstüne oturamadığım, nefesimin kesildiği oksijenin yetmediği zamanları... algılayamıyorum. İnsan beyni ne kadar hızlı unutuyor. Yakın çevrende bir bebek görür görmez sanki süt sağma makinası gibi yatmanla kalkmanın bir olduğu o ilk günleri unutup hemen yeni bir bebeği istemeye başlıyor kadın vücudu. Aklında istemeyenlerin bile canı çekiyor. Kadın doğurmak için yaratılmış kardeşim. Sonra bebek ateşi yeniden yanmaya başlıyor, kendini rüzgara bırakıyorsun ve en iyisini umuyorsun. Sonra yeniden hamile kaldığında, hatıralarını hatırlıyorsun ve o zaman "Ne manyak insanım ki bunu yapdım şimdi ben?" diyorsun. "Hangi akla hizmetle?" Oysa daha önce doğurduğunda da "Allahım ne yaptım ben?" demiştin. Bunların suçlusunun adını açıklıyorum: PROGESTERON.
Arkadaşının hesabına elektrik faturası yattıtıran da o.
Kameralı olduğuna emin olarak kamerasız telsiz aldıran da o.
Eczaneye girip en yakın eczane nerde diye sorduran da o..
Başka bilmediğin yaptığın salaklıkların nedeni de o..

Annelere tüm hamilelik ve doğum işkencesini unutturan morfin hormonumuz Progesteron.
Ne kadar saçma bir yazı oldu değil mi.. Yazının başında ne anlatıyordum sonunda neyi anlatarak bitirdim.. Progesteron bitti ama beyin hücreleri tam yerine dönememiş sanırım.
Özetle Ela nasıl 18 aylık bir manyak olduysa ben de 18 aylık bir manyak anne oldum..İkimizin yolculuğu beraber.. EE ne de olsa onun göbeği bir ara benimkiyle bağlıydı gerçekten.

13 Ocak 2010 Çarşamba

Ela, Örümcek Gribi

Yeni yıla girer girmez nooldu bizim kıza bilmiyorum. Önce üstüne dolap düştü, şimdi de grip oldu. Kuzumuz öksürük ve ateşle başlayan bir döngüye girdi. Sonuçlarımız çok şükür H1N1 olmadığını gösteriyor. Bizim tahminimiz kızımızın örümcekliğinden birşey kaybetmediğine göre kendisi "Örümcek" gribi geçiriyor. Bir an önce iyileşip duvarlara geri dönmesini umuyoruz.

12 Ocak 2010 Salı

Neşeli Günler

Yılın ilk günleri ile birlikte daha fazla asosyal olmaya dayanamayıp hep birlikte kahvaltı yaptık. Bu sefer cümbür cemaat babalar ve bebelerle birlikte. Babalarla dönüşümlü bebeklere baktığımız için en azından oturup bir kahve içip ne yediğimizi bilebildik. Babalar da güzel sohbet etti ve bebekler de çok eğlendi.

Ela ütüsüz hiçbirşey yapmadı o gün. Ütüsüyle kaydı, ütüsü yanında lego yaptı. Ütüsüyle düşecek diye korktum çok şükür o olmadı. Ütüsüyle tırmandı ve haliyle ütüsüyle kurduğu duygusal bağı bozmak sonunda zor oldu. O gün herkesde çayımıza attığımız şeker gibi bir tad bıraktı. Nerdeyse ertesi gün tekrar kahvaltıya gitmek isteyecektik..

Hafta içi oyun grubumuzun büyük bir kısmı olarak bizde toplandık.. Yine çok kirlendik, çok eğlendik. Çocukların ne kadar eğlendiği zaten yüzlerinden belli oluyor da biz de onlara baya güldük diyebilirim.

Yalnız bizim evde bir keramet var. Bizim eve giren en oturan çocuk bile tırmanmaya başlıyor. Daha eve gelir gelmez daha önce tırmandığı görülmemiş İpek masanın üzerine çıkıp oturdu. Onu gören Ela tabii ki durmadı ve tüm yemek keyfini ikisi masanın üzerinde yaptı. Bu arada ne yazıkki Ela'nın yediği yemeklerin yarısı İpek'in annesi Melek'in üstüne döküldü. Daha sonra yine kirlenmekten hiç hoşlanmayan İpek'in unlara bulaşmış halini aşağıda görüyorsunuz. Özellikle İpek, Eren ve Ela üçlüsü unla çok uzun süre oynadılar. İpek'in stresini attığını görerek annesi çok keyif aldı. Tabii bu un aktivitesi devam ederken Melisa da zaman zaman katılıp zaman zaman özgür ruh dolaştı. Asıl özgür ruh Duru ise evimizi çok dağınık bulmuş olacak ki evi topladı, girişi temizledi. Bu kız bana ders vericek sanırım.
Un çılgınlığının hemen ardından kendilerini piste atıp çılgınca dans ettiler. Böyle figürler hiçbir yerde görülmemiştir. Daha sonra kurduğumuz çadırın içinde baya debelendiler. Ordan girip burdan çıktılar. Burda da Duru ve Melisa'nın sandalyelere tırmandığını gördük ve bu evin kuralı bu herhalde çocuklarda bir suç yok olayını anlamış olduk.
En son aktivitemiz de çocukların özgürce atlama zıplama nasıl saçmalamak istiyorlarsa saçmalamaları aktivitesiydi. Bu bölümde de saçmalamayı çok iyi beceren artık yaşları 18-21 ay arası olan koca bebekler yine yorulunca dağıldı. Bugünün bende çok güldükten sonra bu kadar güzel kalmasını isterdim ama Ela'nın Melisa'yı ısırmasıyla günüm kabusa dönüştü. Melisa'nın canının çok yanmasının yanında annesinin ve benim de çok canım yandı. Ela'nın böyle birşeye eğilimi olduğunu görmek beni çok üzdü ama sonra silkelendim kendime geldim ve asıl yapmam gereken şeyin onu engellemek ve ona bunun kötü olduğunu anlatmak olduğunu anladım. Çünkü o yaptığı hareketin kötü olduğunu anlayabilecek bir yaşda değil, ben ona anlatmak zorundayım. Her neyse bunun bir çok anne baba için kabus olduğunu biliyorum, ama ben çocuğumun kimseye zarar vermesini istemediğim için bunu engellemek için herşeyi yaparım.. Demek ki artık çocuklarımız başka çocukları incitebilecek yaşdalar.

Ela Melisa'dan özür diledi ama asıl ben Melisa'dan özür diliyorum. Ben kızımı daha iyi kontrol edebilmeliydim.. Umarım yine de bugün herkesin aklında eğlendikleri birgün olarak kalır. Aşağıdaki fotoğraf gibi hep gülmeli onlar.

10 Ocak 2010 Pazar

1.5 porsiyon Ela Köftesi

Ela geçen sene bugün - 6 aylık


Ela artık 18 aylık

İnsan hayatın ne kadar hızlı geçtiğini çocuğu olduktan sonra daha rahat anlıyor. Minik böceğimiz bugün 1.5 oldu. Ve ne zaman, nasıl bilmiyoruz. Bir sene içinde oturan bir bebekten, konuşan bir küçük çocuğa dönüştü. Gözlerindeki anlamsızlık gitmiş artık meraklı bir çocuk gibi bakmaya başlamış. Saçları uzamış, burun kanatları genişlemiş. Artık o yaşamındaki 18 ayını geride bırakan kendi seçimlerini yapan, çocuk yaramazlıkları yapmaya başlayan bir birey.

Bize zaman zaman altından kalkılması güç olan zor günler yaşatıyor. Ama yaşamayı ve sosyal hayatı öğrenirken bunların olması gerekiyor. Yine de çoğu zaman onunla hayat çok eğlenceli, çok sevgi dolu ve çok güzel.

Geçtiğimiz bir ay içinde Ela'nın konuşmasında inanılmaz bir atak oldu. Artık 2 kelimeli cümleleri çok rahat kullanıyor. (Anne geldi gibi). Sorularımıza anlamlı cevaplar veriyor.
"Doydun mu?"
- Doydumm" veya "gok"
Tercihlerini belli ediyor. "At mı Eşşek mi?" -"Eşşek" gibi..

Bunun yanında o da bize soru soruyor..
Anne? oynka? (Oyuncağını soruyor)
Yapmak istemediği şeyler de diretiyor. Elimden geldiğince ona 2 seçenek arasından seçmesini sağlamaya çalışıyorum yoksa kafası karışıyor. Önümüzdeki 6 ay çok hassas bir döneme giriyor. Artık bir birey olduğunun farkına vararak kendi isteklerini direticek. Sosyal hayatın farkına vararak, oynamayı, paylaşmayı, hatta elindekini vermeyi öğrenmeye çalışacak. Ben de elimden geldiğince ona yardımcı olacağım..

Bir kitapta okumuştum. Bebekler annelerini seçerek gelirlermiş. Ne beni seçtirdi sana bilmiyorum ama ona elimden geldiğince eğlenceli ve anlayışlı bir anne olmaya çalışıyorum.

Minik kızım bana seni karnımda hissettiğim günden beri hayatın ne kadar değerli olduğunu hissettirdin. Bana anne olmanın ne büyük bir aşk olduğunu anlattın. Anne olduğun anda kalbinin artık dışarda attığını ve bir daha kendime ait olmayacağını anlattın. Bana hiç birşey beklemeden sürekli vermek istemenin ne demek olduğunu gösterdin. Bana sadece seni büyütmek için bile yaşamak zorunda hissetmeyi öğrettin.

18 aydır seni hep büyüyen bir aşkla sevdim ve burda olduğum sürece hem seveceğim hem de yanında olacağım bir tanem..

8 Ocak 2010 Cuma

Ela'nın Babasından

Merhaba;
Ben Elanın babası olarak bu mobilya kesme bicme isine bi aciklama getirmek istiyorum :) Oncelikli olarak sunu belirtmek isterim ki esimin esprili yaklasimi sanirim disaridan bazen baya yanlis algilaniyor :) Isin ozune gelecek olursak aslinda yaptigimiz olayi sadece Elanin guvenligi icin esyalari modifiye etmek olarak algilamak yanlis olur. Cunku mobilyalarimizi kesip bicerken, yada bi kismindan kurtularak azaltirken , hem kalabaligin bizim uzerimize gelmesinin, hem Ela icin olusturduklari tehlikenin, hemde Elanin baktigi acidan bakmaya calistigimizda ne kadar rahatsiz edici oldugunu farketmemizin etkisi buyuk. Soyle bi ornek veriyim; Bence Ela bizim (yetiskinlerin) dunyamizda Guliver'in devler ulkesine gittiginde hissettigi seyleri hissediyor. Yani amac sadece onu tehliklerden korumak degil ayni zamanda olaylarin daha cok onun gorus seviyesinde gerceklesmesini saglamak, yada ona daha genis bir alan sunmak. Evet Ela her gittigi yerde bu imkanlarla karsilasmayacak ve bizde bunun farkindayiz. Ama neden kontrolumuz altinda olan bir yerde daha rahat ve guvenli yasamasin?

Yorumumun buraya kadar olan kismi biraz felsefi idi. Bundan yazacaklarim ise tamamen icgudusel. Ela'nın yaşında bir cocuga (bebek o hala ve sanirim hep bebek kalicak :) ) yapilmasi gereken yada yapilmamasi gereken seylerin oyle rahatlikla ogretilebilecegine inanmiyorum. Yani 18 aylık bir bebeğe elektrik prizine çatal sokmaya çalışmak tehlikelidiri anlatmak, anlatsanız bile anladığından ve kesinlikle yapmayacağından emin olmak bana gore imkansiz. Yada bizim yaşadığımız kazadaki gibi bir olayın olmasına o yaştaki bir çocuğu ikna ederek engel olmak imkansız. Kabul ediyorum bunları her çocuk yapmaz ama bunları yapmayan bir cocuk bile olsa genede bu tür olaylar bir kere oluyor ve olduğunda hissettiginiz tam olarak şöyle; Ben Elanın üstünde o dolabı gördüğümde hayatım boyunca (yaşım 33 ve çok şey yaşadım) hissetmediğim bir acı ve üzüntü hissettim. Bir daha böyle bisey görmektense evdeki her mobilyayı kapıya atabilirim, kesebilirim , yakabilirim :)

Uydu'dan NOT: Bakış açımızı çok güzel anlattığı için cocanın yoruma bıraktığı bu yazıyı post olarak yayınlamaya karar verdim..

7 Ocak 2010 Perşembe

Mutfakda Matematik Var



Tabii ki, mutfakta çocuğu işin içine katmak çok güzel bir oyalama yöntemi. Fakat, biliyor musunuz mutfakta basit matematiği kullanarak ona öğretebileceğiniz ne çok şey var. Pişirmenin matematiği çoğu zaman farkedilmiyor. Tabii ki çocuğun yaşına göre değişiyor. Şöyle örnekler verilebilir. En küçük çocuklar için buzdolabına birşeyler yerleştirirken sürekli matematik kullanılabilir. "Bir tane salatalık ver, iki tane biber al. Burda 4 tane domates var". "Kaç tane portakal sıkalım?" Cevap vermese bile öğreniyor. Bulaşık makinasından tabak verirken de sayabilirsiniz. Biraz daha büyük bir çocuğun unu ölçtüğünü düşünün, torbada kaç tane çikolata olduğunu tahmin etmesini istediğinizi, kaç kaşık şeker attığınızı beraber saydığınızı, mikserle kaç kere karıştırdığınzı da olabilir. Matematik'in bu kadar tatlı olabileceğini düşünür müydünüz? Ben bir süredir matematiği konuşmalarımızın içine sokuyordum. Gerçekten meyvelerini vermeye başladı. Bugün merdivenleri çıkarken Ela 7'ye kadar saydı. Matematik hayat içinde çok kullanılabilecek bir oyalama da oluyor.

Ekstra: Kuki'lerinizi pişirdikten sonra, aile üyeleri arasında paylaşmayı da çalışabilirsiniz, "1 anne için, 1 benim için, 1 baba için"... gibi. Şimdi de kesirleri keşfetmeyi yüklüyorsunuz!

4 Ocak 2010 Pazartesi

Hobbit Evi

Bir süre önce normal bir eve sahiptik. Koltuklarımızın boyu normal, sandalyelerimiz yüksek, ortada bir sehpamız ve tv'mizin konduğu bir tv ünitemiz mevcuttu. Eşyaların hepsinin niteliklerini kaybetmesi Spider Naz Ela hanım 8 aylık olup da sıralamaya geçince başladı. Ela sıralamaya geçer geçmez koltuklardan inmeye başladı. Sadece inmeye değil çıkmaya da tabii. Erişebildiği her yere tırmanma isteği ile doldu taştı. Bu alttaki resimde de gördüğünüz daha önce tv sehpası olan sonra Ela'nın pisti haline gelen ahşap zımbırtıyla evdeki talan başladı. Önce Tv'yi duvara monte ettik ve sehpayı parçaladık. Sonra tabii bunlar Ela'yı kesmedi..

Asıl problemimiz Ela'nın 11 aylık olup yürümesiyle başladı. Artık yürüdüğü için arkamızı döndüğümüzde yemek masasının üstünde, sehpanın üstünde, koltuklardan sarkarken, yatağından atlamaya çalışırken bulduk kendisini.. Bir örümcek onu mu ısırdı, hamileyken beni mi ısırdı bilemiyorum.. Tırmanma duvarlarına olan ilgimi ve küçükken benim de koltukların üzerinde gezdiğimizi düşünürsek muhtemelen genetik de olabilir. O zaman o örümcek muhtemelen annemi ısırdı bize genetik olarak yansıdı. Her neyse durum böyle tehlikeli bir hal alınca önce park yatağından atlamaya çalıştığı için artık park yatağın hiç bir anlamı kalmadığına karar verip kendisine bir yer yatağı yaptık. Huzura erdik.. Sonra biz tatile gittiğimiz sırada babası alttaki fotoğrafda görülen sehpanın ayaklarını kesip bunu da Ela'ya bir oyun yeri haline getirdi. Ela günde 8398 kere bu sehpaya inip çıkmaya başladı. Sonra yine altta görülen pufumuzun da ayakları kesildi. Ve Ela'ya kitap bakma platformu olarak yerini aldı.

Tabii ki bununla bitmedi. Üstteki resimde görüldüğü gibi koltuklarımızın bacaklarını kesip Ela yere daha az yüksekten düşsün diye Hobbit koltukları haline getirdik. Biz de baya oturuyoruz aslında. Ela'nın en çok ziyaret ettiği tırmanma mekanı yemek masası olduğu için mecburen yemek masasını ve sandalyelerini de eşim keserek alçak hale getirdi. 2 tane sandalyeyi ibret olsun diye ve Ela masaya yetişsin diye yüksek bıraktık. Aşağıda aradaki seviye farkını görüyorsunuz.
Ela'nın boyu uzadıkça evdeki değişikliklerimiz de devam etti. Fotoğrafını çekmediğim bir sürü saçma ev değişiklikleri yaşadık. Yemek masasının arkasındaki büfeden yemek masasına atlamaya kalkışınca büfeyi yatak odamıza taşıdık. Alt dolaplara mecburen kilit taktık. Ama en büyük nedeni ne biliyor musunuz? Karıştırması değil; Ela alt çekmeceleri açıp bu çekmeceleri üst çekmecelere yetişmek için bir platform olarak kullanıyor. Alttaki resme bir örnek koyuyorum. Arkamı gerçek anlamı ile her döndüğümde istisnasız biryere tırmanmaya çalışırken yakalıyorum.
Son olarak kapılara da boyu yetişmeye başladı. İlk gördüğümde sokak kapısını açmaya çalışıyordu. "Napıyorsun" dedim.. "Attaa" dedi. Yani bıraksanız gidicek. Evde daha bu nedenle emekliye ayırdığımız bir sürü mobilyamız var. Evimize taşınacağımız için rahatlıkla evi birbirine kattık. Ama söyler misiniz sizin çocuğunuz da böyle olsaydı siz de yapmaz mıydınız? Bana inanmıyorsunuz değil mi? Size çok yakında bir kanıt yazısı yayınlayacağım..

Ela'nın bu örümcek adam durumu ile nasıl başedicez bilemiyorum belki de hiç mobilya almayız yeni eve ama dün tam da yukarda gördüğünüz dolap Ela'nın üzerine düştü. Ben telefonla konuşuyordum babası da birşeye dalmış 3 sn dikkatimiz dağılmış. Ela bu dolaba gidip bu şekilde çıkmaya çalışınca bir gümbürtü ve ağlama ile koştuk ki herhalde o an ikimizin de ömrü hatırı sayılır şekilde kısalmıştır. Dolap Ela'nın üstüne düşmüş. Nasıl oldu bilmiyorum ama Ela birtarafından kurtulmuş yarım altındaydı ve dolabı tutuyordu. Bebek yılanı boğar derler ya herkül müdür nedir nasıl onu o şekilde tuttu aklım ermiyor. Sadece gözü morardı ama olabilecekleri düşündükçe buna şükür diyorum.. Daha önce yataktan e masadan da düştü ama bu gerçekten korkunçtu. Bir çocuğa sahip olamadığımızı düşünenleriniz vardır ama Ela'yı tanıyanlar eminim bizi anlıyacaklardır. Sizin hiç çocuğunuzla yalnızken tuvalete bile gidemediğiniz oldu mu? Sizin hiç çocuğunuz elini attığı heryere ama heryere tırmanmaya çalıştı mı? Sizin hiç çocuğunuz kendini tırmandığı yerlerden atmaya çalışıyor mu? Yine de çok şükür çok sağlıklı, sevimli bir çocuk Ela.. O bizim bir tanemiz. O bizim enerji küpümüz. O bizim neşemiz.

Ela'nın hareketli olacağı daha karnımdayken bile çok belliydi ama hareketli derken kendisinin Akut ekibine katılmak isteyeceğini hiç düşünmemiştik. İşte bizim Hobbit evimiz SpiderNaz Ela Hanım sayesinde bu hale geldi.

Bebeklere Fısıldayan : Parmak Emme

Bebeklere Fısıldayan Kadının Sırları kitabında, Tracy Hogg parmak emme hakkında çok şey anlatır. Der ki; "Parmak emme oral stimülasyon ve kendi kendini sakinleştirme davranışının önemli bir formudur (sayfa 127). Hogg, parmak emmenin bizim yönlendirmemiz gereken birşey olduğunu savunuyor. "Unutmayın ki bu, bebeğinizin kendi bedeni ve duyguları üzerinde ilk kontrol kazanımıdır" diyor. Çocuğunuza kontrol ve başarma duygusu vermektedir. Bu durum hakkındaki en mükemmel şey "büyük insanlar" tarafından değil bebeğiniz tarafından kontrol ediliyor olmalısıdır. Bebek hazır olduğunda emmeyi bırakacaktır.

Ela hiç emzik emmedi. Ben de pek vermeye uğraşmadım açıkcası. Baş ve orta parmağını 2 aylıkken emmeye başladı. 7-8 aylık civarında da bıraktı. Ondan sonra emmedi.

Hogg'un tavsiye ettiği üzere, 6. ayla başlayarak parmaklarını uyandığında ağzından çekmeye başladım. İlk başlarda bunu kızım sadece parmak emerken yapıyordum. Bu çok nadir bir problem oldu çünkü çoğunlukla parmaklarını emmek yerine onlarla oynamayı tercih ediyordu. Daha küçükken, eğer o anda gerçekten ihtiyacı olduğunu düşünüyorsam parmak emmeye izin veriyordum. Ben bazen izin verip bazen ağzından çekerek sonunda bu alışkanlığı bıraktı. Her izin verdiğim durumda dikkat ettim her zaman aynı durumlarda parmak emmeye çalışmıyordu.

Bazı zamanlarda büyüse de parmak emmeye izin verilmeli. Çok yorgun olduğunda, parmak emerek kendisinin sakin ve sessiz kalmasını sağlayabilir. Eğer bir şekilde incinirse, parmak emmesine izin vermelisiniz. Bunu kısa bir süre yapıcak daha sonra tekrar oynamaya devam edecektir. Aynı zamanda her incindiğinde de parmak emmek istemeyecektir.

Eğer hayır derseniz, buna üzülecek ve daha çok yapmak isteyecektir. Bu nedenle izin vermelisiniz. Rahatsız veya sinirli hissettiğinde, onu tutup parmaklarını ağzından çıkarın ve ona "parmaklarına ihtiyacın yok" deyin. Ona sakinleşmek için kendinizi önerebilirsiniz, özellikle hala emziriyorsanız sadece meme önermek bile onu sakinleştirecektir. Çoğu zaman hissettiği tüm gerginliği unutacaktır.

Sizin yerinizde olsam takip edeceğim tek süre (ve bu çocuğunuzun bağımlı olduğu herhangi birşey için de geçerlidir) 9-11 ay arasıdır. Çocuklar bu aylarda objelere karşı duygusal bağ geliştirirler. Ela için o duygusal bağ bendim. Bazı çocuklar için bir battaniye, bir bebek veya kendi parmağı ya da emzik olabilir. Bu yaşda çocuğu çok dikkatli izleyip, bu duygusal objeye karşı çok güçlü bir alışkanlık geliştirmesini engellemelisiniz.